21- Ahlas ile Genç Irmak(Özel Bölüm)

1052 Words
Ahlas Irmak Josh'tan ayrılmış. Günün beklenen haberi! İçim içime sığmıyordu. Bizim memur Irmak'ı kırmak istemiyordum, ama ben ona en başından söylemiştim hislerimi. O da benden ne istediğini açıkça söylemişti. Yine de bir şeyleri gözüne soka soka yapmamak iyi olacaktı. Orçun'u tutuklama stili Anıl'ı tutuklama tarzı ile aynıydı. Tazı gibi koşmuştu ama adamı yaralamak yerine üstüne atlamıştı. Araca binip merkeze dönerken "Orçun'un sorgusunu kazandın. Orçun senindir." dedim gülümseyerek. "Amirim ben böyle adamın üstüne atlamışken, sorguda dili tutulmasın korkudan." dedi kahkaha atarak. Araçtaki herkesin keyfi yerindeydi, hala baygın bir şekilde Gökhan ve Ceylin'in arasında oturan kelepçeli Orçun hariç tabii. O'nun ruh halini ancak uyandığında analiz edebilecektik. Aracı merkeze doğru sürdüm ve Orçun'u sorgu odasına alıp yere yatırdık. "Acelesi yok, ayıldığında sorarız." dedik ve onu sorgu odasında öylece bırakıp çıktık. "Irmak sen Orçun'un raporunu hazırla benim dışarıda bir işim var bir iki saate dönerim." dedim. İçimdeki heyecanı daha fazla saklayabileceğimi sanmıyordum. Ofisten çıkıp aracıma atladığım gibi Irmak'ın evine doğru sürmeye başladım. Günlerden Çarşamba'ydı bugün okullarında yarım gün ders yapılıyordu, öğleden sonra kulüp dersleri oluyordu. Yani birazdan eve gelecekti, çünkü okuldaki kulüplere kaydolmak yerine kendisi spor yapmayı tercih ediyordu. Üstünü değişip spor salonuna gidecekti. Aracı parkın köşesine park edip beklemeye koyuldum ve işte sallanarak apartmana girdi sırt çantasıyla. Lise son sınıf öğrencisiydi, yakında okulu bitecekti, belki de bizim için tam zamanıydı. Irmak'ın eve geldiğini izlerken heyecan içindeydim, kalbim yerinden fırlayacak gibiydi. Keşke ertesi gün karşısına çıkıp dün tanıştık deseydim, keşke o gün karşısına dikilip onu ilk öpen erkek olduğumu söyleseydim. Korkutmak kaçırmak istememiştim. Her konuda deli cesaretine sahip olan ben, karşısına dikilip senin beni hatırlaman gerek demeye cesaret edememiştim. Irmak on beş dakika sonra spor kıyafetlerini giymiş apartmandan çıkıyordu. Araçla yanına yanaşıp seslendim. "Irmak nereye gidiyorsun?" "Ahlas Komiser, selam. Ben spora gidiyorum." dedi güzel gülümsemesiyle. İnsanın içini eritir miydi bir gülüş? "Gel ben bırakayım seni, hem sana bir sürprizim var." dedim. Irmak merakla bakmaya başladı, böyle meraklı olduğu zamanlarda ela gözleri boncuk boncuk bakıyordu. Elinden tutup arabanın içine çekesim geldiyse de sabırla parmaklarımla direksiyona ritim tutmaya başladım ve kendimi zar zor engelledim. Yanımdaki koltuğa oturduğunda aracı çalıştırdım ama heyecandan bir süre hiçbir şey konuşamadım. "Gittiğim spor salonunu nereden biliyorsun?" dedi aniden, spor salonunun olduğu yöne girmiştim fark etmeden. "Bilmem ben öylesine gidiyorum, tarif et diye bekliyordum." dedim kıpkırmızı bir yüzle. "Doğru yoldasın." dedi sırıtarak. Neyse ki ben şüphe duyacağı insanlardan biri değildim onun için. Annesinin sağ kolu olduğum için güveniyordu ama, keşke o günü hatırladığı için olsaydı bu güven. Aracı durdurup sağa çektim şaşkın bakışları arasında. "Irmak sana bir şey vereceğim şimdi ama bu vereceğim şeyi aslında vermemem gerekirdi, delil olarak saklamam gerekirdi. Yine de sana ait olduğu için sana vermem daha doğru geldi. Aramızda kalacak tamam mı?" dedim. "Neyden bahsettiğini hiç anlamadım ama olur söylemem." dedi meraklı görünerek. Kağıdı cüzdanımın içinden özenle çıkarıp uzattım ona, kenarları yanmış, isli kağıt parçasına hiç bir anlam veremeden baktı. "Allah Allah bu benim yazım." dedi bana bakıp bir açıklama bekleyerek. "Bir ipucunun araştırması için Irmak ile sizin eski eve gittik. Kütüphanenin çekmecesinde bulduk bu notu belli ki sen yazmışsın." dedim son derece gergin bir ruh haliyle. "Yakışıklı bir çocukla mı tanışmışım? Ben niye hatırlamıyorum acaba?" dediğinde ümitlendim birden. O güzel aklının içinde o hatırlamadığı anıya bir an önce ulaşmak, ellerimle anıyı tutmak istiyordum neredeyse. "Bilmiyorum, el yazısı benim diyorsun ama." dedim. "Evet, ama günlüğüme yazacağım kadar önemli bulduğum bir yakışıklıyı neden hatırlamadığımı anlamıyorum, ayrıca bu kağıt yangında yanmış epey bir, benim odama sıçramadığını söylemişti annem yangının bu da ilginç." dedi düşünceli bir şekilde. "Odan kısmen yanmıştı, eşyaların duruyor ama yüzeyde olan şeyler tutuşmuş. Bu kağıt çekmecende sıkışmıştı. Irmak'la bulduğumuzda emniyete teslim etmek yerine sana vermeyi uygun bulduk." dedim. "Irmak Abla çok şanslı, siz çok güzel bir çiftsiniz." dediğinde konuyu nereye getirdiğine şaşırarak gülümsemeye çalıştım. O hala benden çok uzaktaydı. En azından Irmak'ı şanslı bulmuştu. Bu bana iltifattı ama ben artık bu iltifatlarla yetinemeyecektim. Daha fazlasını istiyordum, sabrım tükeniyordu. "Josh da çok şanslıydı, ama sanırım değerini idrak edememiş." dedim gülümseyerek. "Sorma dün güzel bir ayrılık konuşması yaptım ama o kadar kötü ve kaba davrandı ki, onu hiç tanıyamamışım bir kez daha anladım." dedi hayal kırıklığına uğramış gözleriyle. "Ne diyeyim, o zaman bir an önce şu kağıtta yazan yakışıklıyı bulursun inşallah." dedim. "Önce bir kim olduğunu hatırlayayım da sonra bulurum zaten." dedi ufak bir kahkaha atarak. Hatırlamamıştı, erken mi davranmıştım, daha ne kadar bekleyecektim. Josh'tan ayrıldı diye sevinirken şimdi başka adamlarla tanışma ihtimaliyle mi yaşayacaktım korkarak? "Tamam ben seni bırakayım o zaman Spora." dedim çaresizce. "Ama biliyor musun, garip bir his var içimde Ahlas Komiser, sanki şimdi değil de 7-8 sene sonra hayatımda çok büyük değişiklik olacakmış gibi hissediyorum. Sanki büyük bir anlaşma yapmışım da bu anlaşmayla her şey değişmiş gibi. Aman, garip bir his işte, hep bir şeyleri hatırlamıyormuş gibi hissedip duruyorum, şu yangın gününü gerçekten hiç hatırlamadığımı fark ettim mesela. Demek ki boşa değil bu garip hisler. Düşüneceğim bu notu, bulursam o yakışıklıyı sana da söylerim." dedi gülerek. Gülüşünden vuruldu kalbim. Aktı avuçlarına tüm kanım. Spor salonunun önüne gelmiştik. Ama birden gözlerini kısarak bir şeye bakmaya başladı. Ah! dedim içimden aptal Ahlas. O kadar kendimle özleştirmişim ki, o gün market poşetlerini yüklenip yukarı çıkarken bileğinden sıyrılıp düşen ipten bilekliği saklamıştım, saklamakla da kalmamış arabanın ön camına asmıştım. Şimdi bilekliğin sahibini arabama almıştım bir de bir kağıt parçası ile ona gerçeği hatırlatmaya çalışıyorum. Bilekliğini görüp hatırlamıştı işte. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Bu bileklik kimin?" dedi heyecanla. "Hayatımda en çok sevdiğim kişinin." dedim gözlerinin içine bakarak. "Biliyor musun aynısından benim de vardı, hatta dur bakayım birebir aynısı ama ben kendim yapmıştım o bilekliği. Şimdi birilerinin de benimle birebir aynı bilekliği yapması ilginç geldi." dedi hala bilekliği inceler bir halde. "Senin bilekliğin nerede peki?" dedim hatırlamaya zorluyordum sanırım. "Eski evde kalmış olabilir ama hiç bileğimden çıkarmazdım. Hüzünlendim görünce bak." dedi, bilekliği aynanın altından çıkardım. "Al bakalım, madem seninki gitti. Bunu tak." dedim. "Ama olmaz ki, en sevdiğine ait hatıran o senin." dedi bileğini uzaklaştırarak. "Benim en sevdiğim kişi bunun sende olmasına daha çok memnun olurdu. O da elleriyle yapmıştı bunu." dedim ve bileğinden tuttum. İlk defa, gözlerimin içine baktı. Artık tenimin tenine değmesinden mi, yoksa gözlerinin ruhuma değmesinden mi bilmem bacaklarımın titrediğini hissetmiştim. Bileğine bilekliği bağlarken ellerimin titrememesi için bütün vücudumu kastım. Umarım gerçekten bu bileklik sana beni hatırlatır. Umarım bir gün bu gözlerimin içine aşkla bakarsın. Çaresizce araçtan inişini izledim ve arkasından bakarken içimde hala ümitten bir ırmak akıyordu kalbime doğru.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD