19- Baskın Basanındır

1221 Words
Annem Irmak ile kafeden uzaklaşırken arkalarından içim eriyerek seyrettim onları. Hayat bana bir şekilde ihanet etmiş gibi hissediyordum. Hiç tanımadığım adamların kurbanı olmuştum, hiç tanımadığım bir sihrin etkisiyle başka bir vücutta hayat bulmaya çalışıyordum şimdi de. Gördüğüm rüyayı düşündüm, ben yine tanımadığım adamlar tarafından bir kuyuya atılmıştım, Yusuf sevdikleri, kardeşleri tarafından atılmıştı. Geçmişin içinde, geçmişten koparılmış olmak, bu ikinci şans olamazdı, olsa olsa zorlu bir sınav olmalıydı bu yaşadığım. İşte insanın kendisiyle yaptığı sohbet ancak bunları hissettiriyordu. Ahlas o sırada elimden tutunca irkildim. O bile bana ait değildi, geçmişime aitti, ama ben geçmişten de ondan da koparılmıştım. Şimdi dalından düşen bir meyveyi yemekle teselli buluyordum sadece. "İyi misin?" dedi Ahlas birden. "Neden kötü olayım?" dedim gözlerinin içine ateş saçarak bakarken. "Ne bileyim tuhaf görünüyorsun, o neşeli umursamaz Irmak gitmiş, hüzün yerleşmiş gibi içine." dedi samimiyetle gözlemledikleri bunlardı demek ki. Hiç değilse biri samimiyetle bakıyordu yüzüme. O'nun da sevdalı bakışları bana ait değildi. Züğürt tesellisi bunlar ancak! İçimde dalgalanan öfkeyle şimdi karşısına çıkmak isterdim O Piç Anıl'ın. Şimdi hesabını sormak isterdim bana iftira atmanın annemi babamı katletmenin. "Yok bir şey, bırak benim hüznümü, Irmak büyük ihtimalle o Josh denen ingilizden ayrılacak. Belki de gidip kağıdı verebilirsin ona. Belki o zaman hatırlar." dedim. Sonra da arkama bile bakmadan adımlarımı hızlandırarak kafeden çıktım. Gecenin soğuğu yüzüme vururken, elimi kaldırıp ilk geçen taksiyi durdurdum ve Ahlas'ın arkamdan gelip gelmediğine bakmadan aldırmadan Ceylin ile yaşadığımız eve gittim. Ceylin evde yoktu, masanın üstüne gelirsem diye bir not iliştirilmişti. "Bu akşam kızlarla dışarı çıkıyoruz, geç gelirim. Öptüm." yazıyordu. Önceki ev arkadaşımı düşündüm. Böyle notlar bırakmaya bile tenezzül etmezdi insanlar bana. Geldiğim nokta üzücüydü. Ama hiçbirinde benim payım yoktu. Ben gerçeği mahkeme koridorlarında haykırmıştım, polis sorgularında anne babamın ölümüne ağlarken bir de onların kanını ellerime bulaştırmadığımı ağlaya ağlaya anlatmıştım. BANA ONLAR İNANMADI!!! Bana Piç Anıl'ın kurduğu tuzak gün be gün ortadayken, annem şimdi karşımda capcanlı, neşeli bir ergen annesiyken, yine yaşadıklarımı insanlara anlatamıyorum. Bütün bunları kanıtlarsam da iki ay gibi bir süre sonunda gençliğim hayata tutunacak, Ahlas belki de ona kavuşacak ve ben acılar içindeki yalnızlığımla bu zaman diliminde bir başkası olarak kalacağım. Böyle ikinci şansın içine tüküreyim ben. "KİM YAPTI BUNU BANA KİM BEN KENDİM OLMAK İSTİYORUM!" diye bağırdım boş duvarlara. Sesimi duyan varken haykırıyordum da ne değişiyordu, şimdi boş duvarlar o insanların hepsinden daha duyarlıydı işte. Çalan kapıyla birlikte üstümdeki pijamaların yamuk duruşuna aldırmadan ve kimin geldiğine bakmadan açtım kapıyı. Elinde çiçeklerle karşımda duran Ahlas Ateş'ten başkası değildi. "Niye geldin?" dedim ateş püskürterek. "Senin için geldim. Bu gün çok hüzünlüydün yanında olmak istiyorum." dedi çiçeği uzatarak. "Seninle ilgisi yok ki, hiçbir şey istediğim gibi gitmiyor hayatımda ona kızgınım ben." dedim çiçekleri masanın üstündeki vazonun yanına koyarak. Bir ara su doldurup içine koymak gerekirdi. Ama şu an uğraşacak ruh halinde kesinlikle değildim. "Bana anlatmanı isterim." dedi ve tam bir davetsiz misafir olarak geçip salondaki koltuklardan birine yerleşti. "Ahlas mesela senin hayatının uzun vadeli bir amacı var, kendine bir yol çizmişsin. On sene sonra Irmak ile evleneceksin, bunu düşünerek, umut ederek yaşıyorsun, ama benim hayatımda üç aydan sonrası yok, her şey çok belirsiz. Amaçsızlık, geçmişten getirdiklerimle birleşince, bunalttı beni, hepsi bu." dedim. "Ama sen de şahitsin, o kadar umutsuzluğa düşmüştüm ki, dönüp arkamı gidecektim. Amerika'ya gitmeye öyle bir kaptırmıştım ki kendimi sahte bir mektupla o uçağa binecektim. Bazen çok derin bir amacın olur ama sen o amaçtan döner gidersin. Bazen ümidin kalmaz. Ama bak sen çıktın karşıma ve beni amacıma geri döndürdün. Ama o amaca saplanıp kalmamamı sen sağlıyorsun aynı anda. Kendine niye eziyet ediyorsun peki? Bak bakalım o üç aydan sonra neler olacak, birlikte görelim, ben de yanındayım, buralardayım." dedi bu bana yapılan büyük bir moral konuşmasıydı takdir etmem gerekirdi O zaman ben bize bir çay koyayım, dedim gülümseyerek. Çayın suyunu koyup içeri döndüğümde televizyonu açmış izleyebileceğimiz bir film seçmeye çalışıyordu. "Ooo Ahlas Bey film izleyeceksek mısır da patlatayım." dedim. Ne yapmış etmiş beni o korkunç ruh halinden yine o çıkarmıştı. O uçağa binip gitmeye kalkmasaydı geçmişte, her zaman yanımda olacaktı. Geçip gidenlere değil önümde olanlara odaklanmalıyım dedim kendime gelerek. Patlattığım mısırları ve çayları koyduğumda filmi başlattı, içeriden bir tek kişilik battaniye getirip bacaklarımıza örttüm. Film romantik komediydi, bir erkeğin de romantik komediyi kendi elleriyle seçtiğine ilk defa şahit oluyordum. Babam hep tarihi filmleri izlemek isterdi, ya da biyografi izler içimizi şişirirdi. Josh ise aksiyon delisiydi, bir kez bile romantik film izleyememiştik. Ne çok ezdirmişim ben kendimi o sıçan kafalıya. Düşündükçe Josh'ı arayıp söylenesim geliyordu. Ama Irmak Akan acaba neden Josh'ı arayıp en sağlam küfürleri salladı diye aylarca sorarlardı herhalde sorusunu bana. Bir an durup düşündüm, olan bitende hiçbir suçum olmadığını düşünüp isyan ediyordum az önce ya da kendimi üzüntü havuzunda boğmaktan başka bir şey yapmıyordum. Josh ile bir ilişki yaşayıp dünyanın geri kalanını boş vermemiş miydim? Annemle babam öldürülene kadar ailecek takip edilmiş, kundaklanmış köşeye sıkıştırılmıştık. Şimdiki aklımla bir kez olsun annemle babamı bırakıp İngiltere’de Josh ile üniversite hayali kurar mıydım mesela, asla kurmazdım. Ben çok bencilce davranıyordum, on yedi yaşında bencil kendini düşünen ve bu yüzden etrafında olup biteni görmeyen ahmak bir kızdım. Ahlas’ı bile göremiyordum. Ahlas ile izlediğimiz filmin en komik yeriydi, düşüncelerimden sıyrılıp filme gülmeye başladım. Ceylin kapının anahtarını çevirip de salona açılan kapının ağzında bize bakarak donakaldığında her şeyi çok yanlış anlamıştı. Üzerimize örttüğüm battaniyeye baktım ve yanlış anlamasın diye onu hemen ittirdim. Ceylin kısa süreli şokunu atlattıktan sonra hiç utanmadan bir de Ahlas'ı inceledi ilk defa görüyormuş gibi. Sonra çok özür dilerim deyip apartman kapısını geri kapattı. Ahlas ile önce birbirimize şaşkın şaşkın bakıp sonra gülmeye başladık. Hemen ben kalkıp sokak kapısını açtım. Kedi gibi merdivenlere kıvrılmış bizi bekliyordu. "Geleceğin tamamen aklımdan çıkmış, saate de bakmadım." dedim mahcup bir şekilde. "Ben de o manzara karşısında adımı sorsan unutmuştum." dedi sırıtarak. Manzara? Film izleyen bir çift insan manzarası mı ona her şeyi unutturan? Allah’ım bu kız da düşünme yetisi eksik kesinlikle! Zorla içeri soktuğum Ceylin bizi tüm apartmana reklam etmek üzereydi. "Bak gerçekten ben gider Selma'da kalırım." "Kızım yürü bak herkes duyacak adımız çıkacak." "Selam enişte! Pardon amirim." dediğinde Ahlas kahkahasını bastıramadı. "Mesai saatleri dışında amirlik yapmıyorum Ceylin." dedi gülerek. Birlikte çay ve bisküvi yedik Ceylin hazırlayıp getirince. Ahlas gerçekten iş dışında bambaşka bir adam oluyordu. Geç saatlere kadar sohbet ettik. Sabaha hiç dinlenmemiş olarak uyanmak da cabasıydı tabii. Ama güçlü dirençli olmak zorundaydık çünkü sorgular gün boyu devam edecekti. İtirafta bulunan iki kişiyi savcılığa teslim etmiştik gerçi. Kahvaltımızı ederken birden duraksadım. "ALİ!" diye bağırdım aniden. "Ne Ali'si ne oluyor?" dedi Ahlas etrafı kolaçan ederek. Ceylin ise çatalında peynir ile ağzı açık öyle donakalmış anlamak adına suratıma bakıyordu. "O gün bizim evin orada, emniyette nöbetçi kişinin Ali isimli biri olduğundan bahsetti. Ama Ali diye biri yok gözaltına alınanların arasında, dışarıda hala adam var." dedim. Hatırladığım detaya hayranlıkla bakan Ceylin'e karşılık, Ahlas aniden kahvaltı masasından kalktı ceketini giydi ve kapıya yöneldi. "Gidiyor muyuz hemen?" dedim zar zor arkasından koşup yetişerek. "Beklediğimiz kabahat, merkezlerini, konuşlandıklarını, girdikleri her deliği öğrenmeden hiçbirimize uyku yok. An itibariyle Ahlas Amirinizin emridir, mesai başladı, gidiyoruz!" dedi ayakkabılarının bağcığını bağlamayı bitirdiğinde. "Emredersiniz amirim." dedi Ceylin ağzına zeytini atıp masadan anca fırlayarak. Ekip otosuna binen Ceylin tek başına bizi takip ediyordu ben Ahlas ile onun ekip aracına binmiştim. "Böyle de baskına gider gibi olduk iki araç art arda." dedim gülerek. "Baskına gidiyoruz zaten, şu dışarıdakilerin ipini kesmek lazım bir an önce." dedi kararlılıkla. Emniyete girerken etrafta bizi gözetleyen birilerinin olup olmadığını kontrol ettik ve sonra hızlıca sorgulara devam etmek üzere binaya girdik.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD