3-SeloAbi

1351 Words
Ahlas beni eve bıraktıktan sonra düşünmekten o kadar çok yorulmuştum ki ne ara yatağa girdim ne ara uyudum hiç bilmiyorum. Ertesi sabah hiçbir şeyi değil, ama yalnızlar parkının yalnızlığını bozan o öpücüğü düşünerek uyandım uykumdan. “Sırıttığına göre keyfin yerinde Irmak Hanım, dün nerelere gittiniz, hemen yattın uyudun konuşamadık.” diyen annemin sesiyle irkildim, odamın kapısında durmuş beni seyrediyordu. Anneme sarılabiliyordum, onunla anne kız olarak konuşabiliyordum, onunla gülebiliyordum, bunun için bile bu sırrı çözmem ve her şeyin düzeltilmiş olduğu bir geleceğe gitmem gerekiyordu. “Ben de seni seviyorum anne, sana da günaydın.” dedim gülerek. “Bu aralar pek bir sevgi kelebeğisin.” dedi imalı imalı. Ahlas ile ilişkime bağladı ya ona olan ilgimi pes! “Ahlas gelecek hastaneye götürmek için.” dedim. “Bugün tüm gün izin aldı, yakında yerine yeni birini bulmam gerekecek, bütün gün peşinde. Hadi gel de kahvaltını et.” dedi annem söylene söylene. Sahi yeni kötü adamların peşinden birlikte koşma şansımız yoktu artık, oysa ne kadar özlemiştim o aksiyonu. Neyse ki akademiye girersem, gelecekte bir gün bu şansı da yeniden yakalayabilirdim. Kahvaltı sofrasına geçtiğimizde hemen çayları bardaklara doldurmaya başladım, bu değişikliğe babam bile şaşkın şaşkın bakmaya başlamıştı. “Ergenliğin bir kurşunla bittiğini bilseydim, kendi silahımla sıkardım çoktan.” dedi ve çayına şekerini koyup karıştırmaya başladı. O kadar mı sorumsuz bir gençtim ben ya eskiden? Sanırım öyleydim, şimdi onlarsız geçen on seneyi onlara anlatmam mümkün değildi elbette ama onlar da bu tuhaflığı fark ediyorlardı işte bir şekilde. “Artık kurşun etkisi mi, Ahlas mı yaradı bilinmez.” dedi annem lafını esirgemeden. “Belki ben değerinizi ergenliğim bitmeden anlamışımdır ve kendi irademle ergen saçmalıklarına son vermişimdir.” dedim ciddiyetle. Deneyimlerimin hiçe sayılması ve Ahlasa, kurşuna bağlanması hoşuma gitmemişti. “O zaman türünün ilk örneğisin.” dedi babam gülerek. “Yarın sabah bütün kahvaltıyı ben hazırlayayım bari de daha çok şaşırın.” dedim çatalımı domatese saplayarak sinirle. “Nazar değmesin.” dedi annem gülerek. O sırada kapı çalınca yerimden sıçradım ve kapıya doğru koşmaya başladım. “Olgunluk Ahlas zili çalıncaya kadarmış.” dedi babam arkamdan. Annemle babamın gülüşmeleri arasında Ahlas’a kapıyı açtım. “Kaynanan seviyormuş, gel kahvaltı edelim.” dedim Ahlas’ı karşımda her zamanki yakışıklılığı ile görünce. “Doktor randevuna geç kalırız o zaman.” dedi ama eğilip annemle babama günaydın demeyi ihmal etmedi. “Ben çıkıyorum.” diye seslendim içeriye, merdivenlerden inerken kurduğum cümleyi ancak idrak etmiştim. Az önce kaynanan falan mı demiştim ben Ahlas’a? Yüzüm kızardı aniden. “Kaynanam aynı zamanda amirim olunca seviyor işte.” diye mırıldanan Ahlas kırmızılığı mora çevirmede en büyük katkıyı sağladı. Neyse ki açık havaya çıkınca derin bir nefes aldım ve hemen araca binerek sessizliğimi yol boyu korudum. Doktor omzumun filmlerini çekti, sonra uzun uzun inceledi, fiziksel muayeneyi de yaptıktan sonra, askıdan tamamen kurtulduğumu ilan etti. Dünyalar benim olmuştu, ama spor yapmadan önce her gün sıcak soğuk uygulaması yapmam gerektiğini, önce kasları sıcak suyla gevşetmem gerektiğini uzun uzun anlattı. Öğleden önce sınav kaydı için zar zor yetiştik akademiye. Görevliye kimliğimi uzattığımda, adamın eli ayağına dolandı. İstanbul Emniyet Müdürü ve Cinayet Büro Amiri’nin soyadını taşıyan bir kız vardı neticede karşısında. İşte polis akademisine girmek istememe sebeplerimden biri hep bu olmuştu. Başarılı olmak konusunda baskı beni boğup bitirmeye yeterdi. Tabii artık hayatımda Ahlas vardı, o her daim yanımda olurdu, yansam kurtarırdı, unutsam hatırlatırdı... Kaydı da tamamlayınca, öğle yemeğine gidelim dedik, ama ben canım balık çekti deyince Ahlas’ın gözleri parladı. “Selo Abi’ye gidelim o zaman, o şimdi tutmuştur en taze balıkları, hem tanışmış olursunuz.” deyince, tüylerim diken diken oldu. Biz zaten tanışmıştık, biz zaten o taze balıklardan yemiştik... Başka bir hayatta başka bir bedende, ama yine aynı kişilerle yaşanmış bir anı... Başımı sallayabildim düşüncelerimin telaşı arasında, ama araç Selo Abi’nin atölyesine geldiğinde bir kez daha yutkundum. Burayı nasıl bu kadar iyi hatırlayabilirdim ki hiç yaşanmamış olsa, aklım, bilinçaltım hiç görmediğim bir yeri birebir canlandırabilir miydi? Delirmiyordum ama sırrı da çözemiyordum. Atölyeden bahçeye doğru ilerlediğimizde Selo abi bana gülümseyerek elini uzattı ve Ahlas ikimizi tanıştırdı. Ama adamın bakışlarında anlayamadığım bir şey vardı bu sefer. Sanki o da benimle ilk kez tanışmadığını biliyor, hatırlıyor gibiydi, böyle bir şey mümkün olabilir miydi, her şeyi hatırlayan benden başkaları da söz konusu olabilir miydi? “Geçin geçin, bugün şansınıza zargana yakaladım, fosforu bol, kurşun yaralarının iyileşmesi için birebir.” dedi sırıtarak Selo Abi. “Sizin adınız Selahattin mi? Selo neyin kısaltması?” dedim aniden. “Selim benim adım.” dedi gülerek. Hiçbir şey söylemeden kıyıda duran kayığa doğru ilerledim, kovanın içindeki zarganalara baktım, değişik bir balıktı, kılıç balığına benziyordu ama ince uzundu, yılan balığını da andırıyordu. “Balıkların yerini nasıl tahmin ettin?” dedi Ahlas şaşkınlık içinde. “Oğlum balık dediğin nerede olacak, kovanın içinde olur taze balık, akıllı kız işte.” dedi Selo abi durumu kurtararak. “Doğru.” dedi Ahlas bir sandalye çekip otururken. “Bu zargana yumurta ve una bulanır sonra da kızartılır. Getir kızım sen kovayı bana.” dedi Selo abi, sakin bir şekilde kayığa uzanıp kovayı aldım ve Selo Abi’ye götürdüm. O hazırladığı çırpılmış yumurta ve un kaselerine uzanırken dalgın bir şekilde bana seslendi. “Sen yine salatayı yap istersen..” bir an için ikimiz de duraksadık, duyduklarımı idrak etmekte zorlanırken sesli düşündüm. “Yine derken?” dedim. “Aman yine mi dedim, ağzımdan öyle çıktı, buraya daha çok geleceksin anlaşılan, ona yoralım.” dedi gülmeye çabalayarak ama ne kadar kıvırırsa kıvırsın beni hatırladığına emindim artık. Selo abi zarganaları kızartırken bir yandan salatayı yaptım bir yandan da onu izledim gözümü ayırmadan. Hatırlıyorsa neden söylemiyordu? Deli olduğunu düşünmememiz için muhtemelen, ben bizzat kendimin deli olduğunu düşünüp duruyordum yirmi dört saat. Balıklar gerçekten çok lezzetliydi. “Hep zargana mı tutuyorsunuz, çok güzelmiş tadı.” dedim. “O gün nasipte ne varsa, levrek, çipura, çinekop çıkar genelde, zargana mevsiminde karadenizden iner egeye yolculuk eder, o arada biz de nasipleniriz işte.” dedi Selo abi. “Ben de çayları koyayım bari.” dedi balığını bitirmiş olan Ahlas, ocağın ateşine çaydanlığı koydu. Çayın dumanı tütene kadar biz Selo abiyle anca bitirdik balıklarımızı. Ahlas bardakları çıkarıp çayları koymaya başladı ama masaya getirdiği şekersiz çaylara bakınca suratımı ekşittim. “Şekersiz kahveye alıştım da şekersiz çaya hayır!” dedim sırıtarak. “Şeker içeride ben getireyim kızım.” dedi Selo abi. “Abi sen dur söyle yerini ben alayım.” dedim. “Eh tamam içeride sarı bir teneke kutu var onda şekerler.” dedi. İçeri girdim ama içerisi panayır alanı gibiydi. Her yer her yerdeydi maşallah. İnsan burada sarı teneke bir kutuyu bulasıya yaşlanırdı. Turuncu bir teneke kutu gördüğümde çok sevindim. Sarı değildi ama tenekeydi neticede, rafta duran kutuya uzanıp içini açtım ama karşımda şeker yoktu, onun yerine karşımda el yapımı mumlarla dolu bir kutu duruyordu! “Bu mumlar... Ahlas’ın mumları... Bayat kekin üzerindeki mum... Selo Abi beni hatırlıyor çünkü bu işin içinde o var!” Taşlar yerine oturdukça ürktüm gördüklerimden. Ne pahasına olursa olsun bunu çözmek zorundaydım. Mumlardan iki tanesini cebime atarken az ilerideki masanın üstünde duran sarı teneke kutuyu gördüm. Hemen kaptığım gibi içini açtım ve şekerleri görünce bir hışımla dışarı fırladım. “İçeride kendimi bile bulamam Selo abi, bir ara temizliğe gelelim buraya.” dedim çaktırmamaya çalışarak ve her şey normalmiş gibi davranmaya çabalayarak. “Aaa istemem yerleri değişir eşyalarımın en sevmediğim şey, sırf bunun için evlenmedim bak ben.” dedi gülerek. “Kaç yaşındasınız ki?” dedim merakla. “Kırk.” dedi Selo abi, göstermiyordu aslında, yüzü çocuksuydu. “Maşallah ama evlenmek için geç değil.” dedim ciddiyetle. Bir yandan arada bir elimi cebime atıyordum ve mumların sağlamlığını kontrol etmeye çalışıyordum, çaylar bitince bir bahane ile çantamı alıp lavaboya girdim ve kırılmadan mumları çantama koymayı başardım. Bakalım bu mumlarla ilgili ne yapacaktım, hiçbir fikrim yoktu ama bunların her yerde karşıma çıkmasının ve bir şeylerin sürekli değişiyor olmasının bir anlamı vardı! “Öğle yemeği için teşekkürler abi, Irmak’ı artık sık sık göreceksin yanımda. Haberin olsun.” dedi Ahlas gururla. “Kahvesini ne zaman içeceğiz?” dedi Selo abi ve sabahtan beri bir kez daha aynı konuda kızarmaya başladım. “Yakında inşallah!” dedi Ahlas ve kalbim hızla çarpmaya başladı. Boğazın suları aniden dalgalanmaya başladı, sanki bütün balıklar benim kalbimin ritmiyle zıplayıp selam veriyorlardı. Kendimi atölyeden dışarı attığımda, kalbimi hangi gerçeklik ya da hangi sır durduracaktı çok merak ediyordum sonunda!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD