-3-

2042 Words
Macit ağa kabul edilmenin verdiği neşeyle evine dönmek üzere yola çıktığında Mahir ağanın da keyfine diyecek yoktu. "Melike hanım! Melike hanım!" Konağın avlusunda avazı çıktığı kadar sevinçle bağırıyordu. Mutfağa giden koridorun kapısı açıldı ve içerden hanımı Melike çıktı. Başından sarkan şalını düzeltirken; "Ne bağırıp durursun emziği alınmış bebeler gibi, hayırdır ne oldu?" diye söylene söylene kocasına doğru yürüdü. "Otur hele otur." Mahir ağa hanımını elinden tutmuş avludaki yemek masasına çekiştiriyordu. Heyecanından yerinde duramıyordu, neydi onu bu kadar sevindiren şey? "Dur, çekiştirme, ne oldu?" diye sordu yerine oturan Melike hanım. "Avşarları bilirsin değil mi?" "Bilirim tabii, de, ne oldu ki?" Masadaki sandalyelerden birini çekip oturdu Mahir ağa. Elindeki küçük çaplı tesbihini bileğine geçirirken anlatmaya devam etti. "Avşarların tek kızı Zişan'ı da bilirsin." Zişan adını duyan Melike hanımın gözlerinin içi parladı. "Bilmem mi. Rabbim bana bir kız evlat vermedi." derken çenesini masaya koyduğu eline yerleştirmişti. Birden kapı yeniden açıldı ve avluya evin tek gelini Amine girdi. "Allah herkese öyle bir kız evlat, yanı sırada bir gelin nasip eylesin. Bir de bana eyler inşallah." Melike hanım oturduğu yer de duruşunu dikleştirirken Amine önündeki sandalyeye kollarını yaslamış gözlerini devirerek kaynanasını dinliyordu. Amine evin tek gelini, ortanca oğul Mustafa'nın hanımıydı. Mustafa ile birbirlerini severek evlenmişlerdi evlenmesine ama, Melike hanım üç yıllık gelinine bir türlü alışamamıştı. Amine herkese laf yetiştirmeye çalışan, kendini ağırdan satıp karşısındakine yukardan bakınan, kafasının dikine gitmekten de vazgeçmeyen biriydi. Melike hanım ise baba evinde de, kaynanasından da gördüğü üzre böylesi şeylerden hiç haz etmeyen biriydi. Zişan'ı daha önce bir kaç yer de görmüş, tanımış, hal hareketlerine göz gezdirmişti. Lakin annesi İdal hanımdan çekindiği için, bir gün dahi sohbet etme fırsatını bulamamıştı. "Desene duaların kabul oldu Melike hanım." diye neşeyle birden söze girdi Mahir ağa. "Aman ağam, eğlenme benimle." diye hayıflandı Melike hanım. Dört oğlan anasıydı. Bu konağa gelin geldiği vakit, Zişan'la aynı yaştaydı. Amine gibi tek gelin değildi elbet, büyük gelin olarak gelmişti amma, en sona gelmişti. Beyiyle arasında çok bir yaş farkı yoktu, ama Mahir ağa gençlik zamanında evlenmek istememişti. Anası Teslime hanım Melike'yi beğendiğindeyse, evlenmek istemediği için bin tane laf çıkarıp, kavga etmişti. Ta ki, Melike hanımı görene kadar. Melike hanım uzun boyu, ince beli, siyah bir incinin nimeti gibi parıldayan saçları ve iri siyah gözlerinin yanı sıra bembeyaz teni ile bakanı dönüp bir kez daha baktırıyordu. Mahir ağanın yaşı geçerken, Melike hanım hala gençliğini, güzelliğini koruyordu. "Ne eğlenmesi Melike hanım, ne eğlenmesi? Macit ağayla konuştuk, bu iş oldu." diye güler yüzüyle konuşmasını sürdürdü Mahir ağa. Melike hanım bir an durup dinledikten sonra yerinde kıpırdanıp konuştu. "Doğru mu dersin ağam?" "He ya, doğru derim. Avşar kızı Zişan, işte bu gördüğün konağa gelin gelecek." Sevinçle elini ağzına kapatan Melike hanım mutluluğunu yaşayacağı sırada birden aklına evin büyük oğlu geldi. "İyi de, Hamza burada yok ki ağam. Nasıl olacak?" "Hamza'ya ne hanım?" "E evin büyük oğlu o, büyük oğlan dururken diğerlerine söz düşer mi?" diyen Melike hanım yaslandığı sandalyeyi çekip oturmakta olan Amine'ye bir göz atıp iç geçirerek devam etti. "Gerçi, olan oldu amma, neyse." "Hem ben, Zişan kızımızın yanına, Battal'ı yakıştırırım." "Olur mu dersin?" "Ne diye olmayacakmış?" "Oğlanı birden bire çağırıp, durduk yere düzenini bozduk. Şimdi bir de aniden evlen deyince ne diyecek?" "Hiçbir şey demeyecek. Ben bir yola çıktım, gayrı geri adım atmak yakışık almaz. Hem ben vazgeçersem, Macit ağa da geçer. Bu sefer ne dostluk kalır, ne ortaklık." ... Acem konağındaki sevinç Avşar konağına da yayılacak mıydı, bilmiyordu Macit ağa. Konağın kapısını açıp avluya adım attığında görünürde kimse yoktu. Merdivenlerden inen yardımcılardan birini görüp seslendi. "İdal hanım yok mu?" "Mezarlığa gitti ağam, oradan da Şükran ile Zişan hanım ağamı alıp gelecekmiş." "İyi, iyi." İdal hanım her hafta cuma günü öğle namazından sonra cemaat dağılınca mutlaka mezarlığa gider, kendi ana babasını, Macit ağanın ana babasını ziyaret eder, oradan da tarlaları yoklayıp gelirdi. Bu gün cuma değildi ama, İdal hanım yine de gitmişti. Düşüneceği, kesin bir karara varacağı bir durum olduğunda cumayı beklemezdi. Bu gün de o günlerden biriydi. Mezarlığa uğrayıp önce kayınvalidesi ile kayınpederine dualar etmiş, hemen ardından babasının baş ucuna geçmiş, anası Dilan hanımı en sona bırakmıştı. "Senin kefenle çıktığın yere," diye dualarının ardından söze girdi. "Benim güzeller güzeli, sevmeye bile sakındığım, otağımın tek goncası Zişan'ım, duvağıyla girecek. Sana ölüm olan o konak, Zişan'ıma kim bilir ne olacak?" Gözyaşları sözlerine karışırken, eli kara toprağa gitti. Buruşmuş, günden güne yaşlandığını belli eden avuçlarını toprakla doldurdu. Nemli toprağın tırnak aralarına dolması değildi onu böyle düşündüren, son beşiğini verecek oluşuydu. Gözlerinden akan yaşlar yanaklarından aşağı, çenesine doğru süzülürken konuşmasına devam etti. "Bir vakitler kurtların arasından kaçamayan bir kuzu vardı, kurtlara yem olup gitti. Şimdi o kuzu yerine, kurtların evine yavru bir ceylan girecek. Ya ölecek, ya öldürecek. Ya içine atıp susacak, ya da bülbül gibi şakıyıp dilleri lâl edecek." Ağır ağır oturduğu yerden kalkarak kendisini bekleyen arabaya doğru yürüdü. Gidip tarlaya bir göz atacak, sonra da kızları alıp eve geçecekti. Macit ağa kesin gelmiş, kendisini bekliyordu. Bir kez daha konuştuktan sonra artık Zişan'a olanları anlatabilirdi. Zişan ne der, ne eder bilmiyordu. Öyle bağırıp çağıracak, babasına kafa tutup esip gürleyecek bir kız değildi. Hiçbir zaman olmamıştı. Lakin nerede ne yapması gerektiğini bilirdi. Anasının tarlaya geldiğini görmüş, oturduğu yerden kalkarak arabaya doğru ilerlemişti. Gözü ister istemez Acemlerin arazisine kaydı. Hoş, o iki katı dev adam arabasına binip çoktan gitmişti. Kim olduğunu merak ediyordu ya, yanlış anlaşılmak için bir türlü soramıyordu. Anasının işçilerle yaptığı bir iki muhabbetten sonra Şükran'la birlikte arabaya yerleştiler. Konağa geldiklerinde avluda babası Macit ağa oturmuş kahvesini yudumluyordu. İdal hanım kocasının yanına uğrarken onlarda üstlerini değiştirmek için odaya çıktılar. "Hoş gelmişsin ağam." "Hoş gördük İdal hanım, tarla nasıldır." "İyidir, nasıl olsun, dişlerini tırnaklarına takmış çalışırlar." Bir anlık sessizliğin ardından Macit ağa yeniden konuştu. "Mahir ağayla konuşup anlaştık, pek bir sevindi." "Hayırlısı olsun ağam." "Sen de gayrı Zişan'la konuş da, yavaştan alışsın." "Olur ağam, çıkar konuşurum." Bu kadardı, bitmişti. Son sözlerinden sonra kızların yanına çıkana kadar İdal hanımın bir daha ağzını bıçak açmadı. Konuşsa ne diyecekti ki? Yemin mi verdirecekti? Tövbe mi ettirecekti? Korktuğunu, kızına kıyamadığını söylese ne değişecekti? En iyisi bir an önce konuşmak deyip kocasından müsaade alarak kalktı. Odada iki kız oturmuş konuşuyorlar, Şükran Zişan'ın uzun saçlarını örüyordu. Bir süre sohbetlerine ortak olup onlarla gülüp eğlendi. Sonrasında Şükran'dan müsaade isteyip Zişan'ı karşısına aldı. Konuşacaktı ya, nereden başlasa, ne dese bilmiyordu. "Acemleri bilirsin, değil mi? "Bilirim, Melike hanımı da hep görürüm." "Babanla ortak olmak isterler." Zişan kaşlarını kaldırıp anlık şaşkınlığını belirtti. "Babam ne dedi peki?" "He dedi." İdal hanımın elleri bu kez toprağı değil, kızının uzun ipek saçlarını tutuyordu. "Yirmi oldun Zişan'ım, büyüdün gayrı." derken Zişan'ın sesi çıkmıyordu. Gülümseyerek annesini izliyor, arada bir de pencereden dışarı bakıyordu. "De bakalım anana, aklında, gönlünde biri var mıdır?" Nasıl soruydu bu? Ne diyecekti? Gönlümde biri yok amma, dünden beri aklıma takılan biri var mı? Dışardan gören o aklımdakinin heybetinden korkar, lakin yüreğini merak etmeden duramaz mı? Yok yok, aklında da, yüreğinde de kimsecikler yoktu. Öyle iki günlük adamı da aklına takacak değildi. "Yok mu?" diye usulca sordu anası. "Yok." Zişan'ın emin olarak verdiği cevabından sonra İdal hanım derin bir oh çekti. O nasıl bir korkuydu ki, içine dolmuş, üstüne bir de taşmıştı. Ya var deseydi, o vakit ne ederdi? Nasıl derdi ceylanına yüreğinde yatan aslanı unut, sök at onu içinden diye? Derince bir nefes alıp konuştu. "Babanla Mahir ağa ortak olacaklar. Amma, babanın bu ortaklık için senden bir isteği vardır." "Hayırdır ana?" "Baban, Acemlerle hısım olmak ister. Eğer gönlün olursa, seni Acem gelini etmektir niyeti." Doğru mu duymuştu? Avşar kızı diye anılırken, Acem gelini mi olacaktı? Hani gönlü isteyene dek kimseye yâr olmayacaktı? Ne olmuştu da evlilik lafı açılınca suratı asılan babası, şimdi kendi elleriyle kendisini verirdi? "Erken, olduğunu, söylerdi." diye ağır ağır söylendi Zişan. "Bilirim çekinirsin. Kızı kız iken görme, gelin iken gör, gelini gelin iken görme, beşik ardında gör demişler. Baba evi ne kadar kötü olsa da, en iyisidir. Lakin her kuş yuvadan uçar. Bizim sana bir yuva kurmanda yardımcı olmamız, boynumuzun borcudur." İdal hanım durup gözlerini hüzünle yere indiren kızına baktı. Elini uzunca örülmüş saçında gezdirdikten sonra çenesine dokunarak başını kaldırıp devam etti. "Sen he dersen, Acemlerle Avşarlar bir olup, diri kalacaklar. Sen he dersen, ayrı gayrı olmayacak. Acem de biz, Avşar da biz olacağız." Başını dikleştirip akan bir iki damla gözyaşını elinin tersiyle sildi Zişan. "Bunca zamandır, bu konakta bir dediğim iki edilmedi, gözümün yaşı bir günden bir güne akıtılmadı. Şimdi sıra bendedir, babama diyesin. Avşar kızı, Acemlere gelin gider." ... Mahir ağanın da, Melike hanımın da keyiflerine diyecek yoktu. Hoş, Melike hanım büyük oğlu Hamza'dan biraz çekinirdi ya, neyse. Hamza evin ilk evladı, Mahir ile Melike hanımın da ilk göz ağrısıydı. Teslime hanım onu kendi büyük oğlu Mahir ağanın gençliğine benzetirdi. O da babası gibi evlenmeye razı olmayan, dediğim dedik, çaldığım düdük, kafasının dikine giden biriydi. Dört oğuldan en sakini Mustafa olurken, en ele avuca sığmayanı Hamza'ydı. Öfkesiyle ne kalpler kırar, ne diller sustururdu. Melike hanım belki kabul eder, Battal evlenmek zorunda kalmaz diye haber etmek için aradığında da, yine dinlememiş, eften püften bir şeyler deyip kapatmıştı. Bu oğlan ne zaman akıllanacaktı? Gerçi aklında fikrinde çok şükür bir sakatlık yoktu ya, laf dinlemiyordu. Aslında kabul etmemesi bir yandan iyiydi. Zişan gibi kibar, nazik bir kıza kök söktürürdü. Allahtan Battal o yönden abisine çekmemişti. Küçük oğlunu bilirdi. Anlayışlı, sakin, hemen öfkelenmeyecek kadar aklı başında biriydi. İşte evin küçük oğlu da gelmişti. Yemeğe gelmeyeceğini haber etmiş, arkadaşıyla olacağını söylemişti. Melike hanım da sinirlenmekte olan Mahir ağayı sakinleştirmiş, eğer şimdiden üstüne giderse, evlenmeyi kabul etmeyeceği ihtimalini anlatmıştı. Mahir ağa hanımının haklı olduğunu anlayıp, susup oturarak oğlunu beklemişti. Battal büyük salondaki tekli koltuğa kurulurken içeri yardımcılardan birinin koluna girdiği Teslime hanım girdi. Teslime hanım, Acemlerin zamanında üzüntüden gözlerini kaybeden, kendi babası da Acem ağalarından olan gelindi. Yetmiş yaşını devirmiş, gözleri görmese de hala tuttuğunu koparan bir hanım ağaydı. "Battal, oğlum sen mi geldin?" diye ağır ağır gelirken Battal yerinden kalkıp babaannesini karşıladı. O sırada salona Mahir ağa ile Melike hanım da gelmişlerdi. "Ben geldim babaannem, gel şöyle otur." "Arkadaşın kimdi de bakayım bana." "İstanbul'dan Ömer beni görmeye gelmiş babaanne." "Daha yeni gelmedin mi sen, ne çabuk özlemiş bu oğlan böyle seni?" Torununun sessizliğinin ardından gözleri yerde sabit duran Teslime hanım oğluna seslendi. "Mahir, Macit ağa geldiydi bu gün, ne dedi?" "Kabul etti ana, he dedi şükür." "İyi, iyi. Avşarlardan adama zarar gelmez." Melike hanım söze nasıl gireceklerini bilmezdi. Mahir ağaya kalsa, pat diye damdan düşer gibi söyleyecekti. Onlar sessiz sessiz otururken Teslime hanım gür sesiyle konuşmaya devam etti. "Sen bilir misin Avşarları?" Bu soru Battal'aydı. O da fark edip cevap verdi. "Bilirim." "Bir de kızları var, Zişan, onu da bilir misin?" Bilirdi, en azından dünden beri biliyordu. Bu gün nasıl selam vermişti öyle? Daha doğrusu selamını almıştı. Daha önce biriyle selamlaşırken hiç bu kadar heyecanlanmamıştı. Koşan bir kadını gördüğünde hiç böylesine durup izleme gereği duymamıştı. Babaannesi ile anne ve babasının da kendisinden bir cevap beklediklerini hissederek usulca "Bilirim." deyiverdi. "Haa, bak işte, şimdi ortaklığı hısımlığa erdirme zamanıdır. Macit ağa da, baban da bunu ister. Sana da Acem ağası olarak, Avşar kızını almak düşer." Ne yani, dün gördüğü kızla bu gün evlenecek miydi? "Anlamadım." diyerek çatık bakışlarını annesine çevirdi. "Hamza ağabeyin burada olmadığı için" diyerek açıklamaya duran annesini babasının en az annesi Teslime hanımın ki kadar gür sesi susturdu. "O kız, senin yanına yakışır. Gayrı sen de burada olduğuna göre, yuvanı kurma zamanı geldi." "Baba oyun mu bu? Ha deyince evlenilir mi? Daha kız beni tanımıyor bile. Yani, ben de onu tanıyorum." "Şöööyle bir etrafına bak bakam. Gözüne daha güzeli, yüreğine daha sıcağı görünecek mi?" dedi Teslime hanım aniden. Kapının açılmasıyla gözler o yöne kaydı. "Selamın aleyküm." diye içeri giren ortanca oğullardan Kadir'in sesini duymasıyla devam etti hanım ağa. "Ha dersen ki yok, memleketin en güzel kızını istemem, o zaman Kadir'i güvey ediveririz." "Kimmiş bu memleketin en güzel kızı ya?" diyen büyük abisi Kadir'e annesi cevap verirken Battal'ın sinirleri istemeden gerildi. "Avşar kızı, Zişan." Annesinin sözlerinden sonra gözleri hala tek kaşını kaldıran Kadir'deydi. Kıskanmış mıydı? Ne münasebet, dün gördüğü bir kızı ne diye kıskanacaktı ki? "Kime isteriz?" diye sordu Kadir. "Bana." Dişlerini farkında olmadan sıkmaya başladığında başka bir şey isteseymişim olacakmış diye düşündü. Daha bu sabah tarlada Zişan'ı gördüğünde içinden yanına yakışacağını geçirmemiş miydi? Şimdi ne diye istememezlik ederdi? Duası kabul olurken, o elinin tersiyle itecek miydi? Battal bunları düşünüp, ne yapacağına karar veremezken diğerlerinin yüzü gülüyordu. Kadir de başıyla onayladığı sırada babası Mahir ağa konuştu. "Öyleyse Avşarlara tez haber edile. Bu haftadan tezi yok, yüzükler takılsın."
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD