7- Irmak ile Ahlas'ın Karşılaşması

1603 Words
Anıl'ın sorgusunda bir değişiklik olmadığına göre yeni planlar yapmalıydım. İş yerinden çıkar çıkmaz aceleyle kamera türü şeylerin satıldığı bir dükkâna girdim. İki adet kalem şeklinde kamera aldım. Sonra duvara duvarın parçasıymış gibi bantlanan bir tür küçük kamera daha buldum. Onlardan da üç tane aldım. Bütün bunlara da bütün maaşı gömdüm. Bir şekilde borç falan almalıydım bir yerlerden. Akşam Ceylin'den borç istediğimde biriktirdiğim paradan neden harcamadığımı sordu, meğer ben epey bir kirli çıkıymışım. Yani en azından bu Irmak öyleymiş. "Yatağın altına zulaladıklarını gördükten sonra benden mi borç isteyeceksin bence bayramda elini öpmeliyim ve sen bana para vermelisin." dedi gülerek. Eh be Ceylin daha önce söyleseydin ya şu kalem kameralardan dokuz on tane daha alırdım. Koşturarak odama gittim, yatağın altında sandık gibi bir kutu duruyordu ve kilitliydi. "Sandık anahtarını nereye koyduğumu biliyor musun?" diye seslendim Ceyline. "O her zamanki kalemlikte değil mi?" diye seslenince odadaki üç kalemliği de yatağımın üstüne boşaltıp anahtarı içlerinden aldım ve kapağı açtım. Eurolar, dolarlar, çeyrek, yarım, tam altınlar. Yahu insan istifa eder bu kadar parası varsa. Cimri biriydim sanırım. Ama artık değildim! Üzgünüm sevgili çeyrekler, dostluğumuz, aynı yatağı paylaşmamız bugüne kadarmış! Bir sandık dolusu param (çok abarttım ama hastaneden yeni çıkmış birine kutu sandık görünür elbet) ve altınlarımı kilitleyip geri koyarken içinden maaşımın iki katına denk gelecek dolarları alıp ceplerime doldurdum. Artık beş kuruşsuz değilim diyerek odada çılgın dansı yaptığımda, bir ay öncesinde nasıl bir depresyonda olduğumu hatırladım. Kesinlikle değişmiştim, bu kadının bedeninde olmak, bu enerjiyi geri kazanmış olmak bana çok iyi gelmişti. Şimdi kendi bıdık halime gidip onu bir senaryonun içine sokma zamanıydı. İnsan kendisiyle tanışmadan önce heyecanlanır mıydı? Heyecandan ölüyordum, gece bir iki saat uyuyamadım bu yüzden ama sonra Piç Anıl'ın sebep olduğu yorgunluğum ağır bastı ve öyle bir uyumuşum ki Ceylin'in bağırtılarıyla uyandım. "Aramıza geri dönen sevgili Irmak Akan, emniyetten bekleniyorsunuz. Eve bir megafon mu alsak hani diyorum, o güzel kahvaltınızı özledik, teselli armağanı sandviç yaptık, alo sesimi duyan var mı?" diye evin içinde yırtındığında gözlerimi açtım. "Sabah sabah enerjik olmayı anlarım da bu kadar çok konuşmak akıl sağlığına zarar bilesin." dedim yattığım yerden. "Ee Irmak Sultan. Ahlas Bey ile yorucu bir hayatımız yok bizim, zenginin derdi züğürdün çenesini yorar misali, saçtığınız ateş çenemize vurdu." diyerek alay etti benimle, homurdanarak pantolonumu ve gömleğimi geçirdim üstüme. Saçlarımı sıkı bir topuz yaptım ki, Irmağa yani bana ilk görüşte olumsuz bir imaj çizmeyelim. Gerçi ikinci görüşmemizdi bu ama o zaman hemen odadan çıkarılmıştım, sayılmazdı. Topuz da epey bir yakıştı aslında. Bilseydim hep böyle yapardım. Kemerimi taktım, silahımı aldım ve girişteki aynanın önünde duran araba anahtarlarını elime aldığımda Ceylin çoktan kapının önünde ayakkabılarını giymiş, elinde sandviçlerle beni bekliyordu. Emniyetin önüne sağ salim vardığımızda, "Sen epey ilerlettin bu araba sürme işini." dedi Ceylin. "Teşekkür ederim." derken ağzım kulaklarıma varmıştı. Senelerce deliler koğuşunda yitirdiğim öz güvenime kavuşmuş olarak girdim emniyet binasından içeriye. Zamanında yetişmiştik bugün de neyse ki. Ahlas ile annem henüz gelmemişlerdi, ben de kendime şöyle sert bir kahve koyup geldim mutfaktan. "İnsan amirine de bir kahve koyar." dedi arkamdan bir ses, dönüp gülümsedim. "Siz bunu alın ben kendime koyup geleyim amirim." dedim. Kahvemi eline tutuşturarak mutfağa gittim ve kendime yeni bir tane koydum. "Günaydın Leyla amirim." dedim elimde kahvemle. "Günaydın kahveleri de alın ve bana katılın." dedi Leyla Amir, takip ederek odasına doğru hızla ilerledik. "Evet gençler, Irmak ile konuştum, çok sevindi böyle bir etkinlik yapıldığına." dedi gözlerini devirerek. Kendimi zor tuttum gülmemek için, demek ki göz devirerek tepki verme huyunu annemden almışım ben. "O zaman gidiyoruz." dedi Ahlas hevesle. "Ah, bir detayımız var." dedi sıkılmış bir halde. "Evet?" dedim aceleyle. "Şu yılışık ingiliz oğlan Josh, ona da bir senaryo yazacakmışsınız. O da oynayacakmış, etkinliğe birlikte katılacaklarmış, ne ara İngiltere'ye gidiyor, ne araya dönüyor bu herif Türkiye'ye bilmiyorum ki." dedi söylenerek. Ahlas kıpkırmızı kesilmişti. Kendisiyle hesaplaşır gibi bir hali vardı. "Hiç sorun değil amirim. Josh'a çok gerçekçi bir rol buluruz biz de." dedim göz kırparak. "Ne geçiyor aklından bilmek istemiyorum Irmak, sürpriz olsun bize en iyisi." dedi sırıtarak. "Gidelim madem, önce bir yerde kahve ısmarlarım Irmak Hanım'a, dinlerim kafasında ne var, konuşuruz ona göre sizin Irmak ile." dedi Ahlas böylece çıkıp bir kafede oturduk. Bu sefer kendime filtre kahve söyledim aromalı. Baktım anlam vermeye çalışıyor değişikliğe gülümseyerek açıkladım. "Ahlas Amirim, bugün pırıl pırıl iki genç ile tiyatral bir görevimiz var. Çok eğlenceli gelmiyor mu kulağa, sert bir şeyler içmeye hiç gerek yok." dedim gülerek. "Ben ekstra sertlikte bir kahve rica edeyim." dediğinde sırıtarak baktım yüzüne. Onun için Irmak'ı Josh ile görmek en sertiydi yaşayacakları arasında. Ah aptal kafam ah, hadi travma geçirdin, marketten dönüşü hatırla bari. Neden bütün günü siliyorsun kafandan? Kahvelerimiz geldikten sonra gözünü bardağına dikip eliyle bardağı çevirmeye başladı. Sıcaklığın elini yakmasından zevk alır gibiydi. "Planın ne, ne konuşacağız anlat bakalım?" dedi hiç bana bakmadan. "Dürüstçe fikrimi söylememi ister misin?" dedim işte o an gözlerime baktı. Ne söyleyeceğimi tartmaya çalıştı bir cevap vermek için ama işin içinden çıkamayınca, "Evet dürüstçe söyle." dedi. "Siz hiç konuşmuyorsunuz amirim, çünkü Irmak isimli kıza fena halde aşıksınız ve bırakırsam O Josh denen ingiliz çocuğu öldürme isteğiyle dolup taşacaksınız. Senaryolar bende, bana güvenin. " dedim. "Ne saçmalıyorsun sen?" dedi kızararak. "Hani o kalbin bir sahibi olduğunu anlamamak için kör olmak lazım." dedim anlayışlı görünmeye çabalayarak ve gülümseyerek. Bir süre donuk gözlerle baktı yüzüme, kaçacak yer kalmadığını anladığında ise yelkenleri suya indirdi. "Leyla amirim de anlamış mıdır?" dedi kaygıyla pes etmiş bir halde. "Evin önünde beklerken hiç yakalamadıysa hayır." dedim gülerek. Mümkünmüş gibi iyice kızardı. "Biz o kazada tanıştık onunla, ama o beni hatırlamıyor." dedi çaresizce. Yakalanmanın şokuyla ilk itirafı gelmişti. Gülümsedim. "Fark ettim amirim” dedim gülümseyerek. "Hadi kalkalım." dedi canı sıkılmış bir halde. Başka yorum yapmadı. Bizim evin kapısının önüne geldiğimizde çok heyecanlıydım, yıllardır görmediğim evimin havasını teneffüs edecektim, belki şansım varsa odamı görecektim, en sevdiğim oyuncak maymunum Burgu Bey'i görecektim. Gözlerim doldu kapının açılmasını beklerken zar zor kendimi toparladım. "Merhaba hoşgeldiniz, Josh da geleli bir dakika falan oldu. Hadi geçin içeri." dedi gencecik bir Irmak. Onunla bir araya gelmek inanılmaz tuhaftı ama bir sonraki cümlesini bile aklımdan geçirebiliyordum. Irmak annemin hazırladığı ve belli ki ikram etmesini sıkı sıkı tembihlediği ikramlıkları ve çayları orta sehpaya koyana kadar biz de Josh ile tanıştık. Ahlas dilini yutmuş görünse de ben Josh'a keyifleneceği sorular sorup onu iyice sazan kıvamına getirdim. "Eee anlatın bakalım ne yapacağız?" dedi Irmak hevesle. "Şimdi sen cinayet büro amirliğine geleceksin, kameraları sen görmeyeceksin ama her yerdeler. O yüzden çok doğal olmalısın, şimdi hikayeye göre, sizin evde iki sene önce bir yangın çıkmış. Dört Haziran gecesi. Sonra sen dumandan zehirlenerek hastaneye kaldırılmışsın ve bütün hikayeyi unutmuşsun. Ama geçen gün birden unuttuğun anıların geri gelmiş. Bu yüzden ifade vermek için emniyete koşuyorsun" dedim. "Ay çok heyecanlı." dedi her şeyden habersiz bir Irmak. "Sonra şu fotoğrafını gördüğün adamın tipine yakından bak, tarif ediyorsun, o sabah seni takip etmiş bu adam daha doğrusu okul çıkışı. Kaçta çıkıyordun okuldan onu hatırla iki sene önce." dedim. "Saat üçte." dedi. "Tamam o sırada genç bir adamla tanışmışsın, Ahlas amirim olsun bu adam, sana polis akademisinde öğrenci olduğunu söylemiş. Sohbet ederken ona bir adamın seni takip ettiğini söylüyorsun." dedim. "Ahlas amirim o sırada akademide değildir herhalde. Bu konuma geldiğine göre." dedi gülerek. "Hayır akademideydi, yazıyorum senaryoyu bak iyi dinle." dedim gülerek. "Tamam akademideymiş." dedi gülerek. "Sen bu yakışıklı gence takip eden kişiyi gösterince o da dönüp adamı inceliyor ve seni evine kadar bırakıyor." dedim. "Centilmen amirimiz." dedi ufak bir kahkaha atarak. Sonra aynı gece yangınla uyanıyorsun, odanın önünü alevler sarmış. Sabahtan beri seni takip eden ve durumdan dolayı seni korumak isteyen genç amir, alevlerin arasından geçiyor ve seni kurtarıyor yangının içinden. Hastanede uyandığında o günü unutmuşsun, ama işte mavi gözlü bir adam görmüşsün geçen gün buna benzeyen ve hemen büroya koşmuşsun gördüğün adamı anlatmak için." "Adamın da bakışları ne kadar ürkütücü, işin ilginç tarafı tanıdık geldi bir an." dedi gülerek. "Var mı sormak istediğin, doğaçlama yapabilirsin ama ana hikayeye sadık kalman gerek." dedim. "Tamamdır hemen gidebiliriz, tabii Josh'ın rolü ne olacak, ay aslında katil mi olsa o" dedi gülerek. "Hayır anlatıyorum şimdi." dedim aceleyle. "Josh İstanbul'u gezmek için gelen bir turist. Sultan Ahmet Camii'ni ziyaret etmiş. O sırada çılgınca etrafı dolaşıp fotoğraflar çekerken, cep telefonunu elinden biri kaptığı gibi kaçmış. O arada da cüzdanının yokluğunu fark etmiş... O yüzden bunları evde bırakması gerekiyor. Gelip inandırıcı bir şekilde bu hikayeyi anlatacak, o da asayiş katına gidecek şikayetçi olmak için. Biz onu kameralardan izleyeceğiz." Dedim cüzdanını ve cep telefonunu özellikle evdeki sehpanın üzerinde bırakmasını tembihlemiştim. Epey eğlenecektik. "Ay çok komik." dedi Irmak heyecanla. "Irmak rica etsem lavabonuzu kullanabilir miyim?" dedim. "Tabii soldan ikinci kapı." dedi gülerek. "Teşekkürler" deyip kalkarken "Lafa tut" diye fısıldadım Ahlas'a. Ahlas planımdan habersiz şaşırmış bir halde bakıp son anda toparladı. "Doğaçlama nedir biliyorsunuz değil mi, Josh da biliyor mu?" dedi Ahlas ciddi bir şekilde konuşarak. Irmak hemen söylediklerini çevirmeye başladı Ahlas'ın, o arada soldan ikinci kapıyı es geçip sağdan üçüncü kapıdan içeri daldım. Kütüphanenin en yukarısında kırılmış olan köşenin içine odayı görecek şekilde kalemlerden birini yerleştirip aceleyle banyoya geçtim. Burada duvara monte edilen kamerayı yerleştirdim aynanın arkasında kalacak ama banyoyu görecek biçimde. Arkasından mutfağa geçtim ve görünecek noktada olduğum için "Siz devam edin ben bir bardak su alacağım." dedim buzdolabının üstüne kalem yerleştirdim. Sonra apartman kapısına yöneldim. "Ahlas amirim sen anlat istersen, bana şu geçen ki cinayet dosyasıyla ilgili bir ihbar telefonu geldi" dedim. "Nasıl?" dedi şaşırarak. "Telefon işte amirim." dediğimde kafasını salladı çaresizce. Apartmanın içinde duvara monte edilecek kamerayı yerleştirip bir tane de apartman kapısının yanındaki duvara yerleştirdim. Artık evimizi 7/24 gözetleyebilirdim, tabii uyumadığım sürece, Piç Anıl sorgudayken rahattım ama sorgudan hapse bile atılsa adamlarını salmaması için gözetlemek gerekirdi. "Ahlas Amirim, ben aşağıda sizi bekliyorum gelebilirsiniz?" "Ha tamam ne yaptın?" dedi sabırsızca. "Baş başa kalınca anlatırım amirim." dedim eğlenceli bir sesle. Telefonu kapattığımda sırıtışım tüm yüzüme yayılmıştı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD