22. BÖLÜM (Ö)

1739 Words
Okulun ilk günü konferans salonunda müdür beyin konuşmasının kırk yedinci dakikasında ben matematik testinin elli dördüncü sorusuna geçmiştim. Salon tamamen doluydu. Lise son sınıfta boşa geçirilen bir dakikamız bile yokken kırk yedi dakikadır bu adamın neden konuştuğunu hala anlayamamıştım. Enes yanıma oturduğunda kulağıma eğildi. Ortaokuldan beri aynı sınıftaydık. O ve ben ikimiz de sayısal bölümü seçmiştik, Enes tıp okumak istiyordu. Benim ailem tıp okuyup doktor olmamı vakit kaybı olarak görmüş mühendis olmamda karar kılmıştı. Atasoyları diğerlerinden ayıracak bir okuldu Boğaziçi onlara göre. Kazanmamın garanti olduğu gerçeğine göre ayarlama yapmaya başlamışlardı. Yurtdışında pahalı eğitimler, yaz kampları, lisans bitimindeki staj... "Okula yeni gelen kızları gördün mü? Bir tanesi tam bir afet-i devran." Kız falan görecek gözüm yoktu. Beni İstanbul'dan alıkoyacak herhangi bir dikkat dağınıklığına müsaade edemezdim. Müdür bey elli üç dakikanın sonunda nihayet bize başarılar diledikten sonra okula gelen yeni son sınıfların kendilerini tanıtmalarını istedi. Ankara'nın, bana göre de dünyanın en pahalı kolejinde okuyorduk ve ağzımızdan çıkacak her kelime değerliydi. Biz bu okulun sonra gelenleri için başarı timsali olacaktık kazandığımız üniversitelerle. "Enes ne kızı? Test çözüyorum." Enes'e baktım inanmazca. Benim kızım vardı. Onu bulmamı bekleyen. "Merhaba. Atatürk Lisesi'nden geldim. Adım..." diyen ses ile aranan kan bulunmuştu. Şu an konuşmasını duyduğum, kendiliğinden bana gelen sesin sahibi Gonca'dan başkası olamazdı. Yeryüzünde sadece bir kişide olan, kaç yıldır bulmayı hayal ettiğim hayatımın aşkındaydı ihtiyacım olan tüm kan. Başımı kaldırmaya cesaret edemedim. Sesten o kadar emindim ki, duyduğumda nefesim teklediyse eğer, yüzünü görünce nefessiz kalmaktan korktum. "Ya, Özgür duydun mu sesini? Kalırsın işte öyle. Transa girdim bahçede ilk duyduğumda ben de. Buraya kadar uçarak geldim. Hele ki, saç rengini görmen lazım." Turuncu. Görmeme gerek yok ki. Sesi kesilince başımı kaldırdım. Sesin geldiği tarafa baktım. Çok aramama gerek kalmadı. Işık saçan renkleriyle salonda ilk bakışta dikkat çekiyordu zaten. Evlat mı edinilmişti o da, ya da burslu mu gelmişti buraya? Gerçekten de pahalı bir okuldu ve beni alan aile gibi zenginlikte olanların ödeyebileceği kişilerin çocukları gelebiliyordu. "Hangi sınıftaymış? Onu da öğrendin mi?" Vakit kaybı olurdu, ben de bulurdum elbette. "Sözel B'de diye duydum. Ne o Özgür bey, ilginizi mi çekti? Önce ben gördüm söyleyeyim de." "Beni isteyeceğine dair bir his var içimde." Sözel B sınıfına geçebilir miydim acaba son sene? Aileme coğrafyada, tarihte eksiğim var desem kalp krizi geçirirlerdi herhalde. Yüzümü güldüren yine Gonca oldu yıllar sonra. Ankara'daki son yılımda mı gelmek zorundaydın kalbimin yangını? On iki yaşında ilk ayrıldığımız zamandan bu yana birçok isim düşünmüştüm onu bulduğumda hitap edebilmek için. Aşkımlar, sevgilimler, bebeğimler hiçbir şekilde karşılamıyordu onun için hissettiklerimi. Bir kere renk olmalıydı içinde. Turuncu saçlarını unutmamak için. Unutmanın mümkünlüğünden değil de hatırlamamanın mümkünsüzlüğünden... Hele ki beni nasıl yaktığını yüreğimde hala yaşarken alevli ateşli bir şey olmalıydı Gonca'm. Sonunda her gece yatağımda yatarken tekrar ede ede -Kalbimin yangını- olması gerektiğinde karar kılmıştım. İlk günden dersler roket hızıyla başlamıştı. Sınava sekiz ay vardı ve biz zamanla yarışan genç beyinlerdik maalesef. Herkese yeteri kadar yer yoktu istediği üniversitede. Sınavla da elenmek zorundaydık. Elenme gibi bir lüksüm yoktu. Özgürlüğüme son sekiz ay kalmışken bu işin peşini bırakamazdım. Şimdi bu sebebim bir anlam da kazanmıştı. Gonca'yı evlenmeye ikna etmek... İlk ders biter bitmez sözel B sınıfının kapısına geldim. Enes seslense de durmamıştım. Kapı en sonunda açıldığında sınıftan çıkan kızlar bana bakıp şaşırsa da beklediğim onlar değildi, onların beklediğinin aksine. Hiçbiri ile çıkmamış teklifi onlar yaptığı halde kabul etmemiştim. Benim için sadece Gonca vardı çocukluğumdan beri. "Hayırdır Özgür beni mi bekliyorsun?" Tarih öğretmeni İpek hanım beni görünce soru sorma gereksinimi duymuştu nedense? Bir kız için geldiğimi kimse görmemişti bugüne kadar. Hoş bir hocaya soru sormak için beklediğimi de kimse görmemişti. "Hayır hocam, bir arkadaşımı görmeye geldim. İzninizle." Sınıfa girdim ve Gonca'yı bir kızın saçını örerken gördüm. Daha ilk günden... Kapının yanında duvara yaslanıp izledim. Kendini kaptırmış, adını bile hatırlamadığım kızın saçında elleri biraz daha hızlandı sanki. Yurttaki kızların da saçlarını örerdi zaman zaman. Kendi saçını yüzünden çekmek için başını kaldırdı bir an tekrar önüne döndü ve yine kaldırdı başını. Gördü beni. Örgü yapmaya devam ederken gözleri benim üzerimdeydi. İşi bitince yanına gittim. Saçını yaptıran kız beni görünce bir an şaşırıp selam verse de Gonca için orada olduğumu anlamıştı. Fazlalık olduğunu düşünmesi için yeterli şartlar vardı aslında, niye durmak için ısrar ettiğini anlamadım. Konuşmaya başladım. Giderdi umarım. "Gonca Tekcan. Seni yeniden görmek ne güzel." Kız ısrarından vazgeçerek Gonca'ya teşekkür edip çıktı sınıftan. "Özgür. Uzun zaman oldu. Tanıyamayacaktım neredeyse. Giderken haber vermeyince..." Haber veremeyince... "Benimse seni unutmam mümkün olmadı. Nasılsın? Seni çok özledim." "Özledin mi? Neden?" Nasıl neden? Altı yıl oldu. "Sen anılarını falan mı aldırdın operasyonla? Neden özlemiş olabilirim?" "Hayır da aynı yurtta bir süre beraber kaldık sadece. Özlememizi gerektirecek kadar değildi diye hatırlıyorum. Haber vermeden gittiğini de hatırlıyorum üstelik. Anılar duruyor yerinde." Evlenmemi isteyecek kadar uzundu. İlk gördüğüm an. "Ben yurttan ayrıldıktan sonra da seninle beraberdim." Yaklaştım iyice yanına. Zaten duvar kenarındaydı. Yanına oturunca iyice köşeye sıkıştı. "Benim haberim yoktu. Postacılar grevdeydi galiba." Güldürdü beni. "Oyun mu oynamak istiyorsun? İstediğin oyunu oynarım kalbimin yangını." "Ne dedin sen bana?" "Kalbimin yangını dedim." O sırada zil çaldı. Okuldan sonra beni beklemesini ve konuşmamız gerektiğini söyleyerek kendi sınıfıma geçtim. Aklım Gonca'da ne dersi dinleyebildim ne de test çözebildim. Bu ders benim için eziyet gibiydi. Gonca burada benimle aynı okuldaydı ve ben aptal gibi ondan ayrıydım şu an. El kaldırıp izin istedim çıkmak için. Normalde yapmayacağım bir davranış olduğu için Geometri öğretmeni Semih bey izin verdi. Zamanında yapmadığın şeylerin istediğinde kabul görmesi çok hoşuma gitti. Doğruca Gonca'nın sınıfına gidip kapısını çaldım. Tekrar tarih dersi vardı. Sevindim. "Hocam Gonca Tekcan, müdür odasına çağırılıyor." Okul öncesi seviyesindeki yalanım bir, söyleyen ben olduğum için; iki, Gonca okula yeni geldiği için kimsenin dikkatini çekmedi. Ayağa kalktığında okul çantasını da almasını bugün derse tekrar giremeyeceğini ekledim. Bana bakışıyla hiç inandırıcı olmadığımı söylese de aldı çantasını. Sınıftan çıkar çıkmaz boş koridorda elini tutarak yürümeye başladım. Müdür odasının tersi istikametinde giderken anladığı şey için sesini çıkarmadı. Yurtta da aynısını yapardık çünkü nöbetçi olduğumuz günlerde birbirimiz için. Hatırlamasına sevindim. Okuldan dışarı çıktığımızda diğer sokaktaki kafeye doğru devam ettim. Saat sabahın onuydu ve kafe boştu. En arkadaki masaya ilerledim. "Bu kadar zahmete girmenin sebebi ne Özgür?" "Hatırlayıp hatırlamayacağını kontrol etmek istedim. Beni yanıltmadın." "Rezil olma diye geldim seninle. Altı yıldır böyle şeyleri sık sık yapan biri değilsindir diye. Tabii geçen yıllarla birlikte seni tanıdığımı düşünmem aptallık olur." "Tekrar tanışırız biz de Gonca. Sevgilim olacaksın. Sonra da karım olacaksın." Arkama yaslandım o bana kahkaha atarken. Gözleri kapalı gülerken burnundaki çiller... Ölmemek için savaştım kendimle. Garsona içecek söyleyince konuşmaya başladık. Bu okula nasıl gelebildiğini, halasının desteğini anlattı. Yazdan beri onlarda kalıyordu ve bu koleje yakın oturuyorlardı. Eski günlerden, yurtta geçirdiğimiz zamanlardan, beni evlatlık alan ailenin üzerimdeki despotluğundan konuştuk. Annesini tekrar hiç görmemiş. Başka kızları olduğunu öğrendiğini söylediğinde gücüne hayran kaldım. Sesi zaten beni benden alıyordu. Konuştukça büyülendim. Büyümüştü. Değişmişti. Nasıl yaptığını bilmediğim şekilde daha da güzelleşmişti. Genç kızdı artık. Çocukça hislerden farklı duygular besleyebilirdim. Tohum çoktan ekilmişti zaten. Botanikçi gibi baktım o tohuma. Her gün suladım tam da ihtiyacı kadar, güneşe çıkardım. Güneş olmadığında ışığa tuttum topraktan baş veren filizlerin yeşermesi için. Yaprakları açtığında ellerimle sevdim Gonca'nın saçlarıymışçasına. Konuştum her gün, seni bana hediye edeni bir gün bulacağıma dair yeminler ederek. Ektiğim tohumdan çıkan çiçekler de goncaydı henüz. Açmamışlardı inatla sahibi gelene kadar. Şimdi çiçeklerimin coşma zamanıydı. Gonca gelmişti. Çiçek coşturandı Gonca. Çiçeğim turuncu açmaya başladı. Gonca hem güneş, su, toprak, oksijendi çiçeğine hem de aş, eş, sevgiliydi gönlüme. Kalbimin yangınıydı. "Benimle çıkar mısın Gonca?" Sorum karşısında şaşırdı. "Şu anki sevgililerimiz ne olacak peki?" "Benim yok. Sen de ayrılırsın, üzülür; ama atlatır." Ah! Gonca hala hınzırsın. "Sen bile atlatamamışsın beni bebekliğinde gördüğün halde, o nasıl atlatsın?" Alt dudağımı dişlerken kahkaha atma sırası bendeydi. "Atlatmasına yardımcı olacak metodlarım var farazi sevgilinin." O da gülümsedi bu kez. "Senin nasıl yok? Bu yakışıklılıkla kimseyle çıkmıyor musun yani? Hayatta inanmam." Demek beni yakışıklı buluyorsun? Yürürüm ben bununla. "Yeni başladım. Artık çıktığım biri var." "Ciddiyim Özgür. Kız arkadaşının olmadığına inanmıyorum." Benim kadar ciddi misin? "Ben de ciddiyim. Senden başka biriyle çıkmayı düşünmedim hiç. On iki yaşındaydım kalbimin yangını. Kendi başıma hareket edemeyecek, seni görmeye gelemeyecek veya sana veda bile edemeden ayrılmak zorunda kaldığımı söyleyemeyecek kadar başkalarına bağımlıydım. Küçüktüm. Çocuktum. Getireceğiz dediler. Yalan söylediler bana. Söz verdiler tutmadılar. Bu ne demek sen benden daha iyi biliyorsun. Seni unutmama engel olamadılar sadece. Onun kontrol mekanizması bendeydi." Elini masanın üzerinden kaldırıp kalbime koydum. Kendi rekorumu egale ettim dakikada en çok atan kalp kategorisinde. "Ne istiyorsun benden? Kimseyle çıkmak gibi düşüncem yok. Son yıl için bu okuldayım sadece. Halamı üzecek bir şey yapmak istemiyorum. Liseyi bitirip becerebilirsem üniversitede okumak istiyorum." "Kimseye zarar vermeyeceğiz Gonca. Halan niye üzülsün? Kız arkadaşım olmanı istiyorum. Bana göre altı yıl önce kaybolan şimdi ise tekrar bana gelen sevgilimsin zaten. Geçen zaman yalnızca seni istememi engelleyemedi. Seninle birlikte olmak istiyorum." Yanına geçip önce ellerimi hep dokunmak istediğim; ama çocukken anlamı olmayacağı için dokunamadığım saçlarında gezdirdim. Sonra yavaşça dudaklarına eğildim. Acemice öptükten sonra tepkisini ölçmeye çalıştım. Kızgın değildi. "Hala on iki yaşında değilsin. Bu ne? Hiç kız öpmemiş gibisin." "Öpmedim zaten. Sen başkalarını öptün mü?" Cevap vermedi. "Çalışkan mısın hala? Nereyi istiyorsun?" "İyi sayılırım. Boğaziçi Elektrik-Elektronik. Sen?" "Ben kuaför olmak istiyorum." Bakışına üzüldüm. Başkasını öptüm dese üzülmeyeceğim kadar çok üzüldüm. Ayrıydık bir şekilde sonuçta. Onu küçümseyeceğimi düşündü. Gözlerinden anlamak zor değildi. Ellerini tuttum. "Hep yetenekliydi ellerin. Daha ilk günden birinin saçını örmek ne demek? Yurtta da herkese örerdin. Elini değdirdiğin her şey mi güzel olur? Kalbime de dokundun sen. Sadece ellerinle de dokunmadın. Gözlerinle, sözlerinle. Saçlarınla bile dokundun kız. Bu eller erkeklerin saçlarına değmeyecek. Benden başka erkeğe. Anlaştık mı?" Güldü. Öptüm. Öptü. "Ne yapacağız bütün gün?" "Sen ne istersen? İstersen uyu. Ben bütün gün izlerim seni." Çillerini sayabilirim belki bu sayede sonunda. "Beni bu kadar sevmiş olamazsın. Belki alışkanlık diyeceğim; ama alışacak kadar bile kalmadın ki yurtta. Kaç aydı ben geldikten sonra, on mu?" "On ay sekiz gün. Ayrı kaldığımız zamanı saymadım. Bana göre hep benimleydin. Tıpkı şimdi olduğu gibi." Başını göğsüme koydu. "Kokun hiç değişmemiş. On ay sekiz gün hep yanımda olan Özgür gibi kokuyorsun." Gonca. Sana çok aşığım. Deli gibi, artık erkek gibi aşığım, çocuk gibi değil. "Hep yanındayım. Hep yanında olacağım." ... Seni bana her seferinde getiren şeyin adını koymakta zorlanıyorum kalbimin yangını. Kaç kere kaybettim seni, kaç kere buldum? Seni ilk kez doğum günümde görüp aşık olmuş ve içimde her doğan yeni günle birlikte günden güne büyütmüştüm sevgini. İkimiz için de büyüttüğüm sevgi bedenimin bentlerini aşmış taşarken gözlerim yine sende takılı kaldı. Turuncu alev saçların yine kabarık on bir yaşındaki gibi olmasa da. Şimdi tekrar bu kez senin doğum gününde bulmama ne isim verelim Gonca, birlikte koyalım adını.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD