1. Bölüm -Ey Türk Genci

3295 Words
İLKAY ZEYNEP’TEN… “Uyudu” dedi kocam. Yüzüme bakıp uzun uzun gülümsemesine mi âşık oldum bilmiyorum. Oğlumuz da tıpkı onun gibi. Beni görünce sanki hayatında en önemli şeyi bulmuş gibi kollarını açıp çırpınıyor ya delirmemek elde değil. “Nasıl güzel nasıl huzurlu baksana Eray”. “Annesi dünyanın en harika kadını da ondan.” “Babasının da hakkını yemeyelim şimdi.” Uzandı dudaklarıma sert sulu bir öpücük bıraktı. “Çok çabuk büyüyor. Şimdiden sekiz aylık oldu bile.” “Üstten de iki dişi çıkmış” “Yaaa aşk olsun şimdi mi söylenir bakmak için uyanmasını beklemem gerekecek” kocamın serzenişine gülümsedim. “İlkay?” “Hımmm” bakışlarım hala beşiğin başında oğlumun üzerindeydi. “Tehdit edildiğini bana ne zaman söyleyeceksin güzelim” yüzüne bakmadım lakin gerildiğimi hissetmiş olmalıydı. “Önemli bir şey değil” “Önemli. Ne demek önemli değil?” “Hayatım bir önceki ilçelerde de oldu bu tarz şeyle birliyorsun. Kuru gürültü. Göz dağı vermeye çalışan bir grup serseri işte.” İçinde çektiği nefes ciğerlerine yetmiyormuş gibiydi. “Sana bir şey olmasından çok korkuyorum” “Müdür Bey bana bir şey olmayacak. Hem geri adım atmak için kaymakam olmadım ki ben. Seninle bu yola çıkarken ne diye çıktık Müdür Bey bir hatırlayın bakalım?” Buruk bir gülümseme belidi dudaklarında. “Birinci Vazifemiz Türk İstiklalini Türk Cumhuriyetini İlelebet Muhafaza ve Müdafaa etmektir.” “Devam” dedim gülümseyerek. “Muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur” Usul usul ona döndüm. “Kocam seninle bu minvalde hareket edeceğimizi bu iki cümle arasındaki bütün öğretileri kendimize hayat felsefesi edineceğimizi bu felsefeden çıkmamak için elimizden gelen bütün gayreti göstereceğimizi söz vermedik mi birbirimize. Sen bunun için eğitimci olurken ben bunun için kaymakam olmadım mı?” Uzandı beni göğsüne çekti. Sıkıca sarıldı. “Güzel karım bunları her birini yaptık evet ve yapmaya da devam ediyoruz. Fakat bu senin için ve evladımız için endişelenmeme engel değil ki. Hem bu ilçe diğerlerinden daha fazla fanatik. Çok fazla terör yanlısı var. Bir yandan da İz kaymakamın yaptıkları ortada.” Bana iz kaymakam adını o takmıştı. İsimlerimin baş harfinden İlkay ve Zeynep’in ilk harfleri. Bu lakabını daima çok sevmişimdir. Gittiğim ilçelerde yaptığım işler için bıraktığım izler için olduğunu söylerdi. Evet ben bir kaymakamım. Kocam Eray ise bir Lisede Müdür. Eğitimci yani. Evleneli beş yıl oldu. 8 aylık bir oğlumuz var. Adı Emir. Yaklaşık 4 ay önce şu anda görev yaptığım ilçeye atandım. Kocam da eş durumundan benimle geldi. Anadolu’nun her yerinde görev yapmaktan şeref duyan bir kaymakam olarak daha önce böylesi ile karşılaşmamıştım. İlçenin neredeyse %90’ ı terör örgütü sempatizanıydı. Kalan %10’luk kısmı ise öğretmen, asker ve mecburiyetten kalan memur kesim oluşturuyordu. “Havlayan köpek ısırmaz Eray. Hem onlar havladı diye ben geri adım atacak değilim.” “Bilmez miyim? Okutulmayan kızları okutmak için son ilçede yaptıklarını düşününce.” “İz bırakmadığımı söyleyemezsin” tıslar gibi güldü. Bir önce görev yaptığımız ilçede kız çocuklarının okutulmasına karşı olan bir gruba savaş açmıştım. Kocam eğitimci olunca 12 yıllık zorunlu eğitime direnen bir grup yobaz için verdiğimiz mücadele zaman zaman öyle sertleşmişti ki aileleri kızlarını ellerinden almakla bile tehdit etmiştim. Neticede direnişimiz işe yaradı. Kız anneleri kızlarının kendileri gibi 23 yaşında evlendirilmelerindense okuyup ellerinin ekmek tutmasının daha iyi olacağına karar verince. İlçede okumak isteyen ve okuldan mahrum bırakılan 79 kız çocuğu hayallerine kavuştu. O zamanlarda tehdit edildim. Bastonla üzerime yürüyenler oldu. Kafamı taşla yaranlar. Kafirlikle suçlayanlar, kızlarını yoldan çıkardığıma inandığı için cehennem ateşinde yanacağımı iddia edenler. Bunlar daima oldu. Olacakta. “Hem de ne iz. Sana sürpriz yapacaktım lakin yeri geldi. Aygül Üniversite sınavlarında derece yaptı” “Şaka” dedim yüzüne bakıp. Aygül okumasına karşı çıkılan bir genç kızımızdı. “Değil. Sanırım İstanbul tıp geliyor” Aygül güzel kızım nasılda hevesle çalışmıştı. Okumak için evden kaçıp bana sığınması o kara gözlerinin boncuk boncuk ürkek bakışları hala aklımda. “Bak gördün mü sevgilim. Biz direnmeseydik Aygül 14’ünde gelin edilecekti kendinden 45 yaş büyük adama.” “Üstelik 3. karısı olacaktı” Nefesi sert çektiği için göğsü körük gibi kabardı. Bende üzerinde kalktım. “Haklısın. Yine de içim rahat değil. Burası oradaki yobazlar gibi değil. Bunlar terör sevici güzelim. Şimdiye kadar gittiğimiz bütün ilçelerden daha zor daha yoruşu olacak.” “Biliyorum hayatım. Bunun için de hazırım. Çünkü benim ardım sağlam. Ben gücümü Önce kocamdan sonra oğlumdan ve bana bu ülkeye kadına seçme ve seçilme hakkını Avrupa’dan önce veren Atamdan alıyorum. Ve bunların en de gerisinde Yüce Rabbim benimle. İçin ferah gönlün rahat olsun.” Sanki söylediklerimi duymamış gibi sordu. “Ne için tehdit edildin?” “Terör yanlısı propaganda yapıp örgüte eleman toplamaya çalışıyorlardı. Pankart açan bir gruba kolluk kuvvetleri müdahale etti. Dağa götürülmek için toplanan 7 genci ellerinden aldık. Geride de 19 tane daha varmış.” “Ne ile tehdit ettiler?” İkna olmuyordu. “Hareketlerime çeki düzen vermezsem çıkacak yangının külleri beni de yakarmış.” “Bak gördün mü? Durmayacaklar” “Hayatım” dedim sözünü kesip. “Ben bir kaymakamım. Ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bana verdiği yetkilerle bu ilçede onun kanun kural ve yasalarını uygulamak ile mükellefim. Bu yasalar Anadolu Topraklarının sınırlarını kanun ile belirler. Misak-ı Milli sınırları içinde vatan bir bütündür ve parçalanamaz. Unuttun mu? Üç beş çapulcu eline bayrak aldı özgürlük istedi diye ben Çanakkale’yi etten duvar ile ören, Sarıkamış’ı bedenleri ile ısıtan ecdadı nasıl yok sayayım?” “Ya onu?” dedim. Bizim evimizde daima bir Atatürk portesi asılı olurdu. “Şu mavi gözlünün yüzüne nasıl bakayım?” Bu akşam kaçıncı kez derince soluyordu bilmiyorum. “Durmayacaksın yine burnunun dikine gideceksin anlıyorum. Senden tek ricam çok dikkatli ol olur mu? Sen benim haneme doğan İlkay’sın güzelim. Lütfen. Emir’in de benim da sana ihtiyacımız var” “Dikkatli olacağım üzülme” “Söz mü?” “Söz sevgilim. Kimse bana bir şey yapamayacak” bana yapamayacakları her şeyi onlara yapacaklarını en kısa zamanda öğretecekti hayat. “İnşallah bir tanem. Unutma bende oğlunda senden razıyız” dedi alnımdan öpüp. ÇİÇEK’TEN… “Çok heyecanlıyım nasıl oldum Gökçen?” Sakinleş artık prenses gibisin. Zaten olmasan bile Ayvaz abimin bunu kafaya takacağını düşünmüyorum. Adam büyülenmiş gibi etrafında dolanıyor. “Çok seviyorum Gökçen çok seviyorum” diye yükseldim. Bugün benim hayatta en mutlu günüm. Daha askeri okuldayken görüp âşık olduğum adam ile nişanlanıyorum. “O da seni çok seviyor” dedi Gökçen. “Gökçen bana gönül koymadın inşallah” “Aa delinin zoruna bak neden gönül koyacakmışım?” “Yani siz Altay abimle yıllardır birliktesiniz üstelik Atlas Altay abinin küçüğü. Sanki böyle sıranızı almışız gibi.” “Ohooo bizim daha o aşamaya gelmemiz için kırk fırın ekmek yememiz gerekli baksana abime” dedi oflayarak. Kıkırdadım serzenişine. “Yahu 6 yaşından beri aşığım bu adama. Hep bir bahane hep bir taş koyma. Abim bu gidişle zaten beni Altay’a vermeyecek. Bari ön açık olanlar kaçtın kurtarsın kendini”. Evet abisi benimde komutanım olan Kıdemli Üsteğmen Ahmet Tan Köroğlu’ndan bahsediyoruz. Yakında yüzbaşı olacak. Lakin kardeşi Gökçen’e kıyamıyor. Gerçi Tan abim sevdiği birine kıyamaz. Beni de Ayvaz öksüz ve yetim olduğum için Rahime babaannemden yani Tan abi ve Gökçen’in babaannesinden istedi. Adamın soy adı Köroğlu. Ayvaz ise çocukluk arkadaşı. Şaka gibi eski bir mitin canlanması gibi gelir bu durum bana daima. Köroğlu ve en yakın dost Ayvaz. Ne diyordum? Hah Tan abim beni de Ayvaz’a vermemek için kırk takla attı. İş Gökçen’e gelince Allah Altay abime ecir sabır versin. “Bence verecek seni” “Yahu ne zaman. Altay ne zaman konuyu açsa kelaynakların neslinin tükenmek üzere olduğundan bahsediyor” dedi isyanla. “Âşık olsa böyle olmaz” “Âşık olmak mı? Abim mi? O iş pembe kar yapması kadar zor. Bir kere Köroğlu geleneğinden korkuyor. Beşinci kuşak gelenek onunla bitecekmiş. İkincisi kerhane kerhane dolaşan adamdan bahsediyoruz. Bağlanmak yok. İşini gör siktir ol git. Gençliğinde garsoniyer açmış adam.” “Garsoniyer mi yuh ama?” “Hımmm Zafer abimle bunlar tuttu bir garsoniyer. Askeri okula da gidiyor bir yandan vakit buldukça tövbe ya” “Ayvaz?” “Ha yok yani senden öncesini bilmem tabi. Garsoniyer abimle Zafer abimin işiydi.” “Gerçi babaannem duysa ağzına sıçar da işte. Neyse ki benim gibi bir kız kardeşi var” kıkırdadı. “Bence Tan abim âşık olacak ve evlenecek. Hem de öyle âşık olacak ki şaşırıp kalacaksınız.” “Hangi evlenmek?” “Eğer öyle bir şey olsa babaannem Bolu ovasından Dörtdivan ovasına düğün kurar.” “Bak görürsün içime doğuyor Tan abim çok severek evlenecek” “İnşallah kız elti” dedi omzuma vurup. Çok şanslıydım ben. Gökçen gibi bir eltim olacaktı. Akif babam ve Müşerref annem üzerime titriyordu. Altay abi Ayvaz’ı çekip gözümden tek damla düşerse hesabını çok fena sorarım dedi. Öksüz ve yetim bir kız için bu ne demek biliyor musunuz? Tan abim hele. Ayvaz’a çocukluk arkadaşım demedi. Bir kızın istenmesinde ne gerekirse Azize teyzem ile Rahime babaannem ile yaptılar. Köroğlu ailesi bana aile oldu. Tabi timlerin de desteğini unutmamak gerek. Ben Pilot teğmen Çiçek Akıncı. Çok üst düzey bir askeri yapılanmanın ki adına Börteçine diyoruz işte o yapının yetiştirilmek üzere seçilmiş bir elemanıyım. Yapı beşer kişilik üç ana tim ve ona destek olan biz “Gökyüzünün Sultanları” adı altında bir hava destek timinden oluşuyoruz. Çağla Komutan bize liderlik ederken Ayşe Zerrin, Selcen Ülker ve ben ile toplamda beş kişiyiz. Öyle bir ailenin içindeyim ki hem öksüzlüğümü hem yetimliğimi silip süpürdüler. Bütün timlerin aileleri ki burada benim gibi olan bir sürü kişi var sanki kendi kızlarıymışım gibi sahip çıktılar. Nişanlanıyorum ve çeyizim bile var. Kapı tıkladı. Gökçen kalkıp açtı. Kapıdakiler kendi timimin elemanlarıydı. “Çiçek ne güzel olmuşsun sen öyle” dedi Çağla komutanım. Her biri sivil kıyafetli. “Ya beğendiniz mi?” “Bayıldım yahu beğenmek ne demek?” Selcen komutanım tim yardımcı komutanı. Geldi uzun uzun sarıldı. Ülker, Ayşe Zerrin’de sarıldı. Sadece Ayşe Zerrin biraz gergin gibi. Nedenini sordum lakin anlatmadı. Onlarla konuşurken bir ses güldürdü beni. “Kız Çiçek bırak bu böceği bununla ömür geçmez. Gel yol yakınken dön sana iyisini alalım. Nazili’ye gelin edeyim nedip durun” dedi cümlenin sonuna doğru şivesi kayan Ateşdağlı komutanım. Tam bir Egeli yörük efedir kendisi. “Vay anam vay şu güzelliğe bak” Üçüzler geldi. Timlerde üçüz askerlerimiz var. Her biri abim gibi. “13 adam beş kadın bir Çiçek ile Ayvaz edemedik amına koyayım” Bu da Ufuk. Onu destekleyen Tuna abim homurdandı. “Allah’ım bana en az 1,90’lık bir çıtır en tezinden” Timlerimiz özel seçildiği için her biri en az 2 metre adamlar. O sırada gerilerden sevdiğim adamın sesi duyuldu. “Silahtar komutanım lütfen şu heşereleri çiçeğimin etrafından temizler misiniz? Almak için Köroğlu’nu zor aşmışken bir de bunlara takılmayayım.” Silahtar komutan Jaguar’ın komutanı. Köroğlu komutanım yani benim Tan abim Pars. Ve az önce beni Nazilli gelini edecek olan da Puma’nın üç tim beşerli on beş adam. Aslında 14. Bu timlerde sadece bir kadın bordo var Umay. “Pars, Puma Jaguar salona dön” kati emir ile homurdanan timler ayrılırken beni Ayvaz’ım la yalnız bıraktılar. Gökçen ardından kapıyı örtünce yalnız kaldık. “Çiçeğim” “Böceğim” “Bu kadar güzel olmayı sana yasaklamalıyım” “Beğendin mi?” “Bayıldım. Gerçi biraz açık ama ne yapalım. Laf etmeyeyim diye az önce Rahime babaannem baston ile dövdü beni” kıkırdattı bu hali. “Bir tanem” dedi kendine çekip sarılırken. Geniş göğsüne sindim. “İyi ki sen be güzelim. Daha fazla dayanamazdım ayrı kalmaya.” Sonra geri çekildi. Cebinden bir şey çıkardı. Elmas çiçek şeklinde bir broş. “Babaannemden. Sanki Çiçek gibi bir kız alacağımı bilmiş gibi bana vermişti. Bunun bir başka versiyonu da abimde. Rahmetli yaşasaydı seni tanıdığına çok sevinirdi” dedi takarken. “Çok beğendim teşekkür ederim.” Uzandı alnımdan öperken kapı açıldı. “Çekil lan it daha kızı verdim mi öyle vantuzladın amına koduğumun piçi” dedi Tan abim içeri girerken. “Gel güzelim boş ver sen şu dalyarağı bütün salon seni görmeye geldi” kolunu uzattı girdim. “Ya komutanım o benim nişanlım kendinize birini bulsanıza amına koyayım” “Sus lan puşt. Senin nişanlında bizimde kızımız. Cayarım takmam yüzükleri elin boş götün yaş kalırsın” birbirlerine böyle takılmayı severlerdi. Bakmayın birbirlerine takılırken kavga ediyor havalarına. Çocukluk arkadaşı ikisi de. Salona ilerlerken kulağıma fısıldadı. “Yeni sevgili olunca sana ne diyeceğim diye sormuştum hatırlıyor musun güzelim?” “Hatırlıyorum Tan abi. Çiçek sana ne diyeceğim? diye sordunuz.” “Çiçek diyorsunuz ya komutanım” dedim bende “Öyle değil hani şimdi bu iti sana kakalıyorum ya yenge mi desem diye düşünüyorum dediniz “ Ayvaz arkamızdan atıldı. “Hayır birader sen enişte diyeceksin” kafasına vurdu Tan abim. “Komutanım siz şimdi ben evlenmeyi düşünmüyorum diye tutturdunuz ya. O zaman benim sevdiceğim kimseye yenge diyemeyecek bende kimse ile elti olamayacağım. Siz bana Çiçek Kız deyin. Ne zaman biri ile evlenmeye karar verirsiniz bana elti alırsınız o zaman siz bana Ayvaz’ım da eltime yenge der” “Senin bu zekân bu ite fazla be güzelim” dedi beni yeniden kıkırdatıp. Salona gelmeden Köroğlu komutanım beni kolundan çıkarıp Ayvaz’a verdi. “Gözünden yaş düşür de sikeyim dalağını” Beni koluna takan Ayvaz sırıttı. “Düşmeyecek komutanım. Ömrüm oldukça bir onu seveceğim” Cevaptan memnun olan Köroğlu Komutanım homurdandı. “İyi gir bakalım gözüm üzerinde” Ayvaz sanki yangından mal kaçırır gibi itti beni içeri. Bizi görünce salonda büyük bir alkış koptu. Islık çalanlar, bağıranlar. Hayatımın en güzel günü. Üzerimde Gökçen ile birlikte günlerce aradığımız o kırmızı nişan elbisesi ki kırmızı elbiseden giyen kişi yakınlarıysa hoşlanmıyorlar. Saçlarım belimde kadar kenarlardan balık sırtı örgü. Yanımda sevdiğim adam. Bolu’da salonda sevdiğim kim varsa toplanmış. Önce güzel bir müzik çaldı. İlk dansımızı etmeye başladık. Ayvaz takım elbisesi içinde öyle yakışıklı görünüyordu ki. İlk dansımızda sonra bizi ortaya aldılar. Akif babam konuştu. “Gel bakalım Rahime abla. Kızı vermemek için torununla her yolu denedin. Kurdeleyi kesmekte sana düşer. Birlikte keselim. Salonda büyük bir alkış koptu. “Bir Çiçek Kız kolay mı yetişiyor Akif Efendi. Tabi ki vermeyeceğiz. Ne demişler kız evi naz evi” O kızın bir evi yoksa şu cümle ömre bedel. Akif babam “Allah sizi birbirinize dost, yaren kılsın. Bir yastıkta kocayın” diye yüzüklerimizi takarken Rahime babaannem makası eline aldı. “Makas kesmiyor” deyince bir alkış tufanı koptu. “Kimin babaannesi be” dedi Ercüment komutanım. Akif babam jestine gülümsedi. “Ne istiyorsun de bakalım Rahime Kadın?” “Kızımızın adına yüklü bir miktar bağış. Çocuk esirgeme kurumuna” “Hay hay” dedi Akif babam. Rahime babaannem gülerek baktı. “Bitmedi. Bir de şu benim yavrularıma” diyerek timleri gösterdi. “Sağlam bir mangal” “Rahime Köroğlu Parti kur oy verelim” diye bağırdı Tuna abim. Bir oturuşta 4 kilo pirzola yediği söyleniyor. 2,11’lik boyu ile gayet mümkün sanırım. Rahime babaannem bunun içinde Akif babamdan onay alınca bana döndü. “Şu hergele elimde büyüdü. Sana da çok aşık. Üzmez lakin ola ki canını sıktı. Kırdı ağlattı. Ana ocağının kapısı daima açık güzel kızım. Allah sizi birbirinize bağışlasın” dedi. “Âmin” dedim gözlerimden yaşlar akarken. “Ağlama güzelim içim acıyor sen böyle yapınca” Ayvaz ağlamama dayanamazdı. Kurdele kesilince bir alkış koptu. “Ayağına bas Çiçek ayağına” dedi Ufuk komutanım. “Lan dalyarak it o nikah masasında” bir yandan da Ilgaz komutan kafasına vuruyordu. “Olsun burada da bassın şeytan azapta gerek” sırıtınca Ayvaz döndü. Bakışı ile ne dediyse anında sustu. “Hadi bakalım oturmaya mı geldik?” Kuzey komutanımla oyun havası çalmaya başladı. “Gel kız buraya. Bir böcek diye tutturdun daha çok görürsün” dediler ve benimle oynamaya başladık. AYŞE ZERRİN’DEN… “Geri zekâlı evleniyor işte” dedi içimdeki o ses. “Daha evlenmiyor. Nişan evlilik sayılmaz” diye karşıladım onu. Benim gibilere Dissosiyatif diyorlar. Adım Ayşe Zerrin. Lakin Ayşe ayrı kişilik Zerrin ayrı kişilik bir de gecenin Kraliçesi var. Kartal göz de ayrı bir kişilik. Kimsenin bilmediği bir sürü kişiliğimle ben sanırım 18-19 kişiyiz. Bazıları çok nadir ortaya çıkıyor. Bana Dissoyatif diyorlar lakin ben sadece aşışım. Ayvaz’a. Başka bir kişiliğim de Köroğlu’na aşık. Ve bazen çok karışıyorum. “Atı alan Üsküdar’ı geçti. Hem Çiçek ona aşık baksana” dedi. “Kapayın çenenizi bende Ayşe Zerrin Tunçbilek isem bu düğün olmayacak” diye söylendim. Olmayacaktı. Atlas Uludağ nam-ı Diğer Ayvaz benim olacak. Ne gerekirse yapmaktan çekinmeyeceğim. İLKAY ZEYNEP’TEN…  “Bismillah” dedim yataktan kalkarken. Kapı öyle delicesine vuruluyordu ki. “Sen dur ben bakarım” dedi Eray. Seslere Emir’de uyanmıştı. Kapıdaki koruma polisi vuruyordu. “Hayrola İzzet bu ne biçim kapı çalmak?” “Kusura bakmayın Eray Bey. İlçe merkezinde kaymakamlığa girmeye çalışan bir grup terör yanlısı var. Kaymakam hamıma haber vermeye geldim” Kucağımda oğlanla çıktım. “Eray sen Emir’i al ben bir bakayım” “Güzelim gitme belli ki tekin bir grup değil. İçle jandarma komutanlığına haber verelim. “Biz verdik Eray Bey. Kaymakam hanımın gidip göz dağı vermesi daha uygun olur. Şimdi gitmese kaçtı korktu saklandı zannederler merak etmeyin korumalar dahil çok fazla kolluk kuvveti olacak” “İzzet Bey hadi.Eray gitmeliyim” Emir kucağımda ağladığı için bir yandan da susturmaya çalışıyordum. “Güzelim olmaz ya da biz de gelelim.” “Bebekle ne işiniz var hayatım. Bu benim işim. Sen Emir’i al ben üzerimi değiştirip geliyorum İzzet” “Bekliyorum Kaymakam Hanım” dedi. İçeri girdim. Kocam kucağındaki oğlumuzu sakinleştirmeye çalışıyordu. “İlkay içimde bir his var Lütfen dikkatli ol” “Hayatım İzzet’i duydun bana bir şey olmaz.” İzzet gerçekten sevilen sayılan dürüst bir koruma polisiydi. “Sen Emir’i sakinleştir ve uyut. Gerçekten bana bir şey olmayacak” uzandı alnımdan öptü. Bir yandan hazırlanırken diğer yandan beni izleyen iki aşkıma baktım. “Yarın sabah telefi edeceğim söz” Silahımı kontrol edip çantama aldım. “Bebeğim” dedim kucağıma aldığım oğlum. Öptüm öptüm kokladım. Sonra başımı kocamın göğsüne koydum. “İkinizi de çok seviyorum.” “Bizde seni güzelim. Dikkat et ve bize sağ sağlım geri dön.” “Kapıyı kilitleyin olur mu? kendinize iyi bakın” Onlarla vedalaşıp İzzet ile kaymakamlığa doğru yola çıktım. Meydana geldiğimde kaymakamlık namına bir şey kalmamıştı. Cam çerçeve ne var ne yok inmiş. İlçe jandarma komutanı dahil bütün Jandarma akmış gelmiş. Polis teşkilatı. Jandarma havaya iki el ateş atınca sessizlik oldu. “Derdini ne? Her birinizi kamu malına zarar vermekten tutuklayabilirim” “Çocuklarımızı bize geri ver” dedi biri ağır aksanla. Dağa örgüte peşkeş çekmeye çalıştığınız çocuklar mı?” “Seni ne ilgilendirir elinin hamuruyla aile içlerimize ne karışırsın” Bir arbede yaşandı. Polislerden biri “Doğru konuş” diye atıldı. Çıkan çatışma büyümek üzereydi ki silahımı çıkarıp ateşledim. Yeniden duruldular. “Şimdi sessizce dağılırsanız hakkınızda işlem yapmayacağım. Bu taşkınlık devam ederse görevi başındaki devlet memuruna mukavemetten tutunda kamu malına zarar vermekten devam eden bir sürü dava açabilirim”. “Çocukları ver kadın” dedi biri daha. “O çocuklar bundan sonra devlet korumasında. Gücünüz yetiyorsa alın” “Ulan sen kimsin eksik etek. Git evinde hamur yoğur erkek işine karışma” Jandarma komutanı adamı ensesinden tuttu. Yanına adımladım. “O eksik etek bu ilçede içtiğin suya bile karışacak tek mülki amir. Bak asker bile emrimde. Yani demem o ki elimin hamuru ile erkek işine karışmaya devam edeceğim. Sın kez söylüyorum dağılın” Dağılmadılar. Jandarmaya talimat verdim. “Olaya karışan kim varsa önce göz altına alın. Sonra da mahkemeye sevk edin. Haklarında açılacak her türlü davayı açın” Ve jandarma Allah yarattı demeden daldı. Devlet ananın şevkatli elini istemiyorlarsa Devlet babanın tokatı yarar belki. “Sana yemin olsun kadın daha sabah olmadan buna pişman olacaksın” dedi poşu ile yüzü sarılı biri. “Kaymakam Hanım biz içeri geçelim. Çocuklar işlerini yapsın” jandarma komutanı ile makamıma ilerledik. Daha doğrusu kalanlara. Camlar kırık demirbaş zarar görmüş. Kaymakamlık çalışanlarına “Hasar tespiti yapın” dedim. Etrafta incelemelerde bulunduk. Uzun saatler göz altına alınanların işlemleri ile uğraşırken içeri biri girdi. “Kaymakam Hanım” dedi nefes nefese. “Dur bir soluklan ne oldu?” “Kaymakam Hanım” dedi yeniden. “Ne oldu desene be adam?” “Eviniz” dedi durdu. “Eviniz yanıyor”. Elimdeki kalem düştü.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD