Davul sesleri evimin önünde mi çalıyordu, yoksa kalbimde mi? Bu sesleri duyduğum an beklediğim anın geldiğini anlayarak salonumuza koştum.
"Geldi annem, beni istemeye geldi Ferman! Size demiştim, o beni seviyor, beni istemeye geldi!"
Annem bir yandan kederle, bir yandan da tebessümle bakıyordu bana. Tamamen mutlu olmasını elbet beklemezdim, iki ay önce vefat eden abimeydi bu hüznü.
"Tövbe yarabbim tövbe! Abin var senin karşında lan, böyle koca meraklısı gibi konuşma benim karşımda!"
Ölen abim Serhat'ın eşi Narin yengem yeğenlerimi kucağına alarak abime ters bir bakış attı.
"Serhat gibi yönet şu evi, evdeki insanların mutlu olmasına da bu kadar kederlenme! Abin yaşıyor olsaydı böyle bir durumda olmanıza izin vermezdi. Bırak kızı, en azından bir kişi mutlu olsun şu evde!"
Canım yengem, acısını yok sayıp bizi düşünüyordu hep, tıpkı canım yerine koyduğum abim gibi.
Abim ölür ölmez hepimiz derin bir kedere sürüklenmiştik, yengemse hepimizin acısını hafifletmek için kendi acısını yaşayamamıştı.
Normalde bizim emanetimize sahip çıkmamız gerekirdi, ama o bize sahip çıkmıştı, hepimize iyi gelmişti.
"Tamam yengem, senin için bu kızın deli hallerini yok sayacağım! Hadi gidelim bakalım, damat beyimizi karşılayalım, yoksa tüm ahaliyi evin önüne toplayacak!"
Söylenerek ayağa kalktı, ben ise o kadar heyecanlıydım ki, abimin söylenmelerini işitmez olmuştu kulağım. Onların önünde giderken yengem yine tersliyordu abimi.
"Etme kıza şunu, bırak mutlu olsun! Adamın niyeti nişanlarını duyurmak, seviyor işte kızı, daha ne olsun?"
"Daha nişan mı oldu da duyuruyor, hem bu kız bu adamı sevecek vakti nereden bulmuş? Ohoo, o kadar soru var sorulacak, sizin umrunuzda değil tabi!"
Abim hep böyle söylenirdi, o yüzden takmıyordum bunu zaten. Bu kez de annem korumaya geçmişti beni abimin gazabından.
"Adam kapının önünde bekliyor, siz hâlâ kavga peşindesiniz! Bunu yeni mi sorasın geldi senin? Susun, milletin önünde rencide etmeyin bizi! Bir olacağız, yıkılmadığımızı görsün herkes! Duydun mu Samet, kardeşini el oğlunun yanında gülünç düşürme!"
Abim sessizce mırıldanarak ilerliyordu, heyecanla dışarıya atıldığımda gördüm atın üstünde tüm heybetiyle duran sevdalığımı.
Yalnız o değil, neredeyse tüm ahali evimizin etrafına toplanmıştı, sandığımdan çok daha fazla insan vardı burada.
Abim koluma dokundu hafifçe, gözümü Ferman'ın üzerinden çekmeden duraksadım.
"Yavaş ol, kendini koyverme hemen! Bekle, önce ben karşılayayım adamı."
Mecburen kabul ettim söylediğini, ben yerimde durmuşken o ata doğru ilerledi.
Heyecanla ona bakarken kasıklarımda bir ağrı hissediyordum. Bu şu an yükselen nabzımdan ötürü oluşan bir sızı mıydı, yoksa... Yoksa dün Ferman ile yaşadığımız şeyden dolayı mı?
Onun kadını olmuştum, güvenmiştim, teslim etmiştim bedenimi. Beni kadını yapmış, dokunuşları ile huzura erdirmişti. Şimdi o anı düşünüp yutkunuyordum heyecanla.
Ferman, abimin kendisine yaklaştığını görünce eliyle durmalarını işaret etti davulculara. Susmuştu davul sesleri, bu kez de insanların sesi bastırmıştı her yanı.
"Hoşgeldin Ferman ağa, hoşgeldin de... Ne oluyor, bunlar ne konuşup durur böyle?"
Ferman soğuk gözleriyle abime baktı önce, ardından da bana, bana bakınca bir gülüş oluşmuştu yüzünde.
Kandım o gülüşe, bende ona gülümseyerek baktım ona. Yengem yanıma gelmiş, kulağıma eğilmişti.
"Bu işte bir terslik var gülüm, baksana, ahali bir şeye mırıldanıp duruyor. Bir sorun çıkarsa abin rezillik çıkarır!"
Korkuyla etrafı dinledim, söyledikleri şey birbirine karışırken Ferman bir anda bağırdı.
"Arkanızı dönün soysuz köpekler, dönün de görün size hazırladığım sürprizi!" dediğinde tüm bedenim buz kesmişti.
Ferman'a baktım soru soran gözlerle, ama karşımdaki adam benim tanıdığım Ferman değildi, nefretle bakan bir adam gelmişti karşıma.
Şaşkınlık içinde döndüm arkama, o an gördüğüm şey kanımın donmasına vesile olmuştu.
Dün yaşanılanlar... Kanlı çarşaf... Sevişmemiz...
Gözüm kararmıştı gördüğüm şeyle, bu düşündüğüm şey miydi, eğer oysa Ferman bunu neden yapıyordu?
Dünkü beraberliğimizden sonraki kanlı çarşafımız mıydı bu, bekaretimi verdiğim çarşaf... Peki neden böyle bir şey yapmıştı, ne oluyordu?
Hayret içinde bakarken millet ayıplarcasına hakaretler ediyor, bizimle alay ediyordu.
"Bu çarşaf kimin ki böyle?"
"Anasının ya da yengesinin olacak değil ya, Şahbanu'nun namussuzluğu bu, kendini siktirmiş orospu!"
Duyduğum sözlerle gözlerim yanmıştı, Ferman'a baktım acı içinde, hiç tepki vermiyordu. O kadar insanın hakaretini yok sayıp onu izliyordum açıklama yapması için, ama yapmıyordu...
"Bu da ne demek oluyor Ferman ağa?! Bu çarşaf ne gezer burada, sen ne yapmaya çalışıyorsun? Yoksa... Yoksa kardeşime mi dokundun sen! Bu ölüm sebebidir, töre affetmez! Canına mı susadın sen?"
Abimin sorusuyla kendime gelmiştim, Ferman alaycı bir şekilde gülerken kalbime sancılar saplanıyordu.
"Kardeşin dün koynuma girdi, bu çarşafta o andan kalmadır! Lakin merak etme, kendini bilerek koynuma atmış olsa da rencide etmeyeceğim onu, imam nikahıyla alıp evime kapama yapacağım!"
Hayır, hayır! Bu doğru değildi, bu sözler benim sevdiğim adamın sözleri değildi. Benim sevdiğim adam aşk sözleri fısıldardı kulağıma, kin dökmezdi.
Abim üzerine saldırdığında acıyla ağlayan annem onu tutmak için öne atıldı, onun nasıl ağladığını o an görmüştüm, o kadar kötü haldeydim ki kendi acımdan başka hiçbir şey göremiyordum!
Öylece kalakaldım, abim atın üstünde duran Ferman'a saldırınca bir anda iki adam çullandı üzerine, hemen saldırıya geçtiler.
Abim yere düşerken yengem ve annem acı feryatlarla abime eğilmişti.
Abimin yerde oluşu, annemin ve yengemin çığlıkları, ahalinin namusuma ettiği lafları...
Hiçbir şeyi duymuyordu yüreğim, Ferman'ın az önce söylediği zehirli sözcükler kulağımda defalarca kez yankılanıyordu zira.
Ona doğru attım adımlarımı, attığım her adımda ağırlaşıyordu bedenim, taşıyamıyordum kendimi. Tam önünde durdum, bana neden bunu yapmak istediğini anlamaya çalıştım gözlerinin içine bakarak.
"Ne bu? Şaka mı Ferman? Eğer şakaysa mahvettin beni, geleceğimizi... Neden yaptın bunu, mahremimiz neden gözler önünde, niye namusuma laf getirdin?"
Belki de çok kolay kabul etmiştim bu durumu, yanımızda beni ayıplayan insanlar sayesinde anlamıştım başıma gelenlerin ağırlığını.
"Hak ettiğin hayatı sunacağım sana Şahbanu! Şimdi, sesini kes, ve yarın nikah için hazır ol! Lekeli bir kadınsın sen artık, ailenin kara lekesi oldun! Yine de seni bırakmıyorum, alıyorum kendime kadın diye! Şükret haline, yarına hazırlan lekeli gelin! Abine de söyle, fazla dolanmasın ayak altında!"
Bunu dedikten sonra atını diğer yöne çevirdi, her kelimesi bende kurşun etkisi yaratırken hiç düşünmeden atladım önüne.
"Madem nikahına alacaksın beni, neden böyle bir leke sürdün ailemin üzerine? Cevap ver, neden yaptın bunu, neydi bana karşı kurduğun tuzak?"
Duraksadı, ardından biraz eğilip gözlerime baktı öfkesini saklama gereksinimi duymadan.
"Senin abinin benim bacıma yaptığı şeyi yaptım ben! Ancak seni zorlamadım, sen girdin koynuma. Ama o ibne abin, o puşt tecavüzde bulundu kardeşime! Şimdi onun acısını çekeceksiniz, tüm aile çekeceksiniz! Ailen ömür boyu bu utancı yaşarken, sen de bir ömür benim tutsağım olarak ödeyeceksin bu olanların bedelini!"
Abim? Tecavüz? Yanlış anlaşılma vardı, bariz bir şekilde belliydi bu, ama o bunu bilmeden hayatımı mahvetmişti.
Gözümde bitiyordu aşkı, zalim bir adam vardı karşımda zira. Ona aşkla bakmıştım, ama o benden bilmediğim bir intikam almıştı.
"Sen ne diyorsun, nasıl abime iftira atarsın? Defol buradan yalancı pislik, herşeyin yalanmış senin! Git, yoksa töreler verir cezanı senin!"
Verecekti zira, çünkü ben istesem bile bir Ağa'nın ailesinden hiç kimseye göz koyulmazdı. Biliyordu o da, bunu bilerek girmiştik bu yola, ama benimle beraber kendisini de yakmıştı artık.
"Töre verecek cezayı, evet! Ama ceza abine, ve de küçük iki yeğenine karşılık verilecek! Yeğenlerini bile sağ koydurmam senin, küçük yaşta öldürürüm onları! Bu koca konakta bomboş kalır, bir varis bile kalmaz! Ama sen bunu kurtarırsın Şahbanu, kölem olarak aileni kurtar! Seni bir bedel olarak alacağım, kardeşimin namusunun bedelini ödeyeceksin!"
Küçücük yeğenlerimden bile böyle bahseden bir adama nasıl aşık olmuştum ben? Herkesin dilinde gaddarlığı varken nasıl bunu yok sayıp iyi bir adam olduğuna inandırmıştım kendimi?
Hayret ediyordum ona, ve de kendi aptallığıma... Gözlerimden sicim sicim yaşlar akarken başımı salladım büyük bir hüsranla.
"Bu tehdide kanmam, yalan söylüyorsun, karaktersiz pislik, rezil ettin beni aleme! Ama olmaz, bundan sonra aşkından ölsem bile senin olmam, zira gördüm gerçek yüzünü!"
Seven insanın yapmayacağı şeyler yapmıştı o, ve bunu yok sayacak kadar da ahmak değildim! Ben ağlayarak ona bakarken kendisi kahkaha atmıştı.
"Eğer yarın seni nikahıma almış olmazsam tüm ahaliye seni nasıl siktiğimi izletirim, işte o zaman kalan son şerefiniz de tamamen sikilmiş olur! Şimdi, yarın kadınım olmaya hazır ol 'Kara Lekem'!"
Atını ağır adımlarla sürerken acı içinde peşinden gitmeye çalıştım, lakin tutmadı bacaklarım, kendimi yere çökmüş vaziyette buldum. Arkasından acı içinde feryat ettim.
"Daha büyük acılarla sınan inşallah Ferman, bana yaşattığın bu acının bin katını versin rabbim sana!"
Ben feryat etmiştim, lakin kimseye duyuramamıştım sesimi. Beni sırtımdan hançerleyip rezil rüsva eden adam öylece çekip gitmişti...