11- Bir Garip Doğum Vakası

1627 Words
Babası ölmüş bir çocuk dünyaya gelecekti. Babası ölmüş başka bir çocuk arkamızda korku dolu gözlerle, elinde gazoz bisküvi ve çikolatalarla dolu poşetiyle yolculuk ediyordu. Poşettekilere dokunmamıştı bile. Korkudan kıpırtısızca duruyordu arkamızda. “Bu Orhan babasının ölümünün ertesi günü gelip bu aileye para vermiş sonra da ortadan kaybolmuş. Babasını öldüren adamın karısına neden para verir bir insan? Kesin öldürmesi için kiraladı sinsiyi. Sorgudan sonra bırakmayacaktık o Orhan'ı bulduğumuzda gene kayboldu. ” dedi Ahlas. Sesli düşünüyordu, bana danışmıyordu ama bana kalsa işin içinde başka şeyler vardı. Kadın kocasını hiç sevmemişti ama tarikattakileri de sevmiyordu, hepsi bir olup bu kadını hayattan soğutmuşlardı. Başka şeyler vardı, Kadir kiralanmış bir katil olsa çoktan evini ihya eder, parayı kendisi getirir bırakır, bu kadını bu halde bırakmamış olurdu. Oysa hiçbir şeyi umursamadan, hiçbir plan yapmadan gidip şeyhim dediği Murat denen adamı vurmuştu. Kadir öfkeyle işlemişti bu cinayeti, para karşılığında değil. Ama onu öfkelendiren şey neydi, işte onu sadece önde doğum yapmak üzere olan kadın biliyordu. Benim yeterince sırrım yokmuş, yeterince sorum yokmuş gibi benim dışımda sır saklayan bir kadının hali hayatımın meşgale konusu olup çıkmıştı bir anda. “Samet yesene o poşettekileri.” dedim aniden arkama dönüp. “Anneme ne olacak?” dedi çocuk içinde zar zor tuttuğu korkuyu dışa vurarak ilk fırsatında. “Annenin karnında bir bebek var, sana söylemediler mi, birazdan o bebeği doktorlar dışarı çıkartacak ve annen çok iyi olacak.” dedim. “Biliyorum bebek olduğunu.” dedi başını öne eğerek. “Üzülüyor musun yoksa kardeşin olacağı için.” dedim. “Babam bebek haberini aldığında çok kızdı anneme, kavga ettiler, vurdu. Babam o bebek yüzünden öldü.” dedi başı önde. Ahlas da ben de aynı anda kaşlarımızı kaldırdık ilgiyle. Ama bu basit bir kıskançlık vakası da olabilirdi, bir çocuğun gözünden yazılmış bir hikaye olma ihtimali fazlaydı. “Neden kızsın ki baban, parası yok diye mi kızdı?” dedim hemen. “Hayır Murat Dede yüzünden deyip durdu.” dedi çocuk. “Ne yaptı ki Murat Deden?” dedim. “O kötü biriymiş annem öyle diyor, Orhan Amca geldiğinde de korktu çok, onu da sevmiyor annem.” dedi çocuk. İşte sırlar masum bir çocuktan açık etmeye başlamıştı kendini. “Bu vaka bizden sonra asayişin de konusu olacak gibi.” dedi Ahlas düşünceli bir halde. “Kadının sorgusu da yarım kaldı.” dedim gülerek. Ahlas da gülünce Samet biraz rahatladı. “Sen merak etme Samet, bu abi var ya, kötüleri yakalayan bir polis.” dedim eğlenceli bir şekilde. “Ondan mı bu polis otosu var sizde, ben de polis olacağım.” dedi heyecanla. “Benim de böyle bir hikayem vardı belki, belki benim de ailem bir sürü olaya karıştı. Bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğim.” dedi Ahlas aniden iç çekerek. Samet’i kendi çocukluk haline benzetmişti bağ kurmuştu. “Birileri çıksa senin ablanım, annenim, abinim dese naparsın?” dedim. “Bugüne kadar çıkardı yaşasalardı.” dedi hüzünle. Ambulansın içindeki kadın da ben de sırlar saklıyorduk sevdiklerimizden, onun önümdeki akibeti, ne halde olduğu bana da örnek olmalıydı aslında. Sır saklamak kimseye iyi şeyler getirmiyordu. Hastaneye vardığımızda Ahlas bana inmemi işaret etti. Anlamıştım. Çocuğu tekrar annesinin o halinden uzak tutmak istiyordu ama kadını da yalnız bırakmak istememişti. Araçtan fırlayıp ambulansa eriştim, Ahlas ise otoparkta yer bulma bahanesiyle oyalanmaya başladı. Kadın çığlıklar içindeydi. Birlikte doğum hanenin kapısına giderken elini tuttum henüz yeni tanıştığım bu kadının. Çok tuhaf bir duyguydu. “Bana bir şey olursa Samet’i onlara vermeyin. Karnımdakini de vermeyin. Devlete verin çocuklarımı ne olur onlara vermeyin.” dedi kadın son anda. Bir sürü soru bırakmıştı kafamda ama doğumhanenin kapısına vardığımız için elini bırakmak zorunda kaldım. On dakika kadar sonra Ahlas geldi yanıma. Samet ile abur cubur oyunu icat ettik. Birbirimize bir soru soruyorduk, soruyu bilen poşetten istediği bir şeyi alıyordu. Ahlas da bize katılınca bir saatte poşettekileri yiyip tükettik. “Serap Ersoy’un yakınları burada mı?” deyince Ahlas fırlayıp doktorun yanına koştu. “Tebrik ederim bir oğlunuz oldu.” dedi doktor, ben gülmeye başladım, Ahlas kıpkırmızı oldu. “Annesi nasıl?” dedi zar zor konuşarak. “İyi iyi birazdan odaya alacağız ikisini de.” dediğinde Ahlas dönüp Samet’e göz kırptı. “Artık sen Samet abisin duydun mu?” dedim gülerek. “Duydum.” dedi sevinçli bir şekilde ama sonra sevinci soldu yine. Korktu, çok korktu, kaybetmek miydi korkusu, yoksa yeni gelenle birlikte gelecek yeni dertler mi? Serap’ı odaya aldıklarında Samet ile birlikte girdim odaya. Samet kardeşine hayran hayran bakarken ben de oturdum kadının yanına. “Bu bebeğin babası kim?” dedim korkusuzca. Hazır Ahlas yokken etrafımda azıcık polisçilik oynayabilirdim nihayet. “Sen nasıl...” “Samet’în söyledikleri, senin tepkilerin.. Belli ettin işte bir şekilde, bu çocuğun babası Kadir değil değil mi?” dedim. Kadın ağlamaya başladı korkuyla. “Beni öldürürler söyleyemem.” dedi kıvranan yüzüyle. “Asıl söylemezsen öldürecekler seni. Bir cinayet işlendi bile, sana acırlar mı karşılığında, evlatlarına acırlar mı sanıyorsun, bak almasınlar diye yalvardın doğumhaneye giderken çocuklarını.” “Ablam zaten sen ne yapabilirsin ki, o polise anlatsan o ne yapabilir tek başına.” dedi kadın beni çocuk sayarak. “Abla sen benim kim olduğumu bilmiyorsun tabii, benim babam İstanbul Emniyet müdürü, annem cinayet büro amiri. Sen bana anlat derdini, bütün İstanbul Emniyetini yığarlar o tarikatın üstüne.” dedim. Kadın şaşkınlıkla ağzını araladı o sırada Samet “Merhaba Kardeşim senin adını ben koyabilir miyim?” deyince kadının gözleri doldu. “Ne koyacaksın adını?” dedim. “Yiğit olsun adı, korkusuz yaşasın kardeşim.” dedi. Serap’ın iyice yüzü soldu ama kararını vermişti. “Anlatacağım bacım.” dedi. Oturdum hemen yanı başına başladım dinlemeye. “Ben daha on iki vardım yoktum, annemle babam bu Murat Bey’in babasına Abdullah Efendiye tabii oldular. Gelip gidip dualar ediyorlardı. Sonra Abdullah Efendi bize geldi, oğluna yaraşır bir gelin aradığını söyledi. Beni seçtiğini söyledi. Bizim evde bir şenlik havası, benim bir şey anladığım yok. Daha küçücük çocuğum. Aklım ermiyor. Dualarla, kıyıldı imam nikahımız. Beni aldı Murat Efendi evine götürdü. Bana ne yaptığını bile anlamamıştım. Annemler mutlu, babamlar mutlu, artık senin evin burası dediler. Bir sene iki sene canı istediğinde benimle beraber oldu o Murat Efendi. Ama benim çocuğum olmadı hiç, küçüktüm çünkü olmaması normaldi. O sırada babası öldü. Tutturdu sen kısırsın diye. Zaten benden önce bir karısı ve iki çocuğu vardı. Beni evde bırakıp bırakıp o karısıyla yaşamaya başladı sürekli. Ben on yedi yaşıma geldim, yüzüme bakmıyordu. Eve gelmiyordu. Bir gün gelip üç kere boş ol dedi, gitti. Üç ay sonra ben belki gelir diye beklerken Kadir geldi beni almaya. Bundan böyle benim karımsın dedi, bir imam nikahı da onunla kıyıldı. Hemen Samet oldu işte, hamile kalınca on sekizimi de doldurunca hemen resmi nikah da kıydı Kadir bana. Ben gitmezdim medreselerine, camilerine. Ama işler değişmişti. Abdullah Efendi iyi adamdı, dürüsttü, bizlere dini öğretir anlatırdı, Murat başka hayaller peşindeydi, hırslıydı babasına hiç benzemiyordu. Kadir ise benim gibi garibandı ama akıllı adamdı, artık o tarikatın eskisi gibi olmadığını o da anlamıştı. Bir kere benim yüzüme vurmadı Murat Efendi ile evliliğimi. Her şey yoluna girmişken kaynanam hastalandı. Kadir köylerine gitti bir ay kadar. Ne olduysa o zaman oldu. Murat Efendi evimize geldi. Bana...” dedi ve ağlamaya başladı. “Tamam zorlama kendini.” dedim güçlükle yutkunarak. “Yemin ederim benim bir suçum yok, onu hiç görmedim bile onca zaman ben.” dedi. “Anlıyorum.” diyebildim. “Bana dedi ki, hani senin çocuğun olmazdı, bu Samet nasıl oldu, bana mıydı bütün garezin. Ama işte sanki en büyük isteği buymuş gibi hamile kalmışım. Doktor ne kadarlık hamile olduğumu deyiverince Kadir’in rengi soldu. İşi takip etmiş, benim hallerimi gözlemiş. Sonunda her şeyi bana o anlattı, bana sadece onaylaması kalmıştı. Kabul ettim gerçeği işte sonraki gün gitti vurdu Murat Efendi’yi. O da kaçarken vurulup öldü.” Ahlas’ı yaralayan adamdan nefret etmiştim oysa ki... Şimdi Kadir’in ölümüne gerçekten üzülmüştüm. Neticede artık Samet de babasızdı, Yiğit de... Koridordan gelen seslerle “Ben bakarım.” deyip dışarı çıktım. Kapının önünde iki tane entarili adam, yanlarında çarşaflı peçeli bir abla, içeri girmek istiyorlardı. “Giremezsiniz şu an, sağlık durumu düzelip eve geçince görebilirsiniz.” dedi Ahlas. “Neden birader, sen nesi oluyorsun?” diye sordu adamlardan biri. “Cinayet büro amirliğinden Ahlas Ateş ben, Serap Hanım sorgu esnasında doğuma alındı, haliyle sorgu hala bitmedi, resmi olarak soruşturması sürerken kimseyle görüşemez.” dedi Ahlas. Gerçekten böyle bir şey var mıydı ya? Ama adamların kafası karışmıştı bile. “Bacımız girsin bari.” dedi adam. “Bacınız nesi olur Serap Hanım’ın?” dedim müdahele ederek. “Ben Murat Efendi’nin karısıyım kızım, ne yaşanmış olursa olsun destek olmaya geldim.” deyince bende ampul yandı. “Ahlas bu kadını da göz altına alman gerek!” dedim. “Neden?” dedi. “Küçük yaşta çocuğun alı konulmasına ve istismarına sessiz kaldığı için içeride her şeyi anlattı, Murat Efendi bu kadına kuma almış Serap’ı daha 12 yaşında.” dedim bir solukta. “Sizler peki beyler, sizler kimsiniz?” dedi Ahlas. “Ben Nahide’nin abisiyim, bu da erkek kardeşi, bacımızı getirdik işte.” dedi adam. “Nahide Hanım, şu an itibariyle tutuklusunuz.” dedi Ahlas öne adım atarak ama adamlar bacılarına dokunmasına müsaade etmediler. Olay olmaması için Ahas’ın elinden kelepçeyi kapıp beklemediği bir anda kadına geçirdim. Ahlas şaşkın bir şekilde bunu nasıl yaptığımı düşünürken adamların çenesi kapanmıştı. Bacılarına erkek eli değmeden tutuklanmıştı. “Neden tutukluyorsunuz kardeşimizi?” dedi adamlardan bir tanesi kızgınlıkla. “O’nu oğlu Orhan gelsin cinayet büroya bizzat öğrensin bir zahmet.” dedi Ahlas. Telsizden destek ekibi çağırıp kadını aldırdı, Serap’ın kapısının önüne adamlar dikildi ve resmi ifadesi alındı. Ertesi gün hastaneden Serap olarak çıktı ama artık yeni kimliğinde adı Merve Özgür olmuştu. Soyadını özellikle o istemişti. Koruma programı altında çocuklarıyla kadın sığınma evine sevk edildi. Ama asıl macera şimdi başlıyordu. Murat Efendi ölmüştü ama yanlış giden bir tarikatın durdurulması, içlerindeki kötü insanların oradan uzaklaştırılması gerekiyordu. Abdullah Efendi dedikleri adam, alim biriymiş, insanlara hadisleri ayetleri anlatırmış. Bu Murat Efendinin ne yaptığı belli değil. Yazık insanlar hala Abdullah Efendi’nin oğlunda da bir hayır vardır belki diye diye gitmişler bu kapıya.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD