16.Bölüm "BALAYI"

3249 Words
Nilda, kreşte çalışmaya başlayalı neredeyse bir hafta olacaktı. Kreş sahibiyle yaptıkları görüşmede, kabul edilirse bu işin onun ilk iş deneyimi olacağını konuşmuşlardı. Hem bu sebepten hem de Oktay'ın referans olması sayesinde onunla birlikte çalışan herkes, kendisine karşı çok anlayışlıydı. Çocuklarla yaptıkları etkinlikler, oynadıkları oyunlar, gün boyunca ona huzur veriyordu. Akşam olup da yaşadığı cehenneme döndüğünde ise daima sessiz kalıyordu. Mehmet'le her zamanki gibi yemek masası dışında mümkün olduğunca bir araya gelmiyorlardı. İki gün önce, onların arasındaki soğukluğu daha yoğun hisseden Müzeyyen kardeşine, "Neden Nilda'yı da alıp bir yerlere gitmiyorsunuz? Mesela gidip bir yerlerde bir şeyler için, ne bileyim biraz hava alın. Siz nasıl yeni evlisiniz?" diyerek dışarıya çıkmaları konusunda ısrar etmişti. Mehmet de ablasının ısrarına daha fazla dayanamayıp genç kızla birlikte dışarıya çıkmış, onu bir kafenin önünde indirip, "Ben gelinceye kadar burada bekle!" demişti. O gün Nilda saatlerce orada bir başına kocasının kendisini almasını bekledi. Mehmet onu almaya gelmişti gelmesine ama kafe kapandıktan yarım saat sonra gelmişti. Tüm olanlara rağmen genç kız ağzını açıp tek kelime etmedi. Arabanın içi aşırı derecede alkol kokarken, beni neden saatlerce burada beklettin diyecek hâli yoktu. Susmanın en iyisi olduğuna karar vererek hiç konuşmamış, eve geldiklerinde ise saat gece yarısını çoktan geçmişti. *** İşten geldikten sonra odasında bavulunu hazırlayan Nilda, iki gün öncesi yaşadıklarını düşündükçe yerinde duramıyordu. Böyle bir adamla birlikte geçireceği hafta sonu, tam bir işkence olacaktı. Nefessiz kaldığını hissederken odaya Müzeyyen geldi. Genç kızın hazırladığı bavula bakarken gördüğü papatya desenli pijama takımı dikkatini çekti. "Bana bunları götürdüğünü söyleme sakın! Tatlım, siz balayı tatiline gidiyorsunuz, izci kampına değil. Şöyle seksi bir şeyler almalısın yanına." Nilda ne söyleyeceğini bilemeyip, sessiz kaldığında Müzeyyen şaşırdı. Karşısında suspus olan kıza bakarak, "Sakın bana geceliğim yok deme!" dedi. Genç kız sıradan bir şeyden konuşuyorlarmış gibi o tarz gecelikleri sevmediğini, çok rahatsız edici olduklarını ifade etti. O konuştukça karşısındaki kadın için duydukları daha ilginç geldi. İlk günlerden birbirlerinden soğumuş olabileceklerini düşündü ve aklına gelen şeyle hemen Nilda'nın kolundan tuttu. "Kalk hadi, alışverişe gidiyoruz. Saat daha yedi. Açık bir yerler bulabiliriz." İkisi birlikte apar topar en yakın alışveriş merkezine girdiklerinde Nilda yaşadıklarına inanamıyordu. Bu aile hayır kelimesini anlamıyordu. İlk önce iç giyim mağazasına girdiler. Satış elemanının gösterdiği her modele bir bahane bulan Nilda, sonunda Müzeyyen'i çıldırttı. Genç kızın ondan utanmış olabileceğini düşünerek, "İş yine başa düştü!" diyerek gecelik modellerini kendisi seçti. Alışverişe hazır gelmişken, yeni bikini almadan olmazdı. Ancak Türkiye'de yaz sezonu bittiği için bu mevsimde bikini bulmak daha zordu. Ama onu da buldular. Hatta kırmızının en güzel tonunu aldılar. Eve döndükten sonra Nilda odasına çıktığında ayaklarının şiştiğini hissetti. Bu Müzeyyen ne kadar sakin sessiz kendi hâlinde görünse de aslında içinde çok çılgın bir kadın taşıyordiye düşündü. Çılgın ve bir o kadar iyi niyetli. Bunları düşünürken, bir yandan da onun seçtiği geceliklere yüzü kızararak baktı. Onu ilgiyle izleyen köpeğine bakarak, "Bunları giyecek hâlim yok, öyle değil mi?" diyerek aldıklarını dolaba kaldırdı. Daha sonra bavula kendi pijama takımlarını koydu. O, tam bavulu kapattığında odaya Mehmet girdi. "Sabah altıda hazır ol," diyen genç adam, başka bir şey söylemeden tekrar dışarı çıktı. Bu adam odunluğundan hiç vazgeçmeyecekti. Onun gidişinden sonra tam uyumak için hazırlanırken odasının kapısı çaldı. Aslında kimin geldiğini tahmin edebiliyordu. Çünkü odasına gelen iki kişi vardı. Biri hiç sormadan direkt dalar, diğeri de kapıyı çalardı. Müzeyyen kapı aralığından başını uzatarak, "Nildacığım, bir sorunumuz var. Vaktin varsa birkaç dakikalığına gelebilir misin? Hazal çok huzursuz, bu saat oldu, daha uyutamadım. Masal yaşını geçmeye başlasa da ona masal anlatabilir misin? Benim anlattıklarımı, okuduklarımı duymamak için kulaklarını tıkıyor," dedi. Genç kız, "Elbette," diyerek Müzeyyen'in arkasından onu takip etmeye başladı. Tabii yaramaz köpeğinin onları takip ettiğinden habersizdi. Odaya girdiklerinde Hazal yatak örtüsünü başına kadar çekmiş, ağlıyordu. Ne annesinin ne de Nilda'nın sözleri küçük kız için yeterli oldu. Örtünün altında ağlamaya devam etti. Ta ki Barbaros'un sesini duyana kadar. Nilda, "Sen buraya nasıl geldin?" derken, köpeğin oyun yaparak çıkarttığı sesler, Hazal'ın ilgisini çekti. Ağlaması durup, saklandığı örtünün altından hafifçe başını çıkartarak yaşlı gözlerini sildi. Genç kız, onun Barbaros'a bakan mavi gözlerindeki heyecanı fark edince köpeği yatağın üzerine bırakmak istedi. Ancak önce annesinin iznini alması gerekiyordu. Kızındaki sevinci gören Müzeyyen, Nilda'ya başıyla onay verirken dolan gözleri fark edilmesin diye dışarıya çıktı. Hazal'ın odasından çok geç saatte dönen Nilda, sabah uyanmakta güçlük çekti. Ama mutluydu. Eve geldiği günden beri ilk kez, küçük kızın yüzünde gördüğü gülücük, uykusuz kalmasına değmişti. Hızlıca banyoya girip, hazırlanmaya başladığında zamanla yarışıyordu. Saat tam altıda odaya gelen evin çalışanı, bavulunu alırken Mehmet kapıda belirdi. Gitme zamanı gelmişti. Yol boyunca gerekmedikçe ikisi de konuşmadı. Kıbrıs'taki otele varıp, kalacakları odaya girdiklerinde Nilda daha fazla dayanamadı. "Ne yani, şimdi aynı odada mı kalacağız?" diye sordu. Mehmet, bavulu odaya çıkartan görevlilerin dışarı çıkmasını bekledikten sonra, "Otel yöneticisi ablamın en yakın arkadaşı. Daha iyi bir fikrin var mı?" diye sordu. Genç kız için verilecek cevap kalmamıştı. Öğlene kadar iki yabancı gibi odada vakit geçirdiler. Mehmet bilgisayarında işle ilgili çalışırken Nilda da televizyon kanallarını karıştırdı. Yemek saati geldiğinde birlikte otelin restoranına indiler. Siparişlerinin gelmesini beklerken yanlarına Müzeyyen'in arkadaşı olan otel yöneticisi geldi. "İşlerimin yoğunluğu nedeniyle sizleri karşılayamadığım için üzgünüm," diyen kadın, Nilda'ya elini uzatıp, "Merhaba, ben Nuray," diyerek kendisini tanıttıktan sonra Mehmet'e tebriklerini sundu. "Müzeyyen'in evlenmen konusundaki ümitleri tükenmek üzereydi. Sizin adınıza çok sevindim." Nuray, Mehmet yaşlarında uzun boylu ve esmerdi. Ayrıca birçok kadının kıskanabileceği kadar çekiciydi. Nilda bunları düşünürken kadın elini kocasının omzuna koydu. "Her zaman söylemişimdir. Senin gibi adamları etkileyebilecek bir kadın nasıl olmaz diye!" Mehmet gülümseyerek, karşılık verirken genç kız esprili sohbetten huzursuz oldu. Kadın, ablasının arkadaşı olmasa flört ettiklerini sanabilirdi. Çünkü daima sert ve aksi görünen Mehmet, ilk kez bu kadar içten ve samimi gülümsüyordu. Onun başka bir kadının söylediklerine tebessüm etmesi, Nilda'nın kalbini sızlattı. Her ne kadar kocası ona düşmanca davransa da her şeye rağmen içinde bitiremediği bir şeyler vardı. Bu duygu öyle derin ve sarsıcıydı ki, canı ne kadar yanarsa yansın, azalacak gibi görünmüyordu. Bir kadın, kendisine acı veren bir adamı nasıl sevebilirdi? Bir gün hayatını altüst eden bu adamdan ve hastalıklı aşkından kurtulabilecek miydi? Nuray'ın gidişinin ardından yemeklerini yemeye başladıklarında genç adam, "Benim işlerim var, çıkmam gerekiyor. Otelden ayrılma," dedi. Konuşma şekli ve ses tonu, sıradan bir istekten çok emirdi. Nilda aldırmıyormuş gibi görünerek, "Tamam," diye cevap verdi. Sadece yasalar önünde kocası olan, kendine gönül bağıyla bağlı olmayan adama, nereye gittiğini ya da ne zaman döneceğini sormaya hakkı yoktu. O an Mehmet'in sevdiği kadın değil de nefret ettiği kadın olduğunu bilmek, daha çok zoruna gitti. Her şey başka türlü olabilirdi. Eğer karşısındaki adam, onu gerçekten sevmiş olsaydı, balayılarının nasıl olacağını düşündü. Düşündü ve canı daha çok acıdı. Yaşadığı belirsizlik, her geçen gün daha büyük bir ızdıraba dönüşürken dudaklarından sözcükler kendiliğinden döküldü. "Bu intikam oyunu daha ne kadar sürecek? Neyin intikamı olduğunu bilmesem de ne zaman biteceğini bilmek benim hakkım." Mehmet tabağındaki et parçasını keserken, yüzüne bile bakma gereği duymadan, "Senin hiçbir şeye hakkın yok. Ben ne zaman istersem o zaman öğreneceksin. Ve o zaman, şimdi değil," dedi. Mehmet'in otelden ayrılmasından sonra Nilda bütün gününü odada geçirdi. Anne ve babasını, Behiye teyzesini arayıp onlarla birkaç dakika sohbet etti. Kocasını soranlara, her seferinde farklı bir hikâye anlattı. Vakit gece yarısına yaklaştığında sabah erken kalkmış olduğu hâlde hâlâ uykusu gelmemişti. Üzerindeki kıyafetler rahatsız etmeye başladığından, rahat bir şeyler giymek için bavulu açtı. İşte o an günün esas şokunu yaşadı. Gördükleri bir gün önce Müzeyyen'le aldıkları geceliklerdi. Bavulu tamamen boşaltsa da kendi pijamalarını bulamadı. Çünkü o Hazal'la ilgilenirken, Müzeyyen bavulunu boşaltıp yerine kendi aldıklarını koymuştu. Geceliklere ve iç çamaşırlarına baktıkça ağlamak, çığlık atmak istedi ancak yapacak bir şey yoktu. Üzerindeki kıyafetlerle uyuyacaktı. Bavulu tekrar kapatıp sıkıntıyla bir yatağa bir de koltuğa baktı. Mehmet, kumarda kaybettikleri yüzünden bozuk moralle otele döndüğünde güneş doğmak üzereydi. Odaya girdiğinde, Nilda'yı koltukta uyurken gördü. Yatağa oturup, aldığı alkol sebebiyle ağrıyan başını ovarken onu izlemeye başladı. O an masanın üzerinde duran boş içki şişesi dikkatini çekti. Tam bu sırada genç kız gözlerini açtı. Yerinde doğrulmaya çalışarak, "Demek geldin!" dedi. Mehmet hiçbir şey söylemeden, onu duymuyormuş gibi yaparak, yatağa uzanıp tavanı izlemeye başladı. Onun bu davranışıyla Nilda sinirlendi. Dengesini sağlamaya çalışarak, ayağa kalkıp yatağın kenarına gitti. Ellerini beline koyup hesap sorar gibi, "Seninle konuşuyorum!" dedi. Alkol yüzünden bütün vücudu gevşese de içindeki öfke, karıştığı kırgınlıkla her zamankinden daha güçlüydü. Genç adam hızla yataktan kalkıp, "Sarhoşsun ve saçmalıyorsun! Ne söyleyeceksen sabah söylersin. Şimdi yat!" diyerek yatağı gösterdi. Kız onu yanlış anladı. "Seninle yatmaktansa ölmeyi tercih ederim. Sen git otelin müdürü müdür nedir, işte o kadınla yat!" Nilda'nın söyledikleri Mehmet'i o kadar çok sinirlendirdi ki, iki kolundan tutup sarsarken, "Söylediklerine dikkat et!" dedi. "Etmezsem ne olur?" Mehmet içinden sabır çekerek, kısa süreli kapattığı gözlerini tekrar açıp kendisinden cevap bekleyen kızın baygın bakan gözlerine baktı. Onun varlığı kalbinde kasırgalar koparsa da içindeki zehri kusmaktan çekinmedi. "Zaten sinirliyim, bir de senin sarhoş saçmalıklarınla uğraşamam. Hem canım kiminle isterse onunla yatarım. Ve sen hiçbir zaman o kadınlardan birisi olamayacaksın!" Amacı, onu kırarak kendinden uzaklaştırmak olsa da karısının gözlerinde gördüğü acı, ruhunu ateşe verdi. Nilda, duyduğu aşağılanmayla olduğu yere yığılırken Mehmet sert duruşundan yine taviz vermedi. Bir yanı onun perişan hâline katlanamıyordu. Hatta kahroluyordu. Fakat diğer yanı, zayıflığı ve güçsüzlüğü karşısında sinirden köpürüyordu. Çünkü bilinç dışında bir yerlerde kabul etmeyi ötelediği başka bir gerçek daha vardı. Karısının isminin anlamı gibi savaşçı olmasını beklerken annesi gibi güçsüz olması ona daha çok kızmasına neden oluyordu. Nilda'yı ayağa kaldırmak yerine gidip yatağın kenarına oturdu. Karmakarışık ruh hâliyle daha çok üzerine gitmek için, "Şu hâline bak! O kadar zavallı görünüyorsun ki, bazen sana acıyasım geliyor," dedi. Nilda, halının tahriş ettiği diz kapaklarındaki acıya aldırmadan, ellerinden güç alarak ayağa kalkmaya çalıştı. Ama her denemesi başarısızlıkla sonuçlandı. Kendisini tıpkı karşısındaki adamın söylediği gibi zavallı hissediyordu. Ve o zavallı, hiçbir zaman sevdiği adam tarafından sevilmeyecekti. İşte bunları düşünmek, ruhunun her gün azar azar ölmesine sebep olacaktı. Peki, o zaman kendisinden geriye ne kalacaktı? "Ben zavallı değilim!" diyerek tekrar ayağa kalkmaya çalışırken Mehmet daha fazla dayanamadı. Ayağa kalkıp, onu yatağa taşımak için kolunu uzatırken Nilda onu tersledi. "Dokunma bana! Kendim kalkabilirim!" Fakat ne yazık ki yine kalkamadı. Sonunda genç adam,"Yeter artık! Şu saçmalığa bir son ver!" diyerek son noktayı koydu. Onun yüksek çıkan ürkütücü sesi odada yankılandığında, hıçkırarak ağlamaya başladı. Onu kollarında taşıyan adam yatağa yatırırken güçlükle, "Beni bu hâle getiren sensin, şimdi mutlu musun?" dedi ve gitmemesi için Mehmet'in kolunu tutup alacağı cevabı bekledi. Bir süre ikisi de sessiz kaldı. O an genç adam, kendisine yöneltilen soruya ne cevap vereceğini bilemedi. Çünkü kendini mutlu hissetmiyordu. Aksine onun gözyaşları hem öfkesini körüklüyor hem de inanılmaz derecede kalbini sızlatıyordu. Tabii bunu ona itiraf ederek zayıf yanını göstermesi hata olurdu. En duygusuz ses tonuyla Nilda'nın gözlerinin içine bakarak, "Belki evet belki hayır, bunu sana söylemeyeceğim," dedi. O sırada Nilda duyduklarına değil de Mehmet'in gözünde ilk kez gördüğünü sandığı şeye inanmak istedi. Aldığı cevabı duymazdan gelerek, "Lütfen, bir kerecik de olsa benden nefret ettiğini unutamaz mısın? Sadece birkaç saat," dedi. Genç adamın yaşadıkları ve kafasından geçenler, birbiriyle o kadar tezattı ki, içinde bulunduğu bu dengesiz durum yüzünden kendini hiç olmadığı kadar bitkin hissetti. Yorgun ve hareket edemeyeceği kadar küçük bir hücrede hapsolmuş gibiydi. Kısa bir süre düşündükten sonra, kendinden beklenmedik bir hareketle Nilda'nın üzerinden atlayıp yanına oturdu. Neden böyle yaptığını bilmese de kendisini rahatsız hissetmiyordu. Genç kız da en az onun kadar şaşırarak, başını tedirgince yanındaki adamın göğsüne yaslayıp gözlerini kapattı. Mehmet, annesi öldüğü günden itibaren, aynı anda birçok duyguyu bir arada yaşayarak büyümüştü. Olumsuz olan hiçbir duygu ve düşüncenin yabancısı değildi. Ama huzursuzluk içinde huzuru, ilk kez tadıyordu. Alışık olmadığı hisler yüzünden kendini sorgulamaya başladığında parmakları fütursuzca Nilda'nın saçlarına uzandı. Fakat dokunamadı. Dokunması yasaktı. Yemin etmişti. Havada kalan elini geri çekerken, düzenli nefes alıp verişinden dolayı onun uykuya daldığını fark etti. İçinden, "Bir kere dokunsam kim bilecek ki? Nasıl olsa uyuyordu!" dedi. O an Cahide'nin sözleri kulaklarında yankılandı. "Sakın o şeytanın seni ele geçirmesine izin verme! Ona dokunayım deme!" Babaannesinin uyarılarına aldırmayan Mehmet, ne istediğinden emin olmasa da göğsünde uyuyan kızın saçlarına titreyen elleriyle usulca dokundu. İpek gibi yumuşacıktı. Parmaklarının arasındaki saçı okşayarak, gözlerini kapatırken onun kokusunu duyumsadı. Bu, diğer kadınlarda algıladığı sıradan bir parfüm kokusunun ötesinde, bambaşka bir kokuydu. Aşk kokan bir kadının buram buram teninin yaydığı kokuydu.Mehmet kollarını, göğsünde yatan Nilda'nın bedenine dolayarak, hayatının en huzurlu uykusunu uyurken cebindeki telefonunun titrediğini hissetti. Gözlerini araladığında odaya dolan ışık yüzünden tekrar kapatmak zorunda kaldı. Sonra bir an üzerindeki ağırlığın sebebini hatırlayarak hızla yataktan çıktı. Nilda darmadağın olmuş saçlarla kendisinden hastalıklıymış gibi kaçan kocasına baktı. Sabah olmak üzereyken odaya gelen adama kendini nasıl rezil ettiğini hayal meyal hatırlarken yüzü kızardı. Utançtan yatağın örtüsüyle yüzünü kapattığında Mehmet'in babaannesiyle yaptığı konuşmayı duydu. "Merak edilecek bir şey yok. O, koltukta yattı, ben yatakta yattım." Mehmet'in Cahide'yle yaptığı telefon görüşmesinden sonra kahvaltı için birlikte otelin restoranına indiler. Genç kız uyandığı andan itibaren suçlu gibi bakışlarını sürekli yere çeviriyor, mümkün olduğunca onunla göz göze gelmekten sakınıyordu. Sarhoş olup kendini rezil etmişti. Nasıl olur da bu kadar âcizleşebilirdi, kendine inanamıyordu. Daha ne kadar küçülebileceğini düşünürken, restorana girdiklerinde otel yöneticisi olan Nuray ile yüz yüze geldiler. "Ben de yeni evli çiftimizi merak etmeye başlamıştım." Mehmet, "Size de günaydın Nuray Hanım," dediğinde kadın sitem eder gibi, "Aşk olsun Mehmet! Şimdi Nuray Hanım mı olduk? Eskiden olduğu gibi bana sadece Nuray diyebilirsin," dedi. Genç adam, kadının şaka yaptığını sandığından imalarını önemsemedi. Nilda ise Nuray'ı her gördüğünde sinir oluyordu. Ağzının salyası aka aka resmen kocasına mı asılıyordu, yoksa ona mı öyle geliyordu, tam olarak kestiremiyordu. Kadınla yaptıkları ayaküstü sohbetten sonra vedalaşırken Nuray, Mehmet'e havuz başında bir şeyler içmeyi teklif etti. Yaptığı davet iki kişilikmiş gibi görünse de öyle olmadığını biliyordu. Sessizce masalarına geçip, kahvaltıya başladıklarında, Nilda aralarında sürüp giden sessizliğe daha fazla dayanamadı. Alkol yüzünden ağrıyan başını kaldırmadan, önündeki tabağa bakarken, "Dün gece için çok özür dilerim. İçkiye alışık olmadığım için yanlış davrandım, biliyorum," dedi. Ama daha fazla konuşmasına müsaade etmeyen genç adam azarlar gibi, "Kahvaltını yap Nilda!" diyerek onu susturdu. Kahvaltı sonrası tekrar odalarına döndüklerinde Mehmet havuza gitmek için deniz şortunu giydi. Akşamdan beri ağrıyan başına ağrı kesiciler de çare olmadığından, yüzerek rahatlayabileceğini düşünüyordu. Odadan çıkmaya hazırlanırken televizyonun karşısına geçen genç kadına, "Sen gelmiyor musun?" diye sordu. Nilda, kurulduğu koltukta gözünü ekrandan ayırmadan cevap verdi. "Canım istemiyor." Mehmet odadan çıktıktan dakikalar sonra Nilda, sıkıntıyla televizyonu kapatıp süit odanın içinde dolanmaya başladı. Yaşadığı hayattan kurtulmanın yollarını ararken her yaptığıyla daha çok saçmalıyor, saçmaladıkça da daha büyük bir çıkmaza giriyordu. Dün gece de o gecelerden birisiydi. Ama Mehmet'in göğsünde uyumanın nasıl bir duygu olduğunu anlamıştı. Taştan bir duvar gibi görünse de onun bedenine yaslanmak kısa süreli de olsa huzur vermişti. Olanları düşündükçe daha çok bunaldığını hisseden genç kız, havasız kalmış gibi oldu ve nefes almak umuduyla balkona çıktı. Fakat aşağıda, havuz başında gördükleri az daha yüreğine inmesine neden olacaktı. Kahkahalarla gülen adam kendi kocası olamazdı. Gözlerini kapatıp tekrar açsa da görüntü değişmedi. Seksi bikinili Nuray anlatıyor, Mehmet ise katıla katıla gülüyordu. Onu ilk kez böyle görüyordu. Sinirle odaya girip, ileri geri yürürken ne yapacağını düşündü. Hemen Müzeyyen'le aldığı kırmızı bikinisini giydi. Kocasına asılan bu kadına varlığını göstermeliydi. Mehmet, Nuray'ın okul yıllarında Müzeyyen'le yaptıklarına inanamıyordu. Sessiz sakin görünen ablasının onların tanıdığı gibi birisi olmadığını öğreniyordu. Karşısındaki kadın ablasıyla olan anılarını anlatırken sanki başka birisini dinliyor gibiydi. Çünkü Müzeyyen hep kendi hâlinde, sessiz birisi gibi görünürdü. Bu kadar fırlama bir karakter olduğuna inanmak çok zordu. Mehmet, Müzeyyen'in tarih dersinde yaptıklarını eğlenerek dinlerken, kendilerine doğru yürümekte olan Nilda'yı gördüğünde ciddileşti. Nuray onun durgunlaşmasının nedenini merak ederek, gözlerini adamın baktığı yöne çevirirken Nilda yanlarına gelmişti bile. İkiliye selam veren genç kız, üzerindeki elbiseyi çıkartıp, şezlongun üzerine bıraktığında, Mehmet'in gözleri ister istemez onun pürüzsüz vücuduna kaydı. Buğday teninde, kırmızı bikini yutkunmasına neden olurken cep telefonunun ekranına baktı. "Benim halletmem geren küçük bir iş var, az sonra geliyorum," diyerek kaçar gibi iki kadının yanından uzaklaştığında kalbi neredeyse ağzının içinde atıyordu. Nilda, güneş koruyucusunu odasında sürdüğünden, rahatça şezlonga uzandığında Nuray da diğer şezlonga oturdu. "Ben de taze gelinimizin nerede kaldığını merak etmiştim. Etraf aç kurtlarla dolu. Kocanı yalnız bırakmasan iyi olur," derken onun ima ve uyarısına karşılık, güneş gözlüğünü burnunun üzerine indirerek, "Senin gibi mi?" diye cevap verdi. Nuray duyduklarına gülümseyerek ayağa kalktı. "Bence tatilinizi havuzla sınırlandırmayın. Bugün hava çok güzel, denize de girmelisiniz," diyerek yanından uzaklaştı. Nilda, giden kadının arkasından bakarken bir yandan da gözleri çevresinde Mehmet'i aradı ama yoktu. Etrafında sadece bir çift, tek başına yüzen yalnız bir adam ve iki garson vardı. Tekrar şezlonga uzanıp düşünmeye devam etti. Acaba kendisi geldi diye mi Mehmet rahatsız olup ondan uzaklaşmıştı? Belki de gece olanlar için ona hâlâ çok kızgındı. Belki de eve döndüklerinde ona ne türlü kötülükler yapacağını planlıyordu. İşte bu son düşündüğü korkmasına neden oldu. Evet evet, öyle olmalıydı. Çünkü kocası gibi sürekli esip gürleyen adamın bu kadar sessiz olması hayra alamet değildi. O,birbirini kovalayan düşüncelerle teoriler üretirken yakınında yabancı bir erkek sesi duydu. "Size arkadaşlık edebilir miyim?" Gözlerini açıp, gözlüğünü başına kaydırdığında tepesinde dikilen, kirli sakallı adamı gördü. Hâline bakılırsa sabahın o saatinde sarhoştu. Tedirgin olarak yerinde doğrulurken, "Teşekkür ederim ama yalnız kalmayı tercih ederim," dedi. Ama adam onu dinlemeden yanındaki boş şezlonga oturdu.Sırıtarak, "Kırmızı size çok yakışmış. Biliyor musunuz, bir kadında en sevdiğim renktir kırmızı. Kırmızı... Tutkunun rengi!" dedi. Adamın ağzında yuvarlayarak söylediği cümlelerle daha çok ürktü. Zaten bakışları da en az söyledikleri kadar rahatsız ediciydi. Bir an önce otele dönmek için hareketlendiğinde o da kendisiyle birlikte ayağa kalktı. Ayakta sallanan adam, Nilda'ya sokulmaya çalışarak, "Ama sohbete daha yeni başlamıştık. Hemen kaçıyor musunuz?" dedi. Geri çekilerek, yerdeki parmak arası terliklerini giymeye çalışırken adam kolunu tuttu. "Şurada ne güzel muhabbet ediyorduk." Nilda korkudan ağlamak üzereydi. "Lütfen bırakın beni!" diyerek uzaklaşmak istedi. Bir an önce içinde bulunduğu durumdan kaçmak istiyordu. İkisinin arasındaki gerilimi fark eden otel personeli, olaya müdahale etmek için yanlarına koşsa da Mehmet onlardan daha hızlıydı. "Sen benim karıma nasıl dokunursun lan!" Bağırarak hızla onlara doğru gelen genç adam, aynı hızla yumruğunu karşısındaki adamın yüzüne indirdiğinde Nilda çığlık attı. Hangi ara, nereden çıktığını anlamadığı Mehmet, karşısındaki adamın yakasına yapıştığında otel çalışanları kavgayı engellemeye çalışıyorlardı. Ama genç adamın gözü dönmüş gibiydi. Karısına sarkıntılık eden adamla birlikte havuza düştüklerinde, hâlâ hırsını alamadan yumruğunu arka arkaya vurmaya devam etti. Onlar havuz başında taciz krizi yaşarken, olayı uzaktan izleyen Nuray kıkırdayarak Müzeyyen'i aradı. "Şekerim, bu çocukların evlilikleriyle ilgili ne gibi şüphelerin var, bilmiyorum ama bence bu ikisi birbirine körkütük âşık. Bir sorunları olduğunu hiç sanmıyorum." Müzeyyen, arkadaşının neşesinden her şeyin yolunda olduğunu anladığı için yaptığı plandan dolayı mutlu oldu. "Sen bunu boş ver de bizimkiler ne yapıyor, onu anlat!" dedi heyecanla. Nuray, havuzun içinde karşısındaki adamı döven Mehmet'e baktı. "Şu an kardeşin kıskançlıktan neredeyse bizim personelden birisini öldürmek üzere. Zaten hep söylüyordum bu çocuğa, oğlum senin garsonlukta ne işin var, git oyuncu ol diye." Kavga sonrası birlikte odaya çıktıklarında Mehmet öfkesinden yerinde duramıyordu. O sarhoşun havuz başında Nilda'nın koluna dokunduğu an aklına geldikçe delireceğini hissetti. İçinden sürekli olarak, "Onu sevmesem de bizi birbirimize bağlayan bir kâğıt parçası da olsa, sonuçta karım. Evli olduğumuz sürece bana ait, benim!" diyordu. İşte bu düşünce onu daha da çıldırtıyordu. Nilda, onu daha önce de öfkeli görmüştü ama bu kadarına ilk kez tanıklık ediyordu. Ellerini saçlarının içinden geçirerek çekiştiren kocası, "Şerefsiz piç!" diye söylendiğinde de ilk kez küfrettiğini duydu. Ne yapacağını şaşırdı. Diğer odaya mı gitse yoksa yanında mı kalsa, ya da onu yatıştıracak bir şeyler mi söylese, bilemiyordu. Her an bu öfkeden nasibini almaktan korktuğu için başı önünde suçlu gibi bekliyordu. Bir ara ona üzerini değiştirmezse, hasta olacağını söylemeye niyetlense de sözcükler dudaklarından dökülemedi. Onun çaresiz bekleyişi sürerken, Mehmet bir süre daha ıslak şortuyla odanın içinde ileri geri yürüyerek küfretti. Sonra Nilda'nın oturduğu koltuğun önünde durdu. Üzerindeki diz üstü elbisenin etek ucuyla oynayan kızın ne kadar tedirgin olduğunu anlamamak için aptal olmak gerekiyordu. Çok korktuğu belliydi. Elbisenin eteğini tutan elleri titriyordu. O an ona bağırmak, hırpalamak istedi ama yapamadı. Hiçbir şey söylemeden, birkaç dakika daha bekledikten sonra dolaptan giyecek bir şeyler alıp banyoya girdi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD