3.Bölüm part 1

1147 Words
Eve taşınalı iki gün olmuştu. O gün Ahmet Onur’un dersi yoktu. Kahvaltı alışkanlığı olmayan Sinan ve Melih kahvelerini içip okula gitmek için evden çıktıklarında, yalnız kaldı. Islık çalarak çayını demledi. Ona göre iyi bir gün, sağlam bir kahvaltıyla başlardı. En keyif aldığı öğündü. Kahvaltılıkları çıkartmak için buzdolabının kapısını açacakken, dolabın üzerine yapıştırdıkları haftalık temizlik listesine göz attı. Temizlik sırası ondaydı. Günün programını hemen kafasında belirledi. Önce karnını doyuracak, sonra temizliği yapacaktı. Gün içinde de ikametgah işlerini halledecekti. Yumurtaları çıkartıp porselen kasede çırptıktan sonra, ocağın üzerindeki teflon tavaya dökeceği sırada telefonu çaldı. Ekrana baktı. Üç gündür aramayı ihmal ettiği annesi arıyordu. “Sultanım!” diyerek cevap verdiğinde, annesinin sesini duydu. “Oğlum! Saate bakmadan aradım ama okuldaysan sonra konuşabiliriz.” “Evdeyim annem. Bugün boşum. Nasılsınız? Yaramaz bir durum yok ya.” Telefonun ucunda kısa bir an sessizlik olduktan sonra annesi cevap verdi. “Herkes iyi merak etme. Sevda ablan biraz rahatsız.” Ahmet Onur’un dört ablası vardı. Evin tek oğlu, ailenin en küçüğüydü ve ablalarından sadece evlenmesi mümkün olmayan Sevda bekardı. Çünkü, doğduğu andan itibaren taşıdığı hastalık sebebiyle yirmi altı yaşında olmasına rağmen akıl sağlığı olarak gelişememişti. Bu sebeple Sevda konusunda daha bir hassastı. Endişelenerek neyi olduğunu sordu. “Bu aralar çok hırçınlaştı oğlum. İştahı da yok, hiçbir şey yediremiyoruz. Ahmet diyor başka bir şey demiyor. Sürekli ne zaman geleceğini soruyor.” Annesinin söyledikleri yüzünden Ahmet Onur’un gözleri doldu. O da çok özlemişti Sevda’yı. Kısılan sesiyle “Yakınındaysa telefona versene,” dedi. “Odasında oğlum. Dur yanına gideyim.” Telefonun diğer ucundan duyulan tek şey, annesinin giydiği terliklerin zeminde çıkarttığı sesti. Nefesini tutarken gözlerini sımsıkı kapattı. Ta ki ablası Sevda’nın sesini duyana kadar. “Amet!” Gülümsemeye çalışarak, “Buradayım pamuk şekerim,” dedi. “Annem yemek yemediğini söyledi. Ben çok üzüldüm.” Sevda, onu anlamıyormuş gibi babasının kendisini ata bindirdiğini anlatmaya başladı. Bu genellikle bir şeylere alındığı zaman yaptığı tavırdı. Üzerine gitmemek için ablasını dinledi. Hemen sonrasında, “Seni görüntülü aramamı ister misin?” diye sordu. “Hayır!” Ahmet Onur nedenini sordu fakat cevap alamadı. Birkaç saniye sonra annesinin sesini işitti. “Yatağına girip yorganı başına kadar çekti oğlum. Sanırım sana küsmüş.” Aldığı yanıttan emin oldu. Sevda onu özlediği için böyle yapıyordu. Annesinden hoparlörü açmasını istedikten sonra yüksek sesli konuştu. “Demek pamuk şekerim bana küsmüş. E küstüğüne göre aldığım sarı saçlı bebeği ve jelibonları başkasına vereyim ben.” Yorganın altından başını çıkartan Sevda, “Amet!” diye bağırdı. “Bana bebek ve celibon mu aldın?” “Evet. Yakında sınavlarım bitecek, oraya geleceğim.” Telefona yaklaşan ablası onu sevip sevmediğini sordu. “Seviyorum tabii, sevmez olur muyum. Sen benim pamuk şekerim değil misin?” Ahmet Onur’un sorduğu soruyla Sevda bir kere daha farklı bir konuya girdi. “Amet! Ben artık annemi sevmiyorum. Beni Ömer bebeğe götürmüyor.” Ömer, diğer ablasının üç aylık olan oğluydu. Annesi, bir önceki telefon görüşmelerinde Sevda’nın bebeği çok sevdiğini fakat kendi oyuncak bebeklerini sevdiği gibi sevmeye çalıştığını anlatmış, eniştesinin Ömer’e zarar vermesinden tedirgin olduğunu söylemişti. O sebeple, bebek biraz daha büyüyünceye kadar ziyaretlerinde Sevda’yı ara ara götüreceğinden bahsetmişti. Başta konuşmayan ama sonradan dili çözülen Sevda, Ahmet Onur’u bir saate yakın telefonda tuttu. Telefonu kapatan genç adamın yaptığı görüşme ve aklına geçmiş yıllar geldiğinden iştahı kapandı. Anne ve babasının gitmedikleri hastane, doktor kalmamıştı. Bir umudun peşine takılıp Sevda’yı yurt dışındaki bir profesöre kadar götürmüşler ancak ne ameliyatlar, ne de tedaviler sonuç vermemişti. Ablası hep, beş yaşında bir kız çocuğu olarak kalmıştı. Son gittikleri doktorun, Sevda’nın en fazla yirmi yaşına kadar yaşayabileceğini söylemesinden dolayı annesinin çaresizlik ve üzüntü ile nasıl perişan olduğunu hiç unutmuyordu. O zamanlar çok küçüktü ama bugün gibi hatırlıyordu. Yanılmıştı o doktor. Ablası yirmi altı yaşına kadar gelmişti. Gözlerinden akan yaşları silen Ahmet Onur, hemen internete girip uçak biletlerine baktı. O gün için sadece akşam 18.30 a bilet bulabildi. Ertesi gün dönüş için yine akşam 19. 45 de uçak vardı. Sevinerek gülümsedi ve bunun Sevda’nın şansı olduğunu, Allah’ın meleklerinin yanında olduğunu düşündü. Çünkü normalde aynı gün için bilet bulması çok zordu. Biletleri aldıktan sonra Melih ve Sinan’a mesaj yazdı. “Akşam Adana’ya uçuyorum. Yarın akşam dönerim. Beni merak etmeyin. Annemleri özledim.” Yemediği kahvaltılıkları kaldırıp temizliğe balkondan başladı. Önce sprey halindeki çamaşır suyunu seramik zemine püskürttü. Ardından yüzey temizleyiciyi yerlere serpiştirip fırçaladı. Onu balkon kapısının camını kapatan tül perdenin arkasından izleyen Şafak ve Sanem şaşkındı. Eşofman altını dizine kadar kıvırmış olan Ahmet Onur’un seramiklerin arasındaki derzleri beyazlatmak için verdiği çabaya hayret ettiler. Sanem, “Her eve bundan bir tane lazım,” dedi. “Yeni komşularımız çok titiz olmalı.” Şafak iki gün önceki tartışmalarını hatırlayınca burun kıvırdı. “Titiz olsalar ne olacak? Ruhları çürümüş bunların. Ayrıca hiç hoşlanmadığım tipler. Hele o sırık olan sarı yok mu, Melih miydi neydi? Birkaç defa okulda uzaktan görmüştüm. Pek tekin olmayan cıvık bir tip. Kibirli, ego tavan tipler vardır ya hani, duruşlarıyla bile kendilerini bir bok sandıklarını belli ederler, işte öyle biri.” Şafak’ın tespiti Sanem’i güldürdü. “Sarıyı bilmem ama bence diğerleri efendi çocuklar. Sinan biraz gergin. İçlerinde en mülayim Ahmet Onur galiba.” Kızlar oğlanlar hakkında konuşurken, kapı çaldı. Gelen kişi Rüya’ydı. İçeriye giren genç kız, çok sıkıldığını söyledi. “Bugün dersinizin olmamasına sevindim. Evde bunalım geçirdim.” Rüya koltuğa oturduğunda, Sanem üniversite sınavlarına hazırlığın nasıl gittiğini sordu. “Daha hazırlık aşamasına geçemedik maalesef. Bugün akşam dayımla oturup ders programı hazırlayacaklarmış. Yarın başlayacağız.” Rüya’nın söyleme tarzından keyifsiz olduğunu hisseden Şafak, nedenini sordu. “Ders verecekler diye çok mutluydun. Ne bu suratının hali? Şimdi istemiyormuşsun gibi.” “Hayır istiyorum. Sadece…” Rüya asılan yüzünü saklamak için başını eğip cümlesini tamamladı. “Melih… Benden hoşlanmıyor. Sürekli tersliyor.” Kızlar, onun neden üzgün olduğunu anladılar. Melih’i beğendiği çok açıktı. Başka fark ettikleri bir şey ise Melih ve türevi erkekler, Rüya gibi kızlarla ilgilenmezlerdi. Hoş, Melih de biraz haksız sayılmazdı. Çünkü Rüya, hayattan vazgeçmiş gibi yaşıyordu. Asosyaldi, bakımsızdı... Üç yıldır aynı evde yaşamalarına rağmen, bir kere bile onu pijama ve eşofmanları dışında bir kıyafetle görmemişlerdi. Hiç dışarıya çıkmazdı. En fazla evin damına çıkar, arada kızların yanına inerdi. İhtiyaçlarını bile annesi alırdı. Korkardı dış dünyadan. Liseyi zor bitirmişti. Üniversiteye bile annesi istediği için hazırlanıyor gibi görünüyordu. Hiçbir amacı yoktu. Onun haline üzülen Sanem, ellerini tutarak kırmadan konuşmayı denedi. “Rüya’cığım, Melih gibileri pek tekin tipler değildir. Bu türler kızlarla birkaç gün takılır sonra gördükleri başka bir kıza asılır. Sen çok özel ve güzel bir kızsın ama sanki onunla birbirinize uygun değilsiniz gibi. Sen mütevazı bir hayat yaşayan, kendi halinde hanımefendi bir kızsın.” Sanem’in ne demek istediğini anlamak istemeyen Rüya, şaşkın bakışlarla genç kızın yüzüne bakarken, durumun farkında olan Şafak dilini tutamadı. “O tipler ateşli hatun ister bebem. İlgisini çekmek için dişi bir varlık olduğunu göstermen, gözüne gözüne sokman gerek.” Şafak konuşurken, Sanem susması için arkadaşını ayağıyla dürttü. “Sen Şafak’ı boş ver tatlım. Annen ne zaman dönecek?” Bir şey hatırlamış gibi koltuktan hızla kalkan Rüya, eve gitmesi gerektiğini söyledi. “Ocakta yemek vardı. Annem bir aydan önce dönmez.”
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD