3- Herkesten Şüpheleniyorum

1548 Words
Polis otomobiline geçerken Ahlas kendi kendine sayıklar haldeydi. "Sen yine mi karşımdasın Piç Anıl, yine mi, bu sefer senin adamlarını değil seni sokacağım içeri Piç!" dedi Ahlas. Bu kadar cazip anlattığı için olsa gerek (!) ben de çok merak etmiştim bu Piç Anıl'ı. Ahlas beni evime bırakacağını bu günlük mesaimizin bittiğini söyledi, gerçi daha saatimizin dolmasına bir saat daha vardı, ama o kadar çok fazla mesai yapmıştım ki bu cazip fazladan bir saate asla hayır demezdim. Eve erken gidince, uzun zamandır yapmadığım bir şey yapmaya karar verdim. Yemek yaptım! Her gün bisküvilerle, cipslerle, fast food tüketerek yaşamıştım akıl hastanesinden çıktığımdan beri. O zarar verdiğim vücudum, muhtemelen şu anda on yedisinde tertemiz, kimyasalsız bir vücuttu. Bu sahip olduğum vücut da fena sayılmazdı. Kızıl saçlarım, yeşil gözlerim, çıkık yuvarlak kalçalarım ve küçük bir burnum vardı. Kabarık saçlarım olduğu için polis oldum herhalde yoksa manken olurmuşum. Tam yemekleri ocağın üstüne dinlenmeye bırakmış ve ayaklarımı uzatmıştım ki, Ceylin Atakan isimli yepyeni ev arkadaşım anahtarla açtı kapıyı. "Oh mis gibi yemek kokuyor, eline sağlık ne yaptın?" dedi aç gözlerle. "Kuru patlıcan vardı, dolmasını yaptım, yoğurtlu kereviz salatası yaptım bir de." dediğimde gözleri parladı. "Hemen yemekleri koyuyorum, sen otur, yerken de bana Ahlas Ateş ile günü geçirmek nasıl bir şey en ince detayına kadar anlat. Herhalde beni arabasına bindirse ıssız bir yerde adamı zorla öperdim. Çok yakışıklı, nasıl dayandın." diyerek mutfağa koşturdu. Ceylin'in de benden farkı yoktu. Tek farkla ben bahsettiği gibi adama saldırmamış, kokusunu içime çekip kendimi tutmayı başarabilmiştim. On yedi yaşımdayken annemin anlattığı hikaye hiç de abartılı değilmiş, gerçekten bütün memurlar onun peşindeydik, ama ben kendi yolumda, kendi sorumluluklarımda ilerlerken böyle ilişkilere durup da ayıracak vaktim yoktu. Çözmem gereken şey için sadece üç ay zamanım vardı ve bu süreçte araba kullanmayı, silah kullanmayı falan öğrenmem gerekiyordu, ha bir de akademide öğretilen dört seneyi! "Araba da bir şey mi, evine bile gittim ben!" dedim gülerek. "Hayır, birlikte olduğunuzu söylersen şuraya düşüp bayılırım!" dedi Ceylin. Gerçekten bu kadar kolay mıydı biriyle birlikte olmak, ben aylarca Josh’a hoşlandığımı bile söyleyememiştim. İngiliz çocuk bir de iyi sabretmişti bana. Zamane aşıklarının her şeyi çok çabuk yaşayıp tükettiği kesindi, ben kesinlikle eski zaman insanlarının yaşadığı tarzda bir şey yaşamayı istiyordum, daha çekimser, daha tutarlı, daha çok birbirinin sorumluluğunu alabildiğin türden bir şey. Ama bu bir rüyaysa bütün kurallarımı değiştirebilirdim, diye düşünürken sırıtmaya başladım. "Tabii ki de hayır. O kadar çabuk elde edilecek bir tip olduğunu sanmıyorum. Çok gizemli, aklındaki her şeyi kesinlikle paylaşmayan biri." dedim. Gözlerinin koyunlaşıp derinleştiği o an geldi aklıma ve ürperdim. Bir yandan da tam tarif ettiğim gibi bir adamdan bahsediyordum ama bunu söylerken fark etmiştim. "Ay bayılırım gizemli adamlara, sabah da soyadına Yeşilada dedin bir de, adamı tanımıyorsun etmiyorsun, neden şaka yaptın ki?" dedi merakla. "Uyku sersemiydim gerçekten de." deyip kestirip attım, dolmadan çatalımın ucuyla ağzıma attığımda, senelerdir neden depresyonda yaşayıp kendime yemek yapmadığımı sorgulamaya başladım. Çok güzel olmuştu. Annem öğretmişti dolma yapmayı, oysa şimdi öğrettiği şeylerin başka bir yüzü vardı, artık bana mesleğini öğretiyordu. Amirimdi. Sonsuza kadar bu bedende kalacak olsam da onların olmadığı bir dünyayı düşünemezdim. Neden beden değiştirdiğim ve geçmişe geldiğim açıktı. İster rüya olsun bütün bunlar ister gerçek benim o cinayeti çözmem ve engellemem gerekiyordu. Gece erkenden yattım ve ertesi sabah durumu biraz daha kabullenmiş, en azından hedefime odaklanmış bir şekilde ve zinde uyandım. Baktım sabah daha erken çayı koyup sahanda yumurta hazırladım, akşamdan kalan ekmekleri ısıttım ve Ceylin'e seslendim. Yatak odasından fırlayarak geldi Ceylin, bir şey oldu sandı herhalde çok mu bağırmıştım acaba? "Ne oldu, biri mi girdi eve?" dedi panikle. "Hayır kahvaltı hazırladım hadi geç" dediğimde gözlerini kocaman açtı. "Sen ve kahvaltı hazırlamak, erken kalkmak? Ahlas ile bir gün geçirmenin etkisi buysa ben de istiyorum!" dedi çığlıklar içinde. "Ahlas'tan değildir o ya." dedim gülerek. Ahlas'tan mıydı ki? O kadar zamandır insanlarla iletişim kurmuyordum ki, böyle hiç gitmemiş bir çocuğu lunaparkın kalabalığına atmak gibi bir şeydi yaşadığım hissiyat. "Ya aracı neden hep sen kullanıyorsun?" dedim evden çıkarken. "Uykulu olduğun için." dedi çok basitmiş anlaması gibi. "Ben kullanmaya kullanmaya araç sürmeyi unuttum, biraz seninle çalışalım mı?" dedim kılıfına uydurarak. "İnsan bildiği şeyi unutur mu ya?" dedi Ceylin şaka yapıyorum sanarak. "Yani unutmak değil de işte, dün Ahlas anahtarı attı ben kullanayım diye ödüm koptu, kendime olan güvenim gitmiş." dedim. "Eh geç direksiyona madem uyanıksın bugün, gidelim." dedi. Sevinçle oturdum direksiyona, hatırladığım kadarıyla kontağı çevirdim, vites boşta, el freni mi önceydi, debriyaja basıp bire alıyorum, direksiyonu kırdım. Aaaaa gidiyorum! Çok heyecanlıyım, bunca yıl ziyan olmuş bir hayatın içinden çıkıp araba bile kullanıyorum. Annemle babam bir yerden görse... dedim ve yine gülümsedim. Göreceklerdi zaten, annem hali hazırda görüyordu. Keyfim yerine gelmişti. Cinayet büro amirliğine vardığımızda Ahlas hala gelmemişti. Annem odasındaydı. Ahlas'ı sordum gece nöbetçi kalan memura, bir iki saat sonra geleceğini, işi olduğunu söylemiş. Hemen annemin yanına gittim ben de bir heves. "Amirim, bir iki saatlik bir işim çıktı, hemen gidip gelebilir miyim, Ahlas amirim de yokmuş henüz." dedim heyecanla. "Tamam, o yokken hemen hallet işini gel kızım." "Çok teşekkürler amirim." deyip çıkarken gözlerim dolmuştu yine. Bana "Kızım" demişti değil mi annem, o kadar uzun yıllardır hasretim ki bu sözcüğe, o kadar uzun zamandır ölmeyi diliyorum ki annemi yeniden görmek için... Bir taksi çevirdim ana caddeden, kendi evimin adresini verdim taksiciye, babamı görmek istiyordum, tabii şansım yaver giderse ben de okula gitmek için evden çıkacaktım birazdan, kendimi de görürdüm. Taksi bizim evin karşısındaki parkın önünde durdu ve ben de inip parkın içinde bir banka oturdum. Sonuçta annem şimdi benim amirim olmuştu, evini gözetlerken yakalanmak istemiyordum. Birden Ahlas girdi aracıyla sokaktan içeri. Eyvah, dedim, takip etti herhalde. Ne diyecektim şimdi ben bu adama? Bir arkadaşımla buluşacaktım? Leyla amirin evinin önünde mi ne tesadüf! Aslı... Mahalle arkadaşım Aslı, onunla internetten alışveriş için sözleştim...ne alacaktım..telefon olsun...yok yok oyun konsolu...hah alacaktım ama gelmedi, araştıralım bakalım bu civarda böyle bir isim oturuyor mu? Oturuyor çıkınca şüpheler kalkar zaten. Ben kimlerin kızıyım be! Ama Ahlas ne araçtan indi ne de beni gördüğünü belli eden bir hareket yaptı, onun yerine bizim evin tam karşısındaki sokakta aracını park etti ve beklemeye koyuldu. On dakika sonra kalbimin yerinden çıkacağını hissettim. On yedi yaşındaki beni başka bir bedenden izliyordum. Sarı saçlarımı gelişi güzel topuz yapmıştım, iri ela gözlerim üstümdeki yeşil bluz sayesinde ve güneşin de etkisiyle yeşil yeşil parlıyordu muhtemelen, bunu görebilecek kadar yakında değildim. Telefonla konuşuyordum, ah yine kabarık gelecek o fatura İngiltere ile görüşmeye yetmeyen internet gb'ı yüzünden. Ah Irmak ah, ne kadar gençmişim; ne kadar deli dolu! Ne kadar mutlu bir kızmışım, acılardan habersiz, tuzak kurulmamış, annesi babası gözleri önünde öldürülmemiş, hiç canı yanmamış, deli diye hücreler ardına kapatılmamış bir Irmak. Yeniden o olsaydım keşke, o zaman daha kolay olmaz mıydı? Gerçi o kılıkta nasıl cinayeti engelleyebilirdim ki, polis olarak bir şeyler yapabilirdim belki. Babam her zaman yaptığı gibi, güya çaktırmadan(!) ben çıkar çıkmaz evden, balkona çıktı, arkamdan baktı sokağı dönene kadar. Babam bir süre orada dururken, aracın içindeki Ahlas da görebildiğim kadarıyla toparlandı ve kontağı çevirdi. Babam arkasını döndüğünde marşa bastı. Hızlı bir koşuyla aracın arkasından dolandım ve aracı çalıştıramadan ön koltuğa attım kendimi. "Irmak? Senin ne işin var burada." dedi korkuyla. "Amirimi nerede olsa yalnız bırakmam ben." dedim gülerek. "Yine şakacı günündesin herhalde." dedi sinirle. "Hayır amirim, burada oyun konsolu almak için sözleştik biriyle, Aslı Yalçın diye biri. Ama parka gelmedi iki saattir, o kadar da izin almıştım Leyla amirimden, boşa gitti, ama sizi görünce ben de çok şaşırdım, siz kimi bekliyorsunuz?" dedim pası ona atarak. "Ben şey, aslında ana caddede işim vardı, bir telefon görüşmesi yapmam gerekiyordu, sokak arasına girip park ettim öyle telefonda konuşuyordum." dedi. Yalanını seveyim senin Ahlas Ateş. Kesinlikle telefonda konuşmuyordun, bariz bir şekilde bizim apartmanı gözetliyordun. Yani senin beni takip ettiğini düşüneceğim ama yedi yaş küçüğünle ne işi olur, daha şubede birimize dönüp bakmadın. Ayrıca daha dün annem Josh'tan söz etti. Acaba bir şeyler biliyorsun da bizi korumaya mı çalışıyorsun. Çözmeliyim bu gizemi! "Ne yaptınız şu Piç Anıl'ı buldunuz mu amirim?" dedim yalanını yutmuş gibi devam ederek. "Evet buldum ama baskın yapar gibi alacağız emniyete, bugün değil. Yarın nerede olacağını öğrenebildim ancak." dedi. "İyi bana güzel bir dondurma ısmarlamayacaksanız şubeye gidelim hadi." dedim. "Dondurma mı? Çocuk musun sen Irmak Akan!" dedi, dudaklarımı büzdüm böyle söyleyince. "La havle vela kuvvete..." diye sayıklayarak kontağı çalıştırdı. Ben seni elbet konuştururum Ahlas Ateş, madem yalanlar söylüyoruz üstüne soğuk bir şeyler iyi gider. Üç ay olmadan annemin katillerine ulaşmak için her şeyi yapabilirdim, Ahlas'ın sırlarını çözmek bu işin bonusu olur herhalde. Kendimi Göktürklere gelin kılığında sızdırılmış Çinli Prenses gibi hissederken aklımdan tek bir şey geçiyordu: Bu adamı konuşturmak için her şeyi yapmalıyım! "Şubenin önüne geldiğimizde, aynı anda indik araçtan. Bana elindeki mavi dosyayı uzattı. "Bunu okumanı istiyorum, davayla ilgili detaylı bilgiler var. Yanımda öyle koltuğun ucuna oturup kahve içesin diye almıyorum ben seni yanıma." dedi ciddiyetle. Yanaklarımın kızardığını hissettim aniden. Doğru söylüyordu iki gündür hiçbir şeye faydam olmamıştı. Hemen ofise geçip dosyayı incelemeye koyuldum, O ise annemin odasına girip sohbet etmeye koyuldu. Artık ne konuşuyorlarsa! Dosya Piç Anıl'ın eylemlerinden bahsediyordu. İşin ilginç tarafı Leyla Yeşilada'nın evine düzenlenen baskında baş şüpheli olduğu yazılmıştı. Böyle bir şey olmamıştı ki, üç ay sonra olacaktı. Bir tuhaflık vardı. İki sene öncesinin tarihi yazıyordu dosyada. İki sene önce oturdukları evden taşınmışlardı, bunu hatırlıyordu. Bunun dışında hayatlarında olağan dışı hiçbir şey yaşanmamıştı. Farkında olmadan cümlenin yanına kocaman bir soru işareti çizmiştim. Sayfayı çevirdiğimde Piç Anıl'ın sabıka dosyası duruyordu. Hapishaneye girişte çekilmiş sakalı karışmış haldeki fotoğrafına baktım. Aniden başım döndü, bütün vücudumun titrediğini hissettim.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD