"Ya bu sefer gerçekten suçum yok ama benim."
"Ben anlamam Azra, bu seni son uyarışımdı topla eşyalarını terk et yurdu."
Elimle yüzümü sıvazlayıp dudağımı ısırdım sertçe. Aptal Azra ne demeye bulaşıyorsun sen o kızlara sanki.
"Tamam bari başka yurt bulup çıksaydım?" Son bir şans diye umut etsem de Benay hanım bakışları ve çatık kaşlarıyla bunun imkansız olduğunu suratıma vurmuştu.
"Eşyalarımı toplayıp gidiyorum alın başınıza çalın yurdunuzu." Kapıyı sertçe kapatıp çıktım odadan.
Bak gel delirme şimdi. Kapıda atıldığım gün kına yakacak kız ordusu merakla beni bekliyordu resmen.
"Tepe tepe kullanın kına da yakarsınız artık paçozlar."
Odama girip dolabın üstündeki valizime uzandım. Parmak uçlarımda yetiştiğim valizi tutup indirdiğimde üstündeki tozları ıslak mendille sildim hemen.
"Azra gidiyor musun?"
"Evet." Gözlerimi devirip elbiselerimi askılarıyla birlikte valize doldurmaya başladım.
Ne? Askıları buraya bırakacak halim yoktu. Hepsi benimdi hepsi.
İç çamaşır çekmecemdekileri tek tek düzenli bir şekilde yerleştirecek vaktim yoktu.
Ne kadar hoşuma gitmese de çekmeceyi direk boşalttım valize.
Evet toplamıştım işte. Üstüme beyaz kumaş bir şort ve siyah kare yaka tişört giyip kahverengi saçlarımın arasına gözlüğümü tutturdum.
"Bir ihtiyacın olursa ara beni bak merak ederim."
"Günce şu yurttaki tek düzgün kız sensin beni değil kendi geleceğini kurtarmaya bak sen kaç kurtul bu yurttan tatlım." Omzunu sıvazlayıp yalandan gülümsedim.
Okuma kitaplarımı doldurduğum valizimi de diğerinin yanına çekerken nevresim takımlarımı unuttuğumu son anda fark etmiştim.
Homurdanıp onları sökmeye başladım.
"Dur poşet vereyim ben." Günce karton bir torba getirdiğinde teşekkür edip yastık kılıfımı da söktüm.
Valla ben biraz deli olabilirdim ama salak değildim yani.
Yeni gelen getirsin kardeşim. Nerede kalacağım belli değil daha. Yurtlarda almıyor yani.
"Akşam çıkacak mısın sahneye?"
"Artık paraya daha çok ihtiyacım var. Mecburum bir an önce yurdu halledeyim. Sonrasına sonra bakarım." Valizleri çekerek odadan çıktım.
Gözlüğümü takıp son bakışımı atarken bu yurda kurtulduğum için bir nebze mutluydum aslında.
Babam okula yakın diye buraya yerleştirmişti beni. Yemin ediyorum bilse ki burada kızının psikolojisi bozuluyor vallahi bir dakika tutmazdı.
Babam demişken.
Allah benim belamı verdi de yeni mi haberim oluyor acaba benim? Böyle bir şey mümkün mü ya!
Cüzdanımdaki paraya baktım. Öğrenci insandım ben. Aylık bursum bir de yurt param vardı. Bir de canlı müzik sayesinde kazandığım para. Oda olmasa yanmıştım zaten.
Bu zamana kadar ki biriktirdiğim paramla ev tutabilirdim. Ama yurt bulmak zor olacaktı.
Sahilde bir banka altıma valizimdeki dergilerden birini koyup oturduktan sonra bilgisayarımı ve taşınabilir internetimi çıkardım.
Çevredeki birkaç yurdun numarasını bulup tek tek aramaya başlayacaktım.
Şifremi girip yurt aramaya başlarken stres tüm hücrelerime yayılmaya başlamıştı.
Allah aşkına akşam üstüydü. Güneş batacaktı resmen ve ben sokakta kalmıştım.
Koskoca İstanbul'da bir tane bile tanıdığım akrabam olmaması ise tamamen benim şansımdı.
"Anlıyorum peki odanın boşalma imkanı var mı?"
"Ne yazık ki güz dönemi başladığı için kayıtlar yeni alındı ve boş odamız yok."
"Peki teşekkürler." Yine mi hüsran!
Gözlerimi yumup birkaç damla gözyaşının düşmesine izin verdim.
Hayır üzüntüden değil tamamen sinirden ağlıyordum. Hiç yoktan bir kavgaya karışmıştım ve daha önce de oda arkadaşlarımla temizlik yüzünden kavga ettiğim için suçlu ben olmuştum bugünde.
Yani resmen bugünü en şanssız gün ilan ediyordum.
Simitçiden bir simit alıp onu yerken diğer yurtları aramaya devam ettim.
Babam duymasa yeterdi benim için. Ona da söyleyebilecek tek insan annemdi çünkü yurt bilgilerimde annemin bilgileri vardı sadece.
O da birazdan arar hesap sora- al işte iyi insan lafının üstüne gelirmiş.
"Efendim anne?"
"Azra bana duyduklarımın yalan olduğunu söyle hemen!" Sinirlenince şivesi komple Karadeniz'e kayıyordu canım bu kadınında.
İyi ki kocan Rizeli he. Hemen bir havalar falan.
"Ne duydun ki annecim?" Evet Azra çok iyi gidiyorsun Azra böyle devam Azra!
"Oyalama beni işim gücüm var çabuk söyle."
"Atıldım yurttan." Gözlerimi devirip bankın diğer ucuna oturan martıya simit uzattım.
Bunlar normalde etçil hayvan topluluğu değil miydi ya! Ulan nasıl ülkeydik de hayvanları simitle beslenmeye alıştırmıştık.
"Babana söylersem kalbine iner? E ne yapacaksın oralarda?"
"Yurt bakıyorum. Ama boş yer yok." Dudağımı büzüp sahildeki insanlara baktım. Hiç mi derdiniz yok be kardeşim mutluluğa bak.
"Birazdan dayın gelecek, şehre iner para gönderirim sana ev tut olmadı babanı hallederim ben. Azra bak dikkat et kendine ,olay çıkarma uslu dur gözünü seveyim."
"Sen varya bir tanesin annecim! Tamam ben uygun fiyata bir ev bakarım." Ama önce saatime bakayım.
Provaya geç kalmıştım oh ne güzel.
Annem Maria Rus bir hanımefendi, babamsa emekli bir askerdi. İkisi nasıl buluştu birbirini nasıl sevdi kısmı biraz karışıktı ama baya güzel olmuştu.
Bir taksi çevirdim. İki koca valizle ölsem otobüse binemezdim şimdi.
"Amca bir yardım et şu valizlere."
"Tamam kızım sen geç." Koltuğa oturup gideceğim yerin ne kadar tutacağını hesaplamaya çalıştım.
E 4 lira bilmem kaç kuruştan açıyorlardı ücreti zaten. Durduğum yerde para ödemek zorundaydım.
"Amca öğrenciyim ben en kısa trafiksiz yoldan beni taksime götür bak param belli fazlasını veremem zaten."
Adam gülüp bir şey demezken saçlarımı kulağımın arkasına itip gözlüklerimi çıkardım.
Taksim leş bir kalabalığa sahipti. Öyle ki bu kalabalıkta insan birbirini kaybedebilirdi. o derece yani.
Genel olarak sevmesem de burada iyi bir mekanda şarkı söylüyordum ve aldığım ücret beni uzun süre idare ediyordu.
"Çocuklar yardım edin!" Asansörün kenarına valizlerimi bıraktım.
"Azra hayırdır geç kaldın?"
"Aman Ahmet ne sen sor ne ben söyleyeyim yani. Uzun mesele ve sırf buraya geleceğim diye evsiz kaldım bu gece."
Neyseki yakın mesafede bir otel vardı. Annemin gönderdiği paranın üstüne kendi paramdan ekler ev tutardım.
Bu gecede otelde kalırdım artık yapacak bir şey yoktu. Bir tane bile arkadaşım olmaması kesinlikle benim suçum değildi.
Hem asker kızı olup hem Karadenizli olmak ikizler burcu olmak kadar tehlikeli bir durumdu.
Allahtan bir de ikizler burcu değildim yani. Öyle de olsam hiç çekilmezdim.
Meyve suyumu içip söyleyeceğimiz şarkıların provasını alırken 3 yıllık üniversite hayatımın en güzel anlarını burada geçirdiğime emindim.
İTÜ'de mimarlık okuyordum ve babamın bu konuda desteğini aldığımdan içim rahattı.
Dedemlerin gemiyle ulaşım yapan bir şirketleri vardı ve bu şirket için birçok mühendise ihtiyaçları olduğunu biliyordum.
Ama hey, ben gidip Karadeniz'in hırçın dalgalarında gemi üretmek falan istemiyordum.
Müziğimi yapmak ve mesleğime kavuşmak istiyordum bir an önce. Hem annemde İstanbul'u özlemişti. Bana göre onların İstanbul'a gelmesi gerekiyordu.
Bizim eski ev ne olmuştu acaba? Hatırladığım kadarıyla bina yıkılacaktı. Onu eledim direkt. O binayı artık 5 yılda yaparlardı.
Mekan yavaş yavaş dolarken içim kıpır kıpır olmuştu. Cidden her şarkıda böyle heyecanlanmak harika bir histi.
Babamın kendi ayakların üstünde dur diye diretip bana asla fazla para göndermemesi beni buna mecbur bırakmıştı.
Telefonuma gelen mesajla gülümsedim. Annem parayı göndermişti.
"Başlıyoruz."
Yüksek sandalyeye oturup insanlara gülümsedim. Anca için eğlenin ya hiç mi derdiniz yok kardeşim.
Gerçi bende hiç derdim yokmuş gibi gülümsüyordum. Vallahi iyi oyuncuydum.
"Sen de yaz yaz yaz bir kenara yaz bütün sözlerimi
Yanılırsam çık karşıma göster kendini
Belki zamanla teker teker silinirler aklından
Anlarsın ki boşuna geçmiş bunca zaman"
Keyifle şarkıyı söylerken insanların eşlik etmesiyle kocaman gülümsedim. Ahmet ve Doğu'ya dönüp şarkıya devam ederken onlarda müziğe uyarak ritim tutuyordu.
Bittiğinde derin bir nefes alıp yanımdaki sudan bir yudum aldım. "Teşekkür-"
Duyduğum kırılma sesiyle sözüm yarıda kalırken gözlerimi yumdum. Paratoner gibiydim resmen dert çekiyordum ya!
Mekandaki herkesin bakışları o tarafa döndüğünde mikrofonun uzun sapına yanağımı yaslayıp manzaraya baktım.
Kaos en sevdiğim. Lütfen birazda şu tarafıma kaos atabilir misiniz bugünküler yetmedi bana zaten!