ÇİÇEK’TEN…
“Vay be adamın içinden romantik bir serseri çıktı. Teyzemin oğlunu tanımamışım” dedi Çağla Komutanım.
Nişanlım Ayvaz ki böyle deyince içimde midemde daha çok milyonlarca kelebek kanat çırpıyor. Çağla komutanım ile Ayvaz teyze çocukları.
“Pars oyun kurup sizi birbirinize yakınlaştırmasaydı daha çok beklerdi” dedi Selcen Komutan.
Kıkırdadım.
Ayvaz bana okuldayken bir türlü açılamamıştı. Onun okulu bitmiş genç bir teğmen olarak mezun olmuş ben hala öğrenci. İlgisi belli lakin bir şey demiyor. Bir gün Pars ikimizi de oyuna getirip buluşturdu. İşte o gün Ayvaz utana sıkıla aşkını itiraf etti. Ondan sonra da tutmak mümkün olmadı.
Köroğlu komutanım ve Rahime Babaannem vermemek için direnseler de bir şekilde ikna etti. Geçen ay nişanlandık. Ayvaz düğünü bir an önce istediği için bir ay sonrasına tarih almıştı. Şimdi de Eskişehir ana jet üssünde bana yaptığı jesti konuşuyorduk.
“Vay be” dedi Ülker. “Bir gün Arslan’da bana böyle bir yüzük alır mı?”
Aramıza yeni katılmıştı. 17 yaşında pırıl pırıl bir genç kız. Fakat olmayacak duaya âmin demeye çalışıyordu. Bu zekasını mesleki anlamda kullansa durdurulamazdı. Lakin o Silahtar komutanıma âşık oldu.
“Sen o işi unut” Ayşe Zerrin bu aralar çok sinirliydi. Kaş göz işareti yaptım.
“Ne yalan mı? Koskoca Arslan Silahtar götü boklu bir öğrenciye mi bakacak?”
Ülker düşen yüzünü saklayamadı.
“Ama neden ben onu çok seviyorum.”
“Kızım mal mısın adam ile aranızda 16 yaş var 16. Sıksa senin yaşında çocuğu olurmuş.”
“Ayşeee”.
“Ne Ayşe ne?” bana yükseldi. Normal zamanlarda en yakın arkadaşımdı Ayşe Zerrin fakat bu ara bir şeye canı sıkkın gibi ne desem yükseliyor. Çağla komutan müdahale etti.
“Tamam yeter bu kadar”
“Çiçek gelinliğin ne alemde?”
“Ölçü verdim komutanım Gökçen ilgileniyor”
“Düğün Bolu’da mı?”
“Hımmm Tan abim Ayvaz’ı başka yerde yaparsa nişanı atmakla tehdit ediyor.”
“Ufuk dedi başlık isteyecekmiş” dedi Selcen komutan.
“Daha neler?” gözlerim açıldı.
“Allahtan Ayvaz çocukluk arkadaşı yabancı olsaymış var ya vay haline” diye ekledi.
“Konu Ayvaz değil ki konu Çiçek. Köroğlu komutanım Çiçek’e sahipsiz değilsin demeye çalışıyor. Bir kızın en çok ihtiyaç duyduğu şey ailesinin ardında durduğunu bilmesi. Bence Ayvaz’a göz dağı verirken Çiçek’i onore ediyor.”
Nişanı kız tarafı yapar diye elimi bir şeye sürdürmeden tek tek ilgilenmişlerdi. Azize teyze, Rahime babaanne, Tan abim ve Gökçen. Ağlamak üzereydim ki Çağla komutanım konuştu.
“Ee gelin hanım göster bakalım şu sır gibi saklanan gelinlik modelini”
“Hay hay” dedim. Beğendiğim ve Bolu’da dikim evine verdiğim modeli gösterdim. Islık çaldı.
“Çiçek sana çok yakışacak bayıldım.”
“Ay Çiçek abla peri kızı gibi olacaksın içinde”
“Maşallah maşallah adam ağzının tadını biliyor Allah’ım bize de böyle bir koca” dedi Selcen komutan.
“Benim biraz işim var” dedi çıktı Ayşe Zerrin.
“Bunun nesi var?” soruya dudak bükerek cevap verdim.
Sahi söylemeyi unuttum. Timler yarın buraya uğrayacaklarmış. Operasyon dönüşü sizi görelim dediler. Ortak operasyondan dönüyorlar.
“Eğer Ayvaz abim darlamadıysa bende bir şey bilmiyorum” dedi Ülker.
“Kız bana bak? Senin öyle ilk gece şeysin falan kalmadı değil mi?” Selcen Komutanın sorusuna dudaklarımı birbirine bastırdım.
“Yuh teyzem duysa gözlerini oyar Ayvaz abimin” Çağla komutan gülümsüyordu.
“Aman boş ver güzelim şunun şurasında 4 hafta içinde evleneceksiniz”
Elimdeki yüzüğe baktım. 4 hafta içinde hayallerim gerçek oluyordu.
AYVAZ’DAN…
“Böceğim beni sakla” dedi nefes nefese Çiçek.
“Hayırdır yavrum?”
“Ateşdağlı komutanıma acı biber yedirdim. Ama en acısından. Ağzı yandıydı şimdi de tuvalette çıkarırken mabadı yanmış beni arıyor”
Gülsem mi ağlasam mı bilmiyorum. Çocuk gibiydi. Bir dakika doğru durmuyordu.
“Çiçek kız canını seviyorsan kaç” diye gürledi Ateşdağlı komutanım.
Tamam şurada ki malzeme dolabına gir” dedim. O hızlıca yanımdan ayrılınca koridorun cucunda Ateşdağlı komutan göründü. Ardında da Köroğlu komutanım başta olmak üzere onu sırıtarak izleyen timler.
“Ayvaaaaaz” duruşumu değiştirdim.
“Emredin komutanım”
“Nerede o senin deve dikeni nişanlın?”
“Görmedim komutanım”
“Komutanım tam adamına sordunuz. Böcek çiçeğini satar mı?” Ufuk’a ters ter baktım.
“Hem komutanım siz niye Çiçek’in verdiği bir şeyi yiyorsunuz ki geçen sefer bana ızgara bonfile diye kedi eti verdiğinden beri ben mesafeliyim”
Evet benim çocuk sevgilim böyle şeyler yapıyordu. Timler de kadınlara kıyamadığı için söylenip söylenip kuru gürültü ile tehditler savuruyorlardı. En sonunda da iş Çiçek’in çeşit çeşit kekler yapıp ikram edilmesiyle tatlıya bağlanıyordu.
“Ya bize üçüz kızlarla buluşacağız diye gönderdiği kafe. Transseksüel birey kafesi çıktı da namusumuzu zor kurtardık” üçüzlerin veryansınına tepinerek güldü timler.
“Benim bıçakları da bal ile kaplamış. Arılar peşime düştü 4 kere soktular” Ercü’ün isyanına Sırdaş karşılık verdi.
“Ya İbo ile beni tuvalete kilitlemesine ne demeli? Tam 36 saat tuvalatte kaldık amına koyayım”
“Ulan” dedi koşarak tuvalete giden Ateşdağlı’ya gülerken bir kıkırtı geldi malzeme dolabından. Köroğlu duydu.
“Timler eğitim alanına marş marş” diye bağırdı.
“Ya komutanım ne eğitimi zaten operasyondan geldik”. Ilgaz’a şiddetle katıldılar.
“İtiraz edene 14 tur tam teçhizat koşusu”
14 sever benim Köroğlu Bolulu ya her şeyi 14’e bağlamayı da sever.
“Komutanım” diye inleyen İbo’ya “14 barfisk yükleniyor” dedi çil yavrusu gibi dağıldılar.
Şimdi sadece Köroğlu, Silahtar komuyan ve ben kalmıştık. Usul sul malzeme dolabına yanaştı. Birden açınca sevdiğim kadının ışıl ışıl gözleri belirdi.
“Bakın bakalım kim varmış burada” yine kıkırdadı.
“Tan abi yaa”
“Seni Ateşdağlı’ya bir şartla ispiyonlamam”
“Nedir?”
“Şöyle güzel bir kek yap çayın yanına”
Dolaptan çıkan Çiçek Köroğlu’na sarıldı. “İstediğin kek olsun Tan abi. Arslan abi şey yani komutanım sizin özel bir isteğiniz var mı?”
“Gel kız buraya” dedi Silahtar komutanım kollarını açarak.
“Bir daha kine İbo ile Tuna’yı kilitlersen anlaşırız” yeniden kıkırdadı.
“Olmuş bil.”
Olmadı. Çünkü sevgilimi katlettiler. O bizim Çiçek’in elinden yediğimiz son kek oldu.
İLKAY ZEYNEP’TEN…
“Abla hadi gidelim cenazeye yetişmeliyiz” dedi Sonay.
Önümde uzanan kül yığınına baktım. Öyle bir yangın çıkarmışlar ki koskoca evden çıkan yangının şiddetinden demir yerler bile erimiş. Şimdi dizlerimi yere koymuş ellerimi sönen yangının küllerine bastırmıştım. Hastanede tutamayınca Sonay mecbur çıkarmıştı. Geceyi oğlum ve kocamla morga geçirdikten sonra zorla çıkartılar. Hatice anne ve Şaban baba yüzüme bakmadıkları gibi cenazeleri de alıp memleketlerine götürüyorlardı. Sanki benim içim yanmıyormuş gibi. Biri kocam biri evladım.
“Kaymakam Hanım gidelim” dedi Koruma Polisi İzzet. Daha fazla konuşacak kelimem kalmadığı için sustum.
Usul usul evin içine girdim. Neyimiz varsa yanmış. Yürürken ayağıma bir şey takıldı. Emir’in biberonu. Eğildim aldım. Memesi erimiş. Odaların içlerinde yürüdüm. Bir şey dikkatimi çekti.
O tarafa ilerledim. Atatürk Portresinin sadece yüzü kalmıştı yanmamış ve karşı duvarında asılı Kur’an. O gün o evden dört şey aldım. Yanık Atatürk Portresi. Kur’an ve oğlumun biberon şişesi. Kur’an’a alırken de el bastım.
“Sen şahit ol atam. İntikamlarını almadan ölmeyeceğim”
Ve bir avuç odun külü. Bundan sonra İlkay Zeynep Kaynarca bir şey hissetmeyi bıraktı. Ağlamadı ağlamayacak. Kolumun sargısı kandan renklendi. Omzumun derin yanığı hala ben buradayım diyor.
Aldıklarımla Eray’ın memleketine geldim. İkindi namazının ardından defnedileceklerdi. Eray’ın anne ve babası her şeyi organize etmişler. Önce salaları verildi can parçalarımın sonra musalla taşına kondular. İkisini de bayrağa sarmışlar.
Emir’imin tabutu minicik. Tabutun önündeki resminde gülümsüyor. Bu resmi daha geçen hafta çekmiştik. Kocam takım elbiseli öyle yakışıklı ki.
“Yavruuuuuum” diye bağırdı Hatice anne. “Yavrularım”.
Sanki bir film sahnesinde ekrandan izliyorum. Şurada yata bu iki cansız beden benim en yakınlarım olamaz.
Namazı kılındı ikisinin de. Duyan gelmiş. Zaten çok sevilirdi Eray memleketinde.
“Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye sordu hoca yer gök inledi.
“Helal olsun” Üç kere sordu. Koruma polisi İzzet ve karısı Şaziye de gelmiş.
“Bütün zerrelerimde helal olsun” dedim kimse duymadı. Tabutlarını yüklenmek için sıraya girdi halk.
“Abla ağla bir şey de korkuyorum” dedi Sonay.
“Hangi yüzle geldin” diye bağırınca Hatice anne cevap veremedim.
Hakkın yok buraya gelmeye. Senin yüzünden öldüler diye bağırırken bayıldı.
“Abla?”
"Ağlayacağım Sonay. İkisinin de intikamını aldığım gün ağlayacağım" diyebildim.
ÇİÇEK’TEN…
Nihayet Ateşdağlı komutanımın gönlünü aldıktan sonra timleri yolcu etmiştik. Selcen komutanım bir evrak götürmemi istediği için jet üssü komutanlığında ilerliyordum. İşim bitince kaldığımız misafir haneye giderken yolca Ayşe Zerrin’i gördüm. Seslendim duymadı biri ile konuşuyordu.
Kulaklık mı var bilemedim. Kiminle konuştuğunu merak ettim. Bir yandan da aslında neden son günlerde benden uzaklaştığını soracaktım. Girdiği yere girdim. Askeriye içinde depo gibi bir yerdi. Yanaşırken sesle duydum.
“Sana dedim bu düğün olmayacak” kaşlarım çatıldı.
“Bana bağırma”
“Kartal göz de benimle yanı fikirde gecenin kraliçesi.” Uzandım kiminle konuştuğuna baktım. Sanki bir ortamda birileri ile hararetli bir tartışma yapıyor gibiydi. Elinde telefon kulağında kulaklık yoktu fakat tartışıyordu.
“Ayvaz’a ben aşığım. Köroğlu’na sen”
Ayvaz derken?
Sonra bir şey oldu. Sesi değişti. Bir sürü kişi ile konuşuyor gibi oldu. Aynı anda farklı tınılarda cevaplar veriyordu. Böyle bir şeyi ilk defa görüyordum.
“Çiçek Ayvaz’ı hak etmiyor. Onu ben seviyorum” dedi yeniden. Bu kadın benim en yakın arkadaşımdı. Sanki aynı anda bir sürü kişiymiş gibi davranıyor kavga ediyordu. Olduğu yerde karşıdan bir kapı açıldı bir subay girdi.
“Abi?” dedi. Ayşe Zerrin’in abisi olduğunu bilmiyordum.
“Ayşe Zerrin?”
“Abi söz verdin Ayvaz benim olacak dedin” kalbim tekledi. En yakın arkadaşım nişanlımın peşine düşmüştü.
“Sakin ol olacak kaç kişiliğin çıktı ortaya?”
“Bir sürü şimdi bırak onları”
“Ayşe Zerrin sırrımız ifşa olacak kendini kontrol et.”
“Gecenin Kraliçesi’de Köroğlu’nu istiyor. Kartal göz sen sus” diye bağırdı değilmiş gibiydi.
O konuştukça karşısındaki adam da başka başka şekillerde konuşmaya başladı.
“Anadolu aslanı” dedi kulağına fısıldadı duyamadım. Ne izlediğimi neye şahit olduğumu bilemedim. Bir sürü ses başka kişiler bir o yana bir bu yana gidiyorlardı ki adam bir şey çıkardı.
Bir düdük sanırım. Çıkan tiz ses ile kulaklarım çınladı ellerimle kapattım. Bir süre öttürünce Ayşe Zerrin sakinledi.
“Abi?” diye tekrarladı yeniden. Abisi olduğunu neden saklamıştı ki.
“Buradayım kendine gel artık. Sırrımızı ifşa edeceksin. Herkes beni şehit sanıyor. Sen böyle yapıp Köroğlu’nun yıllar önce kucağında ölen devresi Fırat’ı ifşa edeceksin” gözlerim açıldı. Tan abimden duymuştum. Börteçine kurulmadan devresi kucağında şehit olmuş.
Ya da olmamış. Nasıl bir ihanet içindeydik bilmiyorum.
Kişiliklerini sakla Ayşe Zerrin. Beni başka şeyler yapmaya zorlama. Hem o da böyle isterdi.
Kim? Başkaları da mı var. Nefesimi tutmuş dinliyordum ikisini.
“Sana söz veriyorum önce Çiçek ile Ayvaz ayrılacak. Sonra da Börteçine’de kim varsa ölecek” dedi. Ses çıkarmamak için elimle ağzımı kapattım.