Karşımda ultra yakışıklı, ama demode giyimli, cepkenli bir adam vardı. Sakallarını kaşıyıp “Taş mı?” diye sordu.
“Ahh pardon, öyle bir anda ağzımdan kaçtı.”
“Pardon mu?” diye sordu bu defa.
Ben hangi devirdeyim ya, rüyamda eski devire gidecek bilgim yok ki. Bilinç altımda varmış demek ki bir şeyler.
Elimi adamın omzuna koyup “Sen şimdi kocam mı olacaksın?” diye sordum.
Beni güzelce süzdü. “Hani beni istemiyordun, pek bir hevesli gördüm seni.”
“Aaa ben seni niye istemeyeyim ki? Sonuçta hayal ürünümsün. Gayette güzel bir ürünsün. Uyanana kadar takılırız işte.”
Adam bana tuhaf tuhaf baktı. “Ateşlenmiş gibisin.”
Saçlarımla oynadım. “Kendi hayalime yürüyecek kadar ateşlendim galiba.”
“İyi bakalım.”
O kadın gelip kolumdan tuttu. “Ne deli deli konuşuyon, az edebinle dur,” diyerek beni uyardı.
“Karışmayın gelinime. Ne güzel evlenmeye istekli işte. Bize boy boy torun verecek inşallah. Fatma sen de sevin işte,” dedi bir kadın.
“Öyle dersin de Şaziye, bu kız bir tuhaf bugün. Sanki ateşlenmiş gibi ama ateşi de yok. İçine cin kaçmış olmasın. Konuşması da bir tuhaf olmuş.”
“Ayy tövbe estağfurullah, o nasıl laf,” dedi Şaziye denilen kadın. “Hah imam efendiyle Murtaza ağa da geliyor, hemen şu işi halledelim.”
“Oha, hemen mi evleneceğim. Düğün, resmi nikah, after parti falan olmayacak mı?”
“Kızım kumaya düğün mü yapılır? Hadi sen git başına bir örtü ört de gel.”
“Kuma mı? Kuma mı oluyorum?”
Rüyam gittikçe boka batıyordu. Cidden bu rüyayı görmemin bir mantığı falan yok. Off artık uyanmak istiyorum.
Odaya gittim. Divanın üstünde bir dantel örtü vardı. Onu kafamın üstüne taktım. Dantelli gelinliğim de olsa fena kombin olmazmış.
Salona döndüğümde herkes bana bakıp gülmeye başladı. Annem ve babam olduğunu iddia eden kişiler hariç. Rüyamda bile anne baba olmak için cidden çok yaşlıydılar. Nasıl bir kafayla uyuduysam bilmem kaç çocuklu ailenin sok çocuğu olmuşum.
“Kız Allah seni kahretmesin! O başındaki ne?”
“Duvak gibi bir şey,” dedim.
“Kızma Fatma, belli ki beğenip örtmüş,” dedi gençten bir kadın. Sonra da güldü. Rüyamda niye gıcık kaşarlar olur ki.
“Kaşara da zam geldi ama bu kaşar herhalde ucuza gelmiş,” dedim.
Sustu kaldı. Yanındakine sordu ne demek istediğimi.
Sonra beni kuma alacak yakışıklı ağa, “Böyle daha iyi,” diyerek başıma beyaz bir yazma örttü. Örterken uzun boyunun yanında ufacık kaldım. Ben sanki daha uzundum. Rüyamda çekmiş gibi hissettim.
Hoca dedikleri sarıklı bir adam bizi karşımıza aldı. Müftü falan mı acaba? Neyse sonra öğrendim ki cami imamıymış. Bizi everecekmiş.
Hani kız istemeydi. Bunlarda resmen beni bedavaya alıyordu. Annem kişisine “Başlık parası aldınız mı bari? Bak sonra payımı isterim,” dedim.
Fatma annem kaba etimi çimdikledi. “Sus,” dedi.
Neyse sustum. Hoca nikahı kıyarken “Mehir olarak ne istersin?” diye sordu.
Rüya diye bolca işkembeden isteyeyim dedim. Zaten zengin ağa anca rüyamda görürüm.
“Kocam beyin üstünde ne varsa hepsinin tapusunu istiyorum.”
Adam bana baktı. “Tapu dediğin ne?”
“Şey bu rüya kaç yılında biliyor musun acaba?” diye sordum.
“1950 yılındayız, bilmiyor musun?”
Vay be, ne kadar eskiye gitmişim. Tapu falan yok tabi. Ne istesem? İnek, koyun falan olur mu? Gerçi ne yapacağım ki, uyanınca onlarda rüyada kalacak.
“Mehir olarak ben istediğim her şeyi yapmak istiyorum.”
Kocam bey bana baktı. “Nasıl istediğin her şeyi? Kafana dantel örtmek gibi mi?”
Herkes güldü. Ben ise ciddiyetle, “İstediğimi giyip, istediğim gibi gezmek istiyorum. Rüya da bile olsa kısıtlanmak hoşuma gitmedi,” dedim.
Adam şaşırdı. “Sen rüyada olduğunu mu ssnıyorsun?”
“Ahh tabi, bu benim rüyam olduğu için siz gerçek sanıyorsunuz.”
Adam göz devirdi. “İyi tamam istediğini yapabilirsin.”
Nikahımız kıyıldı. Annem elime bavul diye minicik bir bohça verdi. “Kocanın sözünden çıkma, bak koyar seni kapıya bu defa yaşlı birine varmak zorunda kalırsın.”
“He he öyle olur kesin.”
“Abbas ağa, bu kıza sen iyice tembihle, beni dinlemez oldu.”
“Tamam Fatma, sen misafirlere bak.”
Babam olacak adam benimle düzgünce konuşur sanırken bir anda saçıma yapıştı. “Bana bak! Adıma şerefime sakın leke getirme! Hele o aşığını görecek olursan gözlerini bile açma! Namusuma laf getirirsen seni yaşatmam Mihriban!” dedi.
Rüyada insanın canı yanar mı ya? “Bırak! Başım acıyor!” diye carladım.
Eliyle ağzımı tuttu. Canavar gibi yüzüme baktı. “Bir yanlış yaparsan o zaman kırılmadık kemiğin kalmaz! Bilesin!”
“Yok ben aşık falan bilmiyorum! Nolur bırak…” dedim ağlayarak.
Babam bu defa saçlarımı okşadı. “Aferin böyle hizaya gel,” diyerek güldü. Manyak bu adam.
Elimde bohçayla odadan çıktım. Gözyaşlarımı Şaziye denen kadın görünce “Gelinler hem gider hem ağlar işte… Biz de zamanında baba ocağından çıkıyoruz diye çok ağladık,” dedi.
Dayak yediğim için ağladığımı söylemek istedim ama o canavar karşımdaydı. Sustum.
Arabaya bineriz diye beklerken bir at arabası gelip bizi kapıdan aldı. Kocam olacak adam da ortalıktan kaybolmuştu. Sonra baktım ki kafasında kasketiyle at arabasını süren oymuş.
Bu rüya niye bu kadar uzun? Yoksa öldüm mü? Cennet ve cehennem dedikleri yer ikinci bir hayat olabilir mi? Benim payıma ise 1950 yılında kumalık mı düştü? Ayy kafayı yiyeceğim!
Helppp miiii!!!