27- Yalnızlar Parkı 2

1174 Words
"Beni buraya bunu anlatmak için getirdiğine inanamıyorum, ne zamandır bildiğin bir yer burası mesela, ben neden bilmiyorum, aradan on- on bir sene geçmiş, annemle babamın öldüğünü söylüyorsun, adam gibi anlat olan biteni, kimdi benim sevdiğim, Josh'a mı bir şey yaptılar." diye ayağa kalkıp deli gibi volta atmaya başladı Irmak. "Adam gibi karşıma otur da anlatayım, öncelikle senin şu an yaptığın seçimler, benim o zaman yaptıklarımdan farklı, benim burada yaptığım şeyler de çok farklı. Haliyle karşımıza çıkacak sonuçlar kesinlikle aynı olmayacak ama yine de sana gerçekleri anlatmalıyım." dedim tüm samimiyetimle. Karşıma geçip sakinleşmeye çalıştı. "Pekala bütün bunları ben anlatmanı tercih edeceğimi söyledim. Haliyle şikayet etmeye de hakkım yok. Anlat kendi hikayeni, dinliyorum." dedi büyük bir ciddiyetle. "On yedi yaşımızın doğum günü yaklaşık bir buçuk ay sonra... Josh ile ilgili hayaller kurup duruyordum, İngiltere'ye gittiğimde hep daha güzel bir ilişkimiz olacağını düşünüyordum. Çok mutlu bir hayatım olduğunu düşünüyordum. Josh da bütün ailemi ve arkadaşlarımı örgütleyip sürpriz bir parti hazırlamıştı benim için. Çok eğlenmiştim, Josh böyle bir sürpriz yapınca doğru erkek olduğuna iyice inanmıştım onun. Üç gün sonra doğum günümden....." "17 Mayıs." dedi. "Evet 17 Mayıs gecesi, evde birtakım sesler duydum. Kalkıp komodinin içine sığdırdım kendimi çünkü gelen her kimse elbise dolabının içine bakardı ama o küçücük yere sığacağımı düşünmezdi. Önce annemle babamın odasına gittiler onları öldürdüler, çıktı sandığımda ise işte anlattım oralarını, ekipler gelmişti ayıldığımda, bir sinir krizi geçirdiğimi düşündüler. Sordular anlattım, parmak izi aradılar evde her yerde, bir tane bile yabancı parmak izi yoktu, buna cinayet bıçağı da dahildi. Sonra Josh bu olayları duymuş karakola geldi, yüzü hayal kırıklığıyla doluydu. Bana inanmadı. Herkes inanmıyordu ama sorun değildi, Josh inanmadığı için kırılmıştı kalbim. Mahkemelerde anlattım yine bildiklerimi, psikiyatriye sevk ettiler, onlara da anlattım mavi gözlü bir adam, gözünün yanında yara var dedim. Ama bana birtakım ilaçlar verdiler, akıl hastanesine sevkim istendi. Sonra kocaman bir yalnızlık. Gece mi olmuştu, gündüz mü olmuştu hiçbir fikrim yoktu geçen zamanda, ziyaretime gelen kimsem yoktu. Bir ara avukatın biri geldi amcamın avukatıymış, annemle babamdan kalan evlerin kendisine devrolduğunu mahkemenin katil olmam gerekçesiyle anne babamın mirasını bana vermediğini açıkladı ve gitti. Çıkınca belki evlerden birini satar bir iş kurardım ama yok o umut da gitmişti. Taşındığımız ev benim üzerimeydi ama bunu geçmişe döndüğümde anımsadım. Tamamen unutmuşum, orayı da orada yaşananları da" "Ahlas Komiser, annemle babam ölse bile o bunun peşini bırakmazdı, benim öldüreceğime de inanmazdı." dedi merakla. "İnanmazdı elbette, önce onu öldürmemiş olsalardı." dedim. Şüpheyle baktı yüzüme emin olamamıştı, Ahlas'a aşık olduğu ve sonra unuttuğu fikrini kabul etmemişti aklı. "Sonra akıl hastanesinden çıkardılar bir gün, kaç yıl geçtiğini bile bilemeyecek haldeydim. Bana bir otobüs kartı verdi hemşirenin biri. Bindim ilk gelen otobüse, nerede kalacağımı düşünüyordum çaresizce. Bu parkı buldum işte, bundan dokuz sene sonra bu parkta bir gece geçirdim." dedim. "Jimnastik madalyalarım var o kadar, bir sirke bile katılsam alırlar. Neden spor konusunda bir şeyler yapmadın." dediğinde gülmeye başladım. "Dokuz sene kimyasal ilaçlarla uyutulup bir anda çıkıp lastik gibi yuvarlanmamı beklemiyorsun herhalde." dedim. "Doğru ya, devam et sen." dedi başı önde. "İşte sonra iş aramaya başladım. Bir iş buldum ve sonra bir de ev arkadaşı. Yirmi yedi yaş doğum günümde evde yapayalnız bir kekin üzerine evde akıl hastanesindeki eşyalarımın arasında bulduğum mumu yerleştirip üfledim ve öyle kutladım doğum günümü. Ertesi sabah kalktığımda biri bana sesleniyordu adımla ama kendi evim değildi, seslenen ev arkadaşım değil Ceylin'di. Şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırdım. Silah kullanamadığım için insanların üstüne atlayarak yakalıyorum suçluları sen düşün gerisini. Anneme sarılmamak için de zor tutuyorum kendimi her gün." dedim bunu söylerken gözümden yaşlar süzüldü. Sanki şimdiye kadar her şey bir rüyaydı, uyanacaktım ve bitecekti ama şu an birine, kendime bile olsa, böyle gerçekleri apaçık anlatınca bütün olanlar gerçeğe dönüşmüştü. "Ben yangın günü bir şey yaşamış olmalıyım, Ahlas Komiser de bir kağıt verdi, yakışıklı biriyle tanıştığım yazıyordu, demek ki onu unuttum. Sen nasıl hatırladın?" dedi aniden. "Piç Anıl'ın gözlerini görünce hatırladım, hem beni yangın günü takip etmişti, hem de cinayet günü komodinin deliğinden onun gözlerini görmüştüm. Tutukladığım sırada da bayıldım, Ahlas beni aldı evine götürdü." "İlişkiniz de öyle başladı sanırım. Ben ve Ahlas komiser, gelecekte birlikteyiz, inanamıyorum." dedi aniden. "Ahlas ile bir ilişkimiz yok aslında, yani duygusal bir ilişkimiz yok, biz arkadaşız...çünkü o başkasına aşık." dedim. "Nasıl ya, neden kabul ettin o zaman?" dedi şaşırarak. "Dedim ya hazır değilsin henüz bu kısmın gerçeklerine. Cinayeti konuşmamız lazım, öyle bulduğun her çocukla gezmemen lazım, Ozan hep vardı, sümsüğün tekiydi, Josh'tan sonra boşluk yaşadın diye gidip öyle tiplerle takılma. Etrafında sürekli sivil polisler geziyor seni korumak için, evine git, tuhaf bir şey gördüğünde hemen bizi ara, anneni ara. Piç Anıl içeride ama her gün başka bir adamını yakalıyoruz. Geçenlerde beni kaçırdılar. Adamların hiç acıması yok." dedim. "Anneme mi kinliler bu kadar?" dedi. "Hem anneme hem babama." dedim. "Akşam yemekte bizdesin, ben bırakmadım derim. Babamla da hasret gider madem." dediğinde yutkundum. Boğazım düğümlenmişti, teklifi reddedemezdim, ama hem annem hem babam öyle karşımda gülerken, sohbet ederken, nasıl sarılıp öpmezdim onları? "Tamam." dedim. "Sen şimdi üniversite sorularını da biliyorsundur, beni çalıştırsana." dedi bütün pişkinliğinde, işte bütün bu süreci yaşamadan önce böyle bir sığ insan olduğum için başıma gelmişti bütün bunlar. Böyle ağır bir ders ile karşılaşmasam akıllanacağım yokmuş. "Irmak sen benim dediklerimi ciddiye alıyor musun, yoksa seni takip eden adama rağmen akşam anne babana tek kelime etmeden yatıp uyuyacak mısın, yangın gününde olduğu gibi!" dedim sinirle. Yüzüme tuhaf tuhaf baktı, sonra ağlamaya başladı. Gözlerini boğazdan geçen bir gemiye sabitledi ve ağlamaya devam etti hiç ses çıkarmadan. Müdahale edecektim tam sonra anladım, yangın gününü hatırlıyordu. Benden çok daha erken hatırlıyordu, bu da birçok şeyi değiştiriyordu ve ben kendi bacağıma sıkmıştım. Artık Ahlas'ı kaybetmiştim. Aynı zamanda kazanmıştım. Büyük çelişkilerle gözyaşlarının sonuna kadar akmasını izledim. "Ahlas..." dedi bir anda. "Evet." dedim başım önde. "O gün o beni öptü." dedi ellerini dudaklarına götürerek, hayatının şokunu şimdi yaşıyordu sanki. "O mavi gözlü, yaralı yüzlü adam mı öldürdü anne babamı?" dedi aniden. "Evet o ve adamları." dedim. "O gün de öldürmek istedi, dumanlar her tarafı sarmıştı, annem beni bırakmak istemiyordu ama pencere açılmadı, lanet pencere açılmadı." dedi ağlaması hızlanırken. "Biliyorum Irmak biliyorum." dedim ellerini tutarak. "Ahlas seninle birlikte olduğunu neden söylüyor herkese?" dedi gözleri hala donuk donuk gemiye bakarken. "Çünkü senin için hiçbir zaman seçenek değildi, dikkatini çekmek için ben söyledim bunu yapmasını." dedim. "Evet ilişkinize imreniyordum, belki O'nu fark etmedim istediği anlamda ama onu görüp öyle biriyle olmalıyım diye düşünerek terk ettim Josh'ı. Beni yine en iyi ben tanıyorum demek ki." dedi. "Evet." dedim. Tam o sırada telefonum çalmaya başladı Ahlas arıyordu. "Efendim." dedim. "Aşkım'a ne oldu?" dedi alayla. "Artık gerek kalmadı." dedim. "Nasıl yani, ne diyorsun bir şey mi oldu?" dedi telaşla. "Telaş yapma, Irmak yangın gününü hatırladı şu anda. Konum atıyorum gel istersen." dedim. Ve telefonu kapatıp ona konumu attım. "Ahlas benim kim olduğumu bilmiyor, sakın ola ki hikayemizi ona anlatma olur mu?" dedim. "Kendi kendimi satacak halim yok tabii." dedi. Sonra bir an dalıp gitti ve bana döndü nihayet. "Ahlas mı geliyor, ne diyeceğim ki bütün bunların üstüne ben ona?" dedi telaşla. "Bir şey deme bence, oturup dinlemeyi dene hayatında bir kez olsun." dedim. "Tamam." dedi korku dolu gözlerle. Daha fazlasını söyleyemiyordum çünkü aynı korkular benim içimde de dolup taşıyordu.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD