22- Piç Anıl'ın Yeni Planları

1140 Words
Ben sorguya girerken Ahlas ortadan kaybolmuştu. Nereye gittiğini sorgulayamazdım elbette ama son zamanlarda çok alışmıştım varlığına onsuz nasıl bir hayatım olacaktı sonrasında bilmiyordum, ama kendime gelip iki ay sonraki cinayete odaklanmalıydım. Şu an yakaladığımız adamlar bize gelecekte tuzak kuran adamlardı. Ben içeride o gece beş adam saymıştım maskeli, ama eminim örgütün geri kalanı sokaklarda, dağılmış bir şekilde nöbet tutar haldeydi. Belki o gece Topal hala o direğin altındaydı, belki şimdi önümdeki adam başka bir adamı da yanına alıp apartmanın giriş merdivenlerinde sigara içip sohbet ediyordu aralarında. Kendimi Ahlas'ın ateşine yaklaştırmayı bırakıp bunlara yoğunlaşmalıydım. Orçun'un karşısına geçtiğimde, son derece kararlı ve dik bir duruş sergiliyordum düşüncelerimin ışığında. "Orçun bana neler planladığını anlat, neden ceza evinin oradaydın?" dedim. "Benim bir planım falan yoktu, ağacın gölgesinde dinleniyordum." dedi gülerek. "Ben biliyorum, taşa sarıp mesaj yollamak için içeridekilere. Ben sana soracağım bütün soruların cevabını biliyorum Orçun, ama sen benimle iş birliği yaparsan senin yararına olacak!" dediğimde yüzü seyirmişti. Sinirlenince bir tik geliştiriyordu anlaşılan. "Bu günkü mesajlaşma konusu neydi?" dedim hırsla. "Güzel kızlardan konuşuyorduk." dedi alayla. "Bana bak çeneni kırarım senin, sorgu esnasında ayağı kaydı, kelepçesi yüzünden tutunamadı der geçerim raporunda." dedim elimi masaya hızla çarparak. Ama burnundan kıl aldırmıyordu, gerçeği bildiğimi bile bile alaycı tavrını sürdürüyordu. Kapı tıklatılınca dikkatimi gelen kişiye yönlendirdim. Ceylin'di. Sorgunun ortasında ne işi vardı anlamamıştım tuhaf tuhaf baktım yüzüne. Elinde bir poşet, poşetin içinde taşa sarılı bir kağıt duruyordu. Ne olduğunu idrak ederek sırıtmaya başladım. "Bakalım kağıtta ne yazıyormuş?" dedim alaylı bir ses tonuyla, alay etme sırası bana gelmişti. "Doğru söylediğimin kanıtı." dedi çirkin sırıtışıyla. Sinirle poşetteki taş ve kağıdı çıkardım, buruşmuş kağıdı açtım ve içindeki yazıyı okudum. "Kızı kaçırdıktan sonra tecavüz de edecek miyiz?" Cümleyi tekrar tekrar okumuştum. Irmak'ı mı kaçıracaklardı, amiri ve eşini öldürme planları sekteye uğrayınca, kızlarını kaçırmayı mı akıl etmişlerdi yani? "Kimi kaçıracaksınız lan?" dedim Orçun'un üstüne yürüyerek, iki elimle yapıştım boğazına ama adam o halde bile pişkin pişkin sırıtarak boğuluyordu. Elimi çektim daha fazla tutarsam öldüreceğimi anlayarak. "Konuş ORÇUN konuş!! "Kimseyi kaçırmadık gördüğünüz gibi, haliyle o kağıtta yazanlar sadece Piç Anıl ile aramızda bir şaka." dedi kendinden emin bir şekilde. Bir küfür savurup sandalyesini tekmeledim ve sorgu odasından çıkıp cep telefonuma ulaştım. Elim titreyerek Ahlas'ın telefonunu aradım. Çalar çalmaz telefon açılmıştı ama bunu farkında olmadan yapmıştı sanırım. Çünkü sadece konuşma sesleri geliyordu. "Bileklik için çok teşekkür ederim, ama bunu böyle kuru kuru kabul etmem, Irmak Abla ve sana da ben bir hediye alacağım." dedi genç sesim. "Hadi bakalım iyi çalışmalar sana." dedi Ahlas. Ses tonu ne kadar değişikti onunla konuşurken. "Ahlas duyuyor musun beni Alo Alo!" "Bir süre sonra ekranın yanan ışığından fark etmiş ya da sesimi duymuş olacak ki "Alo" diyerek cevap verdi. "Sen Irmak ile mi birliktesin?" dedim heyecanla. "Şey.. Ne oldu ki?" dedi, sanki yanlış anlayıp tereddüt etmenin sırasıydı! "Yahu Irmak'ın yanında olman lazım zaten, eğer yanındaysa sakın yalnız bırakma. Bu Orçun'un yazdığı notta birini kaçırıp tecavüz etmekten bahsediyorlar. Büyük ihtimalle Irmak tehlikede." dedim bir solukta. "Sen ne dediğinin farkında mısın?" dedi korku ve endişe içinde. "Gayet farkındayım. Sakın yanından ayrılma." dedim aceleyle. O sırada ofisine geçen anneme de durumu anlatmalıydım. "Spor salonuna girdi şimdi ben yanına geçiyorum hemen." dedi telaşla. Telefonu kapattık ve ben duraksamadan Leyla Amir'in odasına girip durumu anlattım. "Orçun ne diyor peki?" dedi annem kaşlarını çatarak. "Şakalaştıklarını iddia ediyor." dedim. "Irmak için Ahlas'ı yönlendirmen iyi olmuş, Ahlas onu her zaman kurtarıyor bir şekilde. Irmak spor salonunda olacaktı." dedi düşünceli bir halde. "Biliyorum amirim, Ahlas şu an spor salonunda merak etmeyin." dedim. Bir sonraki elemanın sorgusuna Uygar girmişti, hepsine teker teker kaçırılma planını soruyorduk ama çözülenler bile olaydan haberdar olmadıklarını, bunun yepyeni bir plan olabileceğini söylüyorlardı. Kalanları yakalamak umuduyla, tekrar tekrar yerlerini sorduk ismini bildiklerimizin ama pire gibilerdi, hem kaçışıyorlardı hem de sürüsüne bereketti çeteleri. Biz sadece bir bölümünü yakalamıştık, başlarındaki pisliği hapse göndermiştik ama hapishanede yattığı yerden bile olayları yönetmeye devam ediyordu. Piç Anıl annemle babamdan kendi babasının intikamını almaya yeminliydi adeta. Bu yüzden ne yapsak bu adamı bitirmeden rahat yüzü görmeyecektik. Annemle babam ise hiç hayatları tehlikedeymiş gibi davranmamışlardı, geçmişte de bugün de. Mesleki deformasyon bu olsa gerek, her şeyin olabileceğini ön görüp ona göre umursamaz bir tavır geliştirmişlerdi. , Odadan çıkıp bir iki sorgu daha izledikten sonra Ahlas'ı aramıştım. "Ne yaptın?" dedim telefonu açar açmaz. "Ne yapacağım, buraya kadar gelmişken, benim de canım spor yapmak istedi deyip daldım içeri. Birlikte koşu bandı kullandık, şimdi o ağırlıklara geçti." dedi çocuk gibi. Bir amirin memuruna bu şekilde açıklama yaptığı nerede görülmüş! "Tamam Irmak'ın yanından bir dakika bile ayrılma lütfen." dedim tekrar tekrar şaşkın aşığı uyarma gereği duyarak. "Şu an duşa girdi Irmak! Yanından ayrılmama gibi bir şansım yok, ama kapıda bekliyorum bildiğin." dedi. Haline acıdım gerçekten. Çocuk gibi halleri şimdi anlaşılıyordu, beni benden bile korumak isteyen biriydi Ahlas. Benim hiç haberim olmadan bir süpermarkette yeşeren, filizlenen duyguları iki senede onu esir almıştı resmen. "Tamam bekle işte kapıda, erkeklerin kaderidir kadınları beklemek alış bence." dedim gülerek. "Geç dalganı." dedi sinirle. Gülümseyerek kapadım telefonu. O'nu sevmek ne kadar kolaydı, ne kadar pürüzsüz. Bu ilişkiyi kaç kere başlatmıştık, zaman, beden, mekan, yaş sınırı olmadan ve kaç defa daha başlatmak zorundaydık acaba? Geçmişte esir düşüp bir şeyleri değiştirdiğim açıktı ama sonu ne olurdu artık ben bile bilmiyordum. Akşama kadar sorguları tamamladık ve elimizdeki bilgilerle, annemle babamın da ifadelerini ekleyerek savcılığa sevk ettik suçluları. Ben yanlışlıkla(!) Topal ve Orçun'un kelepçelerini biraz fazla kısmışım, zıhlı aracın içinde gevşettiler. Onlar adliyeye sevk edilip nöbetçi mahkemeye tutuklanma kararı çıkarılırken haklarında ben de genç halime kaptırdığım sevgilim olmadan eve gitmeyi planlıyordum. "Ceylin geliyor musun?" dedim yorgun sesimle. "Biraz gelsene benimle." dedi kolumdan çekiştirerek. Kaşlarımı kaldırıp neden hala ofiste dolandığına anlam veremediğim Ceylin kuytu bir köşeye çekti beni. "Ne oluyor bir sorun mu var?" dedim tedirginlikle. "Hayır sorun değil de Uygar var ya, akşam boş olup olmadığımı sordu, hemen çıkarsak sekiz seansına yetişir bir film izleriz dedi, sence bu çıkma teklifi mi?" dedi kızaran yüzüyle. "Bence çıkma teklifi de adam hemen çıkarsak demiş, neden gidip hazırlanmıyorsun?" dedim şaşkınlıkla. "Önce seninle konuşmak istedim işte." dedi sırıtarak. "İyi yaptın, keyfini çıkarın, Ahlas iş başında ben de eve gideyim de yemek yapayım bari, gelince sen de tadına bakarsın." dedim. "Tok da gelebilirim." dedi. "Olsun zorla tattırır fikrini söyletirim ben." dedim uzaklaşırken. Bütün gün sorguların raporlarını hazırlayacağım diye kütük gibi oturmuştum, belim ağrıyordu. Merdivenlere yöneldim binadan çıkmak için. Aracın anahtarları bendeydi. Ceylin Hanım'ı da Uygar Bey götürsün, bıraksın aracıyla, onları mı dert edeceğim. Binadan çıkıp temiz havayı ciğerlerime çektim, ama hava iyice soğumuştu. Kar yağışı başlamamış olsa da kuru soğuk insanın iliklerini donduruyordu, montuma sarılıp otoparka doğru ilerledim. Herkes çoktan gitmişti, bense yalnız kalmak fobim yüzünden olabildiğince oyalanarak çıkmıştım binadan. Akıl hastanesinde yalnız geçen yılların ardından, tek başıma verdiğim hayat mücadelesi oluşturmuştu bu fobiyi. Oysa gençken ne çok severdim odamda kendimle baş başa kalmayı. Araca yanaşıp kapısını açtığım anda bir ses işittim, dönüp arkamdan gelen sese tam bakacaktım ki, ağzıma dayanan bir kumaş parçasıyla göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim ama gerisi tamamen karanlıktı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD