Bölüm 9

3953 Words
Başak okuldan çıkarken karşıdan Ege'nin el salladığını gördü. Önce gördüğüne emin olamayarak gözlerini kısıp daha dikkatli baktı fakat yanılmamıştı. Yaklaştıkça Ege'nin gülen gözleri daha da belirginleşti. Konuşma sırasında okuduğu okulu öğrenen Ege, kafasına taktığı kızın hayatını mercek altına almaya kararlı bir şekilde gelmişti. Başak karşısına gelip durdu. "Merhaba" "Merhaba Başak, nasılsın?" "İyiyim, teşekkür ederim. Birini almaya geldin herhalde" "Evet, seni almaya geldim" "Beni mi?" işte bu beklediği cevap değildi. Sözleştiklerini hatırlamıyordu. Hatta Başak istese bile Ege ile buluşmazdı. Sertaç'ın kulağına giderse kızıp kavga edeceğini bilirdi. Ege her ne kadar etkileyici biri olsa da Başak'ın bir nevi başı bağlıydı. "Ben restorana gidecektim belki sende ablana gitmek istersin diye düşünüp geldim" "Yani öyle bir planım yoktu ama..." "Başka bir planın varsa engel olmak istemem. Erkek arkadaşınla falan buluşacaksan..." "Yok canım ne buluşması. Tamam, gidelim" Ablasına gitmekte bir sakınca yoktu. Ege ile veya yalnız oraya her zaman gidebilirdi. Kendisini bu yönde rahatlatıp Ege'nin açtığı kapıdan arabaya bindi. Bilmediği onlar okuldan ayrılırken Sertaç, arkadaşı ile Başak'ı almak için okula geliyordu. Restorana girdiklerinde Meltem kardeşini Ege ile yan yana görünce şaşırsa bile belli etmemeye çalıştı. Ege'nin kardeşine bakışları ve hareketleri oldukça ilgiliydi. Başak her ne kadar belli etmese de ablası olarak hoşuna gittiğini anladı. Tehlike çanları Meltem'in kafasında çalarken tepki vermeden önce izlemeyi tercih etti. Herhangi bir yanlış anlamanın doğuracağı sonuçlar kendini de etkileyebilirdi. Severek geldiği işinde sorun çıkmasını istemiyordu. Onları masaya oturtup yemeklerini servis ettikten sonra diğer müşterilerle ilgilenmek için yanlarından ayrıldı. Uzaktan hoş sohbet içinde oldukları belli oluyordu. Başak'ın her an gülen yüzünden halinden memnun olduğunu anladı. Sertaç okulda Başak'ı bulamayınca tanıdığı birkaç arkadaşına sordu fakat gören olmamıştı. Sıkıntılı nefes vererek aradı. Bir kaç gündür Başak'ta hissettiği uzaklığın sebebini anlamaya çalışıyor fakat neden bulamıyordu. Ablasının yanına gittiğini öğrenince "Tamam" diyerek telefonu kapattı. Bir sonraki durak onları almak için restoran oldu. Akşam oturmasında Meltem'in nerede çalıştığını öğrendiği için bulması zor olmadı. Arkadaşı ile içeri girdiklerinde Başak'ı tanımadığı adam ile otururken görünce kan beynine çıktı. Başak'ın ulu orta kavga dövüşten haz etmediğini bildiği için kendine hâkim olmaya çalışarak yanlarına ilerledi. "Başak" "Sertaç? Ne işin var burada?" "Seni almaya geldik. Arkadaş kim?" "Aa şey Ege. Ege sana söz ettiği arkadaşım Sertaç" Sertaç dik bakışlarla elini uzattı. Ege'de yavaşça sandalyeden kalkıp "Memnun oldum" diyerek elini uzattı. İki keskin bakışın karşılaşması pek hoş değildi. Biri 'O benim' derken diğeri 'Benim olacak' der gibi bakıyordu. Meltem uzaktan gizli kanlı çarpışmayı görünce adımlarını hızlandırarak yanlarına ulaştı. "Hoş geldin Sertaç, oturmaz mısınız?" "Yok, oturmayalım. Başak'ı almaya geldik. İşin bittiyse seni de eve bırakalım." Meltem arayı yumuşatma çabası içine girmişken bu defa kapıdan Poyraz girdi. Yine yüzünde her zamanki sert ifade vardı. Meltem'in yanında ayakta duran iki tanımadığı adama baktı. Arkadan gördüğü Ege'nin yüzü de hiç hayra alamet gibi durmuyordu. Ege, Poyraz'ı görüp "Abi" dedi. Bu yanıma gel anlamı taşıyordu. Poyraz dik duruşu ve ağır adımları ile ilerleyip Meltem'in yanında durdu. "Merhaba, hoş geldiniz. Sertaç ve Murat... Poyraz Bey de Ege gibi patronumun oğlu" Meltem'in gereksiz tanıştırmasına Poyraz iki adama başı ile selam verip kardeşini kolundan tutarak yana çekti. O da Ege'nin bir arıza çıkarmasını istemediği için koruma altına almıştı. Meltem bir an önce çıkmak için Ayşe'den izin aldı. Kızlar önde iki adam arkalarında çıktılar. Gözden kaybolana kadar iki kuzenin bakışları üzerlerindeydi. Poyraz birinin Başak'ın erkek arkadaşı olduğunu tahmin etmişti fakat diğerinin kim olduğunu bilmiyordu. Bir an Meltem'in erkek arkadaşı olabileceği düşüncesi ile yumruklarını sıktı. Bu hiç konuşulmamış bir konuydu ve fikri yoktu. "Ulan herif kızı yanımdan aldı gitti" "Ne olacaktı Ege? Kızın erkek arkadaşı olduğunu biliyorsun. Sen dua et arıza çıkarmadı. Hareketlerine dikkat et Ege. Atacağın her adımda haksız duruma düşmen an meselesi" "Benim bu ilişkiyi tam olarak anlamam gerekiyor, öğrenmeden rahat uyku yok bana" "Diğer adam kimdi?" "Ne bileyim ben, zibidinin biri işte" Poyraz'ın Meltem'e karşı yumuşayan tavırları bir anda yok oldu. Yerini öfke aldı. Madem erkek arkadaşı vardı, ne diye yüzüne gülümseyip duruyordu? Ege'yi çekiştirip "Hadi çıkalım" dedi. Daha fazla burada durmak istemiyordu. Sertaç'ın bugünkü planında önce Başak'ı okuldan alacak sonra Meltem'i de alıp dört kişi güzel bir akşam geçireceklerdi. Plan işlemişti fakat içini dolduran parçalarda arıza vardı. Murat da Meltem'e eşlik etmek için onlara katılmıştı. Sertaç'ın verdiği Meltem umudu ile gelmişti. Şimdi arabanın içinde dört sessiz insan vardı ki bir tanesi çok sinirli diğeri endişeliydi. "O adam kimdi Başak?" "Ablam söyledi ya, patronunun oğlu" "Neden beraber oturup yemek yiyorsun tanımadığın adamla" "Tanımadığım değil Sertaç, tanıyorum. Gece çıktığımızda tanışmıştık" "Ha birde bana söylemeden çıktığın gecede de bu adam vardı. Maşallah siz baya sıkı fıkı olmuşsunuz" "Sertaç, Ege'nin hiçbir terbiyesizliği olmadı ayrıca senin erkek arkadaşım olduğunu da biliyor" "Tanıştırırken sadece arkadaşım dediğin erkek arkadaş dimi?" "Sertaç olmayan şeyin kuruntusunu yapmakla kalmıyorsun birde suçlayıcı konuşuyorsun" "Demek ki bir şeylerden rahatsız oldum Başak. Mesela herifin bakışları... Benim ona atmam gereken bakışları densizce o bana attı. Neden acaba?" "Bu anlamsız tartışmayı yapmak istemiyorum ve noktalıyorum Sertaç. Mümkünse eve kadar konuşmayalım" Arabada geçen gerilim üzerine gezip tozacak keyif kalmayınca Sertaç ve Murat kızları evlerine bıraktılar. Murat da arada kaynayarak Meltem'e yakınlaşma fırsatını kaçırdı. Başak eve girdiğinde salondaki konu Sertaç ve ailesi idi. O kimseyi beğenmeyen teyze Sertaç'ı ve ailesini ballandırarak övüyor üzerine kaymakları döşüyordu. Başak sinirinin üzerine katlar çıkarak odasına gitti. Meltem ev halkına "Selam" diyerek Başak'ın peşinden gitti. "Bu sorgulanmadan nefret ediyorum. Sanki bir şey yapmışım gibi bir de suçlandım" "Başak sesini kıs, içeridekiler duymasın. Tamam, bir şey yapmadın ama keyfinde yerindeydi. Ege ne dese sırıttın karşısında." "Gülmek de mi yasak? Komik çocuk ayrıca ailenin genel özelliği olarak oldukça da yakışıklı olduğu inkâr edilemez. Ne var biraz eğlendiysem? Hakkım değil mi? Ben sürekli Sertaç'ın arkadaşları ile dolanıyorum zaten, birazda kendime ait arkadaşım olsun" "Canım... Haklısın da çocukta haklı, seviyor seni, haliyle kıskandı. Sende söylüyorsun Ege yakışıklı ve dikkat çekici biri. Sertaç bundan rahatsız oldu tabii" "Abla ben kendimi kötü hissediyorum. Sertaç'ı seviyorum ama onun beni sevdiği gibi değil. Ne yapsam onu aldatıyormuşum gibi hissediyorum" "Sertaç ile adam akıllı konuşmanız lazım Başak. Böyle olmaz. O her geçen gün ümitlenirken sen uzaklaşıyorsun, yazık adama" "Çok kızar bana, kabul etmez" Meltem'de Sertaç'ı iyi tanırdı. Biraz asabi bir yapısı olduğu için Başak çekiniyordu. Eğer şimdi konuşursa hedef Ege olacaktı. Beklemekle beklememek arasında kaldılar. İkisi de doğru olanın ne olduğunu bilemiyorlardı. Bu gece herkesin uykusunu kaçıran düşüncelerin gecesiydi. Başak ne yapacağını düşünürken Ege onu daha yakın tanımanın planlarını yapıyordu. Meltem çıkarken gördüğü Poyraz'ın sert ifadesinde takılıp kalmıştı. Poyraz ise Meltem'in yanındaki adamın sevgilisi olma ihtimalini avuçlarının içinde buruşturup atmak istiyordu. ** Yiğit, Sarp ve Poyraz yıllardır birçok ortak başarıya imza attıkları Tolga ile yeni otel inşaatının ayrıntıları için masaya oturdular. Sadece inşaatta değil otelin yönetiminde de ortak olacaklardı. Bu Çelikkol holding için yeni bir gelişmeydi. Tolga uzun zamandır istediği bu ortaklık için sonunda onları ikna etmişti. Başarıları ve dostlukları sayesinde iyi iş çıkaracaklarına emindi. Yasal düzenlemeler için avukatlarda hazırlıklarını yapmış onlara katılmıştı. İki tarafın avukatları anlaşmaları hazırlayıp önlerine sürdü. Uzun görüşmenin sonunda imzalar atılarak ortaklıklarını resmileştirdiler. Mali tüm işlerden Poyraz sorumlu olacağı için üzerindeki yük artacaktı. Sayı oyunları arttığı için memnundu. Tolga'nın avukatlarından biri olan Çiçek'in bakışları Poyraz'ın gözünden kaçmadı. Toplantı boyunca kadının onu soyup giydirmesi, beklenti içindeki bakışları ve karşılık almak için can atması Poyraz için çok yeni bir durum değildi. Alışıktı bu tarz bakışlara. Özellikle iş dünyasında sık sık karşılaşıyordu. Poyraz'ın gücü ve kendinden emin görüntüsü mıknatıs etkisi yapıyordu. Toplantı sona erdiğinde salon yavaşça boşaltılırken Poyraz geri kalmayı tercih etti. Çiçek'in de ona ayak uyduracağına adı gibi emindi. Oyalanarak çantasını toplayan kadın yan gözle Poyraz'ı kesti. Poyraz oyalanacak bir bahane aramadı kendine. Dirseğini masaya yaslamış bir parçası olan kalemini çeviriyordu. Yalnız kaldıklarında Çiçek daha oyalanamayacağını anlayarak kapıya yöneldi. Poyraz'dan gelecek bir teklifi beklemiş fakat ümidini yitirdiği anda durduruldu. "Çiçek Hanım, küçük restoranları sever misiniz?" "Severim. Lüks yerlere göre daha rahat ediyor insan" "Bildiğim bir yer var, bana eşlik eder misiniz? Uzun toplantı karnımı acıktırdı" "Memnuniyetle" Kadın beklediği teklifi almaktan dolayı başarı kazanmış gibi hissediyordu. Poyraz genelde soğuk durur, pas vermezdi. Ulaşılması zor bir zirve gibi duran adam ilk defa teklifte bulunmuştu. Beraber çıkıp annesinin restoranına gittiler. Sakin, rahat konuşabilecekleri masayı seçen Poyraz eliyle kadını yönlendirdi. Çiçek ise neye alet olduğunu bilmeyerek anın tadını çıkartıyordu. Kendine sıcak gelen mekân için övgüler sıraladı. Ayıp olmasın diye değil gerçekten beğenmişti burayı. Tolga ile çalışmanın getirisi olarak genelde lüks yerlere gittikleri için rahat olduğu zamanları arar olmuştu. "Burası çok güzelmiş Poyraz" "Öyledir. Burayı annem ve teyzem işletiyor, yemekleri de onlar yapar." "Gerçekten mi? Bilmiyordum şimdi daha çok sevdim" Meltem onları masada konuşurken görünce sinirlendi. Irmak'la da böyle gelmişti. Şimdide başka bir kadın... 'Bu adam kadınsız yapamıyor mu? Biri gidip biri geliyor. Maşallah ne bereketli topraklarda yaşıyor beyefendi. Biri de çirkin olsun. Beyimizin aşağısı kurtarmaz tabii. Adi, kadın düşkünü, pis zampara... O musibet suratıyla bile kapana kıstırıyor. Bunlarda ne buluyorsa duvar gibi suratında' Meltem masaya yaklaşıp hazırladığı tabakları kafalarına atar gibi masaya bıraktı. Önceden sipariş almasına gerek yoktu, menü belliydi. Çiçek önüne sertçe konan tabak ile yerinden sıçradı. Poyraz sadece gözlerini kaldırarak Meltem'e baktı. Meltem'in karşılığı ise sahte gülümseme oldu. Arkasını dönüp giden kızın ardından Çiçek "Biraz sinirli sanırım" dedi. "Aldırma, aklı gelip gider. Bir bakarsın sinirli bir bakarsın hoş sohbetli" "Demek ki bugün iyi gününde değil. Belki biri sinirlendirmiştir, sonuçta insanlarla uğraşmak kolay değil" Çiçek anlayışlı olmaya çalışıyordu. Normalde bu tavra karşı diklenir, haddini bildirirdi ama Poyraz karşısında cazgır yönünü göstermek niyetinde değildi. Poyraz tuz istediğinde de kafasına atar gibi masaya inen tuzlukla ayağa kalktı. Mutfağa girip Meltem'in kolundan tutarak duvara yasladı. Gözlerinden ateş çıkıyordu. "Senin derdin ne Meltem? Misafirimi bir dövmediğin kaldı" "Bana ne senin misafirinden. Ne istendiyse getirdim. Onunda diğer müşterilerden farkı yok benim için. Ah tabii öpücük ödemesini bize değil sana yapar artık" Poyraz sıkıca tuttuğu kolu bıraktı. Son cümle diğerlerinden farklıydı. Ne anlama geldiğini öğrenmek istedi. "Ödeme seni neden bu kadar ilgilendiriyor?" "Sizinle ilgili hiçbir şey beni ilgilendirmiyor. İstediğiniz kadınla gezer istediğiniz kadını öpersiniz. Bana ne?" Meltem farkında olmadan verdiği açıkları Poyraz kolaylıkla yakaladı. İlgilenmediğini söylediği her şey aslında en çok ilgilendikleri gibi duruyordu. Biraz üzerine gitmenin zararı olmayacağını düşündü. "Sana ne dimi? Mesela ben sana erkek arkadaşınla neler yaptığını, nasıl öpüştüğünüzü soruyor muyum? Bana ne dimi?" Meltem sinirini bir kenara bırakıp ne demek istediğini anlamaya çalıştı. Gözlerini kırpıştırarak şaşkınca baktı. "Benim erkek arkadaşım mı varmış? Hem de öpüştüğüm..." "Yok muymuş? Dün yanındaki adam seni hiç öpmedi mi? Ne biçim bir ilişkiniz var? Benim bildiğim seven adamlar öper, dokunur..." Meltem kıpkırmızı oldu. Adam öpmeyi geçmiş dokunmaya kadar gelmişti. Dünkü adam Murat'tı. Değil Murat ile öpüşmek konuşup bakışmamışlardı bile. Ortada dönen yanlış anlaşılmayı çözmesi gerekiyordu. "Murat benim erkek arkadaşım değil, siz yanlış anlamışsınız. Aynı mahallede oturuyoruz, Sertaç'ın yakın arkadaşı" Poyraz keyiften kahkaha atmak üzereydi. Dünkü gerginliği, adamı parçalara ayırma isteği yok oldu. Şimdi daha çok sıkıştırabilirdi Meltem'i. Az önce duvara yapışmasına neden olduğu kıza iyice yaklaştı. Dudaklarını kulağına iyice yaklaştırdı. "Yine de benim ilişkilerim ve kadınlarla ne yaptığım seni ilgilendirmiyor dimi Meltem?" Öyle bir Meltem demişti ki, önce sıcak hava tüm vücudunu sarmış ardından titretmişti. Ağzı açılıp kapansa bile cevap veremedi. Standart iletişim mesafesinde olsalar uzun bir konferans çekebilecekken ses dahi çıkartamadı. Poyraz bakışlarını tekrar gözlerine getirip bacaklarının titremesini sağlayacak uzunlukta baktıktan sonra arkasını dönerek masasına geri döndü. Meltem eriyerek duvardan aşağıya kaydı ve yere oturdu. Yedi şiddetinde deprem gibi titrerken durması mümkün değildi. Bedeni öyle bir işkenceye maruz kaldı ki bundan sonra yapılacak hiçbir eziyet ona koymazdı. Poyraz adı gibi sert esmişti. ** Ege vazgeçmeyen inatçı yapısı yüzünden ancak bir hafta bekleyebilmiş sonra tekrar üniversitenin kapısına gelmişti. Bu defaki bekleyiş daha gergin oldu. Başak'ın onu görünce ne diyeceğini bilmiyordu. Erkek arkadaşı olduğunu bildiği halde kızın peşinden koşmak delilik hatta ahlaksızlıktı belki ama duygularına kapılıp giden Ege sürekli Başak'ı düşünür olmuştu. Derslerini bile dinlemesini etkileyen duruma çözüm bulamazsa okul hayatı ciddi sekteye uğrayacaktı. O başarılıydı. Anne ve babası gibi hırslı ve çalışkandı. İleriye dönük hedefleri vardı. İyi bir iç mimar olacak, hem şirkette çalışacak hem de ismini enlerin arasına yazdıracaktı. Kendini hiçbir zaman sadece babasının işini yürüten ikinci kuşak gibi görmemişti. Bunu hak etmeliydi. Şimdide kapıda Başak'ı beklerken aynı öz güven ile bunu hak etmek istiyordu. Bir kadın için başka bir adamla kavgaya girmemişti fakat Başak onda kavgacı, mücadeleci yanı ortaya çıkartmıştı. Başak onu arabaya yaslanmış olarak gördükten sonra aralarında iki metre kala durdu. Sanki biri ona yaklaşma çarpılırsın demişti. O bu uyarıdan önce çarpılmıştı fakat bağlı olduğu gizli tasma yaklaşmasını engelliyordu. Ege ellerini cebinden çıkararak yaslandığı arabadan doğruldu, gelmesini ister gibi elini uzattı. Başak'ın adımı ileri bir hamle yapıyor sonra tekrar geri gidiyordu. İçinde yaşattıkları koşarak gidip boynuna sarılmıştı ama bedeni olduğu yerde kaldı. Arkadan gelen korna sesi ile aynı anda döndüler. Sertaç arabanın içinde delici gözlerle onlara bakıyordu. Başak'ın göz bebekleri titredi. Ege'nin duyabileceği bir ses ile "Özür dilerim" diyerek arkadaki arabaya yürüdü. Eğer Ege sesindeki ağlamaklı titremeyi duymamış olsa gerçekten gittiğini düşünecekti fakat duymuştu. Şimdilik izin verdi ama sonrası için söz vermiyordu. Başak'ın aklını karıştırmıştı bir defa. Daha çok fırtına çıkaracak sonra durgun sulara birlikte ulaşacaklardı. Havaların erken kararmaya başladığı günler gelmişti. Poyraz paltosunun yakalarını kaldırıp şirketten çıkarak arabasına bindi. Uzun zamandır kendini Meltem'den uzak tutmaya çalışıyordu. Bedenini uzak tutabilmişti fakat aklı hiç yanından ayrılmamıştı. Artık rüyalarına bile hüküm sürmeye başlayan bu kız ile hesap görmeliydi. Hakkı yoktu her an aklını kurcalamaya. Hele ki rüyaları daha arsızdı, daha cesurdu kadın rüyalarında. Kan ter içinde uyandığı geceler giderek artmaya başladı. Karanlık açık otoparka aracını park edip ellerini cebine sokarak yürümeye başladı. Meltem'in hala orada olduğunu biliyordu. Arkasından gelen, yerdeki çakıl taşlarının sesine döndüğü anda yüzüne yediği yumruk ile yere düştü. Karanlıkta kim olduğunu görmediği gibi nereden geldiğini bile anlamadı. Elini acıyan dudağına götürürken daha gözlerini bile açmadan ikinci yumruğu yedi. Adamın "Bu o değil" dedikten sonra kaçan ayak seslerini duyup derin bir nefes aldı. Yattığı yerden doğrulup kanayan dudağında elini gezdirdi. "Daha kime saldırdığını bilmeyen it sürüsü" diyerek kalktı. Düştüğünde sırtı da acımıştı ama dudağı daha çok. Geç kaldığı için suçluluk duygusu ile yanına koşan korumayı "Yok bir şey" diyerek yanından uzaklaştırdı. Meltem kanayan ve kızarmış yüzü ile içeri giren Poyraz'ı görüce çığlık atıp yanına gitti. Ellerini yüzüne yerleştirip korku dolu ifadesi ile ne olduğuna bakıyordu. "Poyraz kim yaptı bunu sana?" "Bilmiyorum ama esas hedef ben değildim sanırım. Adam 'bu o değil' diyerek beni bırakıp gitti" "Gel otur şuraya. Buz... Buz getireyim ben" Poyraz paltosunu çıkartıp kenara bıraktıktan sonra oturdu. Eliyle hala akan kanı silmeye çalışıyordu. Meltem buz poşetini getirip yavaşça kırmızılaşmış dudağının üzerine koydu. Yüzü çok kötü bir şeye bakar gibi buruştu. "O kadar kötü mü duruyor" "Yok, biraz kızarıklık birazda kan var. Sen buzu tut, temizlemek için ilk yardım çantasını getireyim" Meltem etrafında fır dönerken Poyraz memnun olarak onu izliyordu. Gösterdiği ilgi dokunuşlarındaki şefkat hoşuna gitti. Bacaklarını uzatıp ayaklarını birbirinin üzerine attı. Meltem ise elindeki çantanın içini karıştırarak ona doğru geliyordu. Poyraz'ın uzun bacaklarını fark etmeyerek takıldı. Çanta bir yana giderken o Poyraz tarafından tutulmuştu. Düştüğü yer ise tam onun kucağı oldu. Göz göze geldiklerinde Meltem'de şaşkınlık Poyraz'da piç bir sırıtış vardı. "Sen bu tedavi yöntemi ile çok hasta bulursun kendine" Boylu boyunca üzerinde olduğunu fark ettiğinde doğruldu ama Poyraz kalkmasına izin vermedi. Bacakları iki yanda açık hala kucağında oturuyordu. "Şey ben takıldım" "Tabii benim için üzüldün, sarılıp bunu göstermek istedin ama bir bahaneye ihtiyacın vardı ve takıldın" Meltem kaşlarını çatıp işaret parmağının ucu ile dudağının kanayan yerine bastı. Poyraz "Ah" diye sıçradığı anda o da kucağından kalktı. "Sadist misin Meltem ya ahh çok acıdı" "Bu da tedavinin bir parçası canım" Meltem yerdeki çantayı alıp Poyraz'ın yanına sandalye çekerek oturdu. Pamuğa biraz oksijenli su döküp yaranın üzerinde gezdirmeye başladı. Tüm dikkatini elindeki işe verdiği için Poyraz'ın üzerindeki hayran bakışlarını görmüyordu. "Nasıl bir cani yapar bunu? Elleri kırılsın" "Üzüldün mü?" "Üzüldüm tabii Poyraz, şu haline bak. Yarın morarmaz umarım" Poyraz, Meltem'in elini tutup kucağına indirdi ama bırakmadı. Meltem burun buruna kaldığı adam karşısında titredi, hipnotize olmuş gibi hareket edemiyordu. İstemsizce kuruyan dudaklarını yaladı. Poyraz ise içinde biriken merak ile dudaklarına baktı. Onunla öpüşmenin tadını öğrenmek istedi. Poyraz dudaklarını, tadını merak ettiği dudaklara bastırdı. İki dudağının tadını aldıktan sonra daha fazlasını isteyeceğini tahmin edememişti. Acısı ile harmanlanan tattan kopartamadı kendini. Elini kızın boynundan ensesine doğru götürerek daha derinlere ulaşmak istedi. Dili de ağzındaki yeri alınca tüm tat alma duyusu ile Meltem'i öptü. Uzun değil belki yarım dakikalık bir öpüşmeydi ama Meltem'e saatler gibi geldi. Dudakları ayrıldığında bile gözlerini açamadı. Yaşadığı anın tam bir tanımını yapamadı. Yumuşacık dudakların üzerinde bu denli güçlü hüküm sürebilmesi şaşırtıcıydı. "Hey! Aç gözlerini" Poyraz bunu sadece ikisinin duyacağı sessizlikte söyledi, sanki rüyadan uyandırmak ister gibi. Meltem gözlerini açması ile ayağa fırlayıp bağırmaya başladı. "Sen beni nasıl öpersin, izin aldın mı?" "Ah hadi ama kabul et zevk aldın" "Zevk alıp almamam önemli değil, senin izin alman gerekiyordu. Biz seninle hiçbir şey değiliz" "Meltem sakinleşip oturur musun? Sadece öpüştük, ırzına geçmişim gibi davranmayı kes" Meltem masadan buz torbasını alıp vurarak Poyraz'ın dudağına yapıştırdı. "Bunu dudağında tut ve evine git çünkü bende bunu yapacağım" Poyraz fırtına gibi giden kızın ardından gülümseyerek baktı. Meltem eve gidene kadar parmaklarını dudaklarından çekemedi. Sırıtıp tekrar ciddileşiyor, öpücüğün başlama ve bitiş noktası arasında duran zaman içindeki duygu geçişlerinde salınıyordu. Bu öpüşen insanları gördüğü ya da kitaplarda okuduğu gibi sanal değildi. Tam anlamı ile titremesine neden olacak kadar gerçekti. Poyraz öpüşürken adı gibi sert ve soğuk değil aksine yumuşak bir yakıcılıkta öpmüştü ama bıraktığı etki çok sertti. Ayakları öyle güzel yerden kesilmişti ki tekrarını istese ona kalmadan Meltem balıklama atlardı o dudaklara. Bir yandan kızıyordu kendine, nasıl izin vermişti? Anlamamıştı ki. Sorsa büyük ihtimal hayır derdi çünkü bilmiyordu öpüşmenin verdiği tadı. Peki şimdi? Şimdi biliyordu, tekrarını istese Poyraz ne derdi? Tüm duyuları evet öp beni diye bağırırken, hayır diyebilir miydi? Çok zor. Yüzünde sersem gülüşü ile salona girdi. Sanki içmiş de kafası güzel olmuş gibi yürüyerek oturdu. Üzerindeki bakışları garipsedi hâlbuki garip olan kendisiydi. Annesi "Annem iyi misin?" dediğinde "İyiyim" dedi. Tabii ki iyiydi, tapılası yakışıklı bulduğu, sert duruşundan ayrı gülüşünden ayrı etkilendiği, onu gördükten sonra tüm yabancı mankenleri elinin tersi ile ittiği adam tarafından öpülmüştü. Yılan onu ısırmış, zehri yavaşça bedenini sarmaya başlamıştı. Vücudunda ilerleyen sıcaklık her yanını dolaşmıştı. Poyraz yılan değildi ama tam olarak hissettiği buydu. Bu yanmanın tam tarifi buydu. "Ay bunda bir haller var. Kız içki mi içtin sen?" diyen teyzesine tebessümle baktı. "İçmedim teyze yani bugün içmedim yoksa içki içmişliğim var tabii. Severimde o mereti, insanı rahatlatıyor. Baba bir ara yine baba kız âlem yapıp kadeh tokuşturalım" Babası omuzlarını sarsarak gülmeye başladı. Severdi kızlarını karşısına alıp iki tek atmayı, arada yaparlardı. Meltem'in sarhoş olmadığı belliydi fakat neyi olduğunu bilmiyordu. Gerçi aklına takılan şüpheler yok değildi. Gözlerinden her an kalpçikler çıkacakmış gibi bakan kızının halleri tatlı geldi ona. Başak eve geldiğinden beri ablasını bekliyordu. Onunla bir an önce konuşması lazımdı. Şu an ki hali ile dinleyebilir mi emin değildi ama denemek gerekiyordu. Konuşunca açılır hem kendi derdini anlatır hem de neyi olduğunu öğrenebilirdi. Ablasını kolundan çekiştirerek kaldırdı. "Gel canım odana gidelim" dedi. Teyzelerinin arkadan yaptığı dedikodularına aldırmadan odalarına geçtiler. Başak yatağına oturup ablasını da karşısına oturttu. "Abla kendine gelsen artık diyorum. İstersen bir tokat atayım ha" "Tokat ne ki Başak? Üzerimden buldozer geçti benim" "Ha?" "Poyraz beni öptü. Böyle yumuşacık, tatlı tatlı..." "Nasıl öptü? Dudağından mı? Ay yoksa siz sevgili mi oldunuz?" Başak ablasının kollarından tutmuş sarsarak sorularını sorarken Meltem sarsıntının etkisi ile "Ayy" diyerek kızdı. "Sarsmasana kızım ya... Zaten ne olduğumu anlamadım. Başak ben bittim, şimdi ne yapacağım? Ben dudağına pansuman yaparken o yavaşça yaklaştı ve dudaklarımı ardından beynimi uyuşturan öpücüğüne başladı. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama ben hayatımda hiç tatmadığım bir meyveyi yer gibi oldum. O kadar lezzetliydi ki..." "Oha! Yani Poyraz seni öyle küçük bir öpücük ile geçiştirmedi baya şapır şupur öptü." "Başak ne iğrenç bir tanım bu. Yaladı demedim öptü dedim." Başak elini ağzına kapatarak gülmeye başladı. "Siz şimdi çıkıyor mu oldunuz? Bu harika, âşık olduğun adamla berabersin artık" "Bazen senin beyninden şüphe ediyorum Başak. O anlık bir şeydi, çıkma falan yok. Meltem ve Poyraz diye bir birleşim olamayacağını biliyorum. Daha geçen yine fıstık gibi bir kadınla yemeğe geldi. O gün bana 'Benim ilişkilerim ve kadınlarla ne yaptığım seni ilgilendirmiyor' demişti yani alt yazı canım, ben kadınları öperim, yatağa atarım kimseyi takmam. Sanırım bende arada kaynayanlardan oldum. Yakın durunca canı öpmek istedi ve öptü. Zaten kızdım, bağırdım ona. Beni öpemeyeceğini ve hiçbir şey olmadığımızı söyledim. Farklı düşünseydi beni durdururdu ama gitmemi sadece izledi." "Ne yani seni kullandığını mı düşünüyorsun?" "Kullanmak demeyelim, kulağa hiç hoş gelmiyor. Hem bende karşılık verdim ve zevk aldım. Anlık hevesimizi paylaştık diyelim" "Abla seni karşıdan gören sakin biri sanır ama her işinde bir olay bir karmaşa var. Seni çözmek ne zor be... Neyse dinle şimdi, sana önemli anlatacağım şeyler var. Bugün Ege yine okula geldi. Kapıda bekliyordu. Ben yanına gitmek istedim ama gidemedim. Biliyorsun Sertaç... Bana gel der gibi bakıyordu. Sonra Sertaç geldi ve Ege'yi gördü. Tabii Ege'nin yanına gitmeden Sertaç'ın arabasına bindim. Allah'ım Sertaç'ın yüzünü görmeliydin abla sanki gözleri ile Ege'yi parçalara ayırdı. Ege de Sertaç'a öyle bakıyordu ki tam olarak anlamadım ama sanki meydan okuma gibiydi. Sertaç hiç konuşmadan gazı kökledi. Ben dedim bittim. Şimdi bu adam tenhada beni bir güzel benzetir. Mahalleye kadar geldik ama köşe başında durdu, arabayı stop etti. 'Başak bu adam senden ne istiyor' dedi. 'Hiç' dedim, tabii yemedi. 'Başak on yıldır seninle beraberiz, senin her hareketini tanırım, anlarım ama bu ara garipsin, kafanı karıştıran bir şeyler olduğu ortada. Bana açıkça söyleyecek misin yoksa ben kendi yöntemlerimle bulayım mı?' dedi. Ege ile arkadaş olduğumuzu onun samimi biri olduğunu söyledim" "Konu ayağına kadar gelmiş Başak. Neden ilişkinize gelmedin?" "Durduk yere seninle evlenmek istemiyorum diyemem abla. Sertaç bana evlenme teklif etmedi ki? Etse nedenleri ile istemediğimi söylerim." "Başak... Sertaç ile ortak bir gelecek düşünmüyorsan ayrıl, süründürme. Bak adam da işkillenip duruyor. İstediğinde ne kadar pislik olabileceğini biliyoruz. Eniştesi ablasından boşanmak istediğini söylediğinde adamı nasıl eşek sudan gelinceye kadar dövdüğünü hatırlıyor musun? Gözü dönmüştü. Sonuçta boşandılar ama adam kırık burun ve muhtelif yerlerindeki morluklarla mahkemeye gitmişti" "Ege'ye yapar..." Meltem, Poyraz'ın patlamış dudağı ile restorana girişini hatırlayınca korku ile gözleri açıldı. "Yoksa akşam Poyraz'ı kıstırıp yumruk atan Sertaç mıydı?" "NE?" "Adamlar ona vurduktan sonra 'Bu o değil' diyerek kaçmışlar. Onu restorana gelirken Ege sanmış olmasınlar" Başak korku ve endişe ile bakıyordu. Meltem'in yazdığı senaryo olmayacak gibi değil gerçekleşmesi mümkündü. Bunu nasıl öğreneceğini bilmiyordu. Eğer doğru ise Ege ile konuşup dikkat etmesini söylemeliydi. Sertaç ile konuşmadan Ege'den uzak durması gerektiğini şimdi daha iyi kavramıştı. Ege'nin ailesi güçlü insanlardı. Bu olanları öğrenirlerse içinden çıkılması zor zamanlar geçirebilirlerdi. Ege'den ne kadar hoşlanmış olsa da asıl konu o değildi. Başak, Sertaç'a karşı arkadaşça bir sevgi besliyordu. Aşk dolu bir gelecek görmüyordu. Yılların birlikteliği yüzünden çekiniyordu konuşmaya fakat ablası haklıydı. Gerçekleri en kısa zamanda Sertaç ile konuşacaktı. Bugünkü olayın altında gerçekten Sertaç varsa bununla kalmaz devamını getirirdi. Poyraz elleri cebinde, her halinden keyifli olduğu ifadesi ile bahçeden içeri girdi. Dudağının acısını bile hissetmiyordu. Sarp ve Yiğit iki evin arasındaki bahçede ayaküstü konuşurlarken kendilerine doğru gelen Poyraz'ı gördüler. Sarp hafif gözlerini kısarak baktı. Yüzündeki gülümsemenin dışında dudağındaki kızarıklığı hemen fark etmişti. Yanlarına gelince çenesini tutup sağa sola çevirdi. "Ne oldu senin dudağına? Kavga mı ettin?" "Hayır etmedim, edemedim. Restorana girerken birileri sanırım iki kişiydi, arkamdan saldırdılar. Yumruk yememle yere düşmem bir oldu. Ne olduğunu anlamadan saldırmaları gereken kişinin ben olmadığımı anlayınca koşarak kaçtılar. Kim olduklarını görmedim zaten aradıkları ben değilmişim." "Poyraz neden kendine dikkat etmiyorsun? Sana her zaman arkanda da gözün olması gerektiğini söylemedim mi?" "Tamam, baba bir anlık gaflet işte... Sorun yok zaten" "Hem sen neden sırıtıyorsun?" Poyraz sırıtmasını biraz daha genişletti. İki adam karşısında neler olduğunu anlamaya çalışarak bakıyorlardı. Poyraz normalde böyle sırıtmazdı. Gülüp kahkaha attığını bilirlerdi ama değişik bir sırıtıştı. "Yediğim yumruk güzel bir işe yaradı da ona sırıtıyorum" Şimdi kafaları daha da karıştı. Birbirlerine bakıp karşılıklı medet umdular ancak sonuç negatifti. Poyraz açıklama yapmadan eve girerken hala şaşkınca arkasından bakıyorlardı. Zeynep eve gelen oğlunu karşılamak için yanına giderken o da dudağını görüp daha şiddetli bir tepki verdi. "Poyraz! Ne oldu dudağına, kim yaptı, baban gördü mü?" "Yok bir şey güzellik, küçük bir kaza sadece. Aşkın dışarıda üşüyecek, gidip bir bak istersen" diyerek annesini sıkıca öptü. Arkada bir şaşkın daha bırakarak odasına çıktı. Şimdi güzel bir duşu ve tatlı rüyaları hak etmişti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD