İLK KARŞILAŞMA

2163 Words
Hayatın bazen şekil değiştiren sürprizleri olduğu gibi o sana sunulan sürprizlere alışmakta sandığın kadar kolay olmuyordu. İçini dolduran ne kadar ümit varsa bir bir kaybolduğunda yerine yenilerini koymak o kadar kısa bir süre almıyordu. Zilan içinde öyle oluyordu. Zilan Dağkıran; Mardin aşiretlerinin en güçlülerinden biri olan Karan aşiretinin kızlarındandı. Gerçi o aşirette bir tek halası vardı fakat annesini kanserden, babasını da tüm işini batırdığı için kalp krizinden kaybettiği gün onu bir Karan kızı ilan edip konaklarına almıştı. Bu oldukça sancılı bir süreç olmuştu hala da öyle devam ediyordu. Kartal Karan, en sevdiği kuzeniydi ve Havin ile evliydi. İyi ki evliydi çünkü halası baya bir süre ikisinin arasını yapmak için uğraşmıştı. Her ikisi de bunun mümkün olmadığını defalarca anlatmak istemişlerdi fakat bir diğer kuzeni aşkına yenik düşünce Yani Dilan, Havin’in kuzenine kaçınca Kartal ve Havin berdel ile evlenmişti. O gün Zilan üzerinden koca bir yük kalkmış gibi hissetmişti. Çünkü cidden halasının pes etmesini hiç beklemiyordu. Zilan, uzun bir veterinerlik eğitimi sonrası babasının çiftliğindeki atlardan sorumluydu. Her gün onlarla ilgilenir tüm sağlık kontrollerini yapardı. Çünkü babası tüm Türkiye’ye yarış, binme ve eğitim atları yetiştirir oldukça pahalı bir fiyata da satardı. Uzun bir süre de bu şekilde başarılarına başarı katmıştı. Fakat, yanlış bir adam ile yapılan ticaretin sonunda çiftliğe oldukça büyük bir borç karşılığında haciz gelmiş ve çiftlik satılmıştı. Babası çok gururlu bir adam olduğu için ona bu kadar büyük bir meblağ olsa bile borç verebilecek akrabalarını reddetmişti. Zaten satın alan kişide çiftliği satma taraftarı olmamıştı. Gerçi Zilan’ın da işletme işinden anladığı pek söylenemezdi. Zilan çiftlikte bakımından sorumlu olduğu birkaç hamile ve hasta olan atlarla ilgilenmek için kalmıştı. Fakat, bu uzun süre takibinde olan atlar ile işi bittiğinde ise çiftlikte artık durmasının bir anlamı kalmamıştı. Gerçi sahibi olacak o pislik adam ile çalışmak falan da istemiyordu. Uzun bir süre üzgün kaldığı için ise halası yani Kartal’ın annesi onu Çanakkale’ye gönderme kararı almıştı. Zaten Çanakkale’de düğün vardı ve Ceylan ile Aslan’ın düğününe katılmak için gelecekti. Ceylan ile geçmişte karşılaşmışlığı vardı. Lise zamanında ama Aslan’ı çok ama çok iyi tanırdı. Nikahlarında bulunmuştu. Düğününde de olmak istemişti. Fakat, düğün yapılmış halası geri dönerken ona “Sen burada kalıyorsun” dedikten sonra Kartal’a bakıp, “Ekipten bekar ne kadar aslan parçası varsa buraya getiriyorsun ve o nereye saklandığını bilmediğim deros mu ne? Onu da iş başına çağırıyorsun. Bu kız, Mardin’e sadece istenme günü için dönebilir” demişti. Zilan halasının bu tavırlarına alışıktı. Babası öldüğünden beri ne kadar düzgün ağa oğlu varsa yemek yemesini sağlamıştı. Zilan’ın kabul etmeme gibi bir şansı yoktu çünkü Fatma Karan ile girilen hiçbir savaş kazanılamazdı. Yaşlı kadının biricik gelini Havin, bu duruma oldukça keyifle kahkaha atarken Kartal, kaşlarını çatarak “Ana çöpçatan mıyım ben? Her önüne geleni evlendirmek zorunda mısın?” diye sorunca Fatma ana kızgın bir sesle “Zilan, bana kardeşimin emaneti. Mutlu olacağı birini bulmamız gerekiyor” diyerek söylediğinde Kartal derin bir nefes vererek “Tamam, bir süre burada kalsın. Ama koca bulmak falan yok. Zaten ekipte kimse kalmadı hepsi avlandı. Beni kalanlarını da öldürmek zorunda bırakmayın. Düğünde karıştırın oyunları biliyorum. Aklından bile geçirme şimdi seni havalimanına bırakayım” diyerek annesini götürmüştü. O gün üzerinden sadece 1 hafta geçmişti ve Zilan artık can sıkıntısından ölüyordu. Küçük Kudret efendiyi kucağına almış seviyordu ve Havin ile Kartal’ın birbirine takılmalarına hayranlık ile bakmadan edemiyordu. Aşk, güzel bir duygu olmalıydı. Tabi gerçekten âşık olabileceğin doğru kişi ile karşılaştığında. Zilan daha önce hiç âşık olmamıştı. Böyle bir ihtimal bile olmamıştı. Fakat, bu bir gün olmayacağı anlamına gelmiyordu. Bir ailesi olmasını, sevdiği bir adam olmasını ve ondan çocuklar dünyaya getirmeyi cidden istiyordu. Bugüne kadar şansı olmamıştı fakat eğer bir şansı varsa bile bu şansın acı vermesini istemiyordu. Olurda bir gün kalbini çarptıracak aşk kapısını çaldığında umarım acı çekmezdi ama yine de acı bile çekse mutlu olacağına dair bir umudu vardı. ……………………. Kartal, güzel karısının hazırladığı kahvaltıyı kuzeni ve yakışıklı oğlu ile yaparken cebindeki telefonu çaldı. Telefona bakmadan derin bir nefes verdi. Eğer ekipten biri ise kesinlikle istifa edecekti. Çünkü son zamanlarda haddinden fazla görev için yetki alıyordu. Bu yetkiler biraz uzun sürüyordu ve bu sırada karısını ve oğlunu fazlasıyla özlüyordu. Üstelik ikinci bir çocuk planı vardı. Bu planının işe yaraması içinde ihtiyacı olan bir diğer şey ise karısı ile uzun uzun gecelerdi. Fakat, böyle bir şansı olmuyordu. Neden biraz saygılı olmuyorlar diye sorgulamadan edemedi ve telefonunu cebinden çıkardığında kaşlarını çattı. Arayan Dora’ydı ve Dora günün bu saatinde onu çok nadir arardı. Sakin bir şekilde telefonu kulağına götürerek cevaplama tuşuna bastı ve “Bana kötü bir şey olmadığını söyle?” diyerek sorduğunda Dora telefonun diğer ucundan gayet sert bir sesle “Senin kuzenin veterinerdi değil mi? Atlar ile ilgilenen üstelik” diyerek ona sormuştu. Kartal ise bakışlarını kucağında Kudret ile oynayan kuzeni Zilan’a doğrulttu ve sırıtarak, “Şu anda ilgilendiği tek canavar oğlum ve o bile yeterli oluyor. Sorun ne?” diyerek karşılık verdiğinde Dora, “Veterinerimi kovdum ve şu anda atlarımdan birine müdahale edilmesi gerekiyor. Onu buraya getir” diyerek telefonu kapattığında Kartal kapanan telefona çatık kaşları ile baktı. Lanet olsun bu adamın bir günü bir gününe uymuyordu. Resmen emir yağdırıyordu. Dora, Kartal’ın arkadaşı olan Aslan’ın döneminden bir teşkilat adamıydı ve uzun bir acı olay yüzünden daha da sert bir karakter olmuştu. Kartal, “Bir senden emir almamıştım zaten piç herif” diyerek söylendikten sonra bakışlarını göğe kaldırdı ve hayali erosa içinden “Sikerim belanı bak Zilan olmaz” diye içinden söylendi. Çünkü annesinin inatla onu buraya bırakması düğünden kalma bir durumdu. Dora’yı görmüştü. Hatta onunla uzun uzun konuşmuştu. Üstelik bunu Kartal’ın fark etmeyeceğini sanmıştı. Gerçi Zilan ile ilgili konuşmamışlardı. Düğünde ikisi de aynı ortama gelmesin diye Kartal, oğlunu hep Zilan’ın bakımına vermişti. Fakat annesi gözüne Dora’yı kestirmişti. Zilan’ın veteriner olduğunu da kesinlikle annesi söylemiş olmalıydı. Çünkü Dora’nın bir at çiftliği olduğunu öğrendiğinde annesinin gözlerindeki parlamayı resmen görmüştü. Sanırım sinyali alan tek kendisi değildi. Çünkü eros denen o piçte şu anda eline aldığı oku ile fırsat kolluyordu. Kartal, normal şartlarda olsaydı bunun için dua bile edebilirdi fakat, arkadaşının derinlerde olan ve hiçbir zaman unutmaya niyeti olmadığı büyük bir acısı vardı. Güzel eşi Berrak ile kızı Hayat’ı bir kazada kaybetmişti. Delirmek üzere olduğu zamanları biliyordu. Hala tam akıllı raporunu alamayacağını da biliyordu. Ölen karısının hayali ile yaşayan bir adamın aşka dair yeni bir şansı olur muydu? Hiç sanmıyordu. Olsa bile karşısındakini parçalamadan, kırmadan yok etmeden olur muydu? Onu da hiç sanmıyordu. Genç adamın bakışları Zilan’ı buldu. Onu çocukluğundan beri severdi. En sevdiği kuzeniydi ve hiç erkek arkadaşı olmadığını biliyordu. İlk tecrübesi için oldukça riskli bir aday ile karşı karşıyaydı. Kalbi olmayan, ruhu olmayan ve aşka dair tek damla ateş taşımayan bir adam onun bu hayat enerjisini yok ederdi. Bunu çok ama çok iyi biliyordu. Fakat, bu Zilan’ın bir veteriner olduğu ve Doran’ın bugün ona ihtiyacı olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Onun için memnuniyetsiz bir sesle “Bugün hayvan doktoru olman gerekiyor kıvırcık” diye söylendiğinde Zilan bir anda bakışlarını Kartal ile buluşturdu. Gözlerinin içindeki parlamayı gören Kartal ise derin bir nefes vererek “Hayır ben böyle iyiyim demeyeceksin değil mi?” diye sorunca Zilan hızla yerinden kalkıp kucağındaki yakışıklı bebeği saçlarının üzerinden öperek annesi Havin ’in kucağına bırakıp heyecanlı bir sesle “Bana sadece iki dakika ver. Hemen hazırlanıyorum” diyerek evin içine koşturduğunda Kartal pes etmiş bir sesle “Lanet olsun” diye söylendi. Tabi ki ben böyle iyiyim demeyecekti. Zilan’a sadece hadi bir at ile ilgilen denmesi uçması için yeterliydi. Yarı canlı bile olsa asla hayır demezdi. Güzle eşi Kartal’ın tepkisine sırıtarak, “Olacak olanı engelleyemezsin” diye söylendiğinde Kartal güzel karısına bakarak, “Annem ile o eros piçinin bir anlaşması olduğunu düşünüyorum. Hatta bütün annelerin o piç ile bir anlaşması olduğuna inanıyorum” diyerek söylediğinde Havin huzurlu bir gülümsemenin ardından “Annenin, senin adına yaptığı anlaşmadan ben memnunum” diyerek söylediğinde Kartal karısına aşkla bakarak “O tartışılacak bir anlaşma değil” diyerek konuşmuştu. Çünkü kendi adına yapılan sadece o anlaşmadan çok ama çok memnundu. Havin ise genç adamın elinin üzerine elini yerleştirerek “Neden sanki birbirlerine karşı bir elektrik hissedecekler diye korkuyorsun? Yani herkes âşık olacak diye bir kural yok değil mi?” diyerek sorduğunda Kartal neden öyle hissettiğini bilmiyordu. Sadece bu durum eğer olacaksa kuzeninin fazlasıyla kırılacağını düşünüyordu. Buna müsaade etmeyeceği için oda Dora’nın bir yerlerini mutlaka kıracaktı. Bunu gerçekten yapardı. Onun için önemli ve değerliydi. Kimsenin üzmesine imkân vermezdi. Bu çok sevdiği arkadaşı bile olsa. ……………………………. Zilan, gerçekten yıldırım hızı ile hazırlanıp, salona geri döndüğünde Kartal çoktan oğlu ve karısını öperek kapıya doğru yürümeye başlamıştı. Tam kapıdan çıkıyordu ki bir anda Zilan’ın gözlerine keskin bakışlarını sabitleyerek “Sadece hasta olan at ile ilgileneceksin. İki ayaklı kimseye karşı bir ilgilenme olmayacak anladın mı?” diyerek sorduğunda Zilan sırıtarak “Benim uzmanlık alanım içinde iki ayaklılara yer yok kuzen. İlk defa çiftlikte bulunmayacağım.” Dediğinde Kartal derin bir nefes verdi ve yaklaşmakta olan aşk fırtınasının kokusunu almaya başladı. Aldığı koku ise içinde oldukça kül kokusu hissi bırakıyordu. Yarım saatin ardından Zilan, kocaman bir çiftliğin önünde duran arabanın içinden çitlerin arkasındaki atlara bakıyordu. Kartal’ın atını görebiliyordu ve deli fişek gibi dört nala koşan siyah at ise Asi olmalıydı. Onu Mardin’de birkaç kere görmüştü. Mükemmel bir attı ve öyle herkesin üzerine binmesine izin veremeyecek kadar asil bir attı. Duyduğuna göre Kartal binmişti. Sırıtarak bakışlarını asiden çekmeden “Ona cidden binebildin mi?” diye sorunca Kartal dişlerinin arasından “Beni sevmiyor. Mecbur olduğu için sadece iki kere izin verdi. Adi, hala karımı benden kıskanıyor” diyerek karşılık verdiğinde Zilan sadece kahkaha atmıştı. Evet bazı atlar sahiplerine çok ama çok düşkündü. Zilan’ın kişisel bir atı olmamıştı. Her at ile bağ kurardı ama kişisel anlamda bağ kurulan atlar kolay kolay sahiplerini paylaşma taraftarın olmazdı. O sırada çiftliğin araba girişindeki kapı açıldı ve içeriye doğru hareket ettiklerinde arabayı park alanına çekip indiler. Ortalıkta birçok at vardı ve birçok çalışan. Zilan, atlarda gözlerini gezdirirken her birinin ne kadar sağlıklı göründüğüne baktı. Bakımlı, sağlıklı ve muhteşem görünüyorlardı. Her biri çok temizdi. Her birinin tüyleri parlıyordu ve şu anda bir kartpostalın içindeymiş gibi hissediyordu. Evet kendi çiftlikleri de bu kadar büyüktü fakat babası çevre bakımı ile pek ilgilenmezdi. Babası daha çok hemen yetiştireceği bakımlı atlar bulup satıp paraya çevirmek ile ilgilenirdi. Fakat, burada kesinlikle atlara bir dünya inşa edilmiş gibi görüyordu. Bakımlı çimenler, güzel güller ve temiz kum alanları. Atlar için uçsuz bucaksız bir yeşil alan vardı. Burada onarlın koşmaları çok kolay olurdu. Genç kadın, bu çiftlikten resmen büyülenmişti. Uzun zamandır unutmuş olduğun kalp atışları ise teklemeye başlamıştı. Birkaç saniye orada atların huzurunu izlemeye daldı. Her birinin ne kadar huzurlu olduğunu görebiliyordu. Hatta bunu kalbinde hissedilebiliyordu. Zilan, kendini bildi bileli atlarla bir bağı olduğuna inanırdı. Onları anlayabilir sanki zihinsel bir şekilde konuşabilirdi. Hatta bunu fiziksel olarak bile yapabilirdi. Onlar ile her zaman konuşur, derdini anlatır. Dertlerini anlamaya çalışırdı. Çoğu zaman da bunda oldukça başarılı olurdu. Girdiği büyüden onu sert bir sesle “Sizi içeriye almalarını söylemiştim” diyerek bozan ise Dora oldu. Zilan, ellerini yerleştirdiği çitlerden çekip yavaşça arkasını döndüğünde ise bir anda donup kaldı. Tamam kesinlikle bu adaya Yunan tanrıları bir çıkartma yapmıştı. Bu kadar kaslı ve yakışıklı olan adamların başka herhangi bir açıklaması olamazdı. Kalbi içinde anlık teklerken nefes almak için birkaç saniye savaşmak zorunda kaldı. Karşısındaki adamın yeşil ve mavi karışımı gözleri vardı. Fakat, o gözlerde sıcaklığa pek yer yokmuş gibiydi. Kartal’ın birçok arkadaşı ile tanışmıştı. Fakat, hiçbiri bir anda buz tutmasına neden olmamıştı. Kartal, sırıtan bir sesle “Bu kadar acil olan ne? Yine bir at doğum mu yapıyor?” diyerek arkadaşının elini sıktığı esnada Dora’nın bakışları Zilan’ı buldu ve kaşlarını çattı. Çünkü genç kadının 1,70 boyu vardı ve onun boyuna oranla çok kısaydı. Çünkü Dora 1.92 boyunda kaslı ve oldukça iri bir adamdı. Üstelik kız hiç veteriner gibi durmuyordu. Oldukça narin, oldukça güzel bir genç kadına benziyordu. Siyah kocaman kıvır kıvır uzun saçları vardı. Bakışları ile onu süzdüğünde kendi boyunu ikiye katlayan atlar ile ilgilenebileceğine hiç ihtimal vermiyordu. Onun için tedirgin, sorgulayıcı bir sesle “Daha önce atlar ile ilgilendiğinde emin misin?” diye sorunca Zilan, karşılaştığı soru ile bir anlığına donup kaldı. Ardından bedenine dolan öfke ile şaşkın ama bir o kadar sinir olmuş bir sesle “Mardin’in en büyük at çiftliğinde atlar ile ilgilenen tek veteriner bendim. Üstelik iyi edemediğim bir at olduğunu da sanmıyorum. Şimdi benim kariyerimi sorgulamayı bir kenara bırakıp, hangi atta ne sorun var onu gösterin.” Diyerek karşılık verdiğinde Kartal dişlerinin arasından “Piç kurusu” diye söylenmişti. Bunu tamamıyla eros denen o kabusa söylüyordu. Sadece kendi duymuştu. Fakat emindi ki bir yerlerde saklanmış onlara sırıtıyordu. Çünkü lanet olası her ikisine nefes alacak bir zaman bile tanımamıştı. Oku anında fırlatmış ve kesinlikle on ikiden vurmayı da atlamamıştı. Zaten es geçtiğini hiçbir zaman görmemişti. Her ikisinin bakışındaki alevleri görebiliyordu. Gözlerini kapadı ve “Sen, Çanakkale’yi bu yangından koru Allah’ım “diye söylendi. Çünkü cidden her ikisinde oluşan bu öfke yangını tüm Çanakkale’yi bir anda saran alevlere dönüşecekmiş gibi hissediyordu. Bunu şu anda bir tek kendi görüyordu. Dora, yaralı bir adam. Sevdiklerini kaybetmiş yaralı ve acı dolu. Sert, kırıcı bir o kadar keder dolu. Zilan ise aşkın ne olduğunu bile bilmeyen, hırçın dik başlı dediğim dedik bir dağ çiçeği. Burada bir savaşın başlamayacağını söyleyene Kartal sadece kahkahalar ile gülerdi…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD