Bu hikayedeki kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup gerçekle ilgisi yoktur...
Uçağım iniş yapmıştı ama bir türlü içimden gelmiyordu inmek. Hostes hafifçe omzuma dokunup bir sorunum olup olmadığını sorduğunda mecburen kalktım. Türkiye' ye gelinceye kadar her şey kafamda netti. Hatta babam ' Bu aralar gelmen için doğru zaman değil.' dediğinde ' Ya şimdi ya hiç. Ben biletimi çoktan aldım. ' demiş ve o hırsla biletimi almıştım. Babamla 9 yılın sonunda yüzleşecektim. Arada bir kaç gün görüştüğümüz olmuştu ama onda da sağlıklı bir iletişim kuramamıştık. Aramızdaki diyalog az görülen akrabalar ile yapılan saçma soru cevap şeklindeki konuşmalardan bir adım ileri gidemiyordu. Ve soruları her zaman olduğu gibi o soruyordu.
Aslında bir tercih yapabilecek olsaydım annemin yerine babamın ölmesini tercih edebilirdim. 14 yaşıma kadar babama aşık bir kız çocuğu olsam da onu görmemeye alışıktım. Üstelik annem yaşasaydı bana böyle davranmazdı. Tabi ki bu şekilde düşünmemin en büyük nedeni hedefin aslında babam olduğuna inanmamdı. Benim annem ve abim yanlışlıkla ölmüştü.
O gün babam gelecekti. Hep birlikte abimin basket maçına gidecektik. Ne hayal ama. Abim babamın yolundan gidiyor harp okulunda okuyordu. 19 yaşında ve inanılmaz yakışıklıydı. O kadar yakışıklıydı ki bu nedenle sınıfta kalmıştı. Bu aslında komik sayılabilecek bir hikayeydi. Abim ilköğretim son sınıftayken ona asılan bütün kızlara haksızlık olmasın diye birer gün gezmişti. Kız sayısı devamsızlık hakkını geçince otomatik olarak sınıfta kalmış ve babamın ' Eşek oğlu eşeğin gönül maceraları nedeniyle torpil mi yapacağımı sanıyorsunuz!' demesiyle de sınıfı tekrar edeceği garanti olmuştu. Öğretmenleri bile böyle zeki bir öğrenci yıl kaybetmesin dese de babam tavrını koymuştu. Abimin kaldığını duyan bir kaç kızda sınıfta kaldı ama babam değil okulu komple ili değiştirince hepsi hüsrana uğramıştı.
Antalya' dan ayrılırken beni görmeye sadece iki arkadaşım gelmişti. Ama abim için resmen bir kız seli oluşmuştu. O zaman 9 yaşındaydım ve kızlar ağladıkça onlara nispet yapıyordum. Gerçi abim yaşasaydı hala yapıyor olabilirdim. Kesin kıskanç bir görümce olurdum. Çünkü abim benim ikinci aşkımdı. Zaman geçtikçe babamı yapmadığı torpil içinde suçladım. Abim liseden mezun olmuş olması gereken 19 yaşında liseler arası basketbol turnuvası final maçına gideceğimiz gün ölmüştü.
O gün aslında çok güzel başlamıştı. Abim beni öperek uyandırmıştı. Sen olmazsan kazanamam Erva' m diyerek yüzümü yıkamam için beni banyoya kadar kucağında taşımıştı. Şakalaşarak kahvaltımızı yaptık. Günü bütünüyle hatırlamaktan hala imtina ediyordum. Detaylar her zaman daha fazla acı verirdi. Babamda öğleden sonra gelecekti ve hep birlikte gidecektik ama öyle olmadı.
Babam öğlene doğru aradı ve gelemeyeceğini söyledi. Her zamanki gibi. Zaten özel hangi günümüzde yanımızda olmuştu ki. Annem. Benim güzeller güzeli hem kalbi hem yüzü güzel bir gün bile babama surat astığını görmediğim annem bunu da olgunlukla karşıladı. Babamla aralarında hep bir mesafe ama müthiş bir saygı vardı. Öyle laubali bir ilişkileri olmamıştı hiçbir zaman ama aralarında bir sevgisizlikte hissetmedim. Annem bütün narin görünüşü altında çok güçlü bir kadındı.
Öğleden sonra her şey hazırdı. Garaja ineceğimiz sırada abimin benim için yaptırdığı formayı almak için geri döndüm. Formayı alıp garaja giderken önce büyük bir gürültü duydum ve yerin salladığını hissettim. Ne kadar öyle donup kaldım bilmiyorum. Garaja gittiğimde önümü normalde kapımızın önünde bekleyen askerler kesmişti ama babamın arabasından yükselen alev dumanlar ve o berbat koku bugün gibi aklımda.
Babam yeni Albay olmuştu. Ankara son durağımız diyordu. Yıllar içinde o kadar çok şehir değiştirmiştik ki bu hepimize iyi gelmişti. Albay olduğu için kapımızın önünde bekleyen askerler olurdu. Bu genel bir uygulama mıydı yoksa babam mı tehdit alıyordu hala bilmem. Annem onlara kendi evlatları gibi davranırdı. Babam her zaman dikkatli bir adamdı. Normalde arabaya önce yalnız binerdi. O arabayı çalıştırıp kapının önüne çıkmadan bizim yaklaşmamız yasaktı. Yani babam bunun olabileceğini hep biliyordu. Ama o gün öyle yapmamıştı. Yine çok önemli bir işi çıkmıştı. Yine ailesini vatanın bir parçası saymamış ve anneme arabayla gidin siz demişti. Annem abimi de alıp bir daha dönmemek üzere gitti.
....
Uçaktan inmiş valizimi almıştım. Türkiye ye gelmeyeli kaç yıl olmuştu. Galiba 4. Son gelişimde beni görmek için zaman ayırmaya bile uğraşmayınca bende gelmek için uğraşmamıştım bir daha. Bir umut babamın beni karşılamaya geleceğini düşünerek etrafa bakıyordum. Ama yoktu. Onun yerine koluma yapışan biri oldu.
' Hoş geldin Erva. Ben'
Dönüp öfkeyle baktım. Çam yarması gibi bir adamdı. Yakışıklı olması öküz olmasını kapatmıyordu.
' Kolumu bırakır mısınız. '
Kolumu bırakıp elimdeki valize uzandı.
' Buradan bir an önce gitsek iyi olacak. '
' Adımı bilen herkesle bir yere gitseydim başıma neler gelirdi. '
' Babanız sizi bekliyor. '
Babam mı beni bekliyordu. Hiç inandırıcı değildi. Bekleyen gelirdi. Gerçi ben ne kadar o araba babamındı düşman babamındı ama ölen annem oldu diyorsam kesin babamda yolumdan giden oğlum yaşasaydı kızım yerine diye düşünüyor olmalıydı. Zaten böyle düşünmeseydi daha kırkları çıkmadan beni ülkeden göndermezdi. Annemle abimin yokluğuna alışamadığım bir zamanda bir de babasız kalmıştım. Onlar yokluğunda bile benimle var olurken babam varlığında bile yoktu. Hakkını yemeyelim yine de yıllarca beni koruması için eski bir askerini görevlendirmişti.
Sürüklenmeye başlamamla kendime geldim.
' Bırak beni bağırırım '
' Sadece iki dakika susup dikkat çekmemeye çalışır mısın '
Çam yarması bir arabanın önüne gelince durdu.
' En azından arabaya fırlatmadın bu da bir başarı. '
' Arabaya binince sohbet etsek nasıl olur. '
' Güven vermiyorsun. '
' Bunun buraya gelince aklına gelmesi yine de bir başarı. '
Benimle dalga mı geçiyordu. Beni benim lafımla vurmaya çalışıyordu. Elini cebine attı. Askeri kimliğini çıkardı. Uzattı.
' Şimdi lütfen arabaya binip orada incelemeye devam eder misin '
' Bunların sahteleri yapılıyor yalnız. '
Derin bir nefes aldı.
' Elindeki sahte değil yalnız. '
' Künyen var mı? '
Etrafa bakındı. Künyeyi kazağın içinden çıkardı. Birden avuçladım.
' Künye seninse herhalde üzerindeki numaraları ezbere biliyorsundur. '
Numaraları söyledi. Doğru olduğunu görünce arabaya bindim. Aslında sırf babama olan öfkem nedeniyle onu gıcık etmek istemiştim ama zaten gıcık biri olduğu için olay büyümüştü. Babamın kimseye varlığımdan bile bahsettiğini sanmıyordum. Kim benim peşime neden düşecek beni kaçıracaktı. Arabaya bindiğimizde elini uzattı.
' İçerisi güvenli değildi. Tavrım için kusura bakmayın. Baştan alayım. Hoş geldiniz Erva Hanım. Ben Yüzbaşı Selçuk Canpolat. Babanızın emriyle tugaya gidinceye kadar güvenliğinizden ben sorumluyum. '
Tokalaşmak için elimi uzattım.
' Memnun olmamı istiyorsan bana Hazal diye hitap et. Erva ismini kullanmıyorum. Ve siz demene gerek yok. '
Sonuçta babamın askeriydi ve kesinlikle babama göre benden çok daha değerliydi.
' Nasıl istersen Hazal. '
Belki de o kadar da öküz değildi. Erva ismini babam Hazal ismini annem koymuştu. Yıllardır Hazal' ı kullanıyordum. İsmim söyledikçe annemin seslenişi geliyordu kulağıma. Erva ise babamı hatırlatıyordu.
....
Tugaya girdiğimizde herkes Selçuk' a selam veriyordu. Babam herhalde şov olsun diye rütbeli birini göndermişti beni almaya. Girer girmez valizimi Selçuk 'un elinden almışlardı. Binalardan birine girdik. O sırada bir asker gelip selam durdu.
' Komutanım. Önemli bir durum var. '
Selçuk benden bir kaç dakika müsade istedi. Askerle bir uzaklaştı. O sırada sanki gök gürüldedi. Aralık kapıya yöneldim.
'Burası ne baba ocağı ne ana kucağı. Pozisyon al. Komando dansı. Başla. '
Birden küçüklüğümüz geldi gözümün önüne. Bunu babam öğretmişti bize. Abimle yarışırdık. Abim hep bana yenilirdi. Sözde. Hareketi bile doğru yapamazdım oysa. Adamın ' Kaç oldu?' diye bağırmasıyla hayal bulutum dağıldı. Yerimde sıçradım.
' Bir Komutanım. '
Sırtına ayağını koymuş ayağının üzerine kollarını koyarak adamın resmen tepesine eğilmişti. Adam iyi görünmüyordu. Rengi bembeyazdı. Birden odaya daldım. Gözler bana döndü.
' Sen ne yaptığını sanıyorsun. ' diye bağırdım ama bana cevap vermek yerine ' Seni buraya kim aldı?' diye gürledi. O cüsseye gürlemesi normaldi de ben geri adım atacak biri değildim. Cevap vermeden dizimin üzerine çöktüm. Elimi yerdeki adamın alnına koydum. Ateşi yüksekti. Birden kolumdan tutup kaldırıldım.
' Çık hemen buradan! ' diyerek beni ittirdi.
' Adamın ateşi var. Onu almadan hiçbir yere gitmem. '
' Sen çıkmazsan ben seni çıkarmasını bilirim. Böyle elini kolunu sallayarak kim alıyor sizi içeri. ' diyerek beni tuttuğu gibi kapının önüne attı. Kapıyı kapattı. O sırada Selçuk geldi.
' Erva. Pardon Hazal. Kusura bakma. Beklettim seni. '
Ben hala kapıya bakıyordum. Yine sesi geldi.
' Şınav pozisyonu al. '
Selçuk' a cevap vermeden kapıyı açıp içeri girdim. Adamın üzerine yürüdüm. O da bana doğru adım attı.
Sanırım bir adımıyla benim üç adımda aldığım mesafeyi kat etmişti.
' Sana bu insanları eziyet et diye emanet etmiyorlar. Adam hasta görmüyor musun? '
O sırada aramıza Selçuk girdi.
' Yüzbaşı Özdemir. Ne oluyor burada?'
' Yüzbaşı Canpolat. Ne zamandır sivillerden emir alır olduk? Misafirinizi alıp çıkın odadan. '
' Sizde burada misafir olarak bulunduğunuzu unutmayın. '
Kapıya doğru yöneldi. Askerlerden birine seslendi. Gelen askere yerden zorlukla kalkan adamı revire götürmesini söyledi. Asker revire götürülürken Selçuk bir adım önümde duruyordu. Vahşi yüzbaşı
' Askerlerinizin disiplinsizliğini gördükçe misafir olduğumu unutmama imkan yok. ' dediğinde bu lafını babamın duymasını çok isterdim. Sonuçta buradakiler babamın askerleriydi. Ve tabi ki her biri ailesinden değerli olduğu için bu vahşinin ağzının payını verirdi. Bu adam kendini ne sanıyordu.
' Herhangi bir sorun gördüyseniz rapor edebilirsiniz. Lütfen kendi timinizle ilgilenin. Haberiniz yok sanırım ama biraz önce görev emriniz geldi ' demesiyle Selçuk' un omzundan görüş sağlayamayınca kolunu tutarak kafamı sağ tarafından uzattım. Ve o vahşi yüzbaşına bir zafer gülüşü gönderdim. Öfkeyle odadan çıktı. Galiba Selçuk Yüzbaşı' nı sevmeye başlamıştım.