13-Eski Evi Ziyaret

1233 Words
Bir minicik kız çocuğu bak duruyor orada Anlatamam gördüklerimi o neşeli çocuğa.. Spor arabanın içinde son ses müzikle geziyorduk sokak arasında Ahlas ile. Bu parçanın çalıyor olması, Ahlas'a ayrı, bana ayrı acılar ifade ediyordu. Sokak lambasının altında dikilmiş olan adamın önünden geçerken, adam yüksek sesli müzikle sıçramış, küfrederek ağzındaki sigarasını yere fırlatmıştı. Az ötede duran simitçinin önünde durdurduk aracı. "Birader sen bize oradan iki simit ver." dedi Ahlas. Simitçi iki simidi bize uzatırken, çaktırmadan sokak lambasının altındaki adama baktı, parkın tam köşesinde bizim apartmanın tam karşısındaydı. O arada sokağın başından gelen midyeci adamı gördük, sokak boyunca ilerledi, aşağı sokağa döndü. Düzensiz bir şekilde sokakların arasında dolaşıyordu. "Ekipler iyi çalışıyor." dedi Ahlas sırıtarak. Simitler de tazecikti. Fırından sıcak sıcak alıp geliyordu herhalde. Tam simitlerimizi yiyorduk ki, Ahlas bir telefonla irkildi. Sonra gülümseyerek açtı telefonu. "Efendim Ümit abi.. Mahmut Aktaş mı?...Sen ne dedin abi, eeee.....başka? İbrahim Aydın..Gökçe Aygün ha.... İyi iyi oltaya takılma olayı abi, sen zaten ben bir senedir buradayım dediysen sıkıntı olmamıştır abi. Çok iyi denk gelmiş, sağ ol abi görüşürüz." dedi. Bu isimler dün sahte dosyaya yazdığım isimlerin ta kendisiydi, ne oluyordu ki? Ahlas gülmeye başlamıştı. "Bana da anlat ne oluyor?" dedim merakla. "Piç Anıl'ın adamları dosyayı incelemiş, deli gibi senin sahte isimlerin peşine düşmüşler, bir sene önce arkadaşımın abisi dükkan açtıydı orada, kırtasiye dükkanı, ondan önce de bakkal dükkanıydı devralıp işi değiştirmişti. Eski bakkal deyince orayı gösterdiler herhalde, epey bir sorguya çekmişler, buralarda oturan Ahlas Ateş diye bir polis akademisi öğrencisi vardı demişler, o zaman azıcık uyanmış. Ben kimseyi tanımam bir senedir buradayım daha demiş. Elleri boş döndüler diyeceğim de, boş dönmezler, dolanıp dururlar oralarda, bir gidelim bakalım." dedi Ahlas, aracı çalıştırdığı gibi bizim eski evin olduğu muhite doğru yola koyulduk. Taşındıktan sonra oraya hiç gitmemiştim, şimdi anlıyordum tabii nedenini, ne zaman oradan bir arkadaşıma gideceğimi söylesem apar topar bizimkiler arkadaşımı eve çağırmamı söylüyorlardı. Ya da orada bir kafeye gidecek olsam, bizimkiler ailece ziyaret edeceğimiz bir yer icat ediyorlardı, o da olmadı akşamına sürpriz yemek yeniyordu dışarıda. Beni yaşadığım travmadan korumak için ellerinden geleni yapmışlar da maalesef Ahlas'tan da korumuşlar. Ahlas'ın başına her ne geldiyse bu biraz da benim onu o zamanlar göremeyecek kadar salak olmamdan kaynaklıydı. Eski mahallemize girdiğimizde benim içimi tuhaf bir heyecan kapladı. Adeta kalbim sıkışmıştı. Ahlas aracı park etti ve arabadan indik. "Yürüyerek mi dolaşacağız?" dedim. "Evet el ele mümkünse." dedi. Apartmanımıza baktığımda evin hala el değmemiş ve yanık olduğunu gördüm. "Neden tadilat yapılmamış eve?" dedim şaşkınlıkla. "Failleri yakalanmış gibi görünse de Leyla amirim tadilatın yapılmasını engelledi, hatta apartmandakiler şikayetçi oldular, o da soruşturmanın kapanmadığını belirterek mahkeme kararı çıkarttı. Piç Anıl'dan iz bulacağı için değil de belki bir gün, kızının travmasıyla ilgili soruları cevaplamak için o evi öyle bıraktığını düşünüyorum şahsen." dedi. Doğru olabilirdi, ben hastaneden çıktığımda gidecek evim olmadığını düşünmüştüm, oysa burasının varlığını hatırlasaydım mutlaka gelirdim, çünkü bu evi benim üzerime almışlardı. Bu yüzden muhtemelen bir evim olduğu halde sokaklarda sürünmek zorunda kalmıştım. Nasıl tamamen hayatından çıkarabiliyordu bir insan en derin hatırasını, aşık olduğu günü nasıl unutabiliyordu? "Eve girelim mi?" dedim çocuk gibi bir heyecanla. "Gireriz de...Neden?" dedi. Hızlı düşünmeye çalıştım, eve girmek için hızlıca bir bahane bulmalıydım. "Belki Irmak'a ait bir şey bulursun geride kalan ve o travmasının çözülmesini sağlarız Leyla Amirime çaktırmadan. Ya da Piç Anıl ve adamlarına ait yabancı bir şey dikkatimizi çeker." dedim. "İkinci söylediğin çok zor ekipler kaç kere inceledi evi ama birinci seçenek beni cezbetmedi değil." dedi gülerek. Eskisi gibi acı çekmiyordu Irmak'tan bahsederken. Benimle birlikteliği öz güvenini biraz yerine getirmişti, üstelik şimdi Irmak'ın Josh ile birlikte olduğunu düşündükçe, kendisinin de başka biriyle bir şeyler yaşadığını söyleyip şartları eşitliyordu kafasında. Kendisine yaptığı işkence son bulmuş gibiydi bir nebze olsun. Apartmana girer girmez eski alışkanlığım merdivenleri koşarak tırmandığımı fark ettim. Ahlas da arkamdan koşturmuştu. "Bu ne heves Irmak Hanım, az yavaş." dedi gülerek. "Sporcu olan sensin amirim, senin beni durdurman değil geçmen gerek." dedim göz kırparak. Kapı kilitli ve mühürlüydü. Ahlas saçımı inceleyip siyah küçük tokalardan bulduğunda zafer gülümsemesiyle sırıttı. "Çekil bakalım Irmak Hanım, başka yeteneklerimi de izleyin öğrenin." dedi ve O tokamla kapıyı açarken, ben de mührü hiç bozmadan bir köşeye kaldırdım. Kapı açılmıştı. Yıllar önce kafamın içinde sonsuza kadar kapadığım o kapıyı tekrar açmayı başarmıştık birlikte. İçeriye girdim ve hiç sağa sola sapmadan benim odama doğru ilerledim. "Ben mutfaktan başlıyorum madem, sen de sondaki odadan başlıyorsun gördüğüm kadarıyla, orası Irmak'ın odası." diye seslendi arkamdan. "Tahmin etmiştim.." dedim odamdan içeri girerken. Bir kağıt parçası, onca yanan şeyin arasında kütüphanenin göçen tahtası arasında sıkışmış küçücük bir kağıt parçası. İlk gözüme çarpan şey bu olmuştu. "Bu gün marketten dönerken çok yakışık.." bu kadarı kalmıştı geriye. Ahlas buna bayılacaktı. Gülümsedim ve aramaya devam ettim. Kütüphanenin çekmecesi sıkışmış, tepesi büyük ölçüde yanmıştı. Çekmeceye sertçe bir tekme savurup yere düşmesini sağladım. İşte ailecek çekildiğimiz bir fotoğraf, kapalı kalmış çekmecenin içinde korunmuştu ve bir çakmak! Asla sigara içmezdim, odamda da böyle yanıcı maddeler bulunmazdı. "Amirim gelir misin!" diye seslendim. Ahlas heyecanla koştu yanıma. "Ne var ne buldun?" dedi. Yere düşen çakmağı gösterdim. "Irmak sigara içmiyor, çakmak ona ait olamaz." dedim. "İyi de ekipler geldi demiştim." dedi. "Evet ama çekmece sıkışmıştı onu kırdım tekmeyle." dedim. Ahlas dikkatlice bir poşet çıkardı cebinden ve küçük poşetin içine aldı çakmağı parmaklarıyla dokunmadan. "Çok iyi iş çıkardın Irmak." dedi gülerek. "Daha iyisini çıkardım aslında." dedim. "Neymiş o?" dedi. Cebime koyduğum kağıdı çıkartıp avuçlarının içine koydum o heyecanla bakarken. Tek düşündüğüm yıllar önce, öleceğimi düşünürken bu odada beni kucaklayıp alevlerin arasında verdiği ilk öpücüğümdü. Kağıdı eline sanki çok değerli bir mücevheri alırmışçasına aldı. Parmaklarını el yazımın üzerinde gezdirirken okuduğu yarım cümleyle gözleri doldu. "Bu O'na her şeyi hatırlatır mı dersin?" dedi neredeyse fısıltıyla. "Bence hatırlatabilir." dedim gülümseyerek ama dolan gözlerimi ondan saklayarak. Ben böyle bir sevgiyi nasıl görmezden gelmişim acaba? Daha da özeli saygı duyuyordu bana derinden, bazen sevgiden çok daha önemli olabiliyordu. Güven duygusu, sadakat, saygı... "Ben banyoya bakacağım." dedi poşetlediği çakmağı cebine yerleştirirken, ben de yanmış elbiselerimden kalan kumaşlara dokundum. Neden annemle babam alışverişe çıkıp tüm gardırobumu yenilemişti, sorgulamamıştım. Üstlerine yanık kokusu sinmiş her şeyin demişti annem, ben de üstünde durmamıştım. Oysa geçmişime dair her izin ne kadar da değerli olduğunu düşünüyordum tam şu anda. Kaybettiğim annemin geri gelmesinin, asla fark etmediğim harika bir adamın hatırlanmasının... Bunların değerini hiç bilememiş olmaktan utandım yanmış odamın içinde, elbise dolabımın çekmecesini açtım zorlayarak, bir yüzük vardı burada... Ama bana ait değildi, üzerinde AA harfi işlenmişti. Bu detayı da unutmuşum, o gün poşetleri elime tutuştururken yüzüğünü düşürmüş olmalıydı, ben de alışveriş poşetlerinden çıkan yüzüğü alıp odama götürmüştüm. Onun bana ilk hatırasıydı. Bir süre bunu ona verip saklamak arasında tereddüt ettim. Sonra doğru olanı yapmam gerektiğini söyleyen vicdanımın sesine kulak vererek banyodaki fırçaları, deterjan kutularından arta kalanları karıştıran Ahlas'ın yanına gittim. "Bu senin herhalde Ahlas." dedim elimdeki yüzüğü uzatarak. "Aman Allah'ım ne kadar çok aradım bunu biliyor musun zamanında. İnanamıyorum. Akademideyken yaptırmıştım yüzüğü, sonra kaybettim diye üzülmüştüm. O gün bir şekilde düşürmüş olmalıyım, Irmak da bulup saklamış. Ben de onun için hepten değersiz değildim yani, bir anlam ifade etmiştim, ama unuttuktan sonra beni bir daha aynı değeri elde edemedim. O benim içimde büyürken o bensiz büyüdü." dedi. "Özür dilerim." dedim elimde olmadan içimden taşan suçluluk duygusuyla. "Sen niye özür diliyorsun?" dediğinde kendime geldim, gözlerine baktım ve "Sana bunları hatırlattığım için." yalanını uydurdum. Gerçekler söylediklerimde değil, sustuklarımda gizliydi. Ben çığlıklar atsam da Ahlas şu an beni duyamıyordu. Zamanında benim onun içindeki çığlıkları duyamadığım gibi. Biz gerçekten ne zaman hem duygusal, hem tensel, hem ruhsal anlamda bir olabilecektik acaba? Tabii önce benim kendimi bulmam, kendime kavuşmam gerekiyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD