15-Ahlas'ın Hikayesi(Özel Bölüm)

1545 Words
Ahlas "Selo Abi günaydın." dedim dükkanın önünden geçerken. "Ooo Aslan parçası gelmiş, gel otur kardeşim." dedi Selo Abi. Yetimhanedeyken tanışmıştım onunla, bir yaz teknolojik ürünler sattığı dükkanında çalışmıştım. Spor akademisine hazırlandığımı duyduğunda beni karşısına oturtmuş, hazır devlet memuru olabilecekken, spor akademisi yerine polis akademisine gidebileceğimi söylemişti. Sonra bilgisayarı açıp bizim yetimhane sistemini hackleyip dosyamın çıktısını alıp elime tutuşturmuştu gözlerimin önünde. "Her şeye erişebilir insan isterse. Her kaza önlenebilir. Her kötü şey iyiliğe dönüştürülebilir, sen yeter ki çaba göster evlat." demişti başımı okşayarak. Hayatımda eksik olan bir babanın ya da bir abinin yerine koymuştum Selo abiyi. Tavsiyesini dinlemiştim ve bu sene akademide son senemdi artık. Bugün sabah fazlasıyla neşeli uyanmıştım yatağımdan, sanki beni bekleyen güzel bir şeyler vardı günün sonunda. "Belki de bir aşk vardır kapıda." dedi kafamın içindeki ses. Kendi kendime güldüm. Bu en son aklıma gelecek şeydi aslında, gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. Yetimhanedeyken zaten kızlar başka gözlerle bakıyordu bizlere, her kötülüğü yapacakmışız gibi uzak duruyorlardı yetimhane erkeklerinden. Akademiye girdiğim andan itibaren de mesleğin en iyisi olmaya adamıştım kendimi. Çok çalışıyordum. Ama bu sabah bir şeyler farklıydı işte. Anlatamıyordum içimde olup biteni kendime bile. "Selo abi başka zaman inşallah, derse geç kalmayayım." dedim. "Akşamüstü uğra madem." dedi selam verip elimle, okula yetiştim. En zorlandığım dersin sınavının sonuçları açıklanacaktı. Ceza hukukuyla ilgili ağır bir dersti. Son derste sonuçları açıklayacaktı hocamız, son ders gelmek bilmemişti. Biraz silah atışı yaptıktan sonra hukuk dersi için sınıfa geçtik. "Ahlas Ateş" dediğinde hoca kalbim hızla atmaya başlamıştı. "92" dedi hoca. İnanamıyordum, bugün kesinlikle şanslı günümdeydim. Akademiden çıkıp otobüse bindim ama biraz erken indim otobüsten, Selo abiye uğrayacaktım çünkü. Hep de eli boş gidiyordum adamın yanına. Çayı ve fındığı çok severdi, bir paket fındık aldım ben de süpermarkete girip. Sonra ödemek için sıraya girdim. İki önümde bir kız çantasında telaşla kartını arıyordu, inanılmaz dağınıktı. Her halinden belliydi. Bir an için kartı bulmanın sevinciyle kafasını kaldırdı ve benim olduğum tarafa baktı. Bir şey oldu o anda. Belki dünya dönmeyi bıraktı, belki tüm göçmen kuşlar dünyadaki o marketin önüne uçuverdi aynı anda. Kızın güzel ela gözlerine astım ruhumun her parçasını. Sarı saçlarını koklama dürtüsü duydum içimde. Hangi bölümde okuyordu acaba, üzerinde siyah bir tayt vardı, tişörtünü üstüne bırakmıştı. Bale yapıyor olabilir miydi? Kuğu gibiydi bacaklarının her hareketi. Alışveriş poşetiyle doluydu elleri, öğrenci evinde kalıyordu belli ki. Kasiyer kartı uzattığında poşetleri alma telaşıyla kartı gelişi güzel çantasına attı ama becerememişti, kart yere düşerken o marketten uzaklaştı. Eğilip kartı aldım yerden. "Sizin ne vardı?" dedi aniden kadın. Önümdeki adam sadece sigara alacakmış, alıp çıkmıştı bile kız toparlanırken. "Şu fındığı alacaktım." dedim parasıyla birlikte paketi uzatarak. Kadın parayı alıp paketi bana uzattığında aceleyle fındık paketini cebime sokuşturdum ve çıktım marketten. Az ileride poşetleri taşımaya çabalıyordu. Peşinden koşturdum. "Kartını düşürdün, bekle." dedim hızla ona yetişerek. Nasıl da güzeldi o sapsarı saçları. Upuzundu, elimi uzatasım gelmişti. "Ya, çok teşekkür ederim çantama koydum sanıyorum. Kaybetseydim annem beni öldürürdü." dedi kartı alırken. O'nu öldürecek her şeyin önünde seve seve durabilirdim. İlk görüşte aşk dedikleri böyle bir şeydi galiba. "Hayatını kurtardım öyleyse." dedim. Gülümsedim. Kızlar komik erkekleri sever diye duymuştum Selo abiden, doğrudur inşallah! "Evet, teşekkür ederim." dedi, o da gülümsüyordu. Aferin lan Ahlas, dedi kafamın içindeki ses. Doğru yoldasın! "Öyle kuru kuru teşekkür olmaz ama." dedim. Ne isteyecektim ki sorsa? Ömrümü vereyim üstüne, sen de seninkini koy, olabilirdi mesela, bir insan nasıl bu kadar güzel bakabilirdi ayrıca? "Ne lazım?" dedi kaşlarımı kaldırarak. Bir öpücük... Evet, öpmek istiyordum onu, caddenin ortasında hiç kimseye aldırmadan. Kesin sanat falan okuyor bu kız, şairane bir havası var, şiirler yazası geliyor insanın! "Benimle evlenirsen ödeşiriz." dedim, nasıl dedim ben de bilmiyorum, bir anda ağzımdan çıkmıştı. Kızardığımı hissediyordum, sırıttım şakaya vurmaya hazırlanarak. "Çok isterdim ama önce liseyi sonra üniversiteyi bitirmem gerek, on sene falan beklersen neden olmasın?" dedi. Nasıl ya, ne lisesi? O kadar küçük müydü bu kız, boyu uzundu... Beli ip ince.. Ne yani o kadar küçük olamazdı, tuhaf hissetmiştim kendimi. "Sen liseye mi gidiyorsun, yaşın kaç?" dedim hayretle. "On beş" dedi sırıtarak, "Ya sen okuyor musun?" diye sordu üstüne. Az önceki öpme isteğimden utandım bir an için. Ama vazgeçmeye niyetim yoktu. Sadece madem bu kadar küçüktü, her şeyi ağırdan alacaktım, onu korkutmadan üzmeden iletişim kurmalıydım. Yeter ki onunla olsun geri kalan her şey. "Şey evet polis akademisinde okuyorum, yapacak bir şey yok, bekleyeceğiz on sene." dedim iç çekerek. O iç çekişimde neler sakladığımı bilse belki de korkacaktı benden. Ama çok güzeldi, elleri pürüzsüz, narin. "Annemle babam da polis benim." dedi birden. Gözdağı mı veriyordu acaba? Madem polis bir ailesi vardı, ileride tanışmamız daha kolay olacaktı, beni de severlerdi belki bu sayede. Mutlu bile olmuştum. O arada ne kadar öküz olduğumu fark ettim. Kız elindeki poşetleri tek başına taşıyordu, parmakları moraracak neredeyse. Hemen aldım elindeki poşetleri tedirgin bir ruh haline büründü aniden. Yanlış bir şey mi yapmıştım acaba? Akademide kaçıncı sınıf olduğumu sordu alakasız bir biçimde. Son sınıf olduğumu söyledim. "O zaman arkamda birinin beni epeydir takip ettiğini söylemeliyim. Sence ne yapmalıyız, aileme haber vermeli miyim?" dedi. Yanlış bir şey yapmadığıma sevindim o an. "Ben seni eve kadar bırakırım kapıda da oyalanırım bir süre merak etme." dedim çaktırmadan arkadaki adama bakıp. Aslında tek istediğim onun yanında biraz daha vakit geçirmekti, ama arkamızda ciddi anlamda takip eden bir adam vardı. Gözlerinin yanındaki derin kesik izi de çok rahatsız ediciydi, sapık mıydı acaba? Apartmanın önüne geldiğimizde adam elli metre ötemizde bir apartmana bakıyordu kafasını kaldırmış. Sanki orada birine gelmiş gibi ama artık takip ettiğinden emindim. Önce kızın eve girmesini sağladım sonra apartmanın zillerinin üzerinde yazan isimleri okudum. "Hakkı Yeşilada" yazıyordu. Hadi canım dedim içimden, geçen gün akademideki töreni izlemeye gelen İstanbul Emniyet Müdürü'nün ismiydi Hakkı Yeşilada. Bu kız Hakkı Bey'in kızı mıydı yani? Elim ayağım titremişti heyecandan. Takip eden herif de basit bir sapık olmayabilirdi bu durumda. Evin önünde beklemeye devam ettim, gerçekten de Hakkı Yeşilada aracından inmiş, bir kadınla birlikte apartmana girmişti. Karısı olmalıydı, o da cinayet büro amiriydi hatırladığım kadarıyla, törende okulda konuşurlarken duymuştum. İki yetişkine bakınca kızları anne ve babasının en güzel yerlerini alıp genetiklerinin en güzel kombinasyonu olarak ortaya çıkmış gibiydi. Kızı düşündükçe avuçlarım terliyor, yüzümü ateş basıyordu. Keşke yaşı o kadar küçük olmasaydı, benden altı yedi yaş kadar küçüktü. Neyse, dedim içimden, birkaç seneye göze batmayan bir fark olur bu, bir gün biriyle evleneceksem, az önce o kişiyle tanışmıştım. Bundan adım gibi emindim. Bu zamana kadar kızlarla her türlü ilişkiyi ertelemiştim, bu saatten sonra da aşık olduğum kız için hakim olurdum kendime. Bir saat kadar evin önünde dolandıktan sonra adamın hala sokakta dolandığını gördüm, üstelik yanına iki kişi daha gelmişti. Selo abiye de söz vermiştim ama hayatımın aşkıyla karşılaşmak herhalde geçerli bir sebep sayılabilirdi gitmememe bahane olarak. Akademiden geçen sene mezun olan ve bu sene asayiş bölge müdürlüğünde işe başlayan Seçil'in telefonunu aradım rehberimde. Numarayı aradım ve beklemeye koyuldum. "Ahlas! Ahlas Ateş beni arıyor, bu lütfu neye borçluyuz acaba?" dedi sitemle. "Sitem etmekte haklısın ama sana bir işim düştü, sanırım bir ekip yönlendirmeniz gerekecek." dedim ve durumu anlattım. Asayişten bir ekip mahalleyi kolaçan etmeye başlamıştı. Ama adamlar hala dolanıyordu, ekipleri de fark etmişlerdi, gözleri bizim sivillere kayıyordu. Ya içeriden haber verenleri vardı ya da ekibi ezber edecek kadar suç kayıtları kabarıktı. "Alo Selo abi, abi bir işim çıktı sonra anlatırım. Ama bu akşam uğrayamayacağım yanına." dedim. Artık karşı apartmanın merdivenlerine oturmuş, daha doğrusu mıh gibi çakılıp kalmıştım oraya. Gerekirse sabaha kadar bir yere kıpırdamayacak olası bir suikastın önüne geçecektim.. Binlerce hayal kurdum kurşunların önüne atlayıp kızı kurtardığımi.. Hepsinde de kız boynuma sarılıyordu onu kurtardığım için. Gülümseten hayallerimi son hızla kurmaya devam ederken, karşıdan gözünün yanında yara olan adam ile kumral sakallı bir adam emniyet müdürünün apartmanına girdiler. Hemen Seçil'i arayıp durumu bildirdim. Asayiş ekipleri apartmanın etrafına konuşlanmıştı ama bir anormallik görünmüyordu. Aniden evin içinden alevler yükselmeye başladı. Apartmanın önünde duran ekip otosundan inen Seçil, hemen itfaiyeye haber verdi. İtfaiye geldiğinde polis akademisi kartımı gösterip bana kıyafet vermelerini söyledim. Apar topar kıyafetleri üstüme geçirirken kızın annesi ekipler tarafından dışarı çıkartılıyordu. "Bırakın beni yalvarırım Irmak yukarıda!" diye haykırdı kadın. Deli gibi koşturarak merdivenleri tırmandım bunu duyunca. Irmak... Ne de güzel akmıştı içime... Irmak ne güzel gözleri vardı, Nehrin taşıdığı ıslak yosunlu topraklar gibi. Evin içine daldım ve alevlerin tıkadığı koridordan hızla geçtim, nefes alamıyordu Irmak, yarı baygındı. Yüzümdeki maskeyi çıkarıp nefesimi tuttum. Dudaklarından içeri ağzımdaki oksijeni verdim ve dayanamayıp öptüm dudaklarından. İlk öpücüğüydü hayatımın. Dudaklarım alev alev yanarken, varsın yansın ulan bütün dünya dedim. Yansın daha ne kadar yanacağım ki? İtfaiye ekibi koridorda alan açtı ve kucağımda Irmak ile aşağı indim. Beş kat onu aşağıya taşıdım kucağımda. Sonra gelen ambulansa teslim ettim. Hemen bir oksijen maskesi taktılar. Ama benim öpücüğümün sır dolu izi vardı artık dudaklarında. Mühürlemiştim sanki, artık benden başkasının olamazdı o dudaklar. Hayallerle dolu bir gece geçirdim bunca kabusun arasında, ertesi gün hastaneye gidip ailesiyle tanıştım, durumu anlattım. Ekiptekiler de bahsetmişti benden. Babası "O cesur genç adam sensin demek, ne zaman mezun oluyorsun?" demişti. Sevinmiştim ailenin gözünde cesur olarak adlandırıldığımda. Bu hızla gidersem bizim on seneye ihtiyacımız yoktu. Çok daha erken kavuşurduk birbirimize, içeriden çıkan doktoru ben de pür dikkat dinlemiştim böyle olunca. Ama haberler hiç beklediğim türden değildi. Irmak o günü hatırlamadan uyanmıştı, o gün sabahtan beri hiç yoktu kafasında. Ben okula gidiyordum demiş, gerisini hatırlamamıştı. İşte kabus dolu yıllarım böyle başladı. Beni hatırlamayan dudakları mühürlü sevgilimin kaç kez okula gidişini izledim. Leyla Hanım beni cinayet büro amirliğine aldırdı mezun olur olmaz. Ama umurumda değildi kazandığım mevki ben sadece Irmak'ı kazanmak istiyordum.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD