Valizimi hazırlarken İsmail ağabey telefonda uzun uzun nasihat vermişti. İşi bıraktığımı arayıp ben söylemiştim çünkü nöbetçi olduğum günlere birilerini ayarlaması gerekiyordu.
Ailemden ayrı kalmaya alışamadığım için gittiğimi düşünüyordu ben de düşüncesini çok bozmadan nasihatlerini dinlemiştim.
Telefonu kapattığımda internete girip uçak saatlerine baktım ve yarına bulduğum bir uçağa Bülent’in kredi kartını kullanarak bilet aldım.
Ailemin yaşadığı yerde havaalanı yoktu bu yüzden en yakın ile gidip oradan otobüsle devam edecektim. Doğrudan otobüsle gitsem daha uzun sürüyordu.
Valizi toparlamaya devam ederken dış kapının sesini duydum. “Nazlı Çiçeğim?” diye seslendiğinde, “Odadayım.” dedim.
İzin bile istemeden gelip odaya girdi. Valizi hazırladığımı görünce yüzünde bir gülümseme belirmişti.
“Gidiyor musun?”
“Evet yarına uçak bileti aldım.” dedim.
Yatağımın kenarına oturduğunda elimden tutup kucağına doğru çekerek dizine oturttu.
“Yarın adamlarımdan birini göndereceğim evine kadar götürsün.”
“Gerek yok kendim giderim.”
“Karşı çıkma bozuşmayalım.” diyerek uyarısını göndermişti. Belime dolanan kolu biraz daha kendine çektiğinde eli dizimi kavradı.
“İyi tamam ama eve kadar olmaz babamlar görürse hesabını veremem anlamayacakları bir yerde iner sonra taksiyle giderim.”
“Şimdilik öyle olsun ama birgün gelecek karım olacaksın ve sonrasında söylediklerime karşı çıkmak için bahanen olmayacak.”
Kolumu omzuna sarıp yüzündeki sakalları okşadım. Yakın olmaktan nefret ediyordum ama güvenini kazanmaya çalışıyordum. “Evlenince ailenin yanında mı yaşayacağız? Babanla aynı evde olmak istemiyorum. Kendi evimiz olsa olmaz mı?”
“Hayır asla! Bunu yaparsam aileme sırtımı dönmüş olurum. Babamın zamanında yaptığından korktuğunu biliyorum ama gelinine zarar vermez.”
Kabul etmeyeceğini zaten biliyordum sadece normal çiftler arasındaki muhabbetlerden yapmaya çalışıyordum.
“Neyse annemlere yedi gün nöbet aram var diyeceğim eğer evlilik meselesini kabul ederlerse muhtemelen geri dönmeden önce gelsinler tanışalım diyeceklerdir.”
“Tamam desinler ertesi akşam ailemle kapındayım.”
Çenesindeki sakallarla uğraşmaya devam ediyordum. “Alışveriş merkezine gidecektim. Kardeşimin yanına eli boş dönersem beni eve almaz. Beraber gidelim mi?”
“İyi gidelim bakalım.”
Dizinden kalkıp valize son kıyafeti yerleştirip fermuarını kapattım.
Beraber alışveriş merkezine geldiğimizde kardeşime kıyafet bakarken kenarda sessizce bekliyordu. Elime aldığım kot cekete dikkatlice baktım. Tam ergen yaşına göreydi. Bedenini bulunca yanımda bekleyene verdim. “Tutar mısın?” dediğimde pek memnun olmasa da elimden aldı.
Annem ve babam için de birer kazak almıştım. Kasaya gittiğimizde ödeme işine hiç karışmadım.
Kahve içmek istediğimi söylediğimde bir kafeye girmiştik. Otururken, “Ailen nasıl insanları sever?” diye sordu.
“Annem ve babamın gözüne girmek istiyorsan yanlarında efendi ol bana davrandığın gibi onlara da sert olma ve özellikle onların yanında bana yumuşak davran, kardeşime kendini sevdirmek istiyorsan da sadece pahalı hediyeler al şu an yaşı gereği önem verdiği tek şey bu yeter ki arkadaşlarına gösteriş yapsın.”
“Kolaymış başlık parası gibi adetleriniz var mı?” deyince gözlerimi devirdim.
“Bu zamanda başlık parası mı kaldı Allah aşkına.”
“Neden senin gibi bir güzelliğe bütün servetimi vermeye hazırım.”
Canını da verseydi keşke de kurtulsaydım! Kahvelerimizi bitirince eve dönmek için kalkmıştık.
Apartmanın önünde durduğunda, “Sabah adamım almak için gelir.” dediğinde başımla onayladım.
“Arabayla yol on sekiz saate yakın sürüyor tek kişi o kadar yolu gidebilir mi? Gece nasıl dayanacak uykusuz?
“Ben seni emanet edeceğim de dayanamayacak öyle mi? Canını çeker alırım ruhu bile duymaz gözünü cehennemde açar.” Sesi tehdit edici bir tondaydı.
“Bülent karşı çıkmak istemiyorum ama bana da eziyet o kadar yolu arabayla gitmek. İlla yardımcı olmak istiyorsan oradaki havaalanından alacak birini ayarla otobüsle uğraşmayayım eve götürsün hem arabayla gidersem zaman kaybetmiş olurum ve yedi gün içinde gidip dönmem gerekiyor yoksa yalanım ortaya çıkar.”
Bir süre düşündü. “Tamam sabah havaalanına adamım götürecek oradan da başka bir adamım seni alacak. Aileni takip edenlerden birine söylerim ne de olsa öğrendiler yolları.”
Söylediği ürpermeme sebep olmuştu ama belli etmedim. “Tamam anlaştık.” dediğimde yanağından öpüp arabadan indim.
~~~~
Sabah evden çıktığımda dışarıda bekleyen arabadan inen adam koşar adım yanıma gelip valizimi elimden almıştı ve oturmam için arabanın arka kapısını açmıştı.
Yola çıktığımızda Bülent’i aradım. “Günaydın kolumdaki saatle havaalanında kontrolden geçerken sıkıntı yaşar mıyım?” diye sordum.
Aynısını kolye için Mısra’ya da sormuştum ve o kullanılan malzemeden dolayı sorun olmayacağını ama saatin malzemesini bilmediği için bilgi veremeyeceğini söylemişti.
“Hayır rahat ol.” dediğinde “Tamam görüşürüz.” diyerek telefonu kapattım.
Havaalanına geldiğimde beni getiren adamı ilk kontrol noktasını beraberimde geçerek valizimi teslim edene kadar yanımdan ayrılmamıştı.
Biletimi aldığımda ikinci kontrol noktasına ilerlerken yanımdaki adama döndüm. ‘’Diğer tarafta beni karşılayacak kişiyi nasıl tanıyacağım?’’
‘’O seni bulur yenge.’’ dediğinde daha fazla üstelemedim.
İki kontrol noktasından geçerken de gerilmiştim. Saati fark etmeleri umrumda değildi ama kolyeyi anlarlarsa Bülent yönünden zora girerdim. Neyse ki sıkıntı yaşamadan geçmiştim.
Saat geldiğinde uçağa bindim ve yol boyu babamlarla nasıl konuşacağımı düşünüp durdum. Sevmediğim bir adamı seviyormuş gibi davranıp evlenmem için ikna etmem gerekiyordu. Ben bu anları Tanju ile yaşamak istiyordum. Acaba şu an ne yapıyordu? Hayatına devam etmeyi başarmış mıydı? Bir gün bu beladan kurtulup karşısına geçtiğimde beni tekrar kabul eder miydi yoksa bu sürede yeni birine aşık olur muydu? Onun birine aşık olması bile kalbimin sıkışmasına neden olmuştu ama ben onun karşısında Bülent’i öpmüştüm. Bunu yapmaya mecbur olduğumu biliyordum ailemi tehlikeye atamazdım Bülent kesinlikle blöf yapmıyordu karşı koyduğum an söylediğini yapardı.
Polise haber verdiğim gibi evime geldiğinde Şirin ablaya da yazarak gerçekleri anlatabilirdim ama cesaret edememiştim. İki aile birbirine savaş açtığında kazanan taraf Titanlar olmazsa sonucu benim için ağır olurdu ama işin içinde polis olduğunda belki benim ihbar ettiğimi anlamazlardı çünkü zaten sürekli peşlerindeydi. Biraz bu umuda sığınıp polise haber vermeye cesaret edebilmiştim.
Uçaktan indiğimde valizimi alıp dışarı çıktım. Götürmeye kimin geleceğini anlamak için etrafıma bakınırken bir el elimdeki valize uzandı. ‘’Hoş geldin yenge.’’ diyen adama baktım.
Yanında yürürken de yüzüne kaçamak bakışlar atmaya devam ediyordum. Ailemi takip edenlerden biri oydu. Üzerine atlayıp uzun tırnaklarımı takip eden gözlerine batırmamak için kendimi zor tutuyordum.
Arabaya bindiğimizde yola çıktık. Araç ile bir gün sürecek yolculuğumu uçak ile kısaltmıştım ve akşamüzeri evime varmış olacaktım. Yolda dinlenme tesisini görünce ‘’Durur musun?’’ dedim.
Park yerine çekip durduğunda gelip kapımı açmıştı. Tek kelime söylemeden lavaboların olduğu tarafa gittim. İşimi halledip çıktığımda da açlığımı bastırmak için market tarafından çikolata, kek, meyve suyu falan alıp geri döndüm. Tekrar yola çıktığımızda kulaklığımı takıp müzik açarak aldıklarımı yemeye başladım.
Kendi şehrime girdiğimizde, ‘’Beni otogarda bırak oradan taksiyle eve geçeceğim.’’ dedim.
‘’Patrondan sizi evinize götürmek için emir aldım.’’ dediğinde gözlerimi devirdim.
‘’Ne söylüyorsam onu yap.’’ dedim ama beni dinlemiyordu en sonuna Bülent’i aradım. ‘’Adamına söyle beni otogarda bıraksın oradan taksiyle geçeceğim. Mahalleye özel araçla giremem bu beni aileme karşı zor durumda bırakır.’’
‘’Tamam telefonu ver.’’ dediğinde arabayı süren adama telefonu uzattım.
Elimden aldığında bir süre karşı tarafı dinledi sonra, ‘’Tamam patron.’’ dedi. Telefonu geri uzattığında alıp çantama attım.
Otogara ilerleyip durduğunda, ‘’Yenge arabada bekle.’’ deyip gitti. İlerideki taksi durağına girdiğinde yaklaşık on beş dakika orada kalmıştı.
Geri döndüğünde kapımı açtı. ‘’Gidebiliriz.’’ deyince arabadan indim. Valizimi ilerideki taksinin bagajına koydu ve kapıyı açıp oturmam için bekledi.
Ben oturduğumda O da şoför koltuğuna geçti. Cidden mi! Evin adresini bile sormadan yola devam etmişti.
‘’Sen ailemden kimi takip ediyorsun?’’ diye sorduğumda bir süre sessiz kaldı sonra cevap verdi.
‘’Kardeşiniz Leyla’yı!’’
Sakin kalmaya çalışıyordum ama çok zordu. Evimin önünde durduğunda inmem için kapımı açınca adamın yüzüne bir bakış atıp gülümsedim ve sertçe tuttuğu kapıyı kapattım. Acıyla çığlık attığında birkaç parmağının kırıldığına emindim.
‘’Özür dilerim elinizi fark etmedim.’’ dedim ama bilerek yaptığımın farkındaydı.
Kapıyı geri açtığında dişlerini hem öfkeyle hem de acıyla sıkıyordu. Valizimi indirip bırakınca arabaya binip gaza bastığı gibi gitti. Kardeşimi takip ederken adamdı ama birkaç parmağı kırılınca çocuk gibi çığlık atmıştı. Yüzümde bir gülümseme valizimi alıp eve ilerledim.
Kapıyı açıp girdiğimde kimse yoktu. Eskiden kardeşimin olan odaya geçtim çünkü artık bana kalan yer orasıydı. Valizi açıp üzerime rahat kıyafetleri giydiğimde telefonum çalmaya başladı. Bülent arıyordu.
‘’Efendim.’’ dediğimde karşıdan konuşması yükseldi.
‘’Gülçiçek sana kızayım mı yoksa sakin mi kalayım karar veremiyorum. Sen seç hangisini yapayım?’’ Ses tonu biraz tuhaftı. Sanırım adamı yaptığımı yetiştirmişti.
‘’Neden?’’ diye sordum bilmezlikten gelerek.
‘’Adamımın üç parmağını kırmışsın ve bunu bilerek yaptığını söylüyor.’’
‘’Kim ben mi?’’ dedim şaşırmış gibi yaparak. ‘’Ben mesleğim gereği hayat kurtarırım gidip birinin parmaklarını kırmam.’’
‘’Gülçiçek!’’ derken sinirliydi.
Önüme dökülen saçlarımı geriye attım. ‘’Of tamam yaptım ama kardeşimi takip ettiğini bilirken öylece hiçbir şey yapmadan duramadım işte beni de anla.’’
‘’Sadece bir defalık görmezden geleceğim ama ikincisi olursa hesabını sorarım.’’
‘’Tamam bir daha olmaz.’’ dedikten sonra telefonu kapattım.
Dış kapının sesini duyduktan sonra annemin neşeli sesi yükseldi. ‘’Bu kapıdaki ayakkabılar benim ilk göz ağrımın mı?’’
Koşarak odadan çıktım. ‘’Evet.’’ diyerek boynuna atlamıştım. ‘’Çok özlemişim.’’ dedim sıkı sıkı sarılırken.
Ne kadar tehlikede olursam olayım ailemin verdiği güven, huzur bambaşkaydı. Annemle sarılmayı bıraktığımızda babamla sarıldık. ‘’Gülüm Çiçeğim.’’ derken ayaklarımı yerden kesmişti.
‘’Canım babam.’’
İkisinin de yanaklarından sulu sulu öptüm. Salona geçtiğimizde aralarına oturmuştum. Kısa süreliğine de olsa dertlerimi unutabilmek güzeldi.
‘’Henüz yıllık izin hakkın yok nasıl geldin?’’ diye sordu babam.
‘’Bir sürü gün aşırı nöbet tutup bir haftalık nöbet arası açtırdım öyle geldim.’’
‘’İyi yaptın.’’ diyen annem saçlarımı okşadı. ‘’O zaman kızımın gelişine güzel bir sofra hazırlayayım. Birazdan Leyla’da gelir hep beraber yeriz.’’
‘’Olur.’’ dediğimde annem gidince babamın kollarına sokuldum.
Kardeşim gelene kadar da bir daha sığındığım kollardan ayrılmadım. ‘’Abla!’’ diyen sesi duyduğumda yüzümde büyük bir gülümseme oluştu.
‘’Küçük ergenim.’’ dedim kollarımın arasına aldığımda. ‘’Senin boyun uzamış.’’ dediğimde gülüyordu.
‘’Evet üç santim birden boy attım umarım senden daha uzun olurum.’’
‘’Cimcime boyun uzasın da büyürken azıcık da olgunlaş.’’
‘’Ee hazır ikiniz bir aradayken şu alınan hediye meselesini konuşalım mı?’’ diyen babamla kardeşimle birbirimize baktık.
‘’Hadi gel sana aldığım hediyeyi vereyim.’’ deyince, ‘’Hediye mi bayılırım hediyeye hadi ver.’’ dedi ve kaçarcasına salondan çıktık. Babam arkamızdan bağırıyordu.
‘’Kaçın bakalım nereye kadar kaçacaksınız elbet soracağım hesabını.’’
Mutfaktan annemin sesi yükseldi. ‘’Hayatım rahat bırak çocukları.’’
‘’Oldu rahat bırakayım da erkeklere hediye alıp dursunlar.’’
Babamı duymazdan gelerek kardeşime hediyesini verdim. Neyse ki uzayan boyuna rağmen üzerine olmuştu.
‘’Çok güzel çok beğendim.’’ dediğinde yanağımdan öptü ki kardeşim bunu kolay kolay yapmazdı. ‘’Teşekkür ederim.’’
‘’Güle güle giy.’’
Annemle babamın da hediyesini verdiğimde hep beraber yemek için masanın etrafında toplanmıştık. Bu anı bozmak istemiyordum. Konuşma işini yemeğin keyfini çıkardıktan sonra yapacaktım çünkü babam küçük çaplı bir kıyamet koparacaktı buna emindim.