Zilan, daha önce gözlerine bu kadar sertlikte bakıldığı bir anı hatırlamıyordu. Tamam, bir kadın olduğu için Mardin’de oldukça küçümseyici konuşmalara maruz kalmıştı. Üstelik bir veteriner olduğunu atlar ile ilgilendiğini duyan erkekler oldukça acımasız espriler ile ona bulaşırdı. Çünkü geldiği yörede kadınların tek bir görevi vardı. İyi bir evlilik yapmak, kocasına hizmet etmek ve çocuk doğurmak. Bu oldukça sert kuralları da peşinde getirirdi ve Zilan babasının o yörede büyümüş olmasına rağmen ona o şekilde yaklaşmadığı her ana dua ederdi. Onu ne kadar küçümseseler bile Zilan, işindeki başarısını kimse ile tartışmazdı. Fakat, şu anda karşısındaki adamın gözlerinde ne yani sen mi? Diye tüm benliğinde hissettiği bir ifade vardı. Bu ürkütücüydü ve Zilan buraya onun tarafından çağrıldığını düşündüğünde neden bu hisse kapıldığını sorgulamadan edemedi ve Dora’nın gözlerine sert bir bakışla bakarak
“Sorun ne?” diye sorunda genç adamın birkaç saniye gözleri ile bakışlarında bir şey aradığını hissetti. Sadece sessiz kaldı ve karşısındaki Teksas kovboy filmlerinden fırlamış gibi görünen ve sadece kovboy çizmeleri ve şapkası eksik olan adamın mavi yeşil gözlerinden bakışlarını bir an olsun ayırmadı. O birçok hasta atı iyi etmişti. Asla koşamaz diye düşünülen ve neredeyse ölmek üzere olan atların bile en azından hayatta kalmasını sağladı. işini o kadar severek yapıyordu ki bu kendini beğenmişin küçümsemesi katlanabileceği bir durum asla olamazdı. Birkaç saniyenin sonunda ise derin bir nefes veren Dora’nın keskin bir sesle
“Atlardan biri sadece yerde uzanmış inliyor. 2 saat öncesine kadar eğitimdeydi ve hiçbir şeyi yoktu” dediğinde Zilan kaşlarını çattı. Eğitim atlarının bu şekilde davranmasının tek bir nedeni oldurdu. Fakat yine de görmeden bir şey söyleyemezdi. Onun için sakin bir sesle
“Onu görmem gerekiyor” diyerek Genç adama baktığında Dora, başını tamam dercesine sallayıp gel bile demeden, tek bir kelime söylemeden hızla yürümeye başladığını gördüğünde genç kadının bakışları Kartal’ı buldu. Oldukça kısık çıkan bir sesle
“Arkadaşın konuşma problemi var sanırım?” diyerek söylendiğinde Kartal, derin bir nefes verdi ve
“Problem daha çok insanları sevmemesi” diyerek karşılık verdi. Dora, önden yürürken
“Duyma problemim yok ve senin burada bir işin kalmadı. İşi bittiğinde haber veririm bugün ziyaretçilere kapalıyız” diye bağırdığında Kartal dişlerini sıkarak onun arkasından baktı. Tam bir piç kurusuydu ve ne yazık ki şimdilik Kartal’ın yapacağı bir şey yoktu. Onun için gitmek için arabasına giderken Zilan’a keskin bir bakış attı ve
“Sadece at ile ilgilen kıvırcık” diye söylendiğinde Zilan derin bir nefes vererek
“İlgilenecek başka bir şey göremiyorum” diye söylenerek yürümeye başladığında Kartal, dişlerinin arasından
“Sen öyle san. Burada piçin teki sizi avlıyor kıvırcık” diyerek söylendi ve arabasına doğru yürümeye başladı.
………………
Zilan, hızlı adımlar ile derse yanlış olurdu. Resmen Dora’nın peşinden koşar adımlarla atların bulunduğu ahıra girdiğinde içerde birçok at gördü. Hepsi en az dışarıdakiler kadar sağlıklı görünüyordu. Üstelik hayatından ilk defa bu kadar düzenli ve temiz bir ahır görüyor olmasının verdiği şaşkınlığı ise görmezden gelemedi. Birkaç bölme geçtikten hemen sonra ahırın zemininde uzanmış, zorla nefes alan beyaz bir at ile karşı karşıya kaldı. Birkaç saniye bakışlarını üzerinde dolaştırdı ve ona ne olabileceğini algılamaya çalıştı. Birkaç adım atarak yanına kadar gitti ve Dora, yine sert bir sesle
“Bir anda ayakları titredi ve dizlerinin üzerine resmen çöktü. Birkaç saniye kesik kesin nefes aldı ve bir anda bayılır gibi yığıldı.” Dediğinde Zilan çoktan atın yanına çökmüştü. Elini beyaz atın yüzünde dolaştırdı ve acı içindeki gözlerine baktı. Elini karın boşluğu kısmına doğru götürürken bile gözlerini atın gözlerinden ayırmadı. Ve gülümseyerek
“Fazla mı yedik hanım efendi?” diye sorduğunda atın nefes alışverişini dinledi. Tıkanmıştı ve bu tıkanma atlarda çok nadir olurdu. Çünkü atların sadece yem yemesi gerekiyordu. Farklı bir besin bünyelerinde ani tepkiler ortaya çıkarırdı ve bu da bir anda bozulan sistemlerinin çökmesine neden olurdu. Dora ise hemen arkalarından
“Yemleri büyük bir özen ile veriliyor. Bunun için çok dikkatli bir ekibim var.” diye hemen arkasından söylendiğinde Zilan, ona bakmamış, bakışlarını içinde bir sıkışma olan ve bunu gözlerinden belli eden mükemmel attan bir an olsun ayırmamıştı. Sorunun yemle alakalı olmadığını gayet net anlayabiliyordu. Ona ilaç verilmesi ve ilacı aldıktan birkaç dakika sonra hızla koşturulup tuzlu suya sokulması gerekiyordu. Onun için genç adama hiç bakmadan,
“Veterinerinizin…” diye konuşmaya başladığı anda Dora dişlerinin arasından
“Kovuldu” diye söylemesine derin bir nefes alarak
“Tamam. Kovulan veterinerinizin ilaçları nerede?” diye sordu. Sonuçta her şeyini alıp gidemezdi. Atlar için kullanılan ilaçların çiftlikte tutulması gerekiyordu. Herhangi bir acil müdahale için. Kendine sorulan sor ile Dora
“İlaç odası hemen yanda” diye söylemesi ile ayağa kalkan Zilan, işte o an onunla göz göze geldi. Fakat bunun için bile başını havaya kaldırması gerekmişti. Çünkü adam cidden demir kule gibiydi. Soğuk, buz gibi ve ürkütücü. Sakin ama ne istediğini bilen bir sesle
“Tamam. Bakmam gerekiyor” diyerek ona yolu göstermesini bekledi. Karşısındaki adam cidden bakışları ile adam öldürebilme kapasitesine sahipti. Etrafındaki tüm elemanları nizami bir şekilde duruyordu. Burası bir çiftlik değil daha çok askeriye kışlası gibiydi. Tüm elemanlar her an bir emir alacakmış gibi tetikte bekliyordu ve bu oldukça rahatsız edici bir durumdu. Zilan bunu çok rahat hissetmişti. Çünkü babasının çiftliğinde tüm elemanlar gülerek, eğlenerek çalışırdı. Burada ise resmen konuşmaya korkuyormuş gibi bir izlenimleri vardı. Bunun üzerinde durmadı çünkü burada fazla işi yoktu. Onun için Dora’nın gözlerine sorgulayıcı bakmasına yine sakin çıkan sesi ile
“Şüphelerini bir kenara bırakmazsan atın içinde bir gaz patlaması olacak ve sanırım onu bir daha ayağa kaldıramayacaksın” diye söylendiğinde Dora’dan bir derin nefes verme sesi duydu ve elini ona yönü gösterircesine doğrulttuğunda Zilan o yöne doğru yürümeye başladı. Birkaç adım sonrasında ise beyaz bir kapının önüne geldi. Kapıyı açıp içeriye girdiğinde resmen bir laboratuvar ile karşı karşıya kaldı. Adım adım içeriye girdi. İhtiyacı olan ilacı bulmak için rafları kontrol etti ve sonunda bulduğunda gülümseyerek
“İşte buradasın” diye söylendi ve ihtiyacı olan şırıngayı da bulduktan sonra hızla atın yanına koşturdu. İlacı ustaca hazırlayıp, atın kas kısmından vurduktan sonra birkaç saniye bekledi. Fakat bu süre içinde atın bakışlarından nefes düzeninden gözlerini bir an olsun ayırmadı. Atın nefesi yavaşça düzene girmeye başladığında gözlerindeki karanlıkta yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı. Yerde olan başını havaya kaldırdığında Zilan gülümsemeden edemedi. Bakışlarının atın gözlerine kısarak diktiğinde ise
“Fazla kaçırmışsın hanım efendi.” Diyerek ona söylendiğinde at püskürerek ayağa kalktı ve Zilan ışıldayan gözler ile ona baktı. Oldukça temiz heybetli bir beyaz attı ve üstelik büyüleyiciydi. O an Dora ile göz göze geldi. Adam oldukça şaşkındı ve bu hali oldukça komik görünmesine neden oluyordu. Zilan, tabi ki kahkaha atma isteğini bastırmıştı. Bu adamın karşısında bakışları ile kahkaha atma isteği sanırım ölüm emrinin verilmesi ile sonuçlanabilirdi. Fakat buradan gittiğinde gür bir kahkaha atacaktı. Şimdilik içinden kahkaha atmayı tercih ediyordu. Şaşkın bir şekilde bakan Dora’ya
“Fazla şeker vermişler. Günde 2 taneden fazla yememesi gerekiyor” diye açıkladı ve Dora, o ana kadar genç kadın ile göz göze gelmemişti. Zaten duydukları ile ona bakmak yerine hemen sağ tarafında olan orta yaşlarda bir adama baktı ve Zilan o an adamın içinden bildiği ne kadar dua varsa okuduğuna emin hissetti. Bunu gözlerinden anlayabiliyordu ki gözlerine bir Azrail bakıyormuş gibi görünüyordu. Dora’nın adama iki kelime söylediğini duydu ve o iki kelime
“Muhasebeye git!” diye söylemesiydi. Sesi net, tek kelime karşılık istemediği gayet belli olan iki kelimeydi. Zilan ise o an yutkundu. Karşısındaki demir kulenin kesinlikle hataya tahammülü olmadığını anlamış bulunuyordu. Çünkü atın bu durumda olması kimin suçuysa farkındaydı ve direk işine son vermişti. Üstelik gaddardı da. Dora’nın bakışları kendi bakışları ile buluşunca yerinden milim oynamadan,
“Tamam bende çiftliğin dışına çıkayım o zaman” diyerek ortamı yumuşatmak istedi fakat bu pek işe yaramadı. Çünkü adam hala bakışları ile adam öldürmek ister gibi genç kadına bakıyordu. Zilan tanrı aşkına bu kadar sert ve korkutucu olmasının herhangi bir nedeni var mı? Diye sormak istedi fakat, çenesini kapalı tutmanın doğru olacağına karar vererek
“Onu tuzlu suda biraz yürütün. Deniz buraya yakın mı?” diye sorduğunda Dora birkaç dakika önceye oranla daha sakin çıkan sesi eşliğinde
“Çiftliğe dahil bir sahil var. Sadece burada atı olan müşteriler veya eğitime gelenlerin kullandığı” diyerek söylendiğinde Zilan, şaşkınlığını gizleyemedi. Sadece buraya gelen at sahipleri ve eğitim almaya gelen müşterilere özel yapılan bir sahil mi vardı? cidden onun için şok ediciydi. Fakat, bu şaşkınlığını fazla devam ettirip karşısında küçülmek istemediği için tamam dercesine başını salladı ve zaten ayakta duran atın boynunda elini dolaştırarak
“Rahatlamak için biraz hızlı olman gerekiyor fakat, beni düşürmemeye çalış.” diyerek birkaç adım geri gitti. Sonra adımını hızlandırarak sıçrayıp ata bindiğinde atın bir anda kişnemesi onu gülümsetti. Evet, Atla üzerine bindikleri kişileri kabul ettiklerini bu şekilde gösterirlerdi. Üzerine bindiğinde eğer seni kabul etmiyorsa kesinlikle saniyesinde yerde olurdunuz. Hatta çoğunun binemediğine bile tanık olmuştu. Zilan, mükemmel atın boynunda elini dolaştırdıktan hemen sonra gülümseyerek kulağına eğildi ve
“Umarım yolu biliyorsundur” diye söylendi. At sanki onun ne dediğini anlamışçasına püskürüp yerinde döndü ve hızla ahırın dışına doğru koşmaya başladığında Zilan sadece
“Hadi kızım!” diye bağırmıştı. Dora ise şaşkın bir bakışla arkasından bakıyordu. Kız cidden atlarla mı konuşuyordu? Çünkü ahıra girdiğinden bu hana at onun verdiği her komuta neredeyse tepki vermişti. Bugüne kadar atlar ile konuşan tek bir kadın tanımıştı. O da ölen karısıydı. Onu gördüğü ilk gün insanlardan çok atlar ile konuşabildiğini fark etmişti. Atların neredeyse kraliçeleri gibi ona taptıklarına ise her saniye şahit olmuştu. Kalbi içinde bir anda deli gibi atmaya başlarken koşar adım ahırdan genç kadının arkasından çıktı. Atın adı Pamuk’tu ve arkasından baktığında ise şaşkınlıktan birkaç saniye durmak zorunda kalmıştı. Cidden üzerindeki kadının dediğini yapmış ve onu sahile götürüyor olduğunu fark etti. Çünkü At sahil patikasına doğru koşuyordu. O an etrafına bakındı ve bir ıslık çaldı. Dora’nın atı şimşek hızla başını kaldırdı ve onunla göz göze geldiğinde adı gibi şimşek hızında onun yanına koştu. Dora hızla atının üzerine binerek genç kadının peşine takıldı. Bunun neden yaptığına dair bir fikri bile yoktu fakat tüm bedenin kontrolü ve içindeki his onun peşinden gitmesi gerektiğini fısıldıyor hatta haykırıyordu.