HAMİLEYİM ABİ!

3300 Words
YAZAR ANLATIMI Gülay, bitkin adımlarla çıktı konaktan, bahçede kahve içen abisine doğru ilerledi titreyen bacaklarıyla. Çok kötü durumdaydı, yaşadığı büyük hayal kırıklığı onun için tarif edilemezdi. Ama tarif etmesi gerekti bunu, yoksa çok yakında ortaya çıkacaktı kendiliğinden, ve bu onun için ölüm emri niteliğinde olacaktı. Tam abisinin karşısında durduğunda fark etmişti onu Ferman ağa, çünkü o an aklı işleriyle doluydu. Kız kardeşini ne kadar çok sevse de sert davranırdı Ferman ağa, böylece kardeşinin ciddi biri olarak yetişeceğine inanırdı. "Gülüm, hoşgeldin! Gel otur, öyle durma ayakta!" Gülay ilk başta kararsız kaldı. İlk başta aklındaki şeyi mi söylemeliydi, yoksa abisinin yanına mı geçmeliydi. Yüzünde buruk bir gülüş oluştu, ardından abisinin yanına geçip oturdu çardakta. Bu onun için çok zor bir durumdu, bu yüzden hemen anlatmak onun için pek kolay olmayacaktı. "Kahve içeceksen söyle içerdekilere, közde yapmışlar, tadı enfes olmuş!" Başını salladı Gülay, şu an kahve ya da başka bir şey düşünmeyecek kadar perişandı çünkü. "Yok abi, kahve dokunuyor bu aralar bana. Ben seninle bir şey konuşmak için geldim. Ama önemli bir konu, vaktin var mı bana ayıracak?" Aklına ilk olarak okulu gelmişti Ferman'ın. Kız kardeşinin eğitimine bizzat önem veriyordu, onun coğrafya kaderdir lafına boyun eğmeden yaşamasını planlıyordu zira. "Bana bak, dersten çaktım dersen bende sana çakarım! Ben senden bugüne kadar hiçbir şey istemedim, aklı başında bir kız ol, kendin bir şeyler başaracak kadar güçlü ol istedim sadece! Bunu da yapamıyorsan çok fena olur Gülay!" Abisinin şakayla karışık sözlerine sadece gülümsedi Gülay. Ona bir gün olsun vurmamıştı Ferman, ama bugün duyacağı şeyden sonra toprağa canlı olarak gömme ihtimali bile vardı. "Yok abi, dersler değil konu. Ben başka bir konu için rahatsız ettim seni, kusruma bakma lütfen! Abi, ben..." Ferman tam tüm dikkatini ona vermişken telefonu çaldı. Duyduğu telefon sesiyle hem gerilmişti, hem de rahatlamıştı Gülay. Bunu konuşmaktan zaten korkuyordu, birkaç dakika daha kurtulmuştu bu konudan. Ferman kız kardeşine parmağıyla susmasını işaret edip telefonunu çıkardı cebinden. "Bu önemli, ben hemen geliyorum güzelim!" Yerinden kalkıp birkaç metre öteye giderek telefonunu açtı, ardından iş konusunda konuşmaya başladı. Yakınında olsa da dinlemedi Gülay, derdini nasıl anlatacağını düşünüyordu öylece. Zordu bu derdi anlatmak, imkansız bile sayılırdı hatta. Ölmek daha iyi bir seçimdi belki de, abisine anlatmayı seçerek hata yapmıştı. Bir mektup bırakırdı ardından, en azından ailesi masum bilirdi onu. Daha sonra kıyardı canına, kimse bilmezdi onun yaptığı bu lanet işi. Kararlı bir şekilde ayağa kalkıp abisine doğru yürüdü eve geçmek için, tam o sırada kapattı telefonu Ferman. Kardeşinin yanında olduğunu görünce hatırlamıştı önemli bir mevzu anlatacağını. "Gülüm, sen ne konuşacaksan konuşalım haydi, benim çıkmam gerek daha sonra. Anlat bakalım, belli ki bir sıkıntın var senin." Sadece gülümsedi Gülay, ardından başını salladı. Bu olay duyulmasa daha iyi olacaktı, zaten abisi duysa bu evden çıkan tek şey Gülay'ın cenazesi olurdu. "Yok abi, o kadar önemli değil. Hem ben uygun bir anında konuşmak isterim, sen bu aralar çok yoğun çalışıyorsun, ben beklerim." Ferman, kardeşinin anlayışlı haline sevinmişti. Çok yoğun günler yaşıyordu, o yüzden hiçbir şeye zaman ayıramıyordu. "Tamam güzelim, ben gidiyorum o halde. Eve gelince konuşuruz," diyerek alnından öptü kardeşinin. Kardeşinden uzaklaşıp kapıya ilerledi, Gülay arkasından bakınca göğsü daralmıştı sanki. Onu son kez gördüğünü düşünerek ilerledi arkasından. "Abi..." kelimesiyle durdu Ferman. Kardeşine döndüğünde bir anda üzerine atladı Gülay, sımsıkı sarıldı abisine. "Gülay'ım, benim gül kokulu, ay yüzlü kardeşim. İyisin değil mi?" Kardeşinin bir şeye üzüldüğünü düşünmeye başlamıştı, ve ne kadar sevgisini belli etmekte zorlanan biri olsa da kardeşini üzen sebebi dünyadan silecek kadar korkusuz bir adamdı. "Yok, yani evet, iyiyim! Sadece seni çok sevdiğimi bil abi, iyi ki benim abimsin sen!" Başını kaldırıp baktı abisine, Ferman onun bir şeyler sakladığını anlasa da ne kadar mühim olduğunu çözememişti. "Bana bak, sen benden bir şey mi isteyeceksin yoksa? Eğer öyle bir şey varsa haberim olsun yani!" Tebessümle başını salladı Gülay, ardından bir adım uzaklaştı abisinden. Ne kadar ağlayacak gibi olsa da bastırıyordu tüm duygularını. "Yok abi, senin mutlu olmandan başka bir şey istemem. Aa, annem beni çağırıyor. Ben ona bakmaya gidiyorum, daha sonra görüşürüz! Kolay gelsin abicim!" Mutlu gibi rol yapıp gülümseyerek eve kaçtı Gülay, Ferman arkasından birkaç saniye baktıktan sonra bir sorun olmadığını düşündü. Önemsiz olduğunu düşündü konunun, bu yüzden de konaktan ayrılmaya karar verdi, halledeceği çok işi vardı sonuçta. Gülay odasına girene kadar sükunetle sustu, odasına girip pencere önüne geldiğinde abisinin çoktan konaktan çıkıp arabasına bindiğini gördü. Tamamen gittiğini görene kadar tuttu gözyaşlarını, gittiğinden emin olunca akmıştı yaşları sicim sicim kara gözlerinden. "Ben ne ettim, bu lekeden nasıl kurtulacağım? Daha doğrusu kurtulmak ister miyim?" Bu sorusuyla eli karnına kaymıştı. Henüz bir şey hissetmiyor olsa da biliyordu artık burada bir can olduğunu. O canı bırakmak istemiyordu Gülay, böyle bir günahın bedelini ödemesini istemiyordu karnındaki sabinin. Ölmeliydi, ancak böyle kurtulurdu herkes. O zaman kendi canından birini öldürdüğü için bir ömür acı çekmezdi. Hiç düşünmeden eline defterinden yırttığı bir kağıt, ve de bir kalem alıp dökmeye başladı içindeki şeyleri, sıraladı yalanları. Niyeti öldükten sonra dahi ailesinin kara lekesi olmamaktı. Bir mektubu yazmak ne kadar sürerdi? Bir saat boyunca birkaç kelime ancak dökülmüştü kağıda Gülay tarafından. Bu kadarını yazdığına dahi hayret ediyordu, ruhu az da olsa rahat etmişti artık. Oturduğu sandalyeden kalkıp abisinin kendisine hediye ettiği hançeri aldı eline, ardından yatağına uzandı. İlk başta tereddüt etse de bebeğiyle beraber çekip gitmek istiyordu bu dünyadan, onu terk etmeyecekti böylece! Daha fazla düşünmeye gerek duymadan bileğine tuttu hançeri, ardından hızlıca çekerek kesti bileğini. İlk başta küçük bir sızı gibi gelmişti bu, ama daha sonra artmıştı bu acı. Kan kaybederek ölmek kolay değildi, ve Gülay bunu öleceğinden emin vaziyetteyken öğrenmişti... ******* "Akşam olacak neredeyse, Gülay hanım kalkmamış! Bu kız benim ömrümü yedi!" Söylene söylene çıktı konağın merdivenlerinden Zeynep Hanım, kızının tembel halleri onu bunaltmıştı artık, bu yüzdendi söylenmesinin sebebi. Kızının odasının kapısını hiç çalmadan girdi, önce yatakta uyuduğunu sandığı kızına, ardından da elindeki hançere baktı. Hançeri gördüğü an gözleri fal taşı gibi açılmıştı, o kadar korkmuştu ki hiçbir şey diyemedi o an. Bu kez kızının kesik bileğine baktı, işte o an acı bir feryat kapladı tüm konağı. "Gülay! Kızım! Sen kendine ne yaptın kızım?" Acı içinde kızının üzerine koştu, ardından bileğini tutup gözyaşları içinde kızına baktı. O kadar tedirgin bir haldeydi ki, böyle bir şeye ne yapılır bilmiyordu. Konaktaki hizmetçilerden biri Zeynep Hanım'ın çığlığıyla beraber odaya geçti, o da aynı manzara ile karşılaşınca acı içinde çığlığı bastı. Gözyaşları içinde ona döndü Zeynep. "Hemen kalfayı getir, arabayı hazır etsinler, Gülay'ı biz hastaneye götüreceğiz!" Böyle bir durumda bile sert ses tonunu bürünüyordu Zeynep Hanım, zira çalışanlarının yanında hep güçlü durmak istiyordu. Konağın hizmetçisi koşarak kalfaya haber vermeye gittiğinde Zeynep Hanım kızının karnına koydu başını, hıçkıra hıçkıra ağladı. "Sen ne yaptın kendine kızım, biz senin saçının teline kıyamazken sen nasıl kıydın kendine?" Aynı soruları defalarca kez sordu kızına, cevap alamayacağını bile bile. Kalfa gelene kadar haykırışları bitmedi, kendi kendine konuşup durdu. Kalfa geldiğinde Gülay'ı kucağına aldı, ardından arabaya götürmek için hızlı adımlarla çıktı odadan. Zeynep Hanım ilk toparlanmaya çalıştı, kalbi o kadar hızlı atıyordu ki kendinde güç bulamıyordu. Tam odadan çıkacakken yatağın yanındaki komodinde bir kağıt gördü, anında uzanıp aldı kağıdı. Okuma yazması yoktu Zeynep Hanım'ın, ama kızının intiharıyla alakalı olduğunu anlamıştı bu kağıdın. Kağıdı hemen alıp cebine koyarak odadan çıktı, bir an önce hastaneye yetişip kızının kurtulmasını sağlamalıydı önce! ******* O kadar acılı bir haldelerdi ki, hastaneye gittikten 1 saat sonra akıllarına gelmişti Ferman'ı aramadıkları. Böyle bir haber vermek istemeyen Zeynep Hanım kalfaya emretti Ferman'ı aramalarını. Ferman kardeşinin kendisine kıydığını öğrendiği an hastaneye gitmişti, yol boyunca acı içinde ağlamış, kardeşi için dua etmişti. Hastaneye geldiğinde güçlü durmaya çalışsa da başaramadı, kız kardeşinin durumu ortadayken nasıl güçlü durabilirdi ki? Annesinin ağlayarak orada oturduğunu görünce koşarak yanına gitti, hemen önünde diz çöktü ve ellerini tuttu. "Kardeşim iyi, değil mi anne? Ne olursun bana başka bir şey için ağladığını söyleme! Durumu nasıl kardeşimin?" Zeynep Hanım yaşadığı şoktan ötürü cevap veremedi, kalfa yanına yaklaşıp aynı şekilde eğildi. "Henüz bir şey söylemediler Ferman ağam, ama iyi olacak Gülay kızımız. Siz sakin olun, Gülay güçlü kızdır, bizi bırakıp gitmez öylece!" Ferman bu sözlerin doğru olması için sessizce dua etti. Zeynep Hanım hiçbir şey demeden yanında getirdiği mektubu çıkarıp oğluna verdi. "Bu ne anne?" diye sordu Ferman mektubu eline alırken. Zeynep Hanım önce hıçkırıklarının geçmesini bekledi, zar zor cevap vermişti. "Yanı başında buldum, önemli bir şeydir diye de yanımda getirdim! Oku oğlum, benim Gülay'ım neden kıymış canına, söyle bana!" Ferman titreyen elleriyle aldı mektubu, ardından da yavaş bir şekilde açıp içinden okumaya başladı yazılanları. 'Aylar önce tecavüze uğradım, ama bunu canım aileme söyleyemedim! Ben ailemizin kara lekesi olmamak için gidiyorum, sizin için namussuz biri olmaktansa hiç olmamayı tercih ederim! Karnımdaki sabinin hiçbir günahı yok, o yüzden ona kıyıp hayatıma devam etmek yerine, onunla beraber gidiyorum. Sizleri çok seviyorum, beni sakladığım bu günahtan ötürü affedin! GÜLAY...' Tecavüz... Karnındaki sabi... Kardeşinin tecavüze uğradığını, ve suçsuz bir bebeğin ölmesini istemediği için direkt kendini öldürmeye çalışmasını okuyan Ferman donup kalmıştı. Zeynep Hanım anlamıştı beklediğinden daha büyük şeyler yazdığını o mektupta, oğluna baktı korku içinde. "Ne yazıyor oğlum, Allah rızası için bana bir şey söyle artık!" Daha bu şoku kendisi bile atlatamamıştı, annesine nasıl söyleyecekti böylesine bir şeyi? "Ana... Gülay... Gülay tecavüze uğramış, ve bizim adımıza leke sürülmesin diye kendisini öldürmeye kalkmış!" Her kelimesinde sesi titriyordu, bu onun için büyük bir yüktü, ve büyük ihtimalle annesi içinde aynı şey olacaktı. Zeynep Hanım öyle bir çığlık attı ki, sesi tüm hastane koridoruna yayılmıştı. Acı içinde haykırışları daha da artmıştı, Ferman annesini sımsıkı sardı teselli etmek için. "Gülay iyi olacak anne, o bizim için iyi olacak! Korktuğu için böyle bir yola başvurmuş, ama yemin ediyorum ki her şey düzelsin diye elimden geleni yapacağım!" Dinlemedi onu Zeynep Hanım, oğlunun kollarından kurtulup dövünmeye devam etti. İçindeki yürek acısı geçmiyordu, hangi birine yanacağını şaşırmıştı. "Kızımızın intihar ettiği yetmiyormuş gibi bir de tecavüze uğradığı çıktı! Bunu duyarlarsa rezil rüsva oluruz, kimse demez bu kıza zorla ilişmişler diye! Yandık biz, her ihtimalde yandık!" Ferman için önemli olan tek şey kız kardeşinin iyi olmasıydı, ama annesini de anlıyordu, ve bu yüzden de yargılamıyordu. Onun böyle tepki vermesine anlayış gösterebiliyordu. Daha o konuşmadan odadan bir hemşire çıkmıştı, kalfanın o yöne doğru yürüdüğünü görünce anlamıştı bu kişinin Gülay'ın odasından çıktığını. Acı içinde ağlayan annesini bırakıp hemşirenin yanına gitti kardeşinin durumunu öğrenmek için. "Kardeşim nasıl hemşire hanım, ne olursunuz iyi olduğunu söyleyin bana!" Kadın gülümsediği an anlamıştı kardeşinin iyi olduğunu, içini şimdiden bir umut kaplamıştı. "Kardeşiniz de, karnındaki bebek de çok iyi. Birazdan normal bir odaya alınacak, o zaman yanına gidip konuşabilirsiniz!" O bunu söyleyip uzaklaştığında Ferman donup kaldı, henüz kardeşinin hamile olma fikrine alışamamıştı çünkü. Tecavüz sonucu hamile kalmıştı kardeşi, ve bunu bilmek Ferman'ı yakıyordu büyük bir cehennemde. Elleri istemsizce yumruk olmuştu, peki bu yumruğu kime atabilirdi ki? Bebeğin babasının kim olduğunu bile bilmiyordu, ve kardeşinin bu konuda suçsuz olduğunu da biliyordu. Şimdi bu yumruk kime inecekti, kime indiğinde rahat edecekti Ferman? Soruları cevapsız kalmıştı, zira soracağı hiç kimse de yoktu! "Sana yemin ediyorum Gülay, bunu reva gören her kimse onun eceli olacağım, tüm ailesini dağıtmadan rahat etmeyeceğim!" Acı içinde yeminleri sıraladı kardeşi için, ama içi bir nebze olsun rahat etmemişti. Bir daha da rahat olmayacaktı, buna emindi. Bu sorunu ne kadar halletmeye çalışsa da hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, çünkü bu olay ailesi üzerinde büyük bir travma yaratacaktı. Çaresiz adımlarla annesinin yanına geçip oturdu, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu Zeynep Hanım, kızının kaderine yanıyordu yüreği. "Gülay iyi ana, merak etme, çok daha iyi olacak! Ailemizin namusunu, ve de kardeşimi korumak için her şeyi yapacağım!" Başını olumsuz anlamda salladı Zeynep Hanım, hiçbir şeyin iyi olacağına dair inancı kalmamıştı. "Bundan sonra düzelmeyiz biz, ailemize büyük bir günah dahil oldu, bundan sonra hiç kimse mutlu olmayacak bizim evimizde!" Zaten yüreği yanan Ferman'ın bu sözlerle daha da canı yanıyordu, sessizce yerinden kalkıp uzaklaştı annesinin yanından. Henüz bunları dinlemek istemiyordu, bu yüzden hastanenin çıkışına ilerledi. İyi değildi, yaşadığı büyük olay hem bedeninde, hem de ruhunda yara açmıştı. Bir daha sigara içip rahatlamak istedi, sigarayı derin derin soluyarak rahatlamaya çalıştı, ama bu da kesmiyordu onu. Çıldırmak üzere hissediyordu kendini, yine de tutuyordu içindeki deli ağayı. "İntikam alacağım, töre ne derse onu yapacağım! Bunu yapan adamın bedeninde öyle işkenceler yapacağım ki..." Aklına gelen kan dondurucu görüntüler içini rahatlatıyordu, o adamı gördüğü an ne yapsa az gelecekti. Yaklaşık yarım saat sonra girmişti hastaneye geri, çünkü sakinleşmesi epey bir zamanını almıştı. Geri gittiğinde orada sadece kalfanın olduğunu gördü. "Ağam, kardeşinizi odaya aldılar, ben de haber vermek için sizi bekliyordum, Gülay birazdan uyanırmış!" Başını salladı Ferman, ardından kalfayı takip etti nereye gittiğini görmek için. "Başımıza gelenler nasıl olaylar böyle kalfa, biz nasıl taşıyacağız bu büyük yükü?" Kalfa sessizce başını yere eğdi, olayı Zeynep Hanım'ın çığlıklarından anlamıştı, ama yorum yapamıyordu bu namus meselesine. "Önemli olan Gülay hanımın sağlığı, gerisi Allah kerim! Ama şunu unutmayın Ferman ağam, yaşanılan şeylerde kardeşinizin suçu yoktur, suçluları cezalandırayım derken kardeşinizi arada kaynatmayın!" Ferman bunu kötü niyetten söylemediğini biliyordu, çünkü bu konuda kendisi de korkuyordu. Önceliği kardeşinin mutluluğu olacak şekilde alacaktı intikamını. Odaya geldiğinde hemen girdi içeriye, annesinin yanı başında ağıtlar yakarak elini dizlerine vurduğunu gördü. Gülay henüz uyanmamıştı, Ferman annesinin yaktığı ağıtları duyunca ona doğru yaklaştı ağır adımlarla. "Dur artık ana, sen böyle yaptıkça Gülay daha da yıkılır! Onun için güçlü durmak zorundayız, yaptığımız her yanlış hareket onun aynı hataya düşmesini sağlar!" Kızının tekrar intihar etme düşüncesi korkutmuştu Zeynep hanımı, ancak bu sözler durmasını sağlamıştı. "Tamam, tamam! Ferman, ben bu sözleri duymaya hazır değilim oğlum! Dışarıdayım, ne olursun bu olayı sen hallet! Ben..." Zeynep Hanım'ın gözlerinden yine yaşlar akmaya başlamıştı, Ferman annesinin ne kadar kötü durumda olduğunu anlayınca omuzlarına sarıldı. "Sen dışarıda bekle bizi, Gülay uyanana kadar ben burada beklerim, bu olayı biz hallederiz! Hadi ana, seni bu halde görürse daha kötü hale gelir kendisi!" Zar zor çıkarmıştı annesini odadan, onu çıkarır çıkarmaz bu sefer de kendisi annesinin yerine oturdu, ve kardeşinin uyanmasını beklemeye başladı. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu, o an sadece aklında intikam planları oluştuğu için başka hiçbir şeye önem vermiyordu. Kardeşinin gözlerini açtığını görmemişti, Gülay önce tavana baktı, ardından başını bile oynatmadan yan tarafına kaydı gözleri. Abisinin yanı başında oturduğunu, bakışlarınınsa kapıda olduğunu görmüştü. Demek ki ölmemişti, kurtulamamıştı yaşadığı bu cehennemden. Büyük ihtimalle mektubu da okumuşlardı, yani hamile olduğunu biliyorlardı, peki nasıl kurtulacaktı bu cehennemden? "Abi..." Sesi bir fısıltıdan bile kısık çıkmıştı, Ferman bu sesi duyduğu an kardeşine döndü heyecanla, kardeşinin uyandığını görünce nefesini bıraktı heyecanla. "Gülay, gül kokulu, ay yüzlü bacım! Uyandın çok şükür, senin için ne kadar endişe ettik bir bilsen!" Gülay'ın eline tutarken kardeşinin gözyaşlarıyla yüzünü yıkadığını görmüştü, yaşadığı şey kolay değildi, bu yüzden ağlamasına hiç ses etmedi Ferman. "Abi... Size böyle bir şey yaşatmak istemezdim, ama başka çarem yoktu ki!" Eli karnına kaymıştı, karnındaki sabiyi korumaktı tek niyeti. Ferman bunu bildiği için kardeşinin üzerine gitmemeye çalıştı. "Bu senin günahın değil, bunu kimin yaptığını öğrenip onun canını alacağım! Ayrıca neden kendine kıydın ki, illa başka şekilde halledilmez mi bu güzel kardeşim?" Sustu Gülay, Ferman derin bir nefes alıp bıraktı. Kardeşinin konuşmasını bekliyordu ilk, ama Gülay'ın aklında o an başka şeyler vardı. Abisi öğrenmişti, ve intikam deyip duruyordu, bu intikam işini nasıl durdurabilirdi ki? Abisi kan dökmek istiyordu, ve bunu ancak bir şekilde durdurabilirdi Gülay, ölü birini devreye sokarak! Sessizce aklında buna dair şeyler geçirdi, birkaç saniye sonra aklına tek bir kişi gelmişti. Abisi gibi ağa olan Serhat Ağa! Bir ay önce vefat etmişti, ona iftira atmak gibi olacak olsa bile ancak bu şekilde kurtarabilirdi herkesi Gülay. "Kimsenin canını almana gerek yok abi, çünkü bunu yapan kişi bir ay önce vefat etti zaten!" Sözler hiç düşünmeden çıkmıştı dudaklarından Gülay'ın, böylece konu kapanır sanmıştı. Kardeşine tecavüzde bulunan kişinin ölme düşüncesi rahatlatmamıştı Ferman'ı, illa ki ona ya da ailesine zarar vermek istiyordu çünkü. "Bana isim ver Gülay! Sana bunu reva gören kimdi? Sakın korkma, bu senin günahın değil! Söyle, kim böylesine bir zarar verir sana?" Abisinin vazgeçeceğini düşünmüştü sanki onu tanımıyormuş gibi, durumu hemen toparlamaya çalıştı. "Yapma abi, adam ölüp gitmiş diyorum sana! İntikam falan istemiyorum, ne olursun kapat bu konuyu!" Ferman bu sözleri duyunca deliye dönmüştü, gözleri öfkeyle açıldı. Kız kardeşinin hasta olduğunu unutup bağırdı öfkeyle. "Lan sen ne saçmaladığının farkında mısın? Adam benim kardeşime tecavüzde bulunmuş, ben bunu bildiğim halde intikam işinden vazgeçeceğim, öyle mi? Yok öyle bir dünya, yaptığı şerefsizliğin cezasını o çekmese bile ailesi çekecek! Senin bir ağanın kardeşi olduğunu biliyorlar, tüm Mardin biliyor bunu! Törenin cezasını da biliyorlarsa bunu göze almışlar demektir! Şimdi, kim olduğunu söyle bana!" Abisi ilk defa kendisine böyle sert bir şekilde bağırıyordu, konunun kapanacağını düşünerek hata yapmıştı Gülay, ama bu hatadan nasıl döneceğini de bilmiyordu. Elini karnına koyduğu an anlamıştır bu yoldan dönemeyeceğini, çünkü eğer dönmeye çalışırsa o zaman olan karnındaki evladına olacaktı. Bebeğinin ölmesini istemiyordu, ne kadar babasız büyüyecek olduğunu bilse bile vazgeçemiyordu evladından bir türlü. "Serhat Ağa yaptı bunu, hani bir ay önce vefat eden adam! O kadar korkmuştum ki size hiçbir şey söyleyemedim, her şeyi öğrendiğimde söylemeye çalıştım, ama cesaret edemedim." Söylediği yalan canını yakmıştı, bu yüzden gözyaşlarına boğuldu, bu gözyaşları Ferman ağayı yumuşatmaya yetmedi. Kardeşinin bahsettiği ağanın kim olduğunu biliyordu, o an aklında nasıl böyle bir şeye cüret ettiği vardı. Adam evliydi, 2 tane de küçük oğlu vardı, bunları yok sayıp nasıl kardeşine dokunmaya cesaret etmişti? "Gülay, şimdi beni çok iyi dinliyorsun, çünkü aynı şeyleri tekrar etmeyeceğim! Daha hamileliğinin başındasın, o yüzden bebeği aldıracağız bir an önce! Daha sonra ben bu adamın ailesinden hesabımı soracağım!" Sırf çocuğunu aldırmamak için intihar etmişti Gülay, bu yüzden abisinin söylediklerini delicesine başını sallayarak reddetti. "Eğer benden bebeğimi aldırmamı isterseniz o zaman tekrar intihar ederim, bu kez net bir şekilde ölmeyi sağlarım abi! Ona bir şey olmasına dayanamam ben, bu küçük canlı bedel ödeyemez!" Kardeşinin bu konuda neden inat ettiğini anlamıyordu Ferman, tam itiraz edeceği sırada yine konuştu Gülay. "Söylediklerimde çok ciddiyim, eğer öyle bir şey yapmaya kalkarsan o zaman kardeşinin katili olursun abi! Bu bebek yaşayacak!" Kardeşinin ne kadar duygusal bir dönemde olduğunu anlıyordu, o yüzden bu konuyu daha sonra konuşmayı düşündü. Derin bir nefes alıp geri bıraktı. "Pekala, bunu seninle daha sonra konuşacağız. Ama şunu unutma Gülay, beni bu dünyadaki en değerli varlığım sizsiniz, ailem! Bu yüzden sizin intikamınızı almadan rahat etmeyeceğim! Şimdi, dinlenmeye bak sen. Merak etme, yaptıklarının bedeli çok ağır ödeyecek o aile!" Gülay abisinin ne kadar ciddi olduğunu biliyordu, ama böyle bir şey istemiyordu abisinden, hatta bu ihtimali düşünmek dahi istemiyordu! "Ne olursun intikam işine bulaşma abi, bırak ne halleri varsa görsünler, hadi, lütfen yapma şunu!" Ferman vermişti kararını bir kere, ve bu yoldan dönmeyecekti. Eğilip kardeşinin alnından öptü, ardından sahte bir gülücükle kardeşini rahatlatmaya çalıştı. "Sen sadece kendini düşün kardeşim, sana tecavüz uygulayıp ardından geberen adamı değil! Abin her şeyi çözecek, hiç meraklanma!" Sözlerini bitirir bitirmez odanın kapısına doğru ilerledi, Gülay engel olmaya çalışsa bile yapamadı hiçbir şey. Kendisinin ve de evladının kurtulacağını düşünmüştü o ismi vererek, ama anlamıştı ki abisi kendilerini daha büyük bir ateşe itecekti. Pişman olmuştu, ancak dönüş yolu yoktu, zira gerçekleri anlatırsa bu gerçekler en fazla kendisini ve evladını yakacaktı. Bunun bencillik olduğunu biliyordu, ama başka çaresi de yoktu. Zeynep hanım oğlunun çıktığını görünce hemen yerinden kalkıp ona ilerledi, öfke içinde yürüyen Ferman annesini görünce durmak zorunda kaldı mecburen. "Ne oldu oğlum, Zeynep uyandı mı? Ne anlattı sana?" Annesinin merak etmesini anlayış gösteriyordu Ferman, ama içi o kadar öfkeliydi ki ne diyeceğini de bilemiyordu. "Ana, git kızının yanında otur. Çünkü karnındaki bebeği aldırırsak o zaman tekrar canına kıyacağını söylüyor, onu bebeği aldırmak için ikna et, yoksa ileride çok bela olur başımıza!" Bunu söyledikten sonra çıkışa ilerledi, kalfaya da başıyla onu takip etmesini işaret etti. Zeynep Hanım duyduğu sözlerle bir kez daha ateşler içinde yanarken odaya attı kendini kızını ikna etmek için, bir tecavüz bebeğini doğurmaması gerekirdi çünkü! Ferman ile kalfa beraber hastaneden çıkarken arabaya doğru ilerliyorlardı, arabaya binmeden durdu Ferman. "Şimdi bana şu bir ay önce vefat eden Serhat Ağa ile ilgili bilgiler toplayacaksın! Ben adamla ilgili hiçbir şey bilmiyorum, sen her şeyini öğrenip bana anlatacaksın! Yarına kadar vaktin var, yarın eve geldiğimizde tüm bilgileri bana vereceksin. Ben daha fazla hastanede duramıyorum, daraldı içim, nefes bile almakta zorlanıyorum! Sen halledersin gerisini, gerisini eve geçince konuşuruz!" Sözleri biter bitmez arabaya binmişti, hızlıca çalıştırıp hastaneden uzaklaşırken nereye gittiğini kendisi bile bilmiyordu. Bildiği tek şey bir an önce buradan uzaklaşması gerektiğiydi.

Great novels start here

Download by scanning the QR code to get countless free stories and daily updated books

Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD