17- Sorgular

1094 Words
Gerçekten de o sokak lambasına dayanarak bütün gün evi gözetleyen adam biraz topalmış. Dosyasında topallığının ayağına sıkılan kurşunlardan kaynaklı olduğu yazıyordu. Piç Anıl'ın babasının döneminden kalma bir hikayeydi, Topal o dönemden beri çetenin içinde olduğu için hatırı sayılır bir üyeydi. Ahlas adamı içeri alıp da kendi yöntemleriyle sorguladığı anda Leyla Amir de bizimle mesaideydi. On yedi yaşımdaki halimin evde yalnız olup olmadığını merak etmiştim. Herkesin dikkati sorgulara yoğunlaşmışken, mesaiden çıkıp eve gitmek gibi bir lüksü yoktu hiç birimizin. Bürodaki masama geçerek telefonumu çıkardım çantamdaki kablosuz kulaklıkları da kulağıma takıp bizim evdeki kameraları incelemeye başladım. İşte on yedi yaşındaki ben, banyoda saçlarını tarıyordu. Çalan cep telefonu ile odasına geçiş yaptığında ben de odadaki kameraya geçiş yaptım. "Ah Josh sen misin, ben de eve geldim ki kimse yok... Babamın arkadaşlarıyla eğlence gecesi biliyorsun, Cuma akşamlarının vazgeçilmezi. Annem mesaiye kaldı. Sana ne diyeceğim bak... O hani uzun boylu amir var ya..Ahlas evet. Kızıl saçlı memur ile aşk yaşamaya başlamış... Evet kabarık saçlı olan.. (Burada epey bir güldü on yedi yaşındaki Irmak, o kabarık saçları bir gün her sabah düzeltmek zorunda kalacaktı oysa ki, ya da kalmayacaktı, bu kabusu o hiç yaşamasın diye burada değil miydim zaten ben?) Yok ya adam yakışıklı kız güzel işte. (Bu yakışıklı kelimesini duysa Ahlas şeker gibi erirdi şu an.) Sen daha mı yakışıklısın, düşüneyim ben bunu bir. Tamam tamam en yakışıklı sensin. Baksana Middlesex Üniversitesi nasıl bir okul? Orada spor bölümü var ama.. Sana uzaksa boş ver başka bir yere bakarım..." Aptal Irmak, ona uzak olmandan daha güzel ne olabilir ki, Ahlas'ı fark et artık.. Benim yaptığım aptallıkları tekrar etme. "......Olmaz aynı evde kalmamıza izin vermezler. Kim bilecek diyorsun da babam elli kere gelir İngiltere'ye. Arada görüşürüz işte.... Sen ne zaman geleceksin bir daha? Kapı çalıyor bir saniye..." Irmak yerinden doğrularak kapıyı açmaya gitti, telefonu hoparlördeydi. Kapı deliğinden bakmadan kapıyı açtı geri zekalı. İnsanın ne kadar salak olduğunu bu şekilde görmesi çok acımasızca olsa da karşımda tüm aptallığı ile duran sevgili ergen Irmak, karşısında Piç Anıl'ın adamlarından birini buldu. "Merhaba ben Hasan Beylere bakmıştım kızım." dedi karşısındaki adam. Ben ise ofisteki sandalyemden ayağa fırlamıştım bile. Elimde telefon ile Leyla amirin yanında aldım soluğu.. "Amirim Irmak, kapıyı açtı yabancı birine bu Piç'in adamlarından Okan değil mi, Okan Çelikbaş?" dedim nefes nefese. Evin çevresinde konumlanmış olan asayiş ekibi anında apartman girişine yönlendirildi, adam hoparlörden gelen Josh'ın sesiyle irkilmişti. Eğer o anda telefondan ses gelmese belki de Irmak'ı kaçırmaya kalkacaktı. Piç Anıl ne olursa olsun her zaman arkada birilerini bırakıyordu. Bu onun çalışma şekliydi. Belki de bizden haber alamazsan git ve işi bitir demişti Piç Anıl ona. Ekip hızla apartmana giriş yapıp adamı aniden yakalayıp kelepçelerken Irmak titreyen parmakları ile telefonu Josh'ın suratına kapattı. Sonra Leyla Amir, kızının da merkeze getirilmesini emretti. Irmak odasına koşturarak aceleyle üstünü değiştirdi. Ah Irmak ah, o kapıyı açacağına telefonu kapayıp annene evin önünde bir yabancı var desene. İki sene önce takip edildiğini nasıl anladın acaba sen? Tabii o zaman Josh yoktu, beynin hala yerinde ve sapasağlamdı. Ama o gün olanları unutmasan yine aklın başından gidecekti. Ahlas ile... Josh hayatına hiç girmemiş olacaktı, ihaneti canını hiç yakmayacaktı. "Irmak Hakkı'nın arkadaşlarıyla gittiği restorana ekip yönlendir. Şadırvan diye bir yer, oraya da asayişten bir ekip gitsin, ne olur ne olmaz, Irmak'ı kontrol eden varsa, Hakkı'nın etrafında da kalan birileri olabilir." dedi Leyla amir aceleyle. "Emredersiniz amirim." dedim ve babamın arkadaşlarıyla çok sık gittiği restorana asayişten bir ekip yönlendirdim. O sırada içeriden gelen seslerle irkildim. Ahlas içeride deli gibi bağırıp masayı yumrukluyordu. "Ne demek lan geride kalanlar hepinizin işini bitirecek?" Ahlas ben cama yapıştığım sırada Topal Cüneyt'in gömleğinin iki yakasından tutmuş, tek eliyle adamı kavrayıp ayağa kaldırmıştı oturduğu koltuktan yukarı doğru çekerek. "Piç Anıl işini şansa bırakmaz." dedi adam güçlükle nefes alarak. Sesi hırıltılı çıkıyordu. Düşünmeden sorgu odasının kapısını açıp Ahlas'ın yüzüne baktım. "Amirim Okan Çelikbaş az önce Irmak Yeşilada'nın kapısının önünde yakalandı. Merkeze getiriliyor." dedim çarçabuk. En azından Irmak'ın hala güvende olduğunu bilmesi lazımdı. "Başka bir ekip aracı ile de Irmak Yeşilada getiriliyor." dedim aceleyle ekleyerek. Gözleri bir an için parladıysa da yakasından tuttuğu Topal'a döndüğünde yine karardı. Beni bu kadar seven biri olduğunu bilmiyordum.. Bilseydim hayatımda başka öncelikler olurdu. Akıl hastanesinden çıkmak için bir nedenim olurdu onca zaman, çıktığımda çalacak bir kapım.. "Söyle lan! Başka kim var, isim ver bana." diye haykırdı Ahlas, yerdeki boş şişelerden birini alıp masaya çarptı öfkeyle, şişe tuzla buz olmuş her tarafa cam parçaları sıçramıştı, bir tanesi Topal'ın koluna denk gelmişti, usul usul kan sızıyordu kolundan. "Kundakçı Musa.." dedi Topal. İlk çözülmesi tamamdı bunun da. "Başka lan, başka kim var?" "Komiserim benim bildiğim bu." İkinci şişe de patladı masada. "Ayhan... Piç Anıl'ın ablasının oğlu, on beş yaşında daha ama şimdiden adam yaralama şüphesiyle beş gözaltısı var." dedi soluk soluğa. "Nerede lan bu Ayhan?" dedi Ahlas sinirle. "Hakkı Yeşilada takibinde." dedi boğazı kurumuş bir halde. Ahlas dolu sürahiyi kafasından boca etti Topal'ın. "Boğazın kurumuştu yardımcı olayım dedim." dedi sandalyesine bir tekme savururken. Hemen asayişi arayıp Topal'dan anlık olarak alınan Ayhan'ın eşgalini verdim, ekipler çok geçmeden, çöp topluyormuş gibi restoranın etrafında gezinen on beş yaşındaki Ayhan'ı aldılar. Irmak girdi o sırada kapıdan içeri şaşkın bakışları beni buldu ve koşarak yanıma geldi. "Irmak abla?" "Adaşım hoş geldin." "Hoş buldum neler oluyor?" dedi telaşla. "Bir şey yok tatlım, cinayet büronun rutin günü." dedim sırıtarak. "Annem bütün gün bu rutinin içinden çıkıp geldiği için kuşak çatışması yaşayamıyoruz sanırım. Sevinmem gerekir mi?" dedi sırıtışıma aynı şekilde karşılık verirken. "Leyla Amirim..Yutkundum güçlükle...Görebileceğin en harika anne. Değerini bil onun." dedim. "Irmak canım." diye koşturarak gelen Leyla Amir kızına sarıldı. Sanki yüz yıllardır görmemiş gibi, saçlarını okşaya okşaya. İnsan kendini kıskanır mı, kıskandım... İnsan annesinin üç dakika ayrı kalamayan hasretinin yangınını on sene hiç söndürmeden kalbinde taşır mı? Taşımıştım. "Leyla Amirim. Sorgular devam ederken, ben Irmak ile kahve almaya ineyim." dedim uyarırcasına. Çünkü tam onlar sarılırken üçüncü şişeyi patlatmıştı Ahlas sorgu odasında. Gerçi şimdi Irmak'ın geldiğini görse, kediye dönerdi içerideki aslan da, kükremesi gereken bir zamandı. Leyla Amir başıyla onayladı. "Uzaklaşsanız iyi olacak haklısın, burası kaos içinde." dedi Leyla Amir. "Hadi bakalım adaşım, sana İstanbul'da bulacağın en lüks kahveyi ısmarlıyorum." dedim gülerek. "Yapma Irmak Abla, gerçekten o kahve makinasının kahvelerini kast ediyor olamazsın." "Tabii ki değil, aşağıdaki kafeteryada içeceğiz." dedim fısıltıyla. Hemen emniyet binasından çıkar çıkmaz caddenin kıyısında güzel bir kahveci vardı. Çoğu zaman iş güç yoğunluğundan oraya gidecek vaktimiz olmuyordu da, fırsat bulan emniyet mensuplarının hepsi gün içinde soluğu orada alıyordu ve muhteşem kahveleri vardı. Irmak önümden kibar adımlarla yürürken, ne kadar atletik, ne kadar esnek ve ne kadar enerji dolu olduğuma baktım. Ne güzel bir insanmışım, ne güzel bir kız... Bütün hayatımı elimden alan adamlar içeride sorgulanırken ben gençliğimle kahve içmeye gidiyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD