Sakin ol... Sakin... Sakin...
"Asena sen delirdin mi? Nasıl adamın kafasında bardak kırarsın ya? Bırak seni kovmayı ya darp raporu alıp polise giderse?"
Hazan hızlı hızlı bir şeyler anlatırken benim moralim hala o sigarayı da o şerefsiz herifin gözüne sokamadığım için bozuktu.
Müdür olacak o Serhat denen adam büroya geldiğinden beri benimle uğraşıyordu. Büroya ilk geldiğinde iyi bir avukat olarak kazandığım davaları zerre umursamamış bana stajyer muamelesi yapıp en gereksiz davaları verip durmuştu. Bardağı taşıran son damla ise eğer daha önemli davaları istiyorsam onunla yatmam gerektiğini iddia etmesiydi. O pis sırıtışını hatırladıkça ellerim titriyordu.
Aldığımız ve buz gibi olmuş kahveden gözlerimi ayırıp Hazan'a baktım. Benden daha telaşlıydı ve sürekli birilerini arayıp bu durumda ne yapmamız gerektiğini soruyordu. Kumral saçlarını sıcakladığı için toplamış, yeşile kaçan gözleri fıldır fıldır telefonda dolaşıyordu. Ne zaman başım derde girse benden çok endişeleniyordu benim için. Fakat benim artık kovulmak bile zerre umrumda değildi.
Gözlerim kafenin girişine doğru kayarken kaşları çatık bir şekilde bize doğru yürüyen Mert'i gördüm. Bir o eksikti zaten.
Mert, Hazan ve ben liseden arkadaştık. Başta arkadaş grubumuz çok kalabalıktı ama kala kala bir üçümüz kalmıştık.
Hazan ve ben hukuk fakültesine giderken Mert polis olmuştu. Böyle bir durumda da Hazan'ın onu aramasına tabi ki hiç şaşırmamıştım.
"Asena? Ne oluyor? İyi misiniz?"
Mert soluk soluğa konuşurken Hazan hızla biriyle konuştuğu telefonunu kapattı. "Mert otur çabuk çünkü ben birazdan bayılacağım."
Hazan'ın panik hareketlerine sabır dilercesine bakarken Mert de masaya oturdu. Çok sık görüşmezdik ama ne olursa olsun birbirimizin dertlerine yardım için koştururduk.
Hazan telaşlı telaşlı olanları soluksuz anlatırken Mert'in yüz hatları giderek geriliyordu. Serhat şerefsizinin bana yaptığı imayı duyduğu anda ise kahverengi gözlerinin sinirle neredeyse koyulaştığına şahit oldum. Öfkeyle yumruğunu sıkarken hızla ayağa kalktı.
"Ne dedi o piç?!' diye bağırdığında kafeden birkaç yüz bize döndü." Asena az bile yapmış. Ben o orospu çocuğuna hesabını sorarım..."
Mert tam gideceği an Hazan ve ben onu zorla durdurduk. Hazan, "Ya ben seni yardım et diye çağırdım sen bir tur daha dövmeye gidiyorsun. Allah'ım sen bana sabır ver!" diye söylenirken bayılır gibi kendini sandalyeye geri bıraktı. Bu hallerine bakıp gülmemi bastırdım ve Mert'i geri oturttum.
"Mert ben yapacağımı yaptım zaten. Sakin ol sen." diye mırıldandım. "Hem eğer bana dava açarsa da-"
Mert sinirle elini saçlarından geçirirken lafımı kesti ve sinirle tekrar gürledi. "Bir de sana dava mı açacak o pezevenk?"
Aslında açmayacağından neredeyse emindim. Onun derdi beni bürodan göndermekti. Muhtemelen sadece kovulmamı sağlayacaktı.
"Eğer ki diyorum Mert. Zaten açmaz o." dedim. "Gidip üstten birilerine şikayet eder sadece. Korkağın teki."
Mert sinirden ellerini yumruk yaparken bana döndü. "En başından dedim sana çık oradan diye. Sana iş mi yoktu kızım. Bulurdun başka bir yer."
Aslında haklıydı. Ama o dönem benim iş bulmak için bile ayıracak vaktim yoktu. Kardeşimin okulu için para lazımdı. Ve ben bir gün bile işsiz kalamazdım.
"Durumları biliyordun Mert. İdare etmek zorundaydım." dediğimde derin bir nefes aldım ve arkama yaslandım. Siyah, uzun, dalgalı saçlarımı at kuyruğu yaparken Hazan'a baktım. "Ama artık durumları toparladım. Buradan kovulsam da umrumda değil. Tek istediğim o şerefsizden intikam almak."
Masada uzun süre bir sessizlik oldu. Sık geldiğimiz bir kafe olduğu için tanıdık garsonlar Mert'e de bir şeyler getirdi. Fakat sinirle bacağını titretirken ağzına bir yudum bile almadı.
Gerginlik devam ederken Hazan hala bir çözüm arıyor, Mert ise karakola şikayet etmemiz gerektiğini söylüyordu. Bu tabiki de aklıma gelmişti ama müdürün ofisinde kamera yoktu. Ve elimde bana sözlü tacizde bulunduğuna dairkanıt olmadan bir şey yapamazdım. Hem de adamın yüzünü dağıtmışken...
"Buldum!"
Hazan'ın heyecanla bağırışıyla bakışlarımız ona döndü. Çantasından kalınca bir dosya çıkardı. Üzerinde kırmızı yazılarla 'Gizli' yazdığını görünce kaşlarım merakla çatıldı. "Ne bu?"
Hazan dosyayı açıp önüme iterken Mert de eğilip benimle baktı. Sayfaları çevirdikçe bir sürü sonuçlanmış ya da yarıda bırakılmış dava olduğunu gördüm.
Hazan eliyle gösterirken "Burada bizim ve ortak olduğumuz büroların çözemediği bir sürü dava var. Çoğunun nedeni bile yok. Zor ve tehlikeli olduğu düşünülüp dava tam olarak açılmamış bile. Belli ki umursanmamış." parlayan yeşil gözlerini benim ela gözlerime dikti. "Bu davalardan birini alır ve kazanırsan işte o zaman tekrar göze girersin. Yönetici zaten seni tanıyor. Sonradan o Serhat denen adam seni yöneticiye şikayet etse bile umursanmaz. Sen başarını belli etmiş olursun."
Gözlerimi davalarda gezdirirken bu dediğini düşündüm. Bazılarının gerçekten kan dondurucu olduğunu gördüm. Fakat Hazan'ın da dediği gibi bazıları ise gerçekten basit ama dava açılmamış olaylardı. Eğer bu davalardan biri alırsam ve kazanabilirsem göze girme ihtimalim yüksekti. Sonuçta böyle bir davayı kazanmış bir avukata ayak işleri yaptıramazlardı.
Gözlerimi dosyadan ayırmama sebep olan Mert'in sinir dolu gülüşüydü.
"Süper planın bu mu Hazan?" dedi küçümseyerek. "Asena'yı bir beladan alıp diğerine atmak mı? Ya bu insanlar bu davaları açmadıysa bir sebebi var demekki. Tehlikeli işlere burnunuzu sokup işleri daha da bok etmeyin."
Hazan tam çatık kaşlarıyla cevap verecekken ben araya girdim. Onları tekrar didişmesini izlemek istemiyordum.
"Mert evet haklısın. Bu davaların açılmama sebebi vardır illaki." dediğimde bakışları bana döndü. Ama benim başka şansım yok. Bu büroya alıştım ve başka bir yere başvurup işe alınmam aylar sürebilir. Hem... O şerefsizden de intikam almak istiyorum."
Mert ikna olmamışcasına kafasını sallarken homurdandı. O böyle işlerle uğraşmayı sevmezdi. Ben ise o müdürü süründürmek istiyordum.
Bu sefer Hazan araya girdi. "Dosyayı arşive götürmem için bana verdiklerinde biraz karıştırmıştım." dedi kafasıyla dosyayı gösterirken. "Çok basit birkaç dava var. Hatta ben bile almayı düşünüyordum."
Ben tekrar dosyayı karıştırırken bakışlarımla davaları kısaca taradım. Karşıma çıkan kırmızı yazılı bir davayla kaşlarım çatıldı. Bir restorana yapılmış saldırıyla ilgiliydi. Ama bunu yapanları bulmak için bir şikayette bile bulunulmamıştı. Sadece polisin klasik prosedürüyle bir dilekçe yazılmıştı. Hazan hangi davaya baktığımı anlayınca açıklamaya başladı.
"Aralarından en masumu gibi görünüyor ama muhtemelen en zoru." diye mırıldandı. "Kamera kayıtlarına bile bakılmamış. Muhtemelen restoran sahibi bunu yapanın kim olduğunu biliyordu ve şikayetçi olmaktan korktu."
Gözlerim dava dosyasında dolaşırken sebebini bilmediğim bir merak sardı içimi. Bu kadar korktuğu kişi kimdi restoran sahibinin?
"Karadağ."
Bakışlarım Mert'e dönerken dosyaya bakıyordu. "Arslan Karadağ denen adamın işiydi bu. Hatırlıyorum." dedi ve açıkladı. "Karakolda bir süre söylentisi dönmüştü."
İlk defa duyduğum isimle kaşlarım çatılırken Hazan'ın ise korkuyla oturduğu koltuğa sindiğini gördüm.
"Karadağ?" diye sordum. "Şu Karadağ Holding'in sahiplerinden biri mi bu adam? Marka sahini bir iş insanı neden böyle bir saldırı yapsın?"
Mert alayla güldü. "İş insanı... Mafyalığın yeni ismi bu oldu artık tabi." dedi sinirle ve kaşlarını çattı. "O adam çok tehlikeli, Asena. Bu işe bulaşma."
Hazan korku dolu bakışlarını bana çevirdi. "İsmini daha önce duymadın mı?" diye mırıldandı kısık sesle. "Bizim gittiğimiz İstanbul’daki birkaç gece klubünün bile sahibi onlar."
İçimde daha da büyüyen meraka engel olamadım. Davadan çok o adamı merak ettim sanki. Ondan bu kadar korkulması kaşlarımı çatmama sebep oldu.
Çözmek istedim. Bu davayı ben çözmek istedim. Başıma gelecekleri bilmeden kelimeler kendiliğinden döküldü ağzımdan.
"Bu davayı alıyorum."
___________