Fırat, Jiyan ’ın mezarı başında dua ederken sesi titriyordu. Gözleri mezar taşına odaklanmış, hafifçe çatlamış harfleri takip ediyordu. Jiyan' ın adı, tarihler ve bir süre önce konulduğunu belli çiçeklerin solmaya başlamış hali bile Fırat’ ın içinde derin bir pişmanlık hissi uyandırıyordu. O çiçekleri kimin koyduğu belliydi.
"İçin rahat olsun." diye mırıldandı. "Ben de sevdiğime kavuşamadım. Benim de içim bir zamanlar senin içinin yandığı gibi yanıyor. Ama kızımızı bırakıp ölemem. Senin gibi pes edemem. Kızımızın bana ihtiyacı var."
Sesinde kararlılık vardı ama aynı zamanda acı bir teslimiyet de seziliyordu. Fırat, dua ettikten sonra mezar taşına son bir kez dokundu, derin bir nefes alarak arkasını dönüp uzaklaştı. Mezarlıktan çıkmak üzereyken, tam kapının önünde Devran’ la karşılaştı. Devran’ ın yüzünde öfke ve küçümseme karışımı bir ifade vardı. Fırat, kardeşi için konuşmayı denemeye karar verdi.
"Devran." dedi yumuşak bir sesle.
Devran durdu. Aslında Fırat seslenmese bile duracaktı. Öfkeyle dolmuş gözleri Fırat’ ı delip geçiyordu.
"Utanmadan Jiyan’ ın mezarına mı geldin?" diye sordu Devran, sesindeki keskinlik havayı bıçak gibi kesiyordu.
Fırat, kendini savunmaya çalıştı. "Jiyan benim kızımın annesi, Devran. Böyle olsun istemezdim."
Devran’ ın yüzü daha da karardı. "Senin yüzünden intihar etti!" diye patladı.
Fırat, bu suçlamayı daha önce defalarca duymuştu ama bu sefer kendini daha fazla açıklamaya çalıştı. "Senin için bir anlamı yok biliyorum ama evlendikten sonra öğrendim, başka birini sevdiğini. Evlenmeden önce haberim yoktu. Bende böyle olsun istemezdim. "
Devran başını salladı, gözlerini Fırat ’tan kaçırarak yere baktı. "Haklısın." dedi sessizce. "Bir önemi yok."
Fırat, konuyu değiştirmeye çalışarak, "Zerda ’dan alma intikamını. Benden aldın. Ben de sevmediğim, istemediğim biriyle evleniyorum, tıpkı Jiyan gibi. Zerda masum, Devran. Rojda’ yla evlenmeyi kabul et. Rojda seni seviyor," dedi.
Devran sert bir kahkaha attı. "Sırf bu yüzden bile evlenmem zaten, Fırat." dedi küçümseyerek.
Devran Jiyan ile Fırat evlendikten sonra Jiyan' ın dilediği gibi kendi yoluna bakmayı denemişti. Nişanlandı. Ama sevemedi. Jiyan intihar ettiğinde ise onu asla unutamayacağını anladı. Nişanlısına durumu anlattı. Onun hayatını karartmak istemediğini söyledi. Ve ayrıldılar. Devran o günden sonra sadece Jiyan' ın intikamını almak için yaşıyordu.
Fırat, Devran’ın inatçılığının ve öfkesinin derinliğini biliyordu ama yine de sakin kalmaya çalıştı. "Devran, kardeşimin suçu yok. Bedelini ben ödüyorum işte. Neyine yetmiyor?"
Devran ’ın yüzündeki öfke bir nebze olsun hafiflemedi. "Jiyan ’la evlendiğinde ben de senin gibi hissettim, Fırat." dedi. "Ben de sevdiğime kavuşamama acısıyla yandım. Ama sana yetti mi? Yetmedi. Jiyan ’ı canından ettin. Şimdi sıra bende."
Fırat, bu sözlere dayanamadı. Öfkeyle sesini yükseltti. "Haberim yoktu diyorum sana! Evlendiğimiz gece söyledi başka birini sevdiğini. O saatten sonra yapacak bir şey yoktu. Madem o kadar seviyordu seni, evlenmeseydi. Daha fazla direnseydi. Çocuk dünyaya geldikten sonra intihar etti. Kızını düşünmedi bile. Evlenmeden önce seninle kaçabilirdi!"
Devran’ ın yüzündeki ifade daha da sertleşti. "Jiyan çok söyledi ama dinlemediler onu." dedi, sesi titriyordu. "Denedi. Her şeye rağmen denedi. Ailesinin başı öne eğilsin istemedi. O yüzden kaçmayı kabul etmedi. O zaman daha Dicle 15 yaşındaydı. Dicle berdele kurban gitsin istemedi. Kaderine razı olmaya çalıştı. O çok uğraştı. O kadar güzel bir kalbi vardı ki kimseyi yakmayı göze alamadı kendinden başka. Ama seninle evli olmaya dayanamadı. Hayat ne tuhaf, değil mi? Yıllar sonra Jiyan ’ın kurban gitmesine kıyamadığı Dicle ’ye aşık oldun. Ama sen de ona kavuşamadın. Bir kardeşime aşık oldun ama şimdi diğeriyle evlenmek zorundasın. Sen de kaderin, intikamımı almam için ne kadar yol açtığını görüyorsun. Yoksa karşıma çıkıp benimle konuşmazdın."
Fırat, bu sözlerin altında ezilmiş gibi hissetti. "Zerda bütün bunların dışında, Devran. O çok genç ve masum bir kız." dedi yorgun bir sesle.
Devran alaycı bir şekilde gülümsedi.
"Jiyan da çok genç ve masumdu. Kardeşinin intihar haberini bekle, Fırat." dedi soğuk bir tonda.
Bu tehdit, Fırat’ ı iyice çileden çıkardı. "Yemin ederim ki seni öldürürüm!" diye bağırdı.
Devran, soğukkanlı bir şekilde yanıtladı. "Kimse ikinci kez ölmez."
Bu sözlerin ardından Fırat ’a bir an bile bakmadan yanından geçti ve mezarlıkta kayboldu.
Fırat, bu karşılaşmadan sonra olduğu yerde donakalmıştı. İçindeki öfke, pişmanlık ve korku birbirine karışmış, ağır bir taş gibi omuzlarına çökmüştü. Devran’ın söyledikleri zihninde yankılanırken, kendi kendine mırıldandı:
"Jiyan ’ın intiharını önleyemedim, Devran ’ın intikamını durduramam. Dilerim ki Zerda' nın ne kadar masum olduğunu bir gün anlar. "
Devran, Fırat ’tan uzaklaşır uzaklaşmaz Jiyan’ ın mezarına doğru ilerledi. Yüzünde, az önceki öfkeden eser kalmamış, yerini derin bir hüzün almıştı. Mezarın başına geldiğinde dizlerinin üzerine çöktü, bir an sessizce mezar taşını izledi. Cebinden kırmızı bir gül çıkardı ve taşın önüne dikkatlice bıraktı.
Ellerini mezar taşına koyarak başını eğdi. Sesi, dalgalanan bir deniz gibi, hem kararlı hem kırılgandı.
"Sevgilim." dedi derin bir nefes alarak. "Hayat, senin intikamını almamı istiyor. Belki de bu, senin benden istediğin bir şeydir. Bilemiyorum... Ama ne olursa olsun seni her gün özlüyorum. Gülüşünü, sesini, bana bakışını..."
Devran bir an sessiz kaldı. Parmaklarını taşın soğuk yüzeyinde gezdirirken gözleri dolmaya başladı. Ama ağlamadı. Yıllardır ağlamamıştı, şimdi de kendine izin vermiyordu.
"Ben elimden geleni yaptım, Jiyan." diye devam etti. "Seni kurtarmak için her şeyi yapmaya çalıştım. Ama sen de pes ettin. Onlara boyun eğdin. Keşke daha fazla direnebilseydin, keşke beni seçseydin... Belki o zaman böyle olmayacaktı. Belki sen şimdi burada değil, yanımda olacaktın. Ama ben seni suçlamıyorum. Sen kalbinin güzelliğine yenildin. Sadece seni özlüyorum."
Mezara derin bir hüzünle baktı. Sesi bir kez daha yükseldi ama bu sefer içinde daha çok acı vardı.
"Fırat ’ı öldürmek istiyorum, biliyor musun? Onun gözlerindeki pişmanlığı görmek yetmiyor. Sana yaptığı her şeyin bedelini ödetmek istiyorum. Ama işin tuhaf yanı, senin sevmediğin bir adamı bile şu an kıskanıyorum. Çünkü o seni benim kadar sevemese de bir süre olsun sana sahip oldu. Seninle bir hayat yaşadı. Senden çocuğu oldu. Ben ise seni yalnızca uzaktan sevdim."
Devran dizlerinin üzerine çökerek ellerini dua eder gibi birleştirdi. "Beni affet." dedi fısıldar gibi. "Seni kurtaramadım, senin mutluluğun için bir şey yapamadım. Ama eğer bir gün bu hayatta bir huzur bulabilirsem, bu senin sevgin sayesinde olacak. İntikamını almam sayesinde olacak. "
Başını mezar taşına dayadı, sessizce orada bir süre durdu. İçindeki öfke, keder ve yalnızlık mezarın soğuk taşına karışıyormuş gibi hissediyordu.
"Hoşça kal sevgilim," dedi sonunda, ayağa kalkarak. "Ama bu veda, seni unuttuğum anlamına gelmez. Senin hatıranla yaşamaya devam edeceğim. Seni her gün anacağım. Ve söz veriyorum, ne olursa olsun senin intikamını alacağım. Bir kaç gün gelemeyeceğim sadece. İntikam için bile olsa başka birine dokunduktan sonra yüzüne nasıl bakacağım bilmiyorum. Ben bunu yapmaya hazır olana kadar çiçeksiz kalacaksın sevgilim. "
Devran cebinden bir kibrit kutusu çıkardı ve mezarın yanındaki otları dikkatlice ateşe verdi. Yanan alevler titrek bir şekilde dans ederken, Devran başını kaldırıp gökyüzüne baktı. "Senin huzur bulmanı istiyorum." diye mırıldandı. "Ama benim huzurum bu dünyada olmayacak."
Son bir kez mezara baktı, ardından ağır adımlarla oradan uzaklaştı. Geriye yalnızca mezarın başındaki kırmızı gül ve hafifçe tüten duman kaldı. Herkes yaktığından daha fazla yanacaktı bu hikayede. Annesine söz verdiği gibi alışveriş için şehre gitti. Geri döndüğünde akşam olmak üzereydi..
Devran, köy meydanında devam eden düğün hazırlıklarına uzaktan baktı. İçi öfkeyle doluydu ama bu öfkenin altında derin bir keder vardı. Meydanı süsleyen rengarenk kumaşlar, asılan ışıklar ve kurulan masalar gözünde sadece bir trajedinin sahnesiydi. Herkes gülüp eğleniyor, yeni bir başlangıcın coşkusunu yaşıyordu. Ama Devran için bu, bir sondu.
Yaklaşık birkaç metre ötede Ferman Ağa ’nın adamları, büyükçe bir çadırı kurmaya çalışıyordu. Kadınlar kendi aralarında şarkılar söyleyerek yemek hazırlıyordu. Çocuklar, meydanın ortasında neşeyle koşuşturuyordu. Bütün bunların ortasında, Devran’ ın gözleri istemsizce Fırat ’ı aradı. Onu köyün büyük evlerinden birinin önünde, birkaç adamıyla konuşurken gördü. Yüzünde sahte bir ciddiyet vardı. Fırat, düğün hazırlıklarının ortasında bile, her zamanki gibi kendini güçlü göstermeye çalışıyordu.
“Bu düğün, onun da istemediği bir şey.” diye düşündü Devran. Ama bu, öfkesini dindirmiyordu. Fırat’ ın istememesi bir şeyi değiştirmezdi; Jiyan ’ın hayallerinin yok olmasına sebep olmuştu bir kere. Şimdi de Zerda’ nın hayatı onun ellerindeydi.
Devran, meydanda dolanan Zerda’ yı gördü. Zerda, yaşından çok daha küçük görünen, masum bir kızdı. Üzerindeki geleneksel elbise, onun zayıf bedenini sarmış, ağır altın takılarla süslenmişti. Gözlerindeki ürkeklik, her şeyden habersiz bir kuş gibiydi. Ferman Ağa, düğün konusundaki ısrarını yalnızca bu yüzden sürdürüyordu: Kızı Zerda’ ya değer verdiği için.
Devran ’ın yumrukları sıkıldı. Zerda ’nın Jiyan gibi acılar çekmesini istiyordu. Ferman Ağa, bu düğünün her detayıyla bizzat ilgilenmişti. Ağa ’nın onayı olmadan bir şey yapmak neredeyse imkansızdı. Devran için bu düğün, kaderin ona attığı başka bir tokattı.
Devran düşünceleriyle boğuşurken, meydandaki hareketlilik bir anda duruldu. Kadınlar ve çocuklar geri çekildi. Ferman Ağa, düğün alanına ağır adımlarla gelmişti. Üzerinde gösterişli bir yelek, elinde asasını tutuyordu. Ağa, meydanın ortasında durup sesini yükseltti:
“Bu düğün bizim soyumuzun gururudur! Kızım Zerda, bu köyde gelin olup gidecek!” dedi gururla. Kalabalık alkışladı. Ama Devran ’ın kulaklarında bu sözler yankılanmadı. Onun yerine, Jiyan’ ın çığlıkları ve gözyaşları yankılanıyordu.
Devran, o an dayanamadı. Meydanın kenarındaki bir ağacın gölgesine çekildi ve sırtını ağaca yaslayarak gözlerini kapattı. Kendi kendine mırıldandı.
“Jiyan, beni affet. Seni kurtaramadım. Ama Zerda’ yı mahvedeceğim. Yemin ederim.”
Bu sırada meydandan gelen alkışlar, müzik sesine karıştı. Düğün başlamıştı. Ferman Ağa’ nın istediği gibi köy meydanı, bir şölen alanına dönüşüyordu. Ama Devran için bu, bir intikam yeminine dönüşecekti. “Bu düğün, yalnızca bir başlangıç,” dedi kendi kendine. “Fırat’ ın ödeyeceği bedelin başlangıcı.”
Fırat ise Narin' in yanına gitmeye bile gerek duymamıştı. Nasılsa her şey gönderildi. Ailesi hazırlar getirir diye düşünüyordu. Onun gözleri Dicle' sini arıyordu. Bir de bütün gün ağladığı halde babasının hatırına ortada dolanan ve başına geleceklerden habersiz kardeşini kolluyordu.