-Abla giderken tatlı mı alsak?
Kıraç'ın teklifine kardeşleri sadece güldü. Bu güne kadar neler alıp gitmişlerdi de Adnan amir bir güzel yine fırçalamıştı.
-Bence seni verelim abi.
-Sen konuşma bücür. Seni versem adam içerden çıkarmaz.
-Ben ne yaptım? Karakolda olan Alp abim hatırlatırım.
-Yeter! Yine didişmeye başlamayın. Karakola gidene kadar sadece diyeceklerinize hazırlanın.
Burçin iki kardeşinin birbirine bakışlarını görse de önden yürüyerek devam etti. Kedi köpek gibiydiler. Sözde biri yirmi altı yaşınaydı, ama hala küçük kardeşi ile kavga etmeyi çok severdi. Alp öyle miydi? Gerçi o üçüne de benzemiyordu. Saf olduğu kadar sevgi dolu ve herkese yardım etmeyi seven biriydi. Çoğu zamanda bu yüzden başına iş açıyordu. Çocuk fazla iyi niyetliydi ve kolay kandırılıyordu.
Karakolun bahçesine girdiklerinde kendilerine dönen gözlere bakmamaya çalışsalar da kabak gibi parlıyorlardı. Memurların birçoğu artık tanıdığı için çoktan dedikodu da yapmaya başlamışlardı.
-Ooooo kimler burada? Hayrola tatlı kardeşler bu gün neden buradasınız?
İşte bu kötü olmuştu. Eser komisere yakalanmışlardı. Adam bulduğu yerde acımadan lafı sokuyordu.
-Komiserim hayırlı günler. Nasılsınız? Eşiniz nasıl? Çocuklar iyidir umarım.
Burçin gülümseyerek konuyu değiştirmeye çalışsa da benden kaçmaz diyen adam işini hiç kolaylaştırmıyordu.
-Hepsi iyiler. Hatta dün hanım sizi sordu. Bu aralar pek uğramıyorlar mı diye. Bende erken cevap vermişim anlaşılan.
-Yapma ama Eser abi. Biz ne yaptık ki?
Kıraç araya girmişti ki Eser'in kahkahası her şeyi anlatıyordu. Komiser yanlarından ayrılırken "Kardeşiniz bu sefer sert kayaya çarpmış. Benden söylemesi."dedi. Üçü birbirine baktığında korkuya amirin odasına koştular. Merkezde ki herkes alışkın olduğu için kapıyı çalıp içeri bile daldılar.
Alp amirinin yanında ayakta beklerken karşısında bir kadın ve bir çocuk vardı. Asıl sıkıntı ise baş uçlarında bekleyen adam gibiydi. Kardeşlerine bıraksalar bir güzel dövecek gibi bakıyordu.
Kapıyı kapatıp yan yana dizildiler. Alp'e baktıkların da bir açıklama beklediler.
Amir kardeşleri sevse de vukuatları bitmediği içinde biraz kızıyordu. Olayları çok büyük olmasa da az baş ağrıtmıyordu. Hele şimdi ki olay büyüdükçe büyümüştü ve karşı taraf şikayetçiyim diyordu. Tatlıya bağlanmazsa nezarethaneye atmak zorunda kalacaktı.
-Merhaba....
Burçin bir adım atmak için karşı tarafa bakmıştı,ama öfkeli bakan gözler işiniz zor diyordu. Elini uzatıp "Ben Burçin. Alp'in ablası."dedi. Bir adım bekledi, ama öküz adam gıcık şekilde bakmak dışında bir şey yapmıyordu.
-Bende Derin.
Burçin en azından karısının iyi biri olduğunu düşünürken "Abimin biraz canı sıkıldı."açıklaması ile yanlış tahmin ettiğini anladı.
-Kimin yüzünden acaba.
Deniz karşısında ki adama bakarken yumruğunu sıkıyordu. Hiç kimse yeğeninin canını sıkamazdı. Bunu yapanında burnundan getirirdi.
-Önce bir olayı öğrensek mi? Belki anlaşabiliriz.
Kıraç yanlış zamanda araya girdiğini adamın bakışlarından anladı. Hiç anlaşmaya niyetim yok diyordu. Alp ne yaptıysa iyi sinir etmişti.
-Abi uzatmasak mı? Bak Ezgi de üzülüyor.
Başta kendi de baya sinir olsa da artık uzatmak istemiyordu. Bunun için de abisinin yumuşak karnından vurmaya çalıştı.
Deniz'in gözleri yeğenini bulurken kararsız kalsa da "O yüzden şikayetçiyim. Yeğenimin burada olup bu korkuyu yaşamasının tek suçlusu bu adam. "dedi.
-Ben gerçekten özür dilerim...
Alp suçlu olduğu için bir kere daha dillendirmek istedi, ama öfkeyle atılan adımla hemen sustu. Amir böyle olmayacağını anlayınca "Deniz Bey sizi biraz dışarı alalım isterseniz. Ben bir kardeşlerle konuşayım." dedi.
Derin abisinden önce davranıp "İyi olur." dedi. Yoksa karakoldan çıkmak mümkün olmayacaktı. Yeğeninin elini tutup dışarı çıkarken şaşkın gözlerle izleyen kardeşlere baktı. Neler olduğunu merak ettiklerini bakışlarından anlıyordu. Olayların buraya varmasını hiç istemezdi, ama abisinin kırmızı çizgisine basmışlardı.
Burçin kapı kapanınca rahat bir nefes alıp kardeşine yaklaştı. Bengü kendini koltuğa attığında Kıraç da ablasını takip etti.
-Canım ne oldu? Bu adam neden bu kadar sinirli?
Alp olanları tekrar hatırladıkça kendine kızıyordu. Bu sefer kimse beni kandırmayacak demişti, ama sonunda küçük bir kız çocuğunu korkutmuştu. Oysa onu korumak istemişti. Anlaşılan yine becerememişti.
-Kardeşiniz kahramanlık yapmaya çalışmış.
Amirin dediği Bengü'yü güldürürken Kıraç ve Burçin her saniye daha çok merak ve şaşkınlıkla bakıyordu.
Alp en iyisi en baştan anlatmalı dedi ve başladı.
-Mesai saattin bitmesine az kalmıştı. Tam görev teslimi yapacağımda az önce ki kız koşup yanıma geldi. Yeğenini kaybettiğini söyledi. Arkadaşlardan birine kameraları kontrol et dedim ve reyonlar arasında aramaya başladım. Haliyle alan büyüktü ve kameralarda tek başına bir çocuğun görünmediğini söylediler.
Buraya kadar sıkıntı yoktu. Alp elinden geleni yapmış ve her köşede aramıştı. Kız da peşinden ayrılmamış ve telaşla oradan oraya koşturmuştu. Hatta bir ara teselli etmiş ve bulacağını söylemişti. Birinin ağlamasına hiç dayanamazdı.
-Tamam, sonra ne oldu?
Burçin asıl sıkıntı devamında olduğunu anladı. Kardeşinin sıkıntıyla nefes aldığını görünce "Alp ne oldu?!"diye tekrar sordu.
-Oyuncak reyonunda rafa girmiş ve saklanmış. Bulduğumuzda ağlıyordu. Dikkatlice önünde ki oyuncağı kaldırıp kenara çekildim. Teyzesi alırsa iyi olur diye düşündüm ama 'anne ' diye ağladıkça şüphe ettim. Kızın yalan söylediğini düşündüm ve hemen uzaklaştırdım.
Her gün duydukları kandırılma ve çocuk kaçırma olaylarından biri sanmıştı. Küçük kız anne diyordu ve kendisini teyze diye tanıtan kıza gitmemişti.
Oysa Derin derdini anlatmak istese de yeğeni ağlamış ve işleri daha da zorlaştırmıştı. Üstüne araya giren güvenlik görevlisi 'o zaman kimlik alayım' demişti. Evden sadece ekmek almak için çıkmıştı ve yanında değildi. Durumu anlatmaya çalışsa da sonuç alamamıştı. Üstüne polis çağıracağını söylemişti.
Devamını anlatmasa da kardeşleri anladı. Hepsinin gözü amire döndüğünde "Bana hiç bakmayın. Küçük kızın dayısı avukat ve sonuna kadar uğraşacağım diyor." dedi.
-Bir yanlış anlaşılma bu kadar büyütülmez ki....
Burçin haklı olsa da adam da kendince haklıydı. Yeğenin korkutan kişiyi affetmeyi düşünmüyordu. Tüm konuşmayı sessizce dinleyen Bengü ayağa kalktı.
-Ben hallederim.
Bu sefer gözler ona dönerken nasıl halledeceğini de çok merak ediyorlardı. Kavga ile düşünüyorsa hiç karışamaması daha iyi olurdu. Zaten başları beladaydı daha da belaya girerdi.
Bengü abilerinin ve ablasının bakışlarını görse de "Bende"dedi ve kapıdan çıktı. Etrafına baktığında dayının telefonla konuştuğunu gördü. Teyze ve yeğen ise oturuyordu. Yanlarına yaklaşıp "Selam"dedi.
Derin kafasını kaldırdığında içeride gördüğü kız olduğunu hatırladı. Üstüne baktığında onunda evden acilen çıktığını anladı.
-Selam.
-Ben Bengü. Sende Derin değil mi?
Bengü gülümsediğini görünce iyi gittiğine sevindi. "Olanları öğrendim ve çok üzüldüm. Abim küçük kızı korumak istemiş, ama yanlış olmuş anlaşılan."
Derin abisinin gelmesi ile büyüyen olayın artık kapanmasını istiyordu. Daha dün geldikleri Alanya da böyle bir başlangıç hiç iyi olmamıştı.
Bengü kararsız olduğunu görünce eğilip küçük kıza baktı. Korkuyla bakan gözleri görünce "Sıkıldın mı? Bende çok sıkıldım. Gitmek ister misin?"diye sordu.
Derin bir cevap alamayacağını söyleyecekti ki yeğeni başını salladı. Heyecanla bakarken devam etmesi için Bengü'ye döndü. Anlamadığını biliyordu, ama önce konuşmasını istedi.
Kızın isteğini sorgulamadan iyice eğilip önünde diz çöktü. Gizli bir şey söylemek ister gibi yaklaşıp gülümsedi.
-Seninle kaçalım mı? Belki parka gideriz.
Bengü bakışlarda ki değişimi görünce konuşma hoşuna gitmeye başladı. Küçük kızın tavırları pek tatlıydı ve dudağının kenarında bekleyen gülüş bir farklıydı.
-Teyzem de gelse olur mu?
Derin sarılmamak için kendini sıkarken gözleri doldu. Yeğeni il defa uzun uğraşlar ile değil kendi isteği ile konuşuyordu. Minnet ile Bengü'ye baktığında onun için normal bir durum olduğunun farkındaydı.
Bu sırada Deniz karısına haber verip dönmüştü ki yeğenin yanında kardeşlerden birini görünce yine öfkelendi. Hızla yaklaşıyordu ki kardeşinin 'dur' işareti ile bekledi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken yeğenin sesini duydu.
-Gider miyiz teyze?
Gözleri anında kardeşini buldu. Küçük prensesi konuşuyor muydu? Hem de bir yabancı ile...
-Bence gitmeliyiz. Sen salıncak binersin bende seni sallarım.
Bengü teyzesine baktığında gözlerinin neden dolduğunu anlamasa da gülümsedi. Bir şey diyecekti ki dayıyı görünce hemen ayağa kalktı. Adamın bakışları hala sertti ve yanlış bir şey yapıyor olmak istemezdi.
Bu sırada Ezgi teyzesinin kucağından inip dayısının yanına doğru yürüdü. Deniz hemen eğilirken şefkatle yeğenine baktı.
Bengü adamın yüzünde ki değişimi izlerken küçük kızın "Sen beni götürür müsün dayı?"dediğini duydu.
-Sen iste her gün götürürüm.
Küçük kızın sevincini görülmeye değerdi. Dayısının elini tutup teyzesine baktı.
-Hadi gidelim.
Kardeşler birbirine baktıklarında yeğenlerinin ilk defa bu kadar uzun konuşmasının mutluluğunu yaşıyorlardı. Deniz her şeyden vaz geçip yeğenini kucağına aldı. Odanın önüne geldiğinde Bengü merakla izliyordu. Kapıyı açıp içeri girdiğinde de arkasından damladı.
-Adnan Bey ben vaz geçtim. Yardımınız için teşekkür ederim.
Burçin, Kıraç ve Alp küçük kardeşlerinin hallettiğini sanıp baksalar da Bengü bir şey yapmadığına emindi. Sadece kızla konuşup ilk adımı atmıştı o kadar. Daha teyze ve dayı ile hiç konuşmamıştı.
-Yalnız seni bir daha görmesem iyi olur.
Alp ciddi uyarı ile kendine gelirken Burçin ağzının içinde 'Sanki sana çok meraklıyız.'demeden edemedi.
Deniz çıkmak için yürümüştü ki geri dönü. Burçin ile göze göze geldiğinde "Bir şey mi dediniz?"dedi.
-Teşekkür ederim dedi. Kardeşim de bir daha karşınıza çıkmaz. İyi günler...
Kıraç hızla araya girip durumu toparladı. Deniz odadan çıkınca Alp peşlerinden gitmeye kalktı. Kıraç kolunu tutup durdurdu.
-Derin'den özür dileyecektim.
-Dur durduğun yerde. Abisini görmedin sanırım. Adam seni dövmek için bahane arıyor.
Ablasının çıkışı ile geri adım attı.Burçin amire dönüp "Artık bizde gidelim Adnan amca. Size de zahmet verdik."dedi.
-Ne demek kızım alıştık artık. Bir daha gelmeyin diyeceğim, ama o da olmayacak.
Kardeşler bu konuda emin olamadıkları için vedalaşıp ayrıldılar. Dışarı çıkınca Kıraç "Bengü ne yaptın da o adamı ikna ettin?"diye sordu.
-Valla abi ben bir şey yapmadım. Sadece küçük kızla biraz konuştum o kadar.
-Emin misin? Bununla şikayetten vaz geçmiş olamaz.
Ablası haklı olsa da aklına başka bir şey gelmiyordu.
-Neyse bitti. Alp bey sen anlat bakalım.
Günün yorgunluğunu ile abisine baktığında ne sorulduğunu anlamamıştı. Aklı hala Derin de kalmıştı. Kıza bir veda bile edememişti.
Kıraç kardeşini kolunun altına alıp "Kız diyorum, bir daha görür müsün diyorum."dedi.Kız kardeşleri sinirle baksa da Alp arkalarında gitmeye çalıştığı için etkilendiğini düşünüyordu.
-Sanmıyorum...
Üzgün gelen cevap gülümsetti. "İkinci Burçin olayı başlıyor galiba"
Ablasının sinirli bakışlarına gülerek cevap verdi. Birden telaşla çantasını karıştırmasını anlamasa da "Yılmaz!" demesi açıklayıcı oldu.
-Enişte kesin geldi.
-Bengü en başta sen olmak üzere kimse bu gün olanları anlatmıyor.
-Neden abla yoksa kızar mı?
Bengü'ye cevap vermek yerine nişanlısını arayacaktı ki telefonu çalmaya başladı. Sesini ayarlayıp hemen açtı bir yandan da hızlanıp eve varmaya çalıştı.
-Aşkım neredesin? Kapıyı çalıyorum ama açan yok? Zil bozuldu mu?
-Evde kimse yok canım. Birazdan yanında olacağız.
Yılmaz hepsinin dışarıda olmasına şaşırdı. Mesajlaştıklarında evdeyiz demişti.
-İyi misiniz?
-İyiyiz canım. Ekmek almaya birlikte gidelim dedik.
Kardeşlerinin güldüğünü görünce susun işareti yaptı. Saklamayacaktı, ama telefonda anlatamazdı. Adamla tanıştığı günden beri en azından kendi başını belaya sokmamaya çalışıyordu. Tabi ne kadar olursa....
-Hep birlikte mi gittiniz?
Yılmaz kapının önünden ayrılıp yola çıktı. Burçin bu sırada kardeşine 'ekmek al' işareti yaptı.
-Evet canım birazdan yanındayız.
-Tamam güzelim.
Kıraç bakkala gidip ekmek aldı ve kardeşlerine yetişti. Evin olduğu mahalleye girdiklerinde Yılmaz'ı gördüler.Burçin önden yürüyüp nişanlısının yanağını öptü. Telaşla bakan gözlerini görünce "Kusura bakma aşkım."dedi.
-Önemli değil canım da neden dışarı çıktınız merak ettim.
Kardeşler sessiz kalırken Burçin elini tutup çekinerek baktı.
-Karakola gitmek zorunda kaldık.
Yılmaz'ın sevgilisi ile tanışması bile karakolda olsa da başlarına bir şey gelmesinden korkuyordu.
Kıraç eniştesinin yüzünü görünce "Sıkıntı yok abi. Alp'i alıp geldik."dedi. Adam bir senedir hayatlarındaydı, ama alışamamıştı. Oysa şimdi babasını arayıp söylese normal bir olay gibi dinler kapatırdı. Adam o kadar bıkmıştı. Annesine söylese 'polislere yazık'der onlara üzülürdü.
-Biraz ortalık karıştı, ama sıkıntı yok enişte.
Yılmaz rahat bir nefes alırken "İyi bakalım, hadi girelim."dedi. Birlikte eve yöneldiklerin de yan kapıdan ev sahipleri çıktı. Aynı anda büyük bir kamyon da yaklaştı.
Ev sahibi şoförüne el edip dönmüştü ki kardeşleri gördü. Yaklaşırken "Günaydın gençler." dedi.
-Günaydın Davut amca. Bu kamyon ne?
Bengü dayanamayıp sorduğunda sevinçle "Oğlum ve kızım geliyor." cevabını aldılar. İşte bu günün sürprizi olmuştu.
-Çok sevindik. Torununuz da geliyor mu?
Gönül ve Davut her fırsatta evlatlarını acısını paylaştıkları için kardeşler çok iyi biliyordu.
Davut'un yine gözleri dolarken "Geliyor kızım. Hatta küçük kızım da okulu bitirdi o da burada işe girecek."dedi.
Onun adına mutlu olurken kamyonunun arkasından yaklaşan arabayı gördüler. Beklenilen misafirler olduğunu anlayınca bir hoş geldiniz demek için beklediler.
Araba durduğunda şoför koltuğunda gördükleri kişiyle kardeşler şok içinde kaldılar.
-Yok artık. Bu şaka mı?
Yılmaz nişanlısına baktığında inen adamı izlediğini gördü. Tekrar adama baktığında arka kapıyı açıp küçük bir kız çocuğunu indirildiğini gördü.
Alp şok olmuş izlerken Kıraç kardeşinin kolunu dürttü. "Benim gördüğümü sende görüyor musun?" Alp şaşkınlıktan cevap veremiyordu.Derin'i gördüğüne çok mutlu olmuştu. Bir daha göremeyeceğim diye üzülmüştü,ama karşısındaydı.
-Sadece sen değil abi hepimiz görüyoruz. Bu adam bizi görmeden kaçalım mı?
Bengü haklı olsa da geç kalmışlardı. Deniz eve doğru döndüğü anda kardeşleri gördü. Karısı yanına geldiğinde "Hadi canım" dese de sinirden adım atamadı. Bir daha sizi görmeyeyim dediği kişiler tamda karşısında duruyordu.