Bölüm 4

2624 Words
Meltem günlük rutini olmuş işlerini yaparken yüzü gülüyordu. Hayatında ilk defa bir işe yaradığını hissediyor ve mutluydu. İlk iş deneyimi olmasına rağmen profesyonel gibi çalışıyor, kısa zamanda her yere hâkim olarak patronlarına iş bırakmıyordu. Yemek yapımına yardım etmeye başladığında yeteneği fark edilince bazı yemekleri ona yaptırmaya da başladılar. Kendi restoranı gibi sahiplenip canla başla çalışmasından herkes memnundu. Müşterilerde onu tanımış, bazıları ile arkadaşlık bile kurmuştu. Her yönden ona faydalı olan bu iş ile yeni hayat ve bakış açısı kazandı. Düşük bel pantolonu, kısa bluzu ve önünde bağlı olan siyah önlüğü ile dolanıyor, atkuyruğu yaptığı saçları arkasında salınıyordu. Müşterilerin yemeği yedikten sonra verdikleri tepkileri dikkatle takip ediyor, tabakları toplarken mutlaka fikirlerini soruyordu. Ayşe ve Zeynep uzaktan takip ettikleri kızın neşesi ve hareketliliği hoşlarına gitti. Kendi gençliklerini görmüşlerdi onda. Özellikle Ayşe, kızın kendine olan benzerliği nedeniyle daha bir ısınmıştı. Sanki çalışanı değil kızı gibi duruyordu. Birçok kişiden de aynı tepkileri almışlardı. 'Kızınızda size katılmış, ne güzel' diyenlere sadece gülümsedi. "Zeynep, Poyraz bu kızı görünce hiç tepki vermedi mi?" "Poyraz tepkilerini içinden verir bilmiyor musun Ayşe? Hem Irmak var hayatında, başka bir kıza bakmaz ki. Onun sana benzemesi etkilenmesine neden olur diye bende düşündüm fakat Ayşe aşkı sadece senin saçına ve gözüne özel galiba" "Bir itirafta bulunayım, ben Irmak'ı bir türlü sevemedim. Evet, çok güzel, kültürlü falan filan ama... Soğuk be" "Kimseye diyemiyorum, kaynanalık yapıyorsun diyecekler diye ama bende sevemedim. Birde... Poyraz'ın Amerika'ya yerleşmesinden çok korkuyorum Ayşe. Oğlumu senede bir defa görmeye dayanamam ben" "Ay Zeynep! Dilini ısır, kıçını kaşı. Nereye gidiyormuş benim küçük sevgilim? Vallahi yolarım o Irmak denen karının sarı saçlarını. Sonra o sarı saçlardan ben sorumlu olurum" Ayşe'nin bir anda hiddetlenmesine karşın tavırları Zeynep'e komik gelmiş ve kahkaha ile gülmeye başlamıştı. O güldükçe Ayşe "Gülme be" diyerek kolunu dürtüyordu. Irmak firma ile görüşmesini öğleden sonraya aldığı için Poyraz'ı görmeye holdinge gitti. Yönetim katına çıktığında ilk Yiğit ile karşılaştı. Elini uzatıp "Merhaba Yiğit Bey" dedi. "Hoş geldin Irmak, nasılsın?" "Çok teşekkür ederim iyiyim. Sizde her zaman olduğu gibi yakışıklı ve formunuzdasınız" Yiğit sadece gülümsedi. Formalite icabı söylenmesi gereken sözlerdi bunlar. Sarp ve Poyraz bitirdikleri toplantının kritiğini yaprak onlara doğru yaklaştılar. Sarp, Irmak'ı görünce bıyık altı sırıttı. Poyraz'a eğilip kısık sesle "Bende seninkine sarılayım mı? Belki anlarsın beni" dedi. Poyraz pek umursamadı. "Senin yaşayacaklarının yanında benim anladıklarımın lafı olmaz amca. Benim tatlı Ayşe Teyzem duyunca ne yapar sen düşün" "Hi! Birde tehdit... Yok, benim sana yeni önlemler almam gerekiyor" Gülüşerek diğerlerinin yanına geldiler. "Ne o bu neşeniz toplantı ile mi ilgili..." "Yok, baba amcam karısını özlemiş" Yiğit her zaman olduğu gibi Ayşe'yi paylaşamadıklarını anlamıştı. O da katılıp sırıtmaya başlayınca Irmak kendini fazlalık gibi hissetti. Hala onunla ilgilenilmemişti. Poyraz kadına dönüp "Senin görüşmen yok muydu?" dediğinde ise gerçekten fazlalık olduğunu anladı. "Öğleden sonra olacak. Belki öğle yemeğini beraber yeriz" "Olur, hadi çıkalım" Babası ve amcasına "Görüşürüz" dedikten sonra çıktılar. Irmak şık bir restorana gideceklerini düşünürken onun için oldukça sıradan bir yerin önünde park ettiler. Poyraz rahat tavrı ile araçtan çıkıp Irmak'ın inmesini bekledi. Yüksek topukları ile taşlık otoparkta yürümekte zorlanan kadın dikkatli ve yavaş yürüyordu. Poyraz zorlandığını anlayınca elini uzattı ve koluna girmesini sağladı. "Poyraz, Vuittonlarımı burada feda ettiğime inanamıyorum" Poyraz kadının ayakkabılarına bakıp "Nasıl olsa aynı modelden bir sürü var Irmak" dedi. İçeri girip cam kenarındaki masalardan birine oturdular. Irmak şaşkın ve garipsemiş suratı ile etrafa göz gezdirdi. Neden buraya geldiklerini anlayamadı. Poyraz onu hiç böyle bir yere getirmemişti. Hep şık restoranlara giderlerdi. Yurtdışında bile isim yapmış yerleri tercih ederdi. Meltem elindeki tabakları düşürmemek için kalçası ile kapıyı ittirdikten sonra arkasını dönüp başını kaldırdığında Poyraz ile göz göze geldi. Gözlerini kaçırıp yemekleri sahiplerine götürdü. Şimdi onunla ve misafiri ile ilgilenmesi gerekiyordu. Karşısında oldukça güzel olan kadın hemen dikkatini çekti. Kadının bakışları 'neden buradayız' dese de ağzını açmıyordu. Yanlarına gidip "Hoş geldiniz" dedi. Irmak kızı baştan ayağa süzüp Poyraz'a baktı. Menü gelmesini bekledi fakat kızda öyle bir girişim yoktu. "Buranın spesiyali nedir?" Meltem kaşlarını kaldırıp duyduğuna emin olmak istedi "Spesiyali?" diye tekrarladı. "Evet, bir spesiyaliniz vardır umarım" Meltem başını çevirip mutfağa doğru baktıktan sonra tekrar masaya döndü, bu defa Poyraz'a baktı. "Spesiyalimiz tabi var" dediğinde Poyraz'ın dudağının kenarındaki gülümsemeyi fark etti. O da Meltem'in alay ettiğini anlamıştı. "Hemen getireyim" diyerek topuklarının üzerinde döndü. "Poyraz neden buraya getirdin beni? Başka gidecek yer mi kalmadı?" "Çünkü Irmak burası benim en sevdiği, karnımın en güzel doyduğu yer. Çünkü burası annemin ve teyzemin restoranı... Senin o çok sevdiğin lüks yerlere benzemez ama yemekleri oralardakinden daha lezzetlidir." Irmak parmaklarını kenetleyip sıktı. Sevmiyordu bu tarz yerleri, kalitesiz gibi geliyordu. Doğduğundan beri lüks içinde yaşamış bir kadın için haklı bir gerekçeydi. Poyraz da onun gibi yokluk görmemiş, rahat bir hayat yaşamıştı fakat farkları Poyraz aile sıcaklığını ve bağlılığını öğrenmişti. Irmak önüne konan kırmızıbiber dolmasına hayretle baktı. Tadının nasıl olduğu hakkında fikri yoktu. Babası Türk, annesi Amerikalıydı ve evlerinde hiç Türk yemekleri pişmemişti. Tek bildikleri geldiğinde yedikleriydi ama onların içinde dolma yoktu. Meltem sahte bir gülümseme ile başını yana eğerek baktı. "Spesiyalimiz, dikkat edin parmaklarınızı yemeyin" dedi ve gözlerini devirerek yanlarından ayrıldı. Poyraz ise Meltem'i izlemeye devam etti. Tepkilerini gizlemeden göstermesi kendine güvendiğinin göstergesiydi. Alaylı tavrı ise tehlikeli... Zeynep oğlunu görünce hemen yanına gitti. Irmak'ı görmek yüreğine taş oturtsa da belli etmedi. Oğlunu zor durumda bırakacak bir anne değildi. "Irmak hoş geldin" "Hoş buldum Zeynep Hanım" "Yemeklerimizi beğendin mi?" "Henüz başlayamadım ama eminim güzeldir. Çalışanınız spesiyaliniz olduğu için bunu getirdi" Zeynep "Meltem mi?" diyerek kıkırdadı. Poyraz çoktan yemeğe başladığı için yorum yapabildi. "Anne muhteşem olmuş, her zaman yaptığından farklı ama ne değişiklik yaptıysan tadı harika " "Meltem yaptı canım, beğenini ona söyle" Poyraz bir anda durdu ağzındaki lokmayı yavaşça çiğneyip yuttu. İltifat değil gerçekten çok lezzetliydi. Kızı her gördüğünde yeni bir yönünü öğreniyor ve merakı artıyordu. Irmak memnuniyetsizlikle yemeğini yerken Poyraz tek bir pirinç tanesi bile bırakmadı. Bir ara Irmağın yarım bıraktığı tabağı da bitirmeyi düşünse de vazgeçti. Irmak'ı görüşeceği firmaya bırakıp işe geri döndü. Yemek yüzünden işleri ertelediği için birikmişti. Hızlanıp bitirmek için başını kaldırmadan çalıştı. Saat yediye gelirken gözlerinin yanması ile arkasına yaslandı. Daha fazla devam edemeyecekti. Kapı çalınıp babası başını içeri uzattı "Sen çıkmıyor musun?" dedi. "Birazdan çıkacağım baba, sen bekleme beni". Yiğit gittikten sonra son imzasını da atıp dosyayı kapattı. Bir an önce eve gidip duş almak ve dinlenmek istiyordu. Irmak ile konuşacaklarını kafasında bir sıralamaya koyacak ve bitirecekti. Ceketini giyip ofisini kilitleyerek çıktı. Sekreteri onun çıkışını bekliyordu. İyi akşamlar dileyerek asansöre yürüdü. Düşünceler içinde geldiği yerin farkında bile değildi. Bilinçaltı yine onu restorana getirmişti. Nedenini anlayamıyordu fakat kendini sürekli burada bulmak canını sıktı. Vitesi geriye taktı ama gaza basamadı. Derin bir nefes verip kontağı kapattı. Meltem yine çayını koymuş dinlenme pozisyonunu almıştı. Bu defa gözleri kapalı ve yüzünde gülümseme vardı. Ellerini cebine sokan adam uzaktan onu izledi. Bu kızda ne vardı da rüzgâr onu buraya getiriyordu. Yavaş adımlarla yanına gidip karşısına oturdu. Meltem'in hala gözleri kapalıydı. Poyraz'ın "Benim çayım nerede?" dediği anda yerinden fırlayan kız elindeki bardağı da havaya uçurmuştu. Bardak havada dönüp tam Poyraz'ın yanına düşerek yerde patladı. Meltem'in korkusu katlandı çünkü jilet gibi duran pantolon çay olmuştu. "Sakar mısın sen?" "Sen de ne diye sessizce geliyorsun?" "Sesini yükseltme bana" "Pardon ya kusura bakmayın, hem suçlu hem güçlü olmak gibi bir huyunuz olduğunu bilmiyordum" Poyraz sinirle bakıp eliyle ıslanan paçasını silkeledi fakat bir fayda etmediğini görünce vazgeçti. Üstelik elleri de çay olmuştu hem de yapış yapış. Yüzünde iğrenir, memnuniyetsiz ifadeyle lavaboya gitti. Meltemde peşinden gidiyordu. "Tuvalete de benimle gelecek misin?" "Yok ya ortalığın içine etmede başarılısınız. Süpürge ve paspası alacağım" Poyraz'ın siniri giderek artıyordu çünkü kızın her söze bir cevabı vardı. Hiç umursamadan konuşabiliyordu. Buraya gelmek hataydı daha içeri girmeden anlamıştı fakat hangi akla hizmet bilmiyor, gidememişti. Alt tarafı bir çay içecekti. Poyraz ellerini yıkayıp paçalarını üstünkörü sildikten sonra içeri geri döndü. Etraf toplanmış tek bir cam kırığı bile kalmadığı gibi masanın üzerinde dumanı tüten çay bardağı duruyordu. Etrafa bakındı fakat Meltem'i göremedi. Madem çay içmek için gelmişti ve çay da hazırdı, içmeden gitmeyecekti. Meltem'in ortalıkta görünmeme süresi uzadıkça meraklandı. Görünmediği gibi sesi de gelmiyordu. "Meltem" diye seslendi, ses gelmeyince daha yüksek sesle bağırdı. Lavaboda olmadığını biliyordu çünkü oradan gelmişti. Etrafta da olmayınca mutfakta olabileceğini düşünüp kapıyı açtı. Meltem çantasını topluyordu. Yanına gidip "Sana sesleniyorum neden cevap vermiyorsun?" dedi. Meltem yüzüne bakmayarak "Konuşmuyorum ben sizinle" dedi. Poyraz bir an gülümseyip tekrar ciddileşti. "Ne demek konuşmuyorum?" "Konuşmuyorum, sessizlik hakkımı kullanıyorum, küstüm" "Çocuk musun sen? Kaç yaşındasın?" "Yirmi iki yaşındayım. Bana göre çocuk değilim ama oradan bakınca çocuk gibi görünüyorum galiba çünkü az önce çocuk gibi azarlandım" "Sende her şeye cevap verme" "Tamam, konuşmuyorum işte" "Anlaşıldı, ayarın yok senin" Meltem yandan ters bir bakış atıp çantasıyla uğraşmaya devam etti. Poyraz onun vücudunu izlerken buldu kendini. Yaşını gösteriyordu, ne az ne çok. Taze ve diri bir cildi vardı. Çok zayıf değildi ama şişman da denilemezdi. Orantılıydı, özellikle açıkta kalan ince beli kadehi andırıyordu. Toparlandı, kendinden utandı. Kızın yanında durmuş arsızca bedenini inceliyordu. "Hadi barış imzalayalım. Kendine çay koy gel" Cümlesinin bitiminde kapıdan çıkmıştı. Meltem içinden 'Emredersin beyim' dedi. Sinir oluyordu emir cümlelerine. Rica etse incileri dökülmezdi dimi? Yeniden çay doldurup masaya geldi fakat bu defa biraz daha uzağa oturdu. "Bugün yemeği sen yapmışsın" "Evet" "Çok lezzetli olmuş, eline sağlık" "Beğendiniz mi gerçekten?" Meltem'in bir anda gözleri parladı. Herkes gibi o da takdir edilmeyi istiyordu. "Evet, kibarlık olsun diye kimseyi övmem. Hak eden hak ettiğini almalı" Meltem şimdiye kadar gördüğü en yakışıklı adamdan aldığı iltifat ile erime noktasına geldi. Çok fazla yüzü gülmüyordu arada dudağının kenarında beliren tebessümün dışında hep ciddiydi. Bu da ona daha gizemli bir hava katıyordu. Kalbin teklemesi şu an yaşadığı olmalıydı. Bardağından son yudumu alan Poyraz bardağı bırakıp öne doğru sürdü. İki parmağını dudaklarının kenarından sürterek çenesine doğru indirdi. Meltem hiçbir hareketini kaçırmadan izledi onu. "Bu saatte otobüs var mı?" "Gece yarıma kadar otobüs var" "Evin uzak mı?" "Çok değil, bir iki durak" "Hava karadı, kalk ben seni bırakırım" "Gerek yok" "Hadi Meltem, sözümü ikiletme" Az önce bu adam iltifat etmemiş miydi? 'Birde bana ayarsız diyor. Esas kendisi ayarsız... Ah yakışıklı olmasan ve kalbimi hızlandırmasan ben sana yapacağımı bilirimde neyse' Meltem içinden söylenerek kalktı. Kapıyı kilitledikten sonra sessizce takip etti. Poyraz... Yine nedensiz gittiğim restorandan çıktım. Bu defa bir adım daha ileri gittim ve onu eve bıraktım. Neden bunları yapıyorum. Irmak otele gitmemi beklerken, ben tanımadığım bir kızın etrafında dolanıyorum. Ona karşı ne hissettiğimi bile bilmeden. Bugün ilk defa onu inceleme fırsatım oldu. Atkuyruğu yaptığı saçları gür ve ışıldıyordu. Kızınca gözleri tam menekşe oldu. Pürüzsüz bir teni var. Özellikle o ince beli... Ah Poyraz ne oluyor sana böyle? "Abi?" Cenk'in sesi ile arkamı döndüm. Odamın terasında yalnız olduğumu sanıyordum. Kardeşimin ne zamandan beri arkamda durduğunu bilmiyorum. Umarım az önce düşündüklerimi sesli söylememişimdir. Cenk'ten bir şey saklamak istediğimden değil ama ben bile ne olduğunu bilmiyorum. "Gelsene" "Ne mırıldanıyorsun kendi kendine?" "Hiç" "Hadi ama bunlar sana göre hareketler değil. Hem sen neden evdesin? Irmak'ın yanında olman gerekmiyor mu?" "İstemedim" "Hah! Bir sorun olduğunu anlamıştım" "Cenk, yorma beni. Aklındaki neyse öt" "Benim aklımdaki dilimde, senin aklındakini öğrenmek niyetindeyim" "Irmak'tan ayrılacağım." "Çünkü..." "Çünkü bu ilişki bana göre değil. İki sene sonra mı anladın deme çünkü aklından bunun geçtiğini biliyorum" utanmadan bilmişce sırıtıyor karşımda. "Bizim yollarımız hiçbir zaman kesişmeyecek. Yanımda olmadıktan sonra, sevincimi, sıkıntımı paylaşamadıktan sonra uzaktaki bir arkadaştan ne farkı kaldı. Tek bağ cinsellik mi? Saçma " "Meltem?" dedi bir anda, nereden çıktı yine bu kız? Ellerimi terasın demirlerinden çekip arkamı döndüm, kollarımı göğsümde bağladım. O ise şezlonga yayılmış bana bakıyordu. "Meltem ne alaka?" dediğimde vücudunu dikleştirip gözlerini kısarak bana baktı. "Yıllardır teyzeme olan hayranlığını biliyoruz. Onun saçları ve gözlerine âşık bir adamsın. Aile içinde Ayşe aşkı diye bir gerçek var. Sen hep demiyor muydun, senin gibi birini bulacağım ve evleneceğim diye. Meltem'i gördüğümde ben bile şok oldum, senin etkilenmemiş olman imkânsız" "Sadece saçı gözü için kızla evlenecek değilim herhalde Cenk. Haklısın, Meltem'in teyzeme olan benzerliği ortada hatta teyzemi ilk gördüğüm gün ile neredeyse aynı insan yani ona ilk âşık olduğum gün. Meltem'i tanımıyorum ama..." Bir an durdum, tanımıyorum ama kendimi sürekli onun yanında buluyorum. Bunu anlatsam Cenk beni anlayabilir mi? Emin değilim. Ben yaşarken anlayamadım. "Ama..." Ah inatçı kardeşim asla vazgeçmiyor. "ilk gördüğümde bende şok oldum. Ben her işten çıktığımda kendimi onun yanında buluyorum. Pek anlaştığımız söylenemez fakat merak ediyorum. Garip bir çekim var onda. Of ne bileyim Cenk ya... Önce Irmak ile konuşmam lazım sanırım kafam karışık olduğu için garip davranıyorum. Düzene girmem lazım" Cenk dinlemekle yetindi, yorum yapmadı. Galiba o da anlamadı benim gibi. "Yarın makarna günü" "Irmak'ı makarna gününe getireceğim" dediğimde gülümsedi "biraz karbonhidrattan ölmez" deyince ikimizde güldük. Irmak'ı sevmediklerinin farkında olmama rağmen bana bunu hissettirmemeye çalıştıklarını biliyorum. Benim arada kalıp üzülmemi istemiyorlar fakat bilmedikleri ben çoktan arada kaldım. Özellikle Irmak'ın burada bağımın olmadığına dair söyleminin yalanlanacağı gün olacak yarın. "Anlat bakalım, sende değişiklik var mı?" konunun benden uzaklaşma zamanı gelmişti. Bir tek Cenk ile özel hayatımı konuşurdum o da çok uzun değil. Yine arkasına yaslanıp ellerini başının arkasına aldı. "Bende değişiklik yok, olmazda" "Senin neden kız arkadaşın yok?" bu uzun zamandır kafamı kurcalıyordu. Kısa ilişkileri oluyordu fakat ilişki bile denemeyecek kadar yüzeyseldi. "Kendimi bildim bileli Pelin ile evleneceğimi söylüyorum ya" "Hadi Cenk, seninki de benim Ayşe aşkı gibi" "Değil" Bu çocuk ciddi mi? Evet, doğru Pelin ile evleneceğini her zaman söylerdi. Büyümüş olmalarına rağmen devam da ediyordu ve bu amcamın sinirini katlıyordu. Sürekli babama "Çek şu oğlanları kızlarımın üzerinden" diyordu. "Ne demek değil Cenk? Açık konuş" "Ben hep açık konuşuyorum da siz bana inanmıyorsunuz. Ben Pelin'e aşığım abi. Onu çok seviyorum. Bunu belli etmekten de hiç çekinmedim. Hatırlıyor musun? Küçükken beraber yatardık, ben hep Pelin'in yanında yatardım. Tekne ile açıldığımızda güvertede yatarken de onu yanıma alıyorum. Zaten âşık olduğumu o teknede anladım." "Ne zaman?" merakım iyice arttı. O anlattıkça parçalar yerine oturuyordu. Bizim yakınlık, sevgi, beraber büyümüşlük diye gördüklerimiz aslında değilmiş. Gözümüzün önündeki aşkı hiç birimiz anlamamışız. "İki yıl önce yazın hep beraber üç günlüğüne açılmıştık hani. Sen 'Ben güvertede yatacağım' deyince battaniyelerimizi alıp yanına gelmiştik sonra sen rahat edemeyip yine kaçmıştın. O gece Pelin üşüyünce bana sığındı. Burnunu boynuma yaslayıp uyuya kaldı. Bende sıkıca sarmıştım onu, üşümesin diye. Isındıkça bedeni gevşedi, rahatladı. Nefesini hissediyordum, bacaklarını benimkilere doladı ve ben... Etkilenmeye başladım işte. O uyuyordu ama ben onu izliyordu. O an gerçekten âşık olduğumu anladım" "Bu iki senede beraber olduğun kızlar oldu" "Oldu çünkü kaçmak istedim. Olmaz dedim, beraber büyüdük kimse kabul etmez diye düşündüm. Onun ne hissettiğini de bilmiyorum. Belki gerçekten beni kardeş gibi görüyordur. Boşuna kaçtığımın farkındayım çünkü ben duygularımdan eminim. Tek kozum hep açık konuşmam. Kimse bana aşkımı gizlediğimi söyleyemez. Ben söyledim, siz inanmadınız" Şaşkınım ama çok da değil. Sanki bu haberi bekliyormuş gibi hissediyorum. Pürüz ortadan kalkmış gibi. Cenk haklı, o hep dürüst oldu, biz taş kafalıyız. "Pelin öğrenir ve istemezse ne olacak, üzülmeyecek misin?" "Üzülmek mi? Yıkılırım. Tüm gelecek hayallerim onunla, başkası ile yapamam. O istemezse kimse olmaz." Çok net. Bende kendimi net sanıyordum. Şu anki halimi tenzih ederek konuşuyorum. Bu ara tek net olmayan benim kafam çünkü. Kardeşim için ne yapacağımı bilmiyorum ama zamanı gelince destek olacağım kesin. Birazda Pelin'i yoklasam iyi olacak. Sessizce yan yana oturmaya başladık. Benim kendi sıkıntım yetmiyormuş gibi üzerime birde Cenk'in sıkıntısı eklendi. Ben oturduğum yerde oflayıp pufluyorum ama fark ettim ki benim kardeş gayet rahat. Hatta yüzü bile gülüyor. Bu hali sinirimi bozmaya başladı. "Sen niye sırıtıyorsun? Şu an kara kara düşünüyor olman gerekiyordu. Amcamın sana yapacaklarında haberin yok galiba" "En fazla ne yapabilir? Kızını mı saklayacak benden? Arada babam var bir kere, o babama karşı gelmez, babam da bize kıyamaz. Hem ben inatçı adamım. Bu ailenin soğukkanlısı sensin, asıl sana ne oluyor? Bana bak sen Meltem'e âşık oldun da haberin mi yok?" "He ölüyorum aşkımdan, yakında kendimi dağlara vuracağım. Cenk deli saçması cümleler kurup asabımı bozma. Meltem kim ya? Daha dün annemin yanında işe başlamış bir kız. Huyunu bilmem, suyunu bilmem. Hem güzel de değil ayrıca" Cenk omuz silkip ayağa kalktı. Biraz daha oturursa elimde kalacağının farkında... Ben bir kızdan hoşlandığımı, sevdiğimi, âşık olduğumu hep bildim, bilirimde. Meltem kim ben kim? Gerçekten Meltem kim ya? 
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD