27. BÖLÜM (Ö)

1723 Words
Beni uzaklaştırma çabaları takdire şayandı. Araya altı yıl girmemiş gibi, bir saat sonra, attığım o son mesajın ardından nikah salonunda evlenmek için yola çıkmış gibi heyecanlıydım. O heyecandı dudaklarımı acele ile her yerini öpmek için ateşleyen. O aşktı bana yalnız Gonca'yı isteten. O arzuydu ona sadece baktığımda bile içimi eriten. O tutkuydu benim ilk seferden sonra başka bir kadına dokunmamı gerektirmeyen. O ihtiyaçtı beni en zor anlarımda bile Gonca için dizginleyen. O şehvetti beni şimdi hamile olduğu halde Gonca'ya sahip olmak için tetikleyen. Hamileydi. Onu büyük bir açlıkla arzulasam da seks yapmanın bebek için tehlikeli olup olmadığını doktora sormadan önce yapamazdım. Kalkıp mutfağa geçtim. Saat on biri geçmişti ve kutlanacak bir doğum günü vardı. Yolda aldığımız pastanın üzerine aldığım iki mumu da koydum ve yaktım hemen. Gonca kanepede iç çamaşırı ile beklerken durumun garipliğini umursamadım. Gonca benimdi. Bundan daha çıplak olacağı zamanlar da gelecekti. Doğum gününü kutlayıp beni affetmesini istedim bir kez daha, benimle evlenmesini. Benim garip bulmadığım durum Gonca için garipti. Güldüm. Sorularıma usta manevralarla cevap vermeden konuyu değiştirebiliyordu. Pastayı kesmek için mutfağa döndüğümde arkamdan geldi o da. Giyinmişti. Mühendis olup olmadığımı sorduğunda aklımda sadece beni affetmesi ve benimle evlenmesi vardı. Affettiğini bir türlü söylemiyordu. Bana inanmasa çoktan giderdi, tutamazdım eminim. Neden affettim demiyordu? Arkasına hemen evlilik lafını sokuşturduğumdan büyük ihtimalle. Korkuyordu. On sekiz yaşında kendini bana veren ve evlenmeyi kabul eden cesur, alev saçlı kız şimdi çok korkuyordu. O zaman nikaha gelmeyen bir damat yoktu. Şimdi korkması normaldi. Konuşurken de, pastayı yerken de yorgun olduğunu görebiliyordum. Ben kokusuyla uyumak için sabırsızlanırken o bana -yapma- diyordu. -Yapma Özgür.- -Bana söz verme.- -Bu bebeği isteme.- -Sonra vazgeçeceksen yapma.- Vazgeçeceğimden emindi hatta. Ben senden hiç vazgeçmedim ki kalbimin yangını. Sonunda ayağa kalkıp kapıya gittiğinde eve gitmek için acele ettiğini, bir an önce onu eve götürmemi istediğini görebiliyordum, ama akşam saatlerinde benim de kendime verdiğim biz söz vardı. Gonca bu evden beni affetmeden çıkmayacaktı. Arkasından uzanıp kapıyı kilitlediğimde bıkkınlığını ve yorgunluğunu artık gizlemedi. Yatak odasına götürüp uyuması için hazırladım. İtiraz etmemesi iyiye işaretti. Başını daha yastığa bırakamadan uyuyacak gibiydi zaten. Sonunda iyi geceler dediğimde yanaklarımdan tutup adımı söylemesi, beni bırakma demesi taşı taşa sürterek kıvılcım çıkarmayı başardığımın kanıtıydı. Oymakbaşıydım artık. Hangi bitki zehirsiz, hangi mantar yenir çok iyi biliyordum. Hemen uykuya daldığında izledim bir süre. Bu odadaki elektrikli sobayı da yaktım. Dolabımdan aldığım kendi tişörtümü kabaran saçlarından geçirince imkansız bir şey oldu ve o saçlar daha da kabardı. Gonca. İmkansızım. Nasıl çıktın karşıma? Dün sabahtı normalde doktorla randevum. İş yerindeki güvenlik toplantısı uzayınca Orçun da sadece akşam saatinde zamanı olduğunu, anca o zaman beni görebileceğini söyleyince akşamları doktora gitmekten nefret etsem de mecburen evet demiştim. Onun belki erken gelişi, benim belki odadan geç çıkışım, turuncu saçları... Başka renk olsaydı eğer saçları benim halim ne olurdu? Değiştirseydi, kısaltsaydı, kabarmasaydı... Başını tam da o an kaldırmasaydı... Kaybetmem kader de bulmam neydi? İsim vermek istemedi. Aklıma son altı saattir yaşadıklarım, Gonca'nın kadife sesiyle kurduğu cümleler geldikçe gözümden de yaşlar akmaya başladı. Ben saçlarını okşarken de uyumaya devam etti. Üzerini giydirdikten sonra tekrar örterken gözüm karnında takıldı. Elimle sıyırdım tişörtünü. Gonca'nın bebeği. Aldırmak istemesi canımı yaktı yine. Sevdiği ya da en azından birlikte olmayı istediği bir adamdandı. Kıskandım onu, bir süreliğine. Gonca'yı adamların feriştahı gelse benden alamazdı artık. O kaybedendi, ben kazanandım. Çünkü şah mat diyen bendim. Elimle okşadım karnını. Eğilip öptüm, yasladım başımı dikkatlice. Başkasının bebeğine babalık yapabilir miyim diye bir an bile düşünmedim. Bu bebek kalbimin yangınının küçük kıvılcımıydı bana göre. Babası olmayı istemem için yeterliydi. Bizim evliliğimize, benim soyadıma doğacaktı. Evlilik. Saat daha da geç olmadan odadan çıktım tekrar girmek üzere. Salona geçtiğimde ilk iş Orçun'u aradım. Benden altı yedi yaş büyüktü aslında. Orçun bey ya da Orçun abi dememi kabul etmeyen ısrarı üzerine istemesem de dediği gibi ismiyle hitap ediyordum. "Alo Özgür. Hayırdır bir sıkıntı yok değil mi?" "Özür dilerim Orçun, saatin geç olduğunun farkındayım." "Saat önemli değil. Sen iyi ol da." "Ben çok iyiyim. Bir iyiliğe ihtiyacım var. Bu iyiliği sen yaparsan onur duyarım." "Yapabileceğim bir şeyse emrin olur. Dinliyorum." "Teşekkürler. Nikah şahidim olmanı istiyorum." "Bu akşam ismini duyduğum hanımefendi ile mi evleniyorsunuz?" "Evet." Yüzüm daha fazla gülebilir miydi. Pişmiş kelleden halliceydim. "Ayrıntılı konuşmaya fırsatımız olmadı; ama yine de sormak zorundayım. Emin misin?" "Daha önce tanıdığım biriydi. Evlenecektik zaten. Benim bir hatam altı yılımıza mal oldu. Eminim yani." "Oh! Altı yıl. Lise aşkı. Tamam o zaman, tebrikler. Daha önce nikah şahidi olmadım. Ne yapmam gerek? Ne zaman nerede olacak?" "Sen kimliğini hazır etsen yeter. Sabah altı buçukta seni evinden alırım." "Sabah altı buçukta mı? Yaklaşık altı saat sonra yani?" "Evet, doğru. İşin varsa eğer başka birini bulmam gerekir. Gelemeyeceksen eğer söylemen yeter, sorun değil." "Gelirim. Geleceğim. Dediğin saatte hazır olurum. Almana gerek yok, ben kendim de gelirim. Nerede olduğunu söyle." "Hayır, hayır. Ben alırım. Bir aksilik olmasına izin verecek lüksüm yok Orçun. Her detayın başında olmalıyım." "Tamam, sen nasıl dersen. Sabah görüşürüz." "Görüşürüz, iyi geceler." Görev 1 tamamlandı. İlk nikah şahidi hazır. İkinci olarak ilk iki yıl aynı sınıfta olup da sonra Boğaziçi mühendislik fakültesini tutkusu olan moda tasarımını okumak için bırakan arkadaşım Samet'i aradım. O da ailesinin ısrarı üzerine girdiği fakültede benim aksime kalmayıp devam etmemişti. Gece de çalıştığına emindim. Zaten yetenekliydi, son yılını Başkent'te okurken kendi açtığı butiği de işletiyordu Ankara'da. "Vay Özgür'üm. Nasılsın?" "İyiyim dostum. Uyandırmadım değil mi?" "Ben gecelerin adamıyım. Daha uyumadım. Söyle." "36 beden bir elbiseye ihtiyacım var. Beyaz olsun. Nikahta giyilmek üzere." "Ne zamana lazım? Elimde işler var; ama seni asla yarı yolda bırakmam. Senin benim için yaptıklarından sonra. Araya alırım seni." "Sabah yediye lazım." "Hangi sabah?" "Bakayım. Saat on ikiyi geçmiş çoktan. Bu sabaha lazım." Kahkaha attı. Ben yorum yapmadan bekledim. "Sen ciddisin." "Ciddiyim. Yetişir mi?" Yetişir de lütfen. "Yetişmemesi için sadece senin istememen gerekirdi. Sen istedin. Yetişecek. 36 beden yeterli değil, ama. Boy, göğüs, bel, kalça ölçümleri lazım en azından. İyi olsun değil mi?" "Sana bir model atacağım. Markası belli olan bir model. Onun ölçülerinde. Mümkünse onun aynısı." Gonca aynıydı bana göre. Değişmemişti. Bedeninde gezinen ellerim ve dudaklarım öyle diyordu. Zamanla stokladıklarım bitse de şimdi günlük alımlara başlayacaktım. Depolamaya ihtiyacım yoktu. Hep yanımda olacaktı bundan böyle. "Süper olur. Yalnız elimdeki kumaşlardan yapmak zorundayım. Şimdi kumaş alışverişi yapmak için uygun bir saat değil. Aynı renk tonunu tutturamayabilirim." "Sorun değil. Beyaz olsun da. Teşekkürler Samet." "Senin için dostum ne zaman istersen. Teşekküre gerek yok. Bu arada tebrikler. Evlenen sensin sanırım." "Sağol dostum, evet benim. Bu nikah sadece. Düğüne davetlisin. Karım isterse gelinliği de sen dikersin belki." Karım. "Zevkle yaparım, yeter ki istesin. İyi geceler. Hadi çok işim var. Oyalama beni." Elbisenin fotoğrafını attım hemen Samet'e. Ben sabah erkenden eve geçip uygun bir şeyler giyebilirdim kendimden. Annem ve babama eve geldiğimi belli etmeden, nefes almadan giyinmek en zor kısım olacaktı sabah. Görev 2 tamamlandı. Nikah elbisesi hazır. Enes'i aradım son iş olarak. İlk çalışta açtı. "Özgür?" Adımı soru sorar gibi söylemesi manidardı. "Enes. İyi geceler." "İyi geceler. Buldun mu nihayet?" Bravo. "Buldum. Nihayet." "Çok sevindim. Neredeyse altı yıldır sesini duymamak, en yakın dostumu kaybetmek, ölmeden mezara girmek gibiydi." "Şimdi sıra sende." "Merak etme. Saati ve yeri söyle yeter." "Bağ evindeyiz. Sabah altı gibi merkeze gelip sizi alırım. Hata, bahane istemiyorum Enes." "Mümkün değil. Senden bu telefonun gelmesini çok uzun süre bekledim. Aksilik olmayacak." "Çok kalabalık olmasını istemiyorum. Olmayacak zaten de. Bir tane nikah şahidim var. İkincisi de sen olur musun?" "Bundan daha çok isteyebileceğim hiçbir şey yok. Teşekkürler Özgür." "Yapman gerekenleri söylememe gerek var mı?" "Kesinlikle yok. Hemen şimdi arıyorum Murat'ı." "İkna edebilecek misin? Bir de dini nikah var. İmam da lazım." "Biliyorum, her şey hazır olacak. Yarı yolda bırakmayacağım seni. Zor biliyorum; ama güven bana." "Güvenmeyecek olsam aramazdım. İyi geceler." "İyi geceler." Enes'in ablasının eşi Belediye başkanıydı iki dönemdir. Yıllar önce en yakın üç arkadaşımla da iletişimimi kopardığımda Enes'in aramalarını bıçak gibi kesen bir konuşmam olmuştu. Sadece Gonca'yı bulduğum zaman onu arayacağımı ve evlenmemiz için her türlü hazırlığı kendi yaptığı takdirde affedeceğimi söylemiştim ona. Eniştesi ikinci dönem de başkanken ondan daha hızlı bu işi kimse halledemezdi. Görev 3,4,5 tamamlandı. İkinci nikah şahidi, nikah memuru, imam hazır. Odaya geri döndüm. Uyuyacağımı sanmıyordum. Amacım göz banyosu yapmaktı. Dikkatlice yanına uzandım. Saat bir olmuştu. Derin nefeslerle uyurken yüzüne gelen saçlarını çektim. Daha güzel olabilir miydi bir kadın? Beni affettiğini söylememiş, evlenmek istediğimi söylediğimde duyduğundan emin bile olamamıştım; ama nikah memuru tanıdığınız varsa eğer, işlerin sizin istediğiniz gibi gitmemesi için gelinin -hayır- demesi bile yeterli değildi. Nikahta hayır bile dese yarın evli olacaktık. Sonra uğraşmak isterse dava açsın boşanmak için. Kendime güldüm. Bitti Gonca. Ayrı geçirdiğimiz zamanlar bitti. Benim yanımda uyanmadığın günler, Gonca Tekcan olduğun zamanlar sona erdi. Siktir. Acaba kendi soyadını da kullanmak ister miydi? Enes'e mesaj attım. Ne olur ne olmaz. Papaz olmak istemiyordum daha ilk günden karımla. Karım. Sesli gülmeye başladığımda uyanmasından korktum. Nikahtan sonra Koca-karı diye kaydedeceğim demiştim ilkinde. Ne kadar da uzaktı o zamanlar. Yanımdaydı Gonca. Yatağımda uyuyordu. Çillerini saymaya başladım. Elli altı tane. Tekrar tekrar saydım sağlamasını yapmak için. Aynıydı. O herif de saymış mıydı acaba? Kesin yanlış saymıştır saydıysa da. -Bana başkaları dokundu.- -Beni başkaları öptü.- -Benimle başkaları sevişti.- Arabadan inmeden önce -başkası- derken kanepede -başkaları- demişti. Onu sevmeme, onu hala istememe engel değildi bunlar. Yüzüne baktığımda, saçına dokunduğumda, benim olan kadından başkasını görmüyordum. Bebeğin kendi babasını asla sormayacaktım. Bunu bize yapmayacaktım. Aramıza çekirdek ailem dışında bir yabancıyı sokmayacaktım. Bir saatimi şükrederek, Gonca'yı izleyerek, severek, şükrederek, uyandırmadan öpmenin zorluğunu bir şekilde öğrenerek, şükrederek geçirdikten sonra kalkıp duşa girdim. Uyuyup da saatin alarmını kaçıracak kadar bahtsız olma ihtimalime karşı, kesinlikle uyumak gibi hata da yapmayacaktım. Nikahtan sonra Gonca'nın dizinde, göğsünde, yanında, arkasında, yöresinde, yurdunda uyuyabilirdim burnuma kokusu dolarken. Saat üçe gelirken sabah Gonca'nın yaşayacağı şokun bebeği sıkıntıya sokup sokmayacağından emin değildim. Tek korkum buydu. Strese girmesi son isteyeceğim şey bile değildi. Tabii bir de o uyanmadan önce eve gelemezsem eğer, kendini terk edilmiş hissetmesine dayanamazdım. Not yazıp bırakmaya karar verdim. Gonca eşimdi zaten, saatler sonra karım da olacaktı. Asıl sorun gerçek Atasoy'lardı. Annem ve babam bu evliliği onaylamayacaktı mutlaka. Evli olsam bile bu değişmeyecekti. Gonca'nın canını sıkmalarına izin vermeyecektim, bebeğin benden olduğunu söylemek zorundaydım. Aksi halde asla huzur vermeyeceklerini bilecek kadar yaşamıştım onlarla. Asıl mesele Gonca'ya bunu nasıl söylemem gerektiği hakkında hiçbir fikrimin olmamasıydı. Nikahtan sonra düşünmeye karar verdim. Kahvaltı hazırlayıp bağ evinden çıktım. Saat sabah beşti. Eve geçerek annemler hala uyurken giyindim. Orçun'u ve diğerlerini sırayla alırken saat yedi gibi Samet'in atölyesine geldim. Elbiseyi hazırlamıştı. Onu da alınca tekrar bağ evine yola koyuldum. Beni engelleyecek ne olabilirdi artık? Gonca mı? Hiç şansın yok kalbimin yangını.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD