Hastanenin acilinden giriş yaptıklarında Tomris onları bekliyordu. Kardeşinin kucağındaki kızı sedyeye bırakmasını izleyen kadın “Balamir?” dediğinde sinirden sert soluklar alan adam “Hiç sorma. Çok boktan bir durumdayım şu an.” deyip daha fazla soru sormasını engelledi. Kaşları çatılan kadın “Şu dilini düzeltemedin gitti.” diyerek hemen kızın alındığı odaya girdi. Kanamayı fark edince “Kadın doğuma hemen haber verin” dedi ve muayeneye başladı.
Bedeninde izler görürken gözlerini kıstı. Yeşilleri her bir izin üzerinde dolanırken gelen diğer doktor arkadaşı da kontrole başladı. Yarım saat kadar sonra küçük bir operasyonla kanama kontrole alınırken Temur ile Balamir dışarıda oturmuş sigara içiyordu.
“Abi, sence kıza ne oldu?”
“Bilmiyorum. Bilmiyorum ama iyi şeyler olmadığı kesin.”
Temur iç çekti.
“Abi, benim aklıma bir şey geliyor ama dilim varmıyor söylemeye.”
Balamir kardeşinin ne diyeceğini tahmin ettiğinden “Umalım da öyle olmasın aslanım yoksa hiç bilmediğim birilerini daha kazığa oturtmak zorunda kalacağım.” diyerek biten izmariti ayak ucuyla söndürüp ayağa kalktı. Üzerindeki beyaz gömleğine kan bulaştığını fark edince dişlerini sıktı.
“Temur, arabada yedek gömlek falan vardı değil mi?”
“Var abi. Sen içeri gir ben sana getireyim. Ablamın odasında giyinirsin.”
“Eyvallah koçum.”
Balamir içeri girerken normal odaya alınan kızın sedye de götürüldüğünü görünce adımları hızlandı. Tomris ile diğer doktor konuşurken yanlarına gelen adam “Son durum ne?” değince giden kadın doğum sonrası elini önlüğünün cebine sokan kadın “Kötü hırpalanmış. Bedeninde çok fazla iz var. Bir de hamileymiş. Bebeğini kaybetmiş. Şimdi kardeşim bana şu işi anlatacak mısın? Hayır bir şeyler bilmem lazım ki hastane polisine bildirebileyim.” deyip kardeşinin yeşillerine baktı.
“Valla, benim bildiğim bir şey yok. Elimizden kaça adamı kovalıyorduk. Adam deniz kıyısında bu kızı rehin aldı işte. Sonra bizden kurtulmak isterken banka itti. Ben o zaman bile farkında değildim Temur durdurdu. Onu kim bu hale getirdi ya da neden geldi haberim yok.”
“Peki yanında çanta vs. var mıydı? Çünkü kimliği lazım varsa ailesini bilgilendirmek gerekli.”
Balamir düşündü. O sırada elinde elbise çantası ile Temur konuşmaya dahil olurken Tomris sorusunu ona yöneltti.
“Temur, kızın yanında çanta telefon veya cüzdan var mıydı? Kaydedilmeden tedavisi yapılır ama burası özel bir hastane uyanır uyanmaz gönderirler. Ama biraz kalması gerekiyor.”
Gözlerini kısan adam aklına gelen şeyle “Var abla. Ben o ara nasıl becerdiysem banktaki çantayı aldım.” dedi sonra elindekini abisine verip arabaya geri gitti. Kimlik geldiğinde Tomris hemen bankodan giriş kaydını yaptırdı. Telefonundan rehbere girip isimlere baktığında başta annesinin numarasına tıklayıp açılmasını bekledi. O sırada Balamir üzerini değiştirmek için ablasının odasına geçti.
Kapanmaya yakın açıldığında “Kız orospu ne bok yemeye arıyorsun beni? Abilerin duydu yediğin haltı. Gebertecek seni. Gelme bir daha eve kocamın da çocuklarımın da başını belaya sokma!” diye bağırıp telefonu kapayınca gözleri irileşen Tomris “Bu neydi şimdi?” dediğinde Temur merakla “Ne oldu abla?” diyerek sorunca büyük bir soluğu içine çekip geri bıraktı. Kadın “Ne olacak, anası açtı ağzını yumdu gözünü. Neler saydırdı tövbe estağfurullah. Bu kız ne yapmış böyle ki bir anne olarak kadın tutup orospu diyecek kadar gözünü döndürmüş?” dedi.
Temur “Abla Allah aşkına sen yapma bari. Ne yaparsa yapsın o anne kızını böylesi iğrenç bir yakıştırma yapıyorsa onun anneliğinden şüphe ederim ben.” deyip yanlarına gelen Balamir ile sustular.
“Biz çıkıyoruz. Adam bırakacağım yine de sıkıntı olursa yanında olsunlar.”
“Tamam kardeşim. Gözünüzü seveyim dikkatli olun. Unutmayın yarın akşama aile yemeği var. Yaralanmayın vallahi Hayime hatun emzirdiği sütü burnumuzdan şırınga ile çeker.”
Iki adam da baş salladı. Çıktıklarında Tomris öylece telefonun ekranına baktı. Yeniden şansını denemesi gerekiyordu çünkü genç kız özel bir hastanede yatıyordu ve sorun yaşayabilirdi. Yeniden aradı. Bu defa daha ince bir ses cevapladı.
“Umay, Allah senin belanı versin pis sürtük. Senin yediğin bok yüzünden ne hale geldik. Arama kızım sürekli. Bu evde yerin yok artık.”
“Hanım Efendi bir dakika.”
“Umay?”
“Ben Umay değilim. Özel Ateş Hastane hekimi Tomris Atalan. Umay hanım bir kaza geçirdi. Şu an hastanede. Gelme şansınız var mı acaba?”
Bir süre sessizlik oldu. Ardından daha gür bir ses “Geberdi mi?” değince sinirle soluyan kadın “Bakın, hasta şu an iyi. Hayati tehlikesi yok ama ailesi olarak gelseniz iyi olur.” deyip cevap bekledi.
“Beter olsun. Gebersin. Cehennemin dibine kadar yolu var. Aramayın bir daha.”
Suratına kapanan telefon ile bir süre öylece ayakta durup bekledi. Ardından odasına giderken “Ne aileler var?” demekten kendini alamadı.
Akşam saatlerinde önlüğünü çıkarıp kabanını giyerken masanın üzerindeki telefon çalmaya başladı. Ekranda yanıp sönen isim “Can arkadaşım” dı. Uzanıp cevapladı.
“Umay, Umay güzelim ses ver ne olur?”
“Umay Hanım şu an hastanede ben Özel Ateş Hastanesi hekimi Tomris Atalan.”
“Ne? Nasıl? Neden? Şimdi iyi mi? Allah aşkına söyleyin.”
Tomris merak etmişti Umay’ı. Ailesi küfrediyor lanetler okuyordu. Arkadaşı olduğunu düşündüğü kişi oldukça telaşlanmıştı. Bu nedenle “Gelmeniz mümkünse burada konuşalım. Hastanın yanında kimse yok.” dediğinde “Geliyorum” diyen kızla telefonu kapadı. Evi arayıp gecikeceğini söyledi.
Beklemeye başladığında kendini Umay’ın odasında buldu. Bu süre içinde hastane polisi ile konuşmuş durumu raporuyla birlikte belirtmişti. Refakatçi koltuğuna oturduğunda gözleri kapalı solgun yüzlü sarı saçlı teninde şiddetin derin izleri olan kızı izledi. Ne kadar zaman geçti bilmiyordu ama kapı tıklandı ve içeri genç bir kız girip gözlerini anında yatağa dikti. Gördüğü ile elini ağzına kaparken ağlamaya başladı. Yatağın yanına geçip dokunmaya kıyamazmış gibi eli havada kaldı.
“Ne yaptılar sana? Neler yaşadın bir tanem? Özür dilerim arkadaşım. Yanında olamadım affet beni.”
Eğilip kızın alnını öptü. Usul usul saçlarını sevdi. Sesli mesajı aldığında intihar etti diye o kadar korkmuştu ki aklı çıkmıştı. O sırada odada başkasının olduğunu fark etti. Arkasını döndüğünde karşılaştığı kadına “Ben, kusura bakmayı sizi fark etmedim. Emine ben. Telefondan sizinle konuşmuştuk galiba.” dediğinde “Evet, Emine Hanım benimle konuştunuz. İsterseniz çıkalım kafeteryada konuşalım. Hastamız dinlensin.” diyerek başıyla kapıyı işaret etti.
Emine son kez kızın başından öptü ve dışarı çıktı. Kafeteryaya inip oturana kadar ağlamaya devam etti. Tomris onun sakinleşmesini bekledi. Kardeşi gibi yeşil gözleri güven vermek adına göz temasını koparmıyordu. Birer çay alıp geldiğinde kısıkça teşekkür eden genç kız yanağından sızan incecik yaşı silip bir yudum almaya çalıştı. Aldığı yudumu zorlukla yutarken “Ona ne oldu Emine Hanım?” diyen kadınla dudaklarından kaçan hıçkırığa engel olamadı.
Tomris daha yavaş gitmeye karar verdi.
“O zaman ne zamandır tanıdığınızdan başlayalım. Olur mu?”
Emine, çayından bir yudum daha alırken burnunu sildi ve konuşmaya başladı.
“Onun çalıştığı iplik fabrikasında işe başladığımda tanıştık. Nereden baksanız sekiz senedir beraberiz.”
“Uzunmuş. Peki, şu an ki hale nasıl geldiği konusunda bir fikriniz var mı? Çünkü durum hastane polisine yansıdı ve darp raporunu ben hazırladım.”
Emine dişlerini sıkıp elini yumruk ederken “Ailesi yapmıştır. Başka kim neden zarar versin ki?” dediğinde Tomris telefon konuşmalarını düşündü. Anlaşılan işler oldukça garip bir yola giriyordu.
“Ailesi? Neden böyle bir şey yapsınlar ki?”
Emine mavilerini doktorun irislerine sabitlerken “Onların bir nedene ihtiyacı yok. Umay'ın nefes alması bile onlara bakarsan suç. Sizin anlayacağınız istenmeyen bebek olan Umay doğduğundan beri bu eziyeti hep çekti. Büyük ihtimalle hamilelik olayını öğrendikleri için dozunu kaçırdılar.” deyip elindeki bardağı sıkmaya başladı. Bir de bu vardı. Aybars denen yavşak. İçinden çok küfretti o pisliğe.
Karşısındaki doktorun sözlerini son anda fark etti.
“Hamilelik. O sonlandı. Umay Hanım bebeği kaybetti.”
Alt dudağını dişleyen Emine sert plastik bardağı daha da sıktı. Belki de bu en iyisiydi ama arkadaşının canından can gitmişti. Hangi kaybına yansın bilmiyordu.
“Yıkılacak.”
Saatler geçti. Emine doktorla olan konuşmaları bitince odaya çıktı ve koltuğu yatağın yanına çekip oturdu ve bekledi. Elini tuttuğu kıza sözler verdi. Hep yanında olacağını her şeyin düzeleceğini defalarca kez dile getirdi. Kırık ve yıkıktı. Onu nasıl toparlayacağını bilmiyordu.
Sabah olduğunda gözlerini aralayan Umay, önce bulanık gördü ama sonrasında görüntü netleştikçe nerede olduğunu anlamaya çalıştı. Burnuna dolan ilaç kokusu hastanede olduğunu gösteriyordu. Canı yanıyordu. Kemikleri öyle acıyordu ki gözleri doldu. Buraya nasıl geldiğini hatırlamaya çalıştı ama yoktu. Öncesi ise cehennem gibiydi. Aklına gelen görüntüler, zihninde dolanan sözler acı içinde inlemesine neden oldu. Ağlamaya başladığında “Neden ölmedim ben? Niye kurtardınız beni?” diye bağırmak istedi. Kelimeler dilinde düğüm olurken kapı açıldı ve içeri Emine ile çok güzel bir kadın girdi.
Umay arkadaşını görür görmez “Emine” diye kısıkça inilti koparıp elini uzattı ve kalkmaya çalıştı ama bedeninin acısı “Ah” deyip bağırdı ve geri yatmak zorunda kaldı. Emine hemen arkadaşına koştu. Ona sarılırken dikkat etmeye çalıştı lakin ruhu acıyan Umay bedenini boşverdi.
“Aldatmış beni. Kandırmış. Gözlerimle gördüm. Karısına elleriyle meyve yedirdi. Babası para teklif etti. Yuvasında mutlu sen hevessin elinin kirisin dedi. Yüreğim acıyor.”
Saçlarını okşayan Emine “Geçecek kuzum hepsi geçecek. Yeniden ayağa kalkacaksın. O pisliği unutacaksın.” dediği an “Ölmek istedim. Kendimi öldürecektim. Canımdan bebeğimin canından vazgeçmiştim ben.” dedikten sonra daha çok ağlamaya başladı.
Odada sessizce duran Tomris hemen kapıyı açıp hemşirelerden sakinleştirici isterken genç kızın acı haykırışlarına içi cız etmişti. Bir erkek tarafından aldatılmıştı. Bilmeden metres konumuna düşmüştü. Ailesi zaten istemiyordu. İntihar düşüncesi var olan buhranın etkisiydi. Gelen hemşire ile ilacı hemen şırıngaya çeken kadın yatağın yan tarafına geçip kolunu sıkıca tutarak iğneyi yaptı.
Saniyeler sonra biraz olsun sakinleştiğinde öylece bakıyor göz yaşı döküyor dudakları sürekli dua eder gibi kımıldıyor ama ne dediği belli olmuyordu. Öğleye doğru yeniden gelen Tomris bu defa yanında polisleri de getirmişti.
İfade işlemi başladığında ruhsuzca cevaplar veren Umay gözleri yarı açık biçimde öylece duvara bakıyordu.
“Şikayetçi misiniz?”
“Evet. Şikayetçiyim. Beni dünyaya getirdikleri, bir gün olsun saçımı okşamayıp insan yerine koymadıkları için şikayetçiyim. Ölümü dilememe neden olurken vicdanları sızlamadığı için şikayetçiyim. Beni dövmeleri en hafifi.”
Polis bir doktora bir Umay’a baktığında kafası karışmıştı. Diğer yandan evde kazan kaynıyor resmen cehennemin kapıları Umay için aralanıyordu.
Annesi bulduğu gebelik testini başı belaya girmesin diye uğraştığı kocası ve oğullarının burnunun dibine dibine sokarken “Bitirdi bizi. Hanemizi dağıttı. Sokağa çıkamaz olduk. Rezil kepaze etti.” diye yakınıyordu. Erkekler birbirine baktığında baba sordu.
“Neredeymiş?”
Büyük abla hemen atıldı.
“Özel Ateş Hastanesi baba. Arayan doktor öyle demişti.”
Baba Zafer oğullarına baktı. Sabah ilk işleri hastaneye gitmek olacaktı. Onlar için döl israfı olan Umay’ı bir ziyaret etmek niyetindelerdi.
Ailesi aradığı ve uyuyan kızla biraz soluk almak adına dışarı çıktı. Tomris'i iki adamla konuşurken görünce dikkatini çekti ama yanlarına da yaklaşmadı. Onu gören doktor ise elini sallayıp gel hareketi yaptı.
Emine yanlarına gidince “Dün Umay’ı hastaneye getirenler bunlar. Kendileri benim kardeşim olur.” diyerek adamları işaret ettiğinde minnetle baş selamı verdi.
“Çok teşekkür ederim. Eğer onu siz bulmasaydınız belki de şu an ölmüş olacaktı.”
“Biz olması gerekeni yaptık. Umarım hastanız iyidir?”
Temur oldukça ılımlı bir konuşma yaparken Balamir çoktan sıkılmıştı. Emine bunu görmezden geldi ve soran adama ithafen “İyi, daha olacak inşallah” dedi.
Genç kız onlarla konuşurken acilden içeri giren üçlü ile bir an duraksadı. Gözlerini kısıp doğru görüp görmediğini zihninde tarttı ve irisleri büyüdü.
“Olamaz.”
“Ne oldu?”
Tomris kızın yüz ifadesinin değiştiğini ve renginin kaçtığını fark etmişti.
“Onlar, onlar burada. Umay’ın babasıyla abileri.”
Geri geri adımlarken “Zarar verecekler.” der demez koşmaya başladı. Balamir ile Temur birbirlerine baktıktan sonra hızla kızı takip eden Tomris’e katıldılar. Üçüncü katta olan odaya çıkmak için asansör beklediler ama doluydu ve üçüncü katta takılı kalmıştı. Sürekli düğmeye basan kız “Öldürecekler. Onu öldürecekler” diye sayıklarken Tomris güvenliğe bağırıp “Üçüncü kat iki yüz yirmi numaralı odaya hemen hastane polisini yönlendirin. Hasta hayatı tehlikede!” derken sonunda açılan kapı ile içeri girdiler. Temur ile Balamir merdivenlere koşmuştu.
Üçüncü kata gelip kapı açıldığı an kendini dışarı atan Emine koridorun sonundaki odaya koşmaya başladığında önlerinde giden üçlüyü görüp anlık duraksadı. İşin kötüsü elinin üzerinde serum iğnesi çıktığı için kan damlayan Umay kapının önünde koridorda dikiliyordu. Abilerinden en büyüğü elini beline attığı an Emine çığlık attı. Temur ile Balamir kalan son birkaç basamağı da çabucak çıktıklarında belinden büyük ekmek bıçağı çıkaran ve kıza doğru koşan adamı görmeleri ile silahlarına sarıldılar ama geç kalmışlardı. Abisi Metin bıçağı önünde durup omuzunu sıkıca tuttuğu kızın karnına saplarken tüm sesler birbirine karışıyordu. Üç kez hızlı biçimde saplanan bıçak sonrası geri çekilen adamla yere düşen Umay gözlerini tavana dikti.
Nefes almak zor gelirken bebeğine veda ettiğini öğrendiği için mutluydu. En azından aynı kandan olan bu caninin gazabı ile can vermemişti karnında. Dudağının kıyısından kan sızarken ona tepeden bakan adamı tutup kendine çeviren ve kafa atan birini gördü. Bulanıktı görüntü ama güçlü birine benziyordu. Diğer tarafında odasına giren o güzel kadın bir şeyler söylüyordu. Büyük bir kargaşa vardı. Lakin o artık hiçbir şeyin içinde ya da dışında değildi.
Emine baş ucuna çökmüş avucuna topladığı krem renk hırkasının kumaşı ile dudak kıyısını silerken “Ölme, ne olur kardeşim bırakma kendini.” diye defalarca kez yalvardı. Yarasına baskı yapıldığında inlemek adına dudaklarını araladığında biraz daha kan sızdı. Ne de çok kanım var diye şaşırdı. Gözüne ışık tutulmaya başlandığında artık ciğerine batan soluklar azdı.
En çok baş ucuna ağlayan arkadaşını üzdüğü için kendine kızdı. Bir o vardı arkasından bir dua edip ağlayacak. Son kuvvetiyle elini kaldırdı ve kanlı parmakları onun göz yaşını silmek istedi. Yetmedi. Aşağıya düşen eli Balamir yakaladığında iri avucu içinde sıktı. Sarı saçlı solgun yüzlü mazlum Umay’ı kanlar içinde gören yeşiller Karadeniz’in hırçın dalgaları gibi kıpraştı. Sedyeye alınıp hemen ameliyathaneye götürülürken arkasından bakmak zor gelmişti.
Saatler geçti. Umay canının savaşını verirken doğumhane katından aşağıya inip telefona sarılan Aybars aynı yerdeydi. Acı ki doğuma gelen Nur da Özel Ateş Hastanesindeydi. Aybars bir evladını kucağına alırken diğerini kaybettiğini bilmiyordu. Ve de sevdiği kadının onun yalanları yüzünden ölümle boğuştuğunu. Bahçeye çıktığı an aradı. Çaldı ama bakan olmadı.
“Aç, ne olur aç güzelim. İyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var.”
Emine, arkadaşının telefonunu almış cebine atmıştı Doktor Tomris’ten. Şimdi çaldığında irkildi. Ellerinde can dostunun kanı, tüm bedeni titreme nöbetlerine giriyordu. Telefona baktığında gördüğü isimle kan beynine sıçradı. Mavileri alev alırken telefonu cevapladı ve sessizce bekledi.
“Güzelim, Umay iyi misin? Lütfen ses ver. Dinle beni çok seviyorum seni.”
Sinir tüm hücrelerini öyle esir etmişti ki “Neredesin sen Aybars?” deyip yerini öğrenmek istedi.
“Emine? Umay nerede? Lütfen telefona ver konuşmam lazım.”
“Neredesin dedim?”
Soluğunu içinde hapseden adam “Hastanede” diyebildi.
“Hangi hastane?”
“Emine.”
“Hangi hastane diyorum sana!”
Sorun çıkaracağını bilse de “Özel Ateş Hastanesi” dediği an “Hemen ameliyat katına gel.” cevabından sonra telefon kapandı. Aybars kaşlarını çatarken neler olduğunu anlamaya çalıştı. Ameliyat katı demişti. Neden? Niye? Yüreğine çöreklenen sıkıntı daha da büyürken adımları hastaneye döndü ve hızlandı. Danışmadan ameliyat katını öğrenip asansöre bindiğinde nefesi kesilir gibi olsa da neyle karşılaşacağını merak etti.
Kapı açılıp kabinden indiğinde ileri geri yürüyen Emine ile karşılaştı. Genç kızın yanağında ellerinde üzerindeki kanı görünce durdu. Mavileri büyüdü. Aklına Umay’a bir şey olma ihtimali gelince koşar adım vardı kızın yanına ve “Umay nerede?” dediği an yüzüne sertçe bir tokat yedi. Başını eğdiği yandan düzeltirken ikinci tokadı sol yanakla buluştu. Ardından yakasına yapışan kız “Lanet olsun lan sana. Pislik. Şerefsiz. Yedin kızın başını. Evliydin madem ne bok yemeğe onun hayatına girip sikip attın? Hangi akla hizmet kendine aşık ettin he? Cevap ver. Hala nasıl Umay diyebiliyorsun? Adam mısın lan sen? O kız canıyla uğraşırken sen niye nefes alıyorsun?” derken sarsıyor vuruyor haykırıyordu.
Balamir oturduğu yerden ayağa kalktığında yanındaki Temur’a kızı işaret etti. Genç adam birkaç adımda kıza ulaşıp onu omuzlarından tutarak geri çekmeye çalışırken “Bırak, bırak beni de göstereyim ona Umay neredeymiş? Abisi onu nasıl bıçaklamış, bebeğini ne haldeyken kaybetmiş öğrensin. Birini kucağına aldı diğerini yok etti öğrensin bırak işte!” diyen Emine Aybars’ı itekliyordu.
Duyduklarından sonra dünya ayağını altından kayıyormuş gibi hisseden adam geri sendelerken dudakları aralandı ve “Ne?” diyebildi. Temur'un zorla zapt ettiği kız “Dün sana geldi. Hamile olduğunu söyleyecekti. Ama sen hayatını sikip attın orospu çocuğu. Evdekiler öğrenmiş dövmüşler. Dün bebeğini kaybetti bugün senin yüzünden abisi bıçakladı. Bak, iyi bak ellerime. Bu onu kanı. Ona bir şey olursa bil ki katili sensin. Sen yok ettin. Defol şimdi. Sakın onun etrafında olabileceğini düşünme. Bitti. Arkadaşımı senin gibi bir piçe yem etmeyeceğim. Defol dedim defol!” diye haykırırken Balamir ikisinin arasına girdi ve “Geri bas birader. Adam değilsin elimden bir kaza çıkacak.” dedi.
Bu Balamir ile Aybars’ın ilk karşı karşıya gelişiydi. Biri en acı biçimde yıkılmış neden olduğu şeyleri, sevdiği kadından olan bebeğini kaybedişini ve onun yüzünden ölüme yürümesini dinledi. Diğeri, kollarında hastaneye taşıdığı gözleri önünde bıçaklanan kızın nasıl da bir kansız tarafından mağdur edildiğini öğrendi. Acılarına şahit oldu. Karadeniz gibi öfkesi kabarırken deli yanı laz damarını kabartmaya başladı.