18- Gençliğimle Kahve Keyfi

1249 Words
İki Irmak gecenin bir yarısı, güzel bir kahve dükkanına akmıştık. Ne içeceksin dedim, bol köpüklü bir Cappucino diyeceğinden adım gibi emin olduğum halde. "Bol köpüklü bir cappucino içerim." dedi gülümseyerek. İşte o Irmak'tan çok sular akmıştı, ağzım akıl hastanesinde verilen o haplardan sonra acımtırak lezzetlere alışmıştı. Köpüktür, süttür, kafeindir hayatıma itina ile sokulmamıştı. O kadar hasrettim ki, kahvenin o acı tadına, artık seçimlerim sert olan tatlardan yana olmuştu. Köpüklü ve sütlü güzelliğine baktım Irmak'ın hayranlıkla. Değerini bilemediklerime "Şekersiz bir türk kahvesi." söyledim. En acısını hak ediyordum aptallıklarımın cezası olarak. Çok mu acımasızdım kendime karşı, çok mu imkansızdı kendimi affetmek? Annemle babamın, Ahlas'ın bir de şu karşımda oturan saf aptalın hayatlarını kurtarırsam belki. Ona korkunç bir gelecek miras bırakmazsam belki... İşte o zaman kendimi affedebilirdim ben de. Kahveme şeker katmayı düşünebilirdim yeniden. "Eee anlat bakalım Irmak, nasıl gidiyor okul? Sınavlara hazırlık... Klasik sorularımı aradan çıkartayım hemen." dedim göz kırparak. Son cümlemin kattığı renge gülümsedi. Klasik soruları sevmezdim. "Josh olduğu için İngiltere'deki okulları araştırıyorum. Ama işte şu merkezdeki film olayı. O kadar saçma sapan komik durumlara düşürdü ki kendini, sanki daha önce baktığım gibi bakamıyorum ona. Bir de tam bir üniversiteyi beğeniyorum, koşulları iyi, başvuru yapmayı düşünüyorum, bana uzak deyip kestirip atıyor, ya da seni almazlar bile dedi bir tanesi için. Sanki sadece kendisini düşünüyor ve bunu yaparken de hiç zekice yapamıyor gibi geliyor. Yani bencilliği bıraksa bile mutlu edecek kapasitesi yokmuş gibi. Son zamanlarda bunları düşünüyorum. Josh olmayacaksa da Türkiye'de bir okula giderim. Burada da çok iyi spor akademileri var. Aslında kahve içtiğimiz çok iyi oldu Irmak abla, bunları anneme anlatsam hemen ayrıl derdi. Sırf gitmemem için, tarafsız birine anlatmak iyi geldi." dedi içtenlikle. "Bana anlattığın için teşekkür ederim." dedim bir süre söylediklerini kendisinin de hazmetmesine fırsat vererek. Belki de benim de ihtiyacım olan şey abla yerine koyabileceğim, kendime biraz olsun benzer özelliklerini gözlemleyeceğim bir sırdaştı. Benim uyanamadıklarıma uyanmaya başlamış bir Irmak vardı karşımda. Tarih şimdiden değişmişti işte, bu bile geleceği mutlaka değiştirecekti. Artık o Irmak olma şansına sahip olmasam da belki yirmi sekiz yaşıma bastığım günün sabahına yeniden o olarak uyanırdım. "Peki bu Josh sana bugün evlenme teklifi etse, birlikte bir hayat önerse ne düşünürsün?" dedim. "Ne mi düşünürüm? Aslında çok kez düşündüm bunu, ailesi hristiyan olduğu için ilişkimize pek sıcak bakmıyor. Evlilikten de hiç bahsetmedi zaten Josh. Ama ciddi düşünmediğin birine bu kadar zamanını harcar mı insan? Bilemiyorum... Sanırım o istemiyor." dedi somurtarak. "O'nu sormadım ama ben, sen ne isterdin diye sordum." diye yineledim sorumu. "Ben ne hissediyorum biliyor musun Irmak Abla, sanki bir yerlerde başka biri beni bekliyormuş da, ben bunun farkında değilmişim, hak ettiğim Josh değilmiş gibi. Bilmiyorum belki daha kötüsüne layığımdır, belki çok daha iyisine. Ama bilmiyorum O Josh değilmiş gibi geliyor bazen. Sonra en az onun kadar bencil olmakla suçluyorum kendimi. Kafam çok karışık kısacası." dedi hüzünle. Belki on yedi yaşındayken bunu anlayamazdım ama şimdi biliyordum ki, bir erkek bir kızla evlenmek istiyorsa, ilişkinin daha hemen başlarında ifade ediyordu bunu. Biraz gezelim tanışalım, birkaç sene eğlenelim yoktu erkeklerin kitabında, önce adını koyalım, sahiplenelim öyle gezeriz, nazını çekeriz, uğruna savaşırız diyordu erkek fıtratı. Niyet evlenmek değilse, bu diğer seçeneklerin hepsi mümkündü. Biz birbirimizi biraz tanıyalım dedik, araya biraz mesafe koyduk, bir süre ara verdik... Bunların hepsi kız ile niyeti ciddi olmayan erkeklerin uydurma hikayeleriydi. Ahlas ve Josh arasında kör bile Ahlas'ı seçerdi. Sağır bile Ahlas'ı duyardı. Ama ben on yedi yaşında nasıl bir cehaletin içindeysem, hepsinden beterdim. "Josh ile birlikte ortak ticaret yapmayacaksanız, ileride kurmayı düşündüğünüz şey bir ihracat şirketi falan değilse, bu evlilik konusunun çoktan konuşulmuş olması gerekirdi Irmak. Sen bencillik etmiyorsun bence, bence onun bencilliği seni başka ihtimallerin varlığını düşünmeye itiyor." dedim anlayışlı bir şekilde tebessüm ederek. "Ahlas Ateş, o senin için ideal kişi mi?" dedi aniden. Kızardım. Neyse ki yüzüm saçlarımdan dolayı hep kırmızı görünüyordu. "Bence değil. Yani Ahlas harika bir insan. Birilerini çok mutlu edebileceğini biliyorum. Sadece o ben değilim." dedim. "Bundan nasıl emin olabiliyorsun ki?" dedi merakla. Kendi durumuyla aynı durum içinde olduğumu düşündü galiba. "Çünkü biz fazlaca farklıyız onunla. Şimdi duygularımıza kapılıp gidiyoruz heyecan içinde ama zamanla o farklı olduğumuzu gördüğümüz şeyler ilişkimize zarar verecek. Bunu iki yetişkin olarak görmemiz lazım yoksa çok mutsuz oluruz. Ama kendi kişiliğimden ödün verecek bir zihniyette olsaydım Ahlas'a sonsuza kadar bağlı kalırdım." dedim. Ahlas konusunda bu şekilde kıvırdığım için vicdanımı biraz rahatlatmıştım, onun o güzel temiz aşkına tuzak kurmaya kıyamazdım. Ahlas için uydurulmuş bu sallantıda ilişki hikayesi, belki bir "Belki" tohumu atardı on yedi yaşındaki Irmak'ın kalbine. Benim gibi Piç Anıl'ın gözlerinin içine bakmasını sağlasak, o geceyi hatırlar mıydı? Yangının olduğu sabah, hayatının en büyük aşkıyla tanışıp sonra onu unuttuğunu fark eder miydi? "Josh'tan ayrıl mı diyorsun o zaman? Ya da şimdi genciz deyip eğleneyim diyeceğim ama İngiltere'ye gitmezsem çok pahalı bir eğlence olur bu." dedi sırıtarak. Maddi kaygılarımız yoktu bizim ailecek. Babamın ailesi özellikle çok varlıklıydı. Bankadaki onca para, kasalardaki altınlar hep amcama verilmişti ben katil zanlısı olarak tutuklanıp, üstüne akıl hastanesine sevk edilince. Çıktığımda hesap soracak kimsem yoktu. Amcam bir kez olsun beni ziyaret etmemiş, katil olduğuma inanmak oldukça işine gelmişti. Şu an karşımdaki Irmak da aile servetini harcamaktan çekindiği için kurmuyordu bu cümleleri. Josh'ın değerini hesaplamaya çalışıyordu kalbindeki, kafasındaki. Bu iyi bir gelişmeydi. "Ayrıl desem, sen de beni dinlesen, seni nasıl etkileyecek bu?" dedim. "Bilmem, iki üç gün beni aramıyor, mesaj atmıyor diye boşlukta hissederim kendimi. Ama sonra aramam bile. Yani uğruna ülkeler aşacak bir adam değil Josh ama bunu yeni fark etmeye başladım." dedi dürüstçe. Benden daha akıllı olduğun kesin, ya da yanında gerçekten doğru insanlar var bu sefer. "Neredesin?" yazan mesaj geldiğinde, kahvem henüz bitmişti. Ahlas'tan gelen mesajla onun sorgusunun bittiğini anlamıştım. "Irmak ile kafede oturuyorum. Sorgular bitti mi?" yazdım. "Bitmedi ama hepsini ayrı hücrelere tıktık. Sabah devam edeceğiz artık. Ben daha devam ederdim de Topal'ın devam edecek hali kalmadı." yazdığında sırıtmadan edemedim. Kendini sorguda gerçekten kaybediyordu, ama bu her sorguda böyle mi olacaktı yoksa Irmak faktörü mü onu bu hale getiriyordu bilmiyorum. "Hangi kafe yazacak mısın artık?" mesajı geldiğinde ufak bir kahkaha attım. "Aşağıdaki Otantik Kahve Evi." yazdım aceleyle. Işık hızıyla geldi sanırım, otuz saniye sonra kafenin kapısından içeri girdi. "İyi akşamlar kızlar." dedi Ahlas, Irmak düşüncelere dalıp gitmişti. Kafasını kaldırıp Ahlas'a baktı, bir an için şaşırdı, sanki bir şey hatırlayacak gibi oldu, sonra sadece hayal kurduğunu düşünürcesine gülümsedi. Hatırlamamıştı ama Ahlas'ı ilk defa fark etmişti. Ahlas ise bu değişik bakışları anlamlandırmaya çabalıyordu çaresizce. "Özel mi konuşuyordunuz yoksa siz?" dedi bana dönerek. "Kızların özeli hiç bitmez, gelmişken otur o yüzden canım." dedim. Yanıma oturduğunda kulağına eğildim. "Seni ilk defa fark etti az önce, tebrik ederim Ahlas Ateş." dedim. Kulaklarına kadar kızardı Ahlas. On yedi yaşındaki Irmak onun bu tatlı, sevimli hallerini fark etmemiş olsa da 27 yaşındaki Irmak ve yirmilerinin başındaki Irmak eriyip gitmişti tanık olduğu bu sahne karşısında. "Topal ne oldu?" dedim konuyu değiştirmek amaçlı. "Ne bileyim, bir de has adamı olacak, çözülmemekte ısrar etti ama biraz zorlayınca en çok o çözüldü. Büyük bir planları varmış öğrendiğimiz kadarıyla ama yarın anlatırım artık." dedi Irmak'ı işaret ederek göz ucuyla. Ne kadar da habersizdi her şeyden. Aniden telefonunun ekranını uzattı bana. "Baksana Irmak Abla." dedi. "Ben Türkiye'ye bir iki ay daha gelemem herhalde, senin de sınavların var. Spor akademisi arayacağına önce oradaki sınavları düşün bence." yazıyordu Josh. Duygusuz köpek!!! "Bence doğru söylüyor, ne kadar bir taşın duyarlılığına sahip olsa da planlarını onunla yapma. Abla tavsiyesi tabii, sen bilirsin." dedim gülerek. "Yok yok, dinleyeceğim tavsiyeni." dedi kararlı görünerek. Hadi İnşallah.. O moloz yığınını bir daha ne görmüştüm ne de ondan haber almıştım, evlendiyse bile kendisi gibi bir Hristiyan kızla olmuştu bu muhtemelen. Benim yanımda duracak bir adam değildi kesinlikle!
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD