20- Kovalamaca

1151 Words
Ahlas binadan girer girmez yine o başka adammış gibi görüntüsüne bürünüvermişti aniden. Arkasından zor yetişiyorduk ve dönüp bakmıyordu bile. Bir gün tekrar kendim olabilirsem yine de onunla çalışmayı, polis olmayı isterdim. O spor okulu hayallerinden de vazgeçebilirdim. Annemle babam hep iyiliğimi düşünüyorlardı, yani öyleymiş ama benim bunu anlamak için yirmi yedi yaşımda olmam gerekirmiş. "Topal'ı hemen sorgu odasına istiyorum." dedi bir hışımla büroya girer girmez. Beş dakika içinde Topal epey yıpranmış daha doğrusu yıpratılmış bir halde sorgu odasına getirilmişti. Ben yine camın arkasındaki yerimi aldım. "Topal adresini söyle bana!" "Hangisini." dedi adam sırıtarak. "Sen daha ayılamamışsın anlaşılan ayıltırız." dedi Ahlas ve su şişesini kaldırıp suratına biraz su döktü. Şişede hala epey su duruyordu, Ahlas şişeyi masaya koyarken adam şişede kalan su miktarını kontrol etti göz ucuyla. "Ben parklarda, depoda falan yatarım genelde." dedi ters bakışlarıyla. "Ali Atagül nerede yatar? Ya da sizin deyiminizle İmansız Ali. Bir de torbacı Orçun'u görmedim aranızda, oysaki yangın olayında onlar da girmişti içeri." "Artık örgütte değiller." dedi sakin bir şekilde. "Emniyetin önünde niye bekletiyorsunuz lan siz Ali'yi o zaman. Yazık değil mi?" dedi Ahlas oturup arkasına yaslanarak. "Emniyetin önündeyken sorsaydınız keşke kendisine." dedi Topal alayla. "O sırada emniyetin önünde olsaydım sorardım Topalcığım ama ben o sırada senin emniyetin önünden Ali neden haber vermedi diye ağlama konuşmanı dinliyordum. Yani Ali'nin görüntülerini başka bir arkadaş izlemek zorunda kaldı. Bir de tabii kamera kayıtlarından adım adım, bir sonraki kameraya geçe geçe çetenin kaldığı adresi bulmak var. Tabii bunu seni savcılığa sevk ettikten sonra yaparım. Senin bizdeki zamanından çalmak istemem. Tabii sen söylersen beni uğraştırmadan, savcıya iletecek bir iş birliği notum olur." dedi Ahlas. Gözlerini Topal'dan hiç ayırmadan bitirdi cümlesini. Topal kafasında seçenekleri tartıyordu. "Orçun yurt dışına kaçtı. Ali nerede bilmiyorum, en son emniyette nöbette olduğu günü biliyorum." dedi Topal. "Saim, bu enkazı alın, biraz düşünsün, o arada ben Selim'i alayım hiç sorgulamadık, eğer o arada Selim öterse yazık olacak sana Topal." dedi. Saim ile Ceylin içeri girip topalı aldılar, Gökhan ve Uygar da Selim'i getirdiler içeriye. Çok sıkılmıştım. O sırada göz ucuyla annemin odasına girdiğini gördüm ama gözleri dolu doluydu. Bir şey olmuştu kesin. Ne zaman bir şeye üzülse insanlara hiçbir şey belli etmez ama bahar nezlesi varmış gibi sürekli gözleri dolardı. Hiç düşünmeden iç güdüsel olarak annemin odasına doğru ilerledim. "Leyla amirim günaydın." dedim. "Günaydın Irmak." dedi dalgın bir şekilde. "Neyiniz var?" dedim hiç lafı dolandırmadan. Lafın dolandırılmasını hiç sevmezdi, dümdüz ne gelirse aklına pat diye söyleyen insanları da çok severdi. "Anlamadım?" dedi kaşlarını kaldırarak. "Gözleriniz doluydu odaya girerken, kendimden biliyorum bir şeye üzüldüğümde bütün gün öyle gezerim." dedim, belli belirsiz gülümsedi. "Ah işte gençlere üzülüyor insan, benim kız, akşam erkek arkadaşı ile tartışmış telefonda, ayrılmışlar mı küsmüşler mi artık neyse, o üzülüyor diye üzüldüm." dedi çaresizce. "O üzülmüyor ki pek, dün kendisiyle kahve içerken o karar verdi ayrılmaya merak etmeyin kızınız sadece verdiği kararı uygulamış." dedim. Annemin gözleri parladı. "Ciddi misin sen, işte moralim şimdi yerine geldi, otur birer kahve içelim." dedi. Annemle arada oturup kahve içişlerimiz geldi aklıma, bu fırsatı da kaçırmadım tabii. Tam kahveler geldi ilk yudumları aldık ki, Selim'den bir çığlık koptu. Aynı anda ikimiz de odanın camına yapıştık annemle. Ahlas sağlam bir osmanlı tokadı indirmişti yüzüne. "Bu Ahlas da hiç dikkat etmiyor bir gün başı derde girecek." dedi annem kafasını sallayarak sağa sola. Ama bazen sözlerin yapamadığını yumruklar, tokatlar yapabiliyordu, Selim görebildiğim kadarıyla yanağını tuta tuta bir şeyler anlatmaya başlamıştı. On dakika sonra sinirle çıktı sorgu odasından Ahlas, gözleri beni aradı, Leyla amirin odasında olduğumu görünce adımlarını hızlandırıp bize doğru gelmeye başladı. "Konuştu mu?" dedim hararetle gelen Ahlas'a aynı hararetle karşılık vererek. "Orçun ile Ali'den ses yok. Ama Piç'in epey bir faaliyetini gammazladı, yerini bilse Orçun ve Ali'den de bahsederdi. Başka yakalanmayan isimler de verdi. Arabesk Yasin, Sincap Azmi, Adem Halkalı. Bu üçünden bahsetti. Bunlar da ekiptendi ama şu an burada değiller dedi. Beş tane isim var elimizde şu anda. Bunlar hala dışarıda bir yerlerde Piç'ten gelen emirleri bekliyorlar. Amirim evinizin çevresindeki korumaları arttıralım. Hapishaneyi ziyaret edenleri takip edelim." dedi fikirlerinden çok kararlarını açıklar şekilde. "Tamam Ahlas sakin ol biraz bakalım. Sonraki sorguda kimi alacaksınız içeri." dedi konuyu sonrakine getirerek. "Gökhan girmek istedi sorguya, Mehmet'i alacaklar içeri. Ama Mehmet en gençleri çabuk çözülür." dedi nihayet oturmaya karar vererek. Annem Ahlas'a da bir kahve söyledi. Sonra annem Ahlas'ın kafasını dağıtmak amaçlı Irmak'ın Josh'tan ayrıldığını anlattı. Ahlas'ın gözleri umutla parladı. "İyi olmuş, oğlan asayişte çok sinirliydi. Oyun için bile derdini anlatırken bu kadar öfkeleniyorsa ondan bir şey olmazdı." dedi Ahlas güya hiçbir şey çaktırmayarak. Annem saf saf bunu onayladı. Ama ben o gözlerdeki umuda hem çok sevindim hem de çok üzüldüm. Bir de gülesim geldi haline, sinirli öfkeli diye şikayet eden adam az önce sorgudaki suçluya sağlam bir osmanlı tokadı indirmişti! Josh ile kıyaslanamayacak derecede öfkeli olan kendisiydi. Sonuçta Ahlas ile aramızda sadece iş arkadaşı ilişkisi vardı. Ben O'nun hayatımdaki yerini, olamadıklarını, olabileceklerini düşündükçe çok bağlanmıştım ona. Bağlanan ruh bu bendeki olduktan sonra hiçbir işime yaramadığından, aralarında sahte sevgili oyunu oynayan ve onun dışında birbirini özgür bırakan iki arkadaşa dönüşmüştük. Kulağa çok saçma gelse de bu Ahlas'ın bu konulardaki güvenini epey bir toparlamıştı. Ama Ahlas benim kim olduğumu belki de asla bilemeyecekti. Söylesem de delirdiğimi düşünürdü herhalde. Biz orada amir, amir yardımcısı, amir yardımcısının asistanlığını yapan memur grubuyla sohbet ederken Gökhan sorguyu bitirip çıktı. Yüzünden boncuk boncuk ter atıyordu. İnanılmaz strese girmiş Gökhan hızla bizim odaya doğru yöneldi. Telaşla kapıdan girdi ve anneme baktı. "Amirim Mehmet Orçun'un yerini biliyor. Şu an gidip alabiliriz." dedi. "Haydi öyleyse." dedi Ahlas ayağa kalkarak tabii ben de kalktım hemen yerimden. "Bak oralarda gene bayılma." dedi Ahlas gülerek. "O bir seferlikti." dedim kaşlarımı çatarak. "Peki bakalım" dedi belli belirsiz gülümsüyordu ama şimdi görev başındaydı ya asla belli etmezdi duygularını. Onu başarılı kılan da bu disipliniydi sanırım. İki ekip otosuna doluştuk, Ahlas, Ceylin, Gökhan ve Ben aynı araçtaydık. Arka araca da ofisten memurlar gelmişti ve aracı Uygar kullanıyordu. "Neredeymiş adamımız Gökhan?" dedim. "Bugün ceza evinin önünde nöbetteymiş. Avluya çıkıldığında kağıdı taşa sarıp mesaj iletiyormuş." dedi Gökhan. "Eee telefonla halletsinler." dedim şaşırarak. "O zaman dinlenirler ama." dedi saçma soruma şaşırarak, eh işte polislik eğitimi falan almadan bu kadar oluyor. Ceza evinin etrafını araçla turladığımızda, binanın arka tarafında bir ağacın gölgesinde otururken bulduk Orçun'u. Ama işin komik tarafı Orçun ekip otosunu görür görmez koşmaya başladı. Araçtan fırladığımız gibi peşine düştük, tarlaların içine daldığı için koşarak takip etmek zorunda kalmıştık. Irmak'ın kondüsyonu yeter miydi bilmiyorum ama ben olsam süper koşardım. Öbür Irmak olarak koştuğumu düşünüp hızlanmaya başladım. En azından nefesimi yönetmeyi hala biliyordum. Nihayetinde diğerlerine de fark atmış ve Orçun'a yaklaşmıştım. Silahım elimdeydi ama ben onu mümkün değil ateşleyemezdim. Yine aynı taktiği uygulamaya karar verdim, bir anlık arkasına baktığı boşluğunu yakaladığım anda Orçun'un üstüne atladım ve kafasına silahın kabzasıyla vurdum. Arkamdan yetişen Ahlas, bir yerde baygın yatan Orçun'a bir de bana baktı. "Taktiğini sevdim ama arada bir silahını ateşlemeyi dene, özellikle suçlu kaçıyorsa." dedi kaşlarını kaldırarak. "Böyle daha zevkli değil mi?" dediğimde bana olabildiğince ters bakışlar fırlattı ve bir sonraki durağımız yine cinayet büroydu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD