Başak’la odada görev kağıtlarını açıp okuduğumuzda, bir süre sessizce birbirimize baktık. O anın garipliği ve içimde yükselen huzursuzluk, nefes alışverişimi hızlandırmıştı. Kalbim güm güm atarken, Başak’ın yüzünde beliren ifadeyi izledim; o da en az benim kadar şaşkındı. “Ne yapacağız?” diye sordum, sesim normalden daha kısık çıkmıştı. Başak, kağıdı bana doğru uzattı. “Kana Susamışlar ile iç çamaşırlarınla duş almak mı...” diye görevi yeniden okudu ve bir an için gözlerini benden kaçırdı. Sonra tekrar bana baktı ve yüzündeki tereddütle birlikte, içindeki huzursuzluğu paylaştığını hissettim. Gözlerim genişledi, dudaklarım istemsizce sıkıldı. İçimde bir huzursuzluk dalgası yükseldi, ama aynı zamanda görevlerin bir parçası olduğumuzu, kaçmanın bir seçenek olmadığını biliyordum. “Yoksa Ka