KARIŞIKLIK

1165 Words
Kader bazen öyle bir yol alır ki, kimse ne olduğunu anlamadan işler bir anda kontrolden çıkar. Kaderi kim yenebilmiş bugüne kadar? O an ne kadar çaresiz olduğumu hissettim. Abim, jet hızıyla geldiyse de, ortada gerçekten ne olduğunu tam olarak kavrayamamıştı. Her şey o kadar karışıktı ki, Fırat ’ın durumunu açıklamak neredeyse imkansızdı. Ne anlatabilirdi ki? Ben de düşündüm. "Büyüğüyle buluşmaya geldim." demesi mümkün müydü? Her şey o kadar gizli ve saklıydı ki, gerçek nedenin söylenmesi bir felaket olurdu. Fırat da o sırada, "Yolda denk geldik." diye bir şeyler mırıldanıyordu, ama ortada yol falan yoktu ki. Yani, her şey baştan sona yanlış bir yere gitmişti. Korkak adam değildi ama bir abiye ne denirdi? Ah, abla ah. Sabah Fırat’ ı aramış, "Abim beni vermeye kararlı." demiş. Bu da ne demekti? Fırat abi durur muydu? Hangi erkek durur? Fırat Abi; "Köyün sonuna gel akşama doğru, çözüm bulalım." demiş. Abim de, o sırada ablamın telefonla konuştuğunu fark edince telefonu elinden alınca işler iyice karışmış. Ablam, gün boyunca evden çıkmak için çok uğraştı aslında, ama annem onu bırakmadı. Sanırım abim, ona tembih etmişti. "Hazırlık yapacağız, akşama gelecekler, ne giyeceksin ayarla," diye söylediği için, ablam benden yardım istemişti. Ama işte, işler bazen düşündüğümüzden farklı gelişiyor. "Basar Fırat burayı, basarsa kan çıkar," demişti. Ablam bu işin içinden çıkamayacak kadar korkmuştu. "Ne olur git konuş." dedi bana. "Geç gelecek de, ben işleri bitirince bir bahaneyle gitmeye çalışırım, ama sana bir tek sen yardım edebilirsin." demişti. O an, bu kadar aciz hissettim. Ne yapabileceğimi bilmiyordum. Ben gidip konuşabilir miydim? Yine de, başka seçeneğim yoktu. Hemen çıktım yola. Ama ne yazık ki, düşmez olaydım! Abim geldiğinde Fırat' a bir yumruk atmıştı, tam o anda her şey kontrolden çıkmıştı. Sonra, beni de tutup sürüklemeye başladı. Hani bazen hayat, insanı öyle bir yere sürükler ki, gitmekten başka çare kalmaz. İşte o an, o yer tam olarak orasıydı. Ne yapacağımı, nasıl durduracağımı, ne söyleyeceğimi bilemeden, sürüklenip gittim. Abim, öfkesinin doruk noktasındaydı. "Seninle evde hesaplaşacağız. O herifi de geberteceğim." diye diye söyleniyordu, ama ben ne diyeceğimi bilmiyordum. Ne kadar sakin kalmaya çalışsam da, durum her geçen saniye daha da karmaşıklaşıyordu. Aslında eve gitsek, belki ablam, "Fıra t'ı ben seviyorum, onun için gitti." derdi ve bu durumda bir nebze olsun masum olabilirdim. Ama her şey eve ulaşmadan iyice çığırından çıkmıştı. Abim de herhalde bu durumu doğru anlamıştı, ama belki de yanlış. Biliyor olmalıydı aslında Fırat' la ablam arasındaki durumu. Yani sabah telefonu aldıysa en azından şüphe etmişti. Ne olursa olsun, o kadar sinirliydi ki eve gidip, ablamın da canına okumak niyetinde de olabilirdi. Sanırım ikimizin de. Zaten, ne kadar uğraşsam da, abimin kontrolsüz öfkesiyle baş edebilmem mümkün değildi. Onu durdurup sakinleştirecek konumda değildim şu anda. O sırada köy meydanında kahvehaneden çıkan insanlar vardı. Herkesin bakışları üzerimdeydi. Abim beni nasıl sürüklüyorsa, bir anda fark ettim ki, tüm köy dışarıda, her şeyin tanığı olmuştu. Daha da kötüleşen bir durumdu bu. Ve tam o sırada, arabadan bir ses geldi. Araba, bizim yanımıza durdu. İçinden birkaç kişi indi ve abime seslendi. Abim, "Sesini sakın çıkarma." dedi ve durdu. Ama o kadar sinirliydi ki, kolumu sıkmaya devam ediyordu. Her şey o kadar hızlı gelişiyordu ki, bu durumu nasıl kontrol edebileceğimi bilmiyordum. Arabadan inenler, bir sorun olup olmadığını soruyordu. Bu insanlar, ablamı istemeye gelecek olan kişilermiş. Ne kadar şanssız biriydim ki, Fırat da arabayla o kadar hızlı bir şekilde gelip bizi yakalamıştı. Patikada bir dakika önce benimle yürüyen Fırat, şimdi nasıl olmuştu da araba bulmuştu? Ağa oğlu olmak böyle bir şey herhalde, bir anda adam buluveriyorlar, araba buluveriyorlar. Ne kadar korkmuş olsam da, gözlerim Fırat’ a kaydı. O, "Kızı bırak. Onun bir suçu yok." dedi. Abim, önce Fırat ’a baktı, sonra da arabadan inenlere döndü. Herkesin bakışları arasındaki o anın gerilimi beni bile sarhoş etmişti. O an, gerçekten de "buyurun cenaze namazına" denilecek bir atmosferdeydim. Her şey o kadar karmaşıktı ki, bir anda birbirine zıt iki taraf arasında kalmıştım. Ablamı istemeye gelenler bir yanda, ablamı seven Fırat diğer yanda, ve ortada ben... Fırat' la basılmış gibi yakalanmam işin cabası. Ne kadar süredir bu sessizlik vardı, onu bile hatırlamıyordum. Yalnızca nefesim, her geçen saniye biraz daha sıkışıyordu. Ve sonra, garip bir ses. Bir an her şey donmuş gibiydi, ama sonra gözlerim abime kaydı. O anın korkusuyla tüm vücudum gerildi. Bir an da, abim silahını çekmişti. Silahın ucundaki hedef, Fırat 'tı. O anda zamanın nasıl geçtiğini anlamadım, ama bir şey belliydi. Her şey bir adım ötemizdeki ölümle ölçülüyordu. Tabii ki, bu kadarla da kalmadı. Fırat ’ın yanındaki üç adam, bir anda refleksle silahlarını çıkardılar. Abime doğrulttular. Aramızdaki gerilim, her birinin silahlarının metal kısımlarının parıldamasıyla bir kat daha artmıştı. Abim ve Fırat ’ın gözleri, bir an birbirine kilitlendi. Karşılıklı sessizlik, bir sonraki hareketin ne olacağına dair yoğun bir tehditle doluydu. Fırat, sakin kalmaya çalışıyordu, ama belli ki içindeki öfke, korku karışımından yüzü dehşetle bembeyazdı. Ablamın istemeye gelenleriyle olan durumları ve bu kadar sert bir karşılaşma, hiç planlanmamıştı. Ve en kötüsü, ben bu durumun ortasında, iki taraf arasında sıkışıp kalmıştım. Gözlerim, silahların doğrultusundaki hareketleri izlerken, bir yanım Fırat’ a, diğer yanım ise abime odaklanmıştı. O an, sanki dünyadaki her şey, bu çatışmanın sonucuna bağlıydı. Köyden birileri geldi. Araya girmeye çalıştı. Fırat adamlara silahları indirmesini işaret etti. Onlar indirdi ama abim indirmedi. " Devran sakin ol konuşalım. " dedi Fırat. Abimin gerildiğini hissettim. O an Fırat Abi ablamı sevdiğinden bahsederse ortalık iyice karışırdı. Abim buna engel olmak ister gibi bağırdı. " Ne konuşacaksın? Seni Narin ile dağda yakalamadım mı? Kaçıracak mıydın kardeşimi? Amacın neydi? Ağa oğlusun diye namusumuza göz dikebileceğini mi sandın? Senin kanını da kardeşimin kanını da akıtmak bana haktır." O an her şey bir anda uğultuya dönüştü. Sanki zaman durmuş, etrafımdaki her şey bulanıklaşmıştı. İnsanlar bir anda devreye girdi, karışıklığı engellemeye çalışıyorlarmış gibi göründü ama içimdeki korku ve şaşkınlık geçmedi. Beni bir köşeye çektiler, abimi ayrı bir yere götürdüler. Fırat Abi' yi ise kahveye oturtmuşlardı, ama o yerinde duramıyordu. Sürekli kalkıyor, bir şeyler söylüyor, ama kimseyi dinlemiyordu. Bağırdığı sesler, etraftaki kalabalığın gürültüsü içinde kayboluyordu. Bir süre sonra, o tanıdık adımlar geldi. Fırat’ ın babası, Ferman Karabağ. Ağamız, köyün saygıdeğer büyüğü... Herkesin saydığı ve korktuğu adam. Ferman her zaman onundu. Son sözü hep o söylerdi. Ferman Ağa' nın gelişiyle tüm ortam bir anda değişti. O sağlam adımlarla yürüdü ve gözlerini Fırat Abi' ye çevirdi. "Sen ne halt ettin?" diye bağırdı. Sözlerinin gücü, adeta rüzgar gibi her tarafa yayıldı. Fırat Abi' nin yüzü gerildi ama bir şey söyleyemedi. Ferman Ağa karşısına oturdu. Ne konuştular, neyi tartıştılar bilmiyorum. Fakat sonra abim ve Ferman Ağa bir köşeye çekildiler. Konuşmalarının içeriğini anlayamıyordum ama ne olduğunu tahmin edebiliyordum. Fırat ’ın durumu, oldukça kötüydü. Zaten, aralarındaki ilişki her zaman gerilim doluydu ve o anki tavırları, büyük bir hesaplaşmanın habercisiydi. Bir süre sonra, abim yanıma geldi. Gözleri yine o sert ifadeyle doluydu, ve hiç beklemediğim bir şekilde beni sürüklemeye başladı. "Gel." dedi, "Evimize gidiyoruz." Onun bu şekilde beni zorla götürmesi, bir şeylerin daha da kötüleşeceğinin sinyali gibiydi. O an, içimde bir şey kırıldı ve her şey bir anda kararmaya başladı. Bazı şeyleri kondurmayı istemiyordum ama abimin herkes içinde söylediği sözleri de gözardı edemiyordum. Artık mesele namus meselesiydi.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD