9. CAN YAKAN GERÇEĞİN RENGİ

2521 Words
Balamir, Alparslan ve Temur hastaneye giriş yaptığında parmak boğumlarındaki kızarıklık kendini gösteriyordu. Yarım saat önce ellerindeki son adamı da yumruklamış işi onlara kimin verdiğini öğrenmişlerdi. Balamir en güvendiği iki adamı ismini öğrendikleri kişinin peşine takarken gelen telefonla yola çıkmıştı. Asansörden indiklerinde “Benim dostumdan uzak duracaksınız. Bey amca şu oğlunu al ve gidin.” Diyen Emine'nin sesiyle başlarını koridorun ucuna çevirdiklerinde Asena’nın tutamadığı ve yere düşen kızla adımları hızlandı. Temur, koşmaya başladığında İsmail Bey “Hadsiz, terbiyesiz” diye bağırıyordu. Halime Hanım, bir adım öne çıkıp “Bana bak İsmail efendi dua et çocuklarım kocam yanımda yoksa ben sana terbiyesizi de hadisizi de anlayacağın dilden öğretirdim. Haydi al uçkuru bozuk zihni küf oğlunu da bas git. Terbiyemi bozdurma bana” dediği gibi Balamir hemen adamların arkasında belirdi ve kollarından tutup geri çekti. Aybars, diklenmek Umay’ın yanında olmak istedi ama bir yandan Nur diğer yandan karşısındaki insanlar buna izin vermiyordu. Babası zaten başlı başına bela olmuştu hayatına. Sevdiği kadına verdiği zararı gözleriyle görmek kulağı ile duymak onun canının nasıl da yıkıldığını bilmek kahrolmasına neden oluyordu. Balamir dişleri arasından “Ben sabırlı bir insan değilim. Uyarıyorum damarımı attırmayın diye ama inatla uğraşıyorsunuz. Bir daha bu katta, kızların yanında yöresinde, hayatının en uzak köşesinde dahi görürsem hissedersem ya da haberi gelirse.” Dediğinde İsmail Bey kaşları çatılmış halde “Gelirse?” diyerek devam etmesini istedi. Kenar mahalle kızı yüzünden koskoca Atalan ailesi tarafından bir tehdit edilmediği kalmıştı. Aybars ile çok sağlam kavga edeceğini biliyordu. Elini pisliğe dokunmuş gibi çekip üzerine silen sonra da cebine sokan Balamir ise “Gelirse, Karadeniz de balıkların karnı doyar. Deli tarafımı tavsiye etmiyorum derken şaka yapmıyorum İsmail Bey. Sizin de gücünüzün de sınırı var ama benim yok. Her şeyi geçtim kansızlığa tahammül etmem. Öyle ya da böyle. Bu kızlar artık benim himayem de.” dedikten sonra gözlerini kıstı. Aybars hala bir adım ileri atıp “Umay” demişti ki “Sikicem ama aşkının ızdırabının” diyen Balamir yakasından tuttuğu adamın yüzüne kafa atıp yere düşmesini sağladı. Kalkmasına izin vermeden eğilip işaret parmağını tehdit edercesine sallayıp “Siktir git başımı belaya sokma benim.” dedi. Temur ise kardeşinin kucağındaki Emine’yi almış yanına gelen hemşire ile boş bir odaya götürürken yanında giden Tomris ve gelinler de gitti. Hayime Hanım, kocasına bir kez baktı. Gözlerinde öyle şeyler okudu ki Süleyman Bey oğlunun yanına gidip omuzunu tuttu ve “Bırak evlat. Bu kansızlar bir daha buralarda dolanamayacak.” deyip yanında dikilmesini sağladı. Bir gün sonra ilaçlar hafiflediği için uyandırılan Umay zorlukla gözlerini araladı. Ağzının içi çamur gibiydi. Boğazı acıyor, kasıklarında hissettiği sızı ara ara yüzünü buruşturmasına neden oluyordu. Emine elini tutup “Canım. Çok korkuttun beni.” derken sadece dinledi. Hala uyku ile uyanıklık arasında gidip geliyor aklına dolan yaşadığı olaylarla kalbi bin parçaya bölünüyordu. Kısık, pürüzlü bir sesle “Bebek” dedi. Biliyordu gittiğini ama duymak belki de yıkılmış hayatına bir darbe daha indirecekti. Emine'nin rengi değişirken “Söyle” diye fısıldadı. Arkadaşının da ne kadar kötü göründüğünü buğulu gözlerle görebiliyordu. “O gitti kardeşim.” Gözlerini kapatan Umay yanağından süzülen yaşların ılıklığı sanki ciğerindeki ateşe benzin oluyordu. Yanağından hissettiği parmak uçları, acı içinde sızan yaşı siliyordu. Dudaklarından kaçan hıçkırığa engel olamadı. Sadece inler gibi “Emine ben ne yaptım?” diyebildi. O aslında sadece güvenmiş inanmış ve sevmişti. Kapı açılıp içeri Tomris girdiğinde yüzünde şefkatli bir gülümseme vardı. Önce genç kızın değerlerine baktı. Sonrasında baş ucuna gelip elini omuzuna koyup yumuşak bir sesle “Kendini nasıl hissediyordun Umay’cım?” dedi. Genç kız gördüğü şefkat karşısında öyle içerlendi ki boğazı düğüm düğümdü. Korksa da “Bilmiyorum. Annemler geldi mi?” deyip cevap beklediğinde o cevabın hiçbir zaman olumlu olmayacağını biliyordu. “Zorlu bir ameliyat geçirdin canım üstelik yeni kendine geldin. Dinlen ve hiçbir olumsuzluk düşünme.” “Gelmediler değil mi?” Emine üzüntüyle karışık veryansın ile “Hala onları mı soruyorsun? Dayan yedin diye bebeğin öldü. Abin olacak kansız yüzünden ne hale geldin? Sana nelere mal oldular haberin var mı?” diye çıkıştığında Tomris anından genç kıza döndü ve kolunu tutup yüzüne bakmasını sağlarken başını sağa sola salladı. Şimdi bir şeyler söylemek yersizdi. Zaten bitik halde olan genç kız daha fazlasını kaldıramazdı. Umay arkadaşının sözlerinden sonra sustu. İçli içli ağlasa da dudaklarından tek bir söz ya da hıçkırık çıkmadı. Gözlerini kapatıp başını yana çevirdiğinde ölmeyi diledi. Bebeğini beli Metin abisi değil ama annesiyle ablaları öldürmüştü. Uyumaya çalıştı. Elini yeniden tutan ve özür dileyen arkadaşına kızmadı. Haklıydı. O hep haklıydı. Aybars konusunda uyarırken de ailesinin onu aslında nasıl da yok saydığını her defasında söyleyip güçlü o derken de. İki gün sonra daha bedenen daha iyi olduğunda öyle yemeğini Emine sayesinde yerken kapı tıklandı. Açılıp içeri giren doktorla birlikte yaşlı bir kadın da onu takip etti. Tomris sevecen bir sesle “Afiyet olsun canım.” dedikten sonra yanında duran annesini tanıttı. “Bu hanım benim annem. Hayime Atalan.” Ağzındaki çorbayı zorla yutan genç kız dudaklarını kağıt peçete ile silerken mırıltı şeklinde “Hoş geldiniz” dedi. “Hoş buldum canım. Nasılsın? Daha iyi gördüm seni?” Kaşları kalkan genç kız merakla “Daha önceden tanışıyor muyuz?” dediğinde başını olumlu yönde sallayan kadın “Sen yoğun bakımdayken tanıştık. Emine ile sohbet etme şansımız oldu. Seni de camın arkasından gördük ama maşallah daha iyisin.” dedi. Başını usulca anladım der gibi sallarken kapı yeniden tıklandı ve bu defa hastane polisi içeri girip ifade alması gerektiğini söyledi. Umay, yalnız kalmak istemediği için polislerden diğerlerinin kalmasını istedi ve hatırladığı kadarıyla olayı anlattı. Metin'in hapse girdiğini ve şikayetçi olursa daha fazla ceza alacağını öğrendiğinde bir yandan da korkmadan edemedi. O hep korku ile terbiye edilen zihnine duygularına korku ile hükmedilen bir insandı. Hali ortaydayken babasının ve diğer abisinin hışmından çekiniyordu. Aldığı ilaçlar yüzünden hemen uykusu gelirken diğerleri çıkmış kapıyı aralık bırakmıştı. Tomris hem annesini hem de Emine’yi odasında kahve içmek için götürürken hemşireye sıkı sıkı tembihlemişti. Umay'a göz kulak olacaktı. Aybars ise oğlu ve karısı ile hastaneden ayrıldığında evde sağlam bir kavga onları bekliyordu. Nur, asla konuşmuyor sürekli olarak bebeğine sığınıp ağlıyordu. İsmail Bey ise çalışma odasına çektiği oğluna belki de bu yaşında ilk kez tokat atmıştı. “Unutacaksın. O mahalle süprüntüsünü unutup karına çocuğuna sarılacaksın. Nur sana aşık. Affedecektir. Bir daha olmayacak. Elin adamları senin yüzünden beni tehdit ediyor. Seni ne hale getiriyor. Kabul etmiyorum. Ne boşanmanı ne de o kızla dost hayatı yaşamanı. Duydun mu beni? Başını belaya sokacak Aybars aptal olma.” Genç adam ellerini saçlarına geçirip hırsla babasına dönerken “Yeter! Karışma artık hayatıma. Nur'u sevmiyorum. Ben Umay’a aşığım. Sen müdahil olmasan ben her şeyi bu kadar boka batmadan toparlayacaktım. Lanet olsun benim yüzümden sevdiğim kızın anne olma hayalleri yok oldu. Bebeğim öldü benim yasını tutamıyorum. Onun yanında olamıyorum. O adam gibi karşına geçip sevdiğim kadını savunamıyorum. Rahat bırak beni. Düş yakamdan.” deyip odadan çıkacaktı ki yaşlı adam oğlunun koluna sarıldı ve geri çekip bir tokat daha attı. “Duracaksın. Durup düşüneceksin. Eğer o kızın yanına gidersen, karını oğlunu bırakırsan yemin ediyorum acımam gebertirim. O kızı yok ederim. Kemiklerini dahi bulamazsın.” Aybars yanağına giden elini yumruk yaparken gözlerini irice açtı. Başını sağa sola sallarken “Yapamazsın” diyor öfke tüm damarlarını zorluyordu. Başını dikleştiren adam “Yaparım. Hem de hiç acımam. Ayağını denk al Aybars. Uyarmayacağım bir daha ve sen kendine geleceksin.” diyerek oğlunun gözlerine baktı. Aybars babasını tanıyordu. Dediğini yapacak bir adamdı ama Umay’dan da vazgeçecek değildi. Evden bir hışım çıktığında soluğu hastanede aldı. Etrafta Balamir’in koyduğu adamlar varken anında görülmesi kaçınılmazdı. Güvenlikten geçip içeri girdiğinde danışmadan Umay’ın oda numarasını sordu. Adamlardan biri ise anında telefona sarılıp aradı. “Abi, şu senin gelirse haber verin dediğin adam şu an içeri girdi.” “Tamam koçum kapa geliyorum.” Balamir, Temur’a bakıp “Ben bu herifi sikecem he. Ne laf anlamaz dingilmiş arkadaş? Hayır kafa yetmedi de sağlamından dayak mı istiyor anlamadım ki?” derken ayaklanmıştı. Kendi evindeydi ve önlerinde işleriyle ilgili birkaç dosya vardı. Kum işi yürütüyorlardı aynı zaman da. Karadeniz’den çıkartılan kumu ihraç ediyorlardı. Temur bıkkın bir soluk verip “Yine mi gelmiş?” dediğinde abisi gibi kalmış ceketini giyiyordu. Dişlerini sıkan Balamir orman yeşillerini kısarken “Gelmiş it oğlu it. Lan bunlar yüzünden hayvanlara da hakaret ediyorum ya yeminle çıkıp Çakır’dan özür dileyesim geliyor.” diyordu. Evden çıktıklarında ablasını aradı ama ulaşamadı. Ameliyatta olabileceğini düşündü. Oysa üç kadın da oturmuş kahve içiyor Hayime Hanım teklifini Emine’ye sunuyordu. Umay, uyku ile uyanıklık arasında saçlarında bir el hissetti. Nefes aldığında genzine dolan tanıdık koku ile gözlerini açmadan bekledi. Her şeyin bir rüya olduğunu ve sevdiği adamın onu uykusunda sevdiğini hayal etti. Ama daha derin bir solukla karın bölgesindeki acı beynine sinyal gönderdi ve her şeyin gerçekliği kendini belli etti. Gözlerini araladığında alnına konan öpücükle dudaklarından kaçan hıçkırık aynı anda oldu. Aybars, genç kızın kokusunu içine çekerken “Özür dilerim güzelim. Çok özür dilerim. Seni düşürdüğüm durum için, yalan söylediğim için, sana yetişemediğim için affet beni.” dediği an “Git buradan”" diyen Umay kalkmaya çalıştı. Canı yandığı için inleyen genç kız ile “Dur lütfen canın yanıyor. Biliyorum kızgınsın ama ben sana aşık oldum Umay. Yemin ederim kalbimde ruhumda senden başkası yok. Olmayacakta.” diye omuzlarından tutup kalkmasını engelleyen Aybars ağlıyordu. “Yalan söyledin. Aldattın beni. Metres, yuva yıkan kötü kadın oldum senin yüzünden. Aşkıma güvenime kastettin. Ne suçum benim. Sana inanmaktan aşık olmaktan başka ne günahım vardı? Git Aybars, benden aldığın kaybettiğim her şeyin hatırına artık gözüme gözükme. Sesini duyurma. Bana her gün kendime lanet ettirme.” Hemen serum iğnesi olmayan eline sarılan Aybars eğilip öperken “Söyleme öyle. Biliyorum hatam günahım çok ama senden uzakta olmaz artık. Kaybın bizim kaybımız sevgilim. Ama yine de o kadar haklısın ki hem bebeğimiz gitti benim yüzümden hem de anne olma şansın. Rahminin alındığını duyduğumda kahroldum. Kendime defalarca kez lanet okudum küfrettim. Özür dilemek işe yaramaz ama aşkımız için affet beni ne olur.” diye konuşuyor ama ne söylediğini bilmiyordu. Umay bir nokta da takılı kalmıştı. Anne olma şansı elinden alınmış mıydı? Bir daha bebeği olmayacak mıydı? Ailesi, ona anne diyen çocuklar etrafında koşmayacak mıydı? Daha kaç kayıp verecekti bu aşk için. Annesi ve ablaları bebeğini öz abisi anne olma hayallerini elinden parçalaya parçalaya mı almıştı yani? Dudakları titrerken “Sen ne dedin az önce? Anne olma şansım?” dedi ama devamını getiremedi. Aybars bilmediğini genç kızın ela gözlerindeki daha büyük bir yıkımla anladığında alt dudağını ısırdı ve yanağından süzülen damlalara rağmen uzanıp alnından öptü. “Söylediler sanmıştım. Bilmediğini bilmiyordum güzelim. Ben çok özür dilerim. Elimden hiçbir şey gelmedi ne olur affet bağışla beni.” Bu defa koluyla adamı iten Umay “Anlat. Bana ne olduğunu anlat.” diye bağırdığında refakatçi koltuğuna çöken adam “Bıçaklandığında rahmin ve yumurtalığın parçalanmış. Almak zorunda kalmışlar. Yani artık anne olmay-” dediği an “Sus!” diyerek çığlık atan genç kız “Sus, kes sesini. Sus!” diye devam etti. “Umay, sevgilim söz veriyorum tüm yaralarını saracağım.” “Aybars, benim en büyük yaram sensin. Zehirli, irin dolu, yalan kaynayan. Git buradan. Her şeyimi elimden almışken affet deme. Özür dileme. Karına ailene dön. Beni yarım eksik bıraktın git hayatını tamamla. Ama dilerim yüzün bir gün olsun gülmesin. Allah görsün bana yaptıklarını. Ona havale ediyorum seni.” O sırada içeri giren hemşire “Beyefendi nasıl girdiniz buraya lütfen çıkın yoksa polis çağıracağım.” derken Aybars hala başını sağa sola sallıyor “Hayır sevgilim Umay’ım ne olur öyle deme. Tüm hatalarımı telafi edeceğim sana söz veriyorum. Bırakmam seni. Neye mal olursa olsun bırakmam” diyerek Umay’ın eline sarılıyordu. Genç kız öğrendiklerinin ağırlığı ile acı acı çığlıklar atarken yataktan kalkmaya çalışıyor ölmek için dua ediyordu. Olur da bir gün birini yeniden sevse aile olmak istese mümkün olmayacaktı. Hastaneye yakın oldukları için hemen gelen ikili genç kızın yattığı kata geldiklerinde acı çığlıkları duydular. Balamir koşmaya başladığında “Siktir” diyor Temur ise artık abisinin sabrının taştığına yemin edebiliyordu. Bir hemşire Umay’ı sakinleştirmeye diğeri ise Aybars’ı dışarı çıkarmaya çalışırken içeri dalan Balamir inatla genç kıza ulaşmaya çalışan adamı yakasından tuttuğu gibi kafayı gömdü ve yere düşmesine izin vermeden yumruğu yüzüne geçirdi. “Yeter lan. Sikerim senin dalağını pezevenk. Sana buraya gelmeyeceksin bu kızın etrafında seni görmeyeceğim demedim mi ben?” Onların arbedesi zaten psikolojik olarak çökmüş Umay’ın ellerini kulaklarına kapatarak çığlık atmasına neden olurken Temur “Abi kız kötü oldu” diye gözü dönmüş adamı uyarmaya çalıştı. Balamir yeniden yumruk atıp adamı kapını önüne yere sererken yeşillerini bitik haldeki Umay’a çevirdi. Dişleri çenesi acıyacak kadar sıkılırken boğazında hissettiği acı sol yanındaki iğne batması hissi yabancıydı. Dakikalar sonra iğne yapılan Umay sakinleşip ağlayışları iç çekişlere dönüşürken Balamir hırpaladığı Aybars’ı adamlarına teslim etti ve annesinin yanında genç kızı odasında cam kıyısında dikiliyordu. Emine göz yaşları içinde arkadaşına bakarken kısık ve sancılı bir tonla “Anne olamayacakmışım.” dediğinde elini ağzına kapatan kız başını yana çevirip hıçkırığını içine hapsetti. Kapı ağzında duran Temur’un bile içi acıdı. “Geçecek kuzum, hepsi geçecek. Söz veriyorum seni hiç yalnız bırakmayacağım.” Emine sözler veriyordu ama Umay’ın hayat ışığı daha da sönüyor ruhu karanlık içinde kalıyordu. Balamir ise genç kızın elalarındaki karanlığı görüyor kaşlarını çatık kafasından geçen şeyleri tahmin edebiliyordu. Hayime Hanım Emine’nin omuzuna elini koydu ve “Müsaade et kızım” dedi. Ağlamaktan kızarmış gözlerle kalkıp odadan çıkan Emine yandaki koltuklara oturup ellerini yüzüne kapatırken onu izleyen gözlerden habersizdi. Arkadaşını nasıl koruyacağını ya da toparlayacağını bilmiyordu. Hayime Hanım ona bir teklifle gelmişti ama Umay kabul eder mi emin değildi. Evleri yoktu. Paraları çok azdı. Aileleri onlara düşmandı. Hayime Hanım genç kızın elini tutup sevgi ve şefkatle okşarken “Ah güzel kızım. Hayat çok acımasız biliyorum ama emin ol bu günler sadece mutlu günlerin ters aynası. Güven bana yılların tecrübesi var. Çok ağır bir yük var omuzlarında ama atlatacaksın. Dimdik ayağa kalktığında sadece kötü birer anı olarak kalacak hayatının bir bölümünde. Kötü bir olayla karşılaştık ama izin verirsen ben ve ailem hep yanında oluruz.” dediğinde aldığı cevap “Neden?” oldu. Cevap verecekken kapının önünde yine bir arbede bağırış başladı. “Nerede o kaltak? Ailemi dağıttı. Utanmadan bir de abisinden şikayetçi olmuş. Yediği bokları gözü görmüyor mu? Lanet olsun onun gibi evlada. Geberseydi keşke ölseydi de hiç doğmasaydı!” Emine hırsla odaya girmeye çalışan kadını kolundan tuttuğu gibi geri savururken “Yeter be yeter. Düşün şu kızın yakasından. Senin oğlun o kızının hayatını kararttı. Cezasını sonuna kadar çekecek. Siz de onun bebeğini öldürdünüz. Katilsiniz!” diye haykırıyordu. Temur Emine’nin yanında yerini alırken Tomris ile Balamir de dışarı çıktı. Dimdik kadının karşısına geçen Tomris “Burası bir hastane hanım efendi. Mahalle kavgalarını burada çıkaramazsınız. Lütfen gidin.” derken gitmezsen olacaklardan sorumlu değilim der gibi bakıyordu. En çok da annesinden korkuyordu çünkü odadan çıkarsa bu kadına haddini çok sağlam bildirirdi. “Sen kimsin be? İçerideki kaltak şikayetini geri çekecek. Abisini hapisten çıkaracak. Geberen piçi gibi o da yok olsun umurumda değil ama benim oğlum onun yüzünden dört duvara mahkum kalmayacak.” Tomris midesinin bulandığını hissetti. Aslında ülke genelinde bu durum çoktu. Erkek çocuk tapınırcasına sevilir kız çocuksa ilk vazgeçilen olurdu. Ya da istenmeyen çocuklar doğurulur ya da sokağa atılır belki de şansı varsa ki buna şans denirse aile içinde kalır ama her türlü şeyi yaşamaktan geri kalmaz. Umay ile Emine bu kızlardandı. Onlar için daha da fazla üzüldü. “Önce destur diyeceksin hanım.” Arkalarından gelen sesle Atalan kardeşler karşılarındaki cazgır ve terbiyesiz nursuz kadının laflarını nasıl da yiyeceğini biliyordu. Hoş anlayan olursa tabi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD