Bölüm 4 : Part-¹

2508 Words
Her çocuk mutlu bir aile ister, sevgiyle büyümek ister. Mutlu bir aile tablosunda büyüyen insanlar hayatı boyunca her sıkıntının üstesinden kolay bir şekilde gelebilirler. Özgüvenli, kendinden emin insanlar olurlar. Çağan mutlu bir şekilde büyümedi. Hayat ona çok acımasızca davrandı. O diğer yaşıtları gibi mutlu büyümedi, o intikamla hırsla büyüdü. 18 yıl önce "Anne!" diye bağırdı odadan Çağan. Küçük kardeşini sallıyordu uyuması için ama bir türlü uyumadığı için annesini çağırmak zorunda kaldı. "Efendim Çağan." diye bağırdı mutfaktan annesi. "Anne, Masal uyumuyor. Yaptığı tek şey ağlamak." diye bağırdı. "Lütfen gel al sen uyut. Benim dışarı çıkıp arkadaşlarımla oynamam gerekiyor." diye de ekledi. Ceyda elindeki işleri bırakıp odaya geçince Çağan'ın kardeşini dizine koyup salladığını gördü. Bu görüntüye gülümsemeden edemedi Ceyda. Oğlu her ne kadar 'neden bana bir kardeş getirdiniz' dese de kardeşini seviyordu. "Hani ağlıyordu." diye konuştu Ceyda ikilinin yanına gidince. "Ağlıyordu ama sustu." diye cevap verdi Çağan. En başından beri kardeşi ona sadece gülüyordu ama Çağan yalan söylemek zorunda kalmıştı çünkü bir an önce dışarı çıkıp maç yapması gerekiyordu, arkadaşları onu bekliyordu. "Tamam o zaman sen uyut ben yemeği halledeyim gelirim. Baban gelecek ama hâlâ yemek hazır değil." diye konuşup ayağa kalkınca Çağan anında annesinin elinden tuttu. "Ya anne lütfen Masal'ı sen uyut. Ben uyutmaya çalışınca sadece gülüyor." "Senin derdini ben çok iyi biliyorum Çağan efendi." Annesinin konuşmasıyla başını önüne eğdi Çağan. Sevdiği bir kız vardı mahallede. Kız onu her ne kadar sevmese de Çağan'ın duyguları değişmiyordu. Bazılarına göre çocukluk işte dense de onun için öyle değildi. Kızını oğlunun dizinden alınca Çağan anında ayağa kalkıp kardeşinin ve annesinin yanağından öptü. "Teşekkür ederim annem. Ben şimdi gidip biraz top oynayıp geleceğim." deyip annesinin konuşmasını beklemeden kendini evden dışarı attı. Maç yaptıkları yere doğru koşmaya başladı Çağan. Geç kalmıştı biraz ama bu onun pek de umrunda değildi çünkü oraya gitmesindeki asıl sebep maç değildi. Oraya sevdiği kızı görmek için gidiyordu. Maç yaptıkları yer Alya'nın evinin yanındaydı ve her maç yaptıklarında sevdiği kız yani Alya aşağı inip maçı izlerdi. Sonunda maçın yapıldığı yere geldi ama gördüğü şeyle adımları durdu. Alya kaldırımda oturmuş hayranlıkla maç yapan kişiye bakıyordu. Çocuk gölü atınca koşup kıza sarıldığı an Çağan'ın gözü dolmuştu. Evet biliyordu sevdiği kızın onu sevmediğini ama belki bir gün sever diye beklemişti onu. Bugün ise onu asla sevmeyeceğini öğrendi. "Çağan!" Bağıran kişiyle kendisine geldi. "Niye bu kadar geciktin oğlum sen. Senin yüzünden 2-0 gerideyiz." diye devam etti Mustafa. "Biraz işim vardı, özür dilerim." deyip arkadaşlarının yanına gidince arkadan babaannesinin sesini duymasıyla durmak zorunda kaldı. "Çağan'um!" diye bağıran babaannesine döndü Çağan. "Napaysın burda?" "Maç yapacağız babaanne." diye cevap verdi. Başını aşağı yukarı sallayıp ordan ayrıldı babaannesi. Çağan ise arkadaşlarına dönünce Alya'yla göz göze geldiler ama Çağan anında bakışlarını kaçırdı. "Hadi gel, maça devam edelim." diye konuştu Mustafa ve maça kaldıkları yerden devam ettiler. ∞ Tüm aile oturmuş akşam yemeğini yiyorlardı. Kimse konuşmuyor masada sadece çatal kaşık sesleri geliyordu ama sessizliği bozan Çağan olmuştu. "Baba.." Çağan'ın konuşmasıyla Ali oğluna döndü. "Baba, biz ne zaman gezmeye gideceğiz?" "İşlerim ne zaman biterse." diye cevap verip önüne döndü umursamaz bir tavırla. Çağan'ın da morali bozulduğu için dudak büzüp oturduğu yerden ayağa kalktı. "Nereye?" diye sordu Ali. Çağan ise babasına cevap vermeyip omuz silkmekle yetindi. Bugün babası ona soğuk davranıyor gibi hissetmişti Çağan. Babası diğer günler gibi değildi, sinirliydi. "Otur yemeğini bitir Çağan." diye konuştu Ali sesini yüksek çıkartarak. Çağan babasına bakıp başını iki yana sallayınca Ali elini sertçe masaya vurdu. "Sana geç otur dedim!" "Ali.." Araya girmek isteyen karısını elini havaya kaldırarak durdurdu. "Ben burda oğlumla konuşuyorum bu yüzden sakın kimse araya girmesin!" diye uyarınca kimseden çıt çıkmadı. "Baba, sen bugün neden böyle sinirlisin?" diye sordu Çağan ama sesi o kadar kısık çıkmıştı ki kendisi bile zor duymuştu sesini. Her zamanki babası değildi o. "Sen sinirlendiriyorsun beni Çağan. Benim bugün moralim bozuk işler istediğim gibi gitmedi zaten, bir de sen gelip trip atıp masadan kalkıyorsun. Söyle bakayım bana, ben sinirlenmeyeyim de kim sinirlensin?" Başını önüne eğdi Çağan. Pişman olmuştu bile babasını dinlemediği için. "Özür dilerim baba." diye konuştu, gözleri dolmuştu. "Tamam hadi şimdi otur yemeğini ye." deyip önüne döndü Ali. Bugün işler onun istediği gibi gitmemişti üstüne de kardeşiyle kavga etmişti. Bu yüzden canı aşırı derecede sıkkındı. Yemek bittikten sonra babaanne odasına geçerken Ceyda ve Ali salona geçtiler. Çağan, babası ne kadar kızgın olsa da yanına gidip sarıldı. Bu hayatta sığınacağı tek limandı ailesi, sırtını verebileceği tek yerdi babası. Babası ne kadar kızgın olsa da arkasında dağ gibi dururdu. "Ah Çağan ah." deyip oğluna sarıldı Ali. "Sen kime çekmişsin böyle?" diye konuştu oğlunun başından öperken. "Sana çektim tabii baba." diye konuşup babasının yanağından öptü Çağan. "Seni çok seviyorum babam." "Bende seni seviyorum oğlum." diye konuştu iç çekerek Ali. Ailesi Ali için her şeydi. Canını ailesi için hiç düşünmeden feda ederdi. "Hadi Çağan, yatağa. Sabah kalkıp okula gideceksin." diye konuştu Ceyda içeri girerek. Çağan babasından ayrılıp annesine baktı. "Ama anne daha erken." "Oğlum, sabah seni çağırdığımda da uyanmıyorsun." diye konuştu kocasına kaş göz işareti yaparak. Çünkü oğlu bir tek babasını dinliyordu bu konuda. "Çağan hadi git yat okulun tatil olmasına az kaldı. Karnen iyi gelirse tatile çıkacağız." diye konuştu Ali. Çağan kocaman gülümseyip babasına sarıldı. "O zaman kesin gidiyoruz baba. Çünkü benim notlarımın hepsi çok iyi." "İşte benim oğlum, aferim. Hadi yatmaya. Eğer biraz daha burda durup konuşursak babaannen gelip bizi azarlar. Valla bu yaştan sonra azarlanmak istemem." diye konuştu Ali gülerek. Çağan da babasıyla gülmeye başladı. "O zaman ben gidip yatıyorum. İyi geceler size." diye konuşup yanlarından ayrıldı ve odasına geçti. Pijamalarını giyip kendini yatağa attı ve gözlerini kapattı. ∞ "Çağan kalk!" diye bağırdı Ceyda kapının arkasından. Evde büyük bir yangın çıkmıştı. Ceyda ve kocası Ali evdekileri uyandırmaya çalışıyorlardı. Bir an önce burdan çıkmaları gerekiyorlardı yoksa hepsi cayır cayır yanacaklardı bu yangında. "Çağan oğlum lütfen kalk." diye bağırdı kapıya vurarak Ceyda. Bir yandan da ağzını kapatıyordu bilinci kapanmasın diye. Çağan duyduğu seslerle gözlerini açtı ve öksürmeye başladı. Etraf dumandan karanlıklaşmıştı. Hemen yatağından kalkıp kapının kilidini çevirince kapı açıldı. Ceyda karşısında oğlunu görünce hemen sarılıp ağlamaya başladı. "Sen neden şu kapıyı akşam kilitliyorsun?" diye kızdı. Deli gibi korkmuştu Ceyda oğluna bir şey olacak diye, onu kurtarmayacak diye. "Anne.." Deyip öksürdü. "Ne oluyor?" diye konuştu gözlerini kırpıştırarak. "Korkma tamam mı? Şimdi ben gidip babaannene bakacağım. Sen burdan düz git baban ordadır." deyince Çağan anında başını iki yana salladı. "Bende seninle geleceğim anne." Oğlunun kolunu sıvazladı Ceyda. "Oğlum şu an geç kalıyoruz. Lütfen dediğimi yap baban seni bekliyor." diye konuştu sert bir şekilde. Çağan ordan gidince Ceyda üstünün koluyla ağzını tekrar kapattı. Şu an hiç iyi durumda değildi. Her an düşüp bayılabilirdi bu yüzden acele etmesi gerekiyordu. Çağan düz ilerlerken babasını görmesiyle oraya koştu. Oğlunu gören Ali hemen oğluna doğru ilerleyip sarıldı. "Baba.." deyip ağlamaya başladı Çağan. Korkuyordu, çok sıcaktı ve dumandan nefes alamıyordu. "Çağan, annen nerde?" diye sordu karısını göremeyen Ali. Babasından ayrılıp ağlayarak "annem içeri babaanneme bakmaya gitti" diye konuştu. Ali duyduğu şeyle korkmaya başladı. Annesini az önce kızıyla birlikte dışarı çıkartmıştı. "Çağan, kardeşin dışarda. Şimdi sen git babaannenin ve kardeşinin yanına ben gidip anneni alıp geleceğim." deyince Çağan başını sallayıp dışarı çıktı. Babaannesi ve kardeşini aramaya başladı. Etraf baya kalabalık olduğu için bulmakta baya zorlanıyordu. "Oğlum iyi misin?" Diye konuşan adama döndü Çağan. Başını aşağı yukarı salladı iyiyim anlamında ama gözlerindeki yaşlar durmadan akıyordu. Başını eve çevirince evin baya yandığını gördü ve ağlaması daha çok şiddetlendi. "Amca lütfen annem ve babam evde onları kurtarın." diye konuştu Çağan evi adama göstererek. "Lütfen.." "Çıkaracağız merak etme sen." deyip itfaiyeci arkadaşlarına döndü adam. "Arkadaşlar acele edin vaktimiz yok. İçerde iki kişi varmış haydi!" Diye bağırdı. İnsanlar evin önüne gelip konuşuyorlardı, onlar da merak ediyorlardı evin neden yandığını. Çünkü çok sevilen bir aileydi Göktürk ailesi, onların düşmanı bile yok denecek kadar azdı. "Çağan'um." Babaannesinin sesini duyan Çağan hemen onların olduğu tarafa koştu. "Babaanne." Ağlayarak babaannesine sarıldı Çağan. "Annem ve babam içerde." Babaannesi Saniye daha cevap vermeden içerden gelen çığlık sesiyle herkes o tarafa döndü. Çağan duyduğu sesle aynı anda "Anne!" diye bağırdı. Hemen babaannesinden ayrılıp eve doğru koşmaya başladı. Babaannesi ise hem ağlıyor hem de Çağan'ı durdurmaya çalışıyordu. Masal sanki hissetmiş gibi ağlıyordu. Saniye ne yapacağını şaşırdı. Bir yandan çocuğu ve gelini içerde diğer yandan iki torunu... Çağan babaannesinin "dur!" demesini dinlemeden koşuyordu. "Anne! baba!" diye bağırdı Çağan ama tam içeri girecekken birinin onu tutmasıyla durmak zorunda kaldı. "Lütfen bırak beni. Az önceki annemin sesiydi, lütfen bırak. Ölecekler, eğer ben onları kurtaramazsam ölecekler. Lütfen bırak beni." Diye konuştu ağlayarak Çağan ama onu tutan kollar onu bırakmıyordu. "Anne... baba!" diye bağırdı. Çığlık sesleri bir daha gelince Çağan da bağırdı. Onu tutan kollara vurmaya başladı. "Bırak beni! Anne... Baba!" diye bağırıp çırpınıyordu. Bu sesler sanki onun kalbine bir şey saplıyordu, nefes alamıyordu Çağan. Anne ve babasının içerde canı yanarken Çağan'ın da nefesi kesiliyordu. "Çağan dur!" Amcasının sesini duymasıyla ağlaması daha çok şiddetlendi. "Amca yanıyorlar, niye kimse kurtarmıyor onları." Diye konuştu. "Beni bırak da kurtarayım onları yoksa beni asla affetmezler." "Çağan, yangına müdahale ediyorlar zaten ama şu an kimse içeri giremez." Eliyle evi gösterip "baksana giriş yok, komple yanmış." diye konuştu. "Bırak beni!" diye bağırdı Çağan. Anne ve babasının sesi kesilmişti. Bu canını aşırı derecede yakıyordu. Şu an onları orda yanarken hayal etmesi onu öldürüyordu. "Benim gidip kurtarmam gerekiyor. Kurtarılmayı bekliyorlar, lütfen." diye konuşup amcasının kolunu ısırdı. Çağrı kolunda hissettiği acıyla elini çekmek zorunda kaldı. Çağan ise bunu fırsat bilip hemen içeri doğru koşmaya başladı ama yine tutuldu. "Ya bıraksanıza beni. Eğer babama ve anneme bir şey olursa hepinizi öldür-" cümlesi boynunda hissettiği acıyla yarıda kesildi. Çağan sakinleşsin diye ona vurulan iğneyle gözleri kapandı. 18 yıl sonra "Sana diyorum yüzbaşı neden bana karşı böylesin?" Şilan'ın konuşmasıyla adımlarım durdu. Görevde kurşun Yiğit'in koluna isabet etmişti bu yüzden hastaneye gelmek zorunda kalmıştık. Ben ise bunaldığım için biraz dışarı çıkmak istedim ama Şilan'la karşılaştığım için çıkamadım. Şilan'a dönüp ona doğru yürümeye başladım. Benden korkuyordu ama her şeye rağmen bana kafa tutuyordu. Ondaki cesaret çoğu kişide yoktur. Aramızda bir adımlık mesafe kala durdum. Ela gözleri insanı etkisi altına alıyordu. O gözlere odaklanınca etrafa kapanıyor insan, büyüleniyor. "Senin babanı ve anneni öldürdüler!" Aklıma gelen sesle başını iki yana salladım. Annemin ve babamın çığlıkları gözlerimin önüne gelince kaşlarım daha çok çatıldı. Ona kapılmamam gerekiyor, onu sevmemem gerekiyor. Annemin çığlıkları, babamın bağırışları... Kesinlikle onu aklımdan çıkarmam gerekiyor. "Sana nedenini söylememi çok mu istiyorsun?" diye konuştum sesimi soğuk çıkarmaya özen göstererek. Korkuyordu, bu o ela gözlerine yansımıştı. Başını aşağı yukarı sallayınca "benim bu tavırlarım sadece sana doktor, başkalarına karşı öyle değilim." diye konuştum yalan söyleyerek çünkü çevremdeki herkes bilir ki ben herkese karşı öyleyim. Onu baştan aşağı süzdüğümde yutkundum. Giydiği elbise incecik belini ortaya çıkarmıştı. Kendime gelebilmek için başımı salladım yavaşça. Bakışlarımı tekrardan yüzüne çıkarıp "Sana her baktığımda midem bulanıyor... Senden iğreniyorum doktor!" diye konuştum ama anında pişman olmuştum bile. Benden bu cümleyi beklemiyordu, kırılmıştı. Bunu hissedince benim de kalbim sızladı. Sızlamamalıydı, onu ne kadar beklemiş olsam da sızlamamalıydı kalbim. O sevgi değildi sadece bir hoşlantıydı. "Sana karşı içimde sadece nefret var duyuyor musun beni sadece nefret!" diye konuştum, sesim sonralara doğru yükselmişti. Evet ona karşı içinde tek bir duygu var, o da nefretti!. Elini göğsüme koyup beni itince beklemediğimden sarsıldım. "Sen kimsin de benden nefret ediyorsun yüzbaşı? Benim hayatımda yerin bile yokken sence benden nefret etmen umrumda mı?" diye bağırdı yüzüme haklı olarak. Sözlerim onu kırmıştı, bu konuşmasına bile yansımıştı. Peki onun dediği şey neden benim kalbimi sızlatmıştı? Arkamı dönüp onu arkamda bırakarak ilerledim ama söylememesi gerek cümleyi söylemesiyle adımlarım durdu. "Ailen sana terbiye öğretememiş galiba Yüzbaşı, kadınlara nasıl davranman, kadınlarla nasıl konuşman gerektiğini bilmiyorsun." bağırmasıyla yumruklarımı sıktım. Asla dememesi gereken şeyleri söylemişti. Benim ailem, benim hassas noktam iken o beni ordan vurmamalıydı. "Senin annen de bir kadın ama belli ki tam öğretememiş." diye devam etmesi bardağı taşıran son damla oldu benim için. Annemin çığlıkları, o günkü gün gözümün önüne gelince nefes alışverişlerim hızlanmaya başladı. Yüzümü o kadar sıkıyordum ki dişlerimden sesler geliyordu. Ona döndüm ve büyük adımlarla üzerine doğru yürümeye başladım. Onun cümlesi, annemin çığlıkları, babamın bağırışları ve o gün olan her şey bir anda gözümde canlanmaya başladı. Tam dibinde durup kolunu tuttum sertçe ve yandaki duvara yapıştırıp üzerine eğildim. "Anneni öldürdüler Çağan, babanı öldürdüler. Senin intikamını alman lazım yoksa seni asla affetmezler." Amcamın sesi kulağımda yankılanıyordu. Kendimden nefret ediyordum çünkü ben onları kurtaramamıştım. Benim yüzümden acı bir şekilde can vermişlerdi. "C-canım acıyor.." diye konuşunca umursamadım. Beni ailemle vurmayacaktı. Karşımdaki kardeşim dahi olsa ailem hakkında bu şekilde konuşamazdı. Başını çevirdiğini fark etmemle hemen çenesinden tutup kendime çevirdim. Gözlerimin içine bakması gerekiyordu ki nasıl bir yanlış yaptığını öğrenip bir daha yapmasın. "Sakın!" diye konuştum dişlerimi sıkarak. "Sakın bir daha ailem hakkında konuşmaya cüret etme!" diye uyardım. Benim aileme kimse laf edemez, kimse buna cüret dahi edemez! Başını aşağı yukarı sallayıp "tamam özür dilerim ama bırak artık şu kolumu canım acıyor." diye konuştu gözleri dolarken ama şu an onun acısı değil annemin çığlıkları gözümün önündeydi. "Sen aileme laf edecek son kişi bile değilsin, haddini bil de konuş! Bir daha uyarmam beni yapmamam gereken şeyleri yapmaya zorlama doktor!" konuşmamı bitirmemle elimde bir ıslaklık hissettim. Bakışlarımı ellerime indirdiğimde üzerinde bir damla yaş gördüm, onun gözyaşıydı. Canını acıttığımın farkında bile değildim. Hemen elimi çekip iki adım uzaklaştım ondan. Bir süre ona baktıktan sonra ellerim istemsizce yumruk oldu. Başımı iki yana sallayıp ordan uzaklaştım. Ben ne ara bu hâle geldim bilmiyorum. Onun bir suçu yokken ona neden böyle davranıyordum? "Komutanım." duyduğum sesle durdum ve sesin olduğu tarafa döndüm. Görkem'di. "Ne oldu, bir sorun mu var?" diye konuştum ona doğru ilerlerken. "Yok komutanım, hepimiz dışarda seni bekliyoruz." diye konuştu Görkem. Başımı salladım ve hastaneden çıktık. Tam arabaya binecektim ki arkamdan duyduğum sesle adımlarım durdu. "Çağan Yüzbaşı." diye seslenen Begüm'e döndüm. Bana karşı duyguları vardı bunu belli ettirmekten çekinmiyordu. Tam önümde durup bir tutam saçını kulağının arkasına koyup "Nasılsınız?" diye konuştu cilveli bir şekilde. Göz devirmemek için zor tuttum kendimi. Çok yanlış kişiye aşık olmuştu. "İşim var Begüm, ne söyleyeceksen uzatmadan söyle." diye konuştum sert bir şekilde. Aramızdaki mesafeyi korumam gerekiyordu. "Şey... Sadece seni merak ettim." diye konuştu, benden bu şekil bir konuşma beklemediği aşıkârdı. "Beni merak etmene gerek yok. Eğer başka sorun yoksa ben gidiyorum." Başını iki yana sallayınca arkamı dönüp arabaya bindim. "Komutanım, bu kız da asla peşinizi bırakmıyor ya." diye konuşan Kerem'e döndüm. "Ben bunu yengem olarak da kabul etmiyorum haberiniz olsun." diye devam etti kollarını birbirine dolayarak. Zaten sinirliydim bunların konuşması ayrı sinirimi bozuyordu. Sakin olmak için derin nefes alıp "Kimi yengen olarak istersin Keremcim." diye konuştum. "Ben canımı yerde bulmadım komutanım." diye konuştu kafasını dikleştirip. "Zamanı gelince size söylerim merak etmeyin." Nasıl bir günah işledim de sizin komutanınız oldum? Kerem'in saçmalıklarını daha fazla dinlemeden Yiğit'e döndüm. "Daha iyi misin Yiğit?" "İyiyim komutanım alt tarafı bir kurşun." diye konuştu Yiğit. Bir timde hiç mi akıllı olmazdı? Biz de yok.. "Komutanım, Şilan doktorumuz nasıldı?" Diye konuşan Kerem'e dönüp ters bir bakış attım. Anında ağzına yalandan fermuarını çekip önüne döndü. "Annen de bir kadın ama belli ki öğretememiş." Konuşması aklıma gelince yumruklarımı sıktım. "Bir daha kimse o kızın adını anmayacak!" diye uyardım sesimi yüksek çıkartarak. Onun adını duymak istemiyordum. "Nəyinə komandirim?" diye konuştu Samir. Bende şaşırıyordum Samir bugün neden sessiz diye. (Neden komutanım?") "Adını duymayacağım dediysem duymayacağım!" diye konuştum sesimi yüksek çıkartarak. "Soru sormayı da kesin!" Bir süre kimse konuşmayınca rahat bir nefes verdim. Bu anı kolay kolay bulamazdım.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD