TANIŞMA SORULARI

3062 Words
"Hangi rengi seviyorsun?" diye telefonuna gelen mesaja gülümseyerek bakan Ateş, derin bir nefes verdi. Genç adam, telefonun sadece iletişim amaçlı kullanılan bir kutu olduğuna inananlardandı. Telefonda sosyal hesapları ve internette takılma huyunu pek benimsememişti. Zaten telefonun sadece haberleşme aracı olarak kullanılması gerektiğini düşünen ender insanlardan olduğu için sadece iş anlamında haber alması yeterli olurdu. Ateş Dağ, istihbaratta sıcak operasyonlarda fazlaca görev alan işinde oldukça iyi olan bir memurdu. 1.90 boyunda oldukça kaslı ve iri bir yapıya sahipti. Keskin yüz hatları karşısında kim olursa olsun korku salardı. Kısa kelimelerle kurduğu her cümle kesin emir niteliğindeydi. Yumuşaklık yapısında yoktu. Sevecen olduğunu gören olmadığı gibi duygusal bir yapıya girdiği ise oldukça enderdi. Ateş, hayatının hiçbir evresinde flört eden bir adam olmamıştı. Fakat neredeyse 2 haftadır elinde bir telefon ve sürekli mesajlara cevap veren bir adam olmuştu. Buna bir ara içinden küfür bile savurmuşluğu vardı. Çünkü, bu durum kimsenin suçu değildi. Bu belayı başına kendi sarmıştı. Gerçi şikâyeti yoktu ama yine de bazen kendini 17 yaşında hissetmiyor değildi. Yaklaşık 3 hafta kadar önce arkadaşlarını ziyarete Bozcaada'ya gitmişti. Orada yıllar önce karşılaştığı ve aklından çıkaramadığı genç kadını arkadaşının barında şarkı söylerken görmüştü. Genç kadın ile ilk karşılaşması İstanbul'da bir kafeydi. Genç kadın, o zamanlar evli ve hamileydi. Eşinin onu aldatmasını öğrendiği an hamileliği tehlikeye girmişti. Acı içinde onu hastaneye yetiştiren kişi ise Ateş'ti. Günün sonunda genç kadının kolyesi Ateş'te kalmıştı ve onu tam 2 yıl boynunca boynunda taşımıştı. Bir anlamı olduğundan değil sadece onu koruduğuna inanmıştı. İki yılın ardından onunla adada karşılaşmıştı. Genç kadının çocuğunu o gün kaybettiğini ve boşanmış olduğunu öğrenmişti. Bu Ateş için fazlaca acı bir sonuçtu. Aradan geçen süre içinde mutlu bir aile olarak yoluna devam ettiğini düşünmüştü. Olayların karmaşası ve bu duruma gelmesindeki ilk adımı genç kadın acı içinde kayalıktan atladığında ve genç adam onu denizden çıkardığında atılmıştı. Durumun bu seviyeye taşınacağını o bile tahmin edemiyordu. Genç kadının adı Hale'ydi ve kuzeni eski eşinin kardeşi ile evlenmek üzereydi. Tüm aile, boşanmalarını bebeklerini kaybetmelerine bağlıyordu. Aileler onların barışmaları için fazla efor sarf edince genç kadın kendince küçük ama sonrasında karmaşaya neden olan bir yalan söylemişti. Bir sevgilisi olduğunu ve mutlu olduğunu ilan etmişti. Tabi ki bu bir yalandı ve kuzeni yalanını ortaya çıkaracağı bir davette onu sıkıştırıyordu. Düğününe, sevgilisi ile gelmesini istiyordu. Bu durum Ateş'in sorunu değildi. Yani ortada bir yalan vardı ki kendisi yalandan hiç ama hiç hoşlanmazdı. Üstelik yalan söyleyen kişilerden de hoşlanmazdı. Fakat bir anda kendini 3 hafta sonra katılacağı bir düğünde genç kadının onu seven ve yakında nişanlanacağı kişi olarak bulmuştu. Tamam, düğün damadın büyükannesini kaybetmesi sonucu 2 ay ertelenmişti. Fakat bu dönemde hızlı geçen tek bir şey vardı o da zaman kavramıydı. Büyük geceye sadece iki hafta kalmıştı. Bu genç kadının fikri değildi. Bu, Ateş'in teklifiydi ve geçen süre içinde bunu neden yaptığını kesinlikle anlayamıyordu. Çatışmalarda kafasına darbe alıp almadığını düşünmeden de edemiyordu. Fakat genç kadının en acı günü biliyordu. 2 yıl boyunca ona ait bir kolyeyi boynunda taşımıştı. Üstelik kadın onun çekim alanına bir şekilde girmişti. Bu çekimin ne olduğuna dair bir fikri yoktu fakat kadının acısını hissediyordu. Şimdi ise bir hafta sonraya gidecekleri düğünde pot kırmamak adına birbirlerinin sevdiği ve sevmediği şeyleri öğrenmeye çalışıyorlardı. Gerçi bunu tek yapan genç kadındı. Çünkü Ateş, bu tip bilgileri gözlemleyerek öğrenebilirdi. Elindeki telefonun ekranındaki tuşlara hızlıca "Siyah" diye yazdı ve gönder tuşuna bastı. Gerçekten kadının sorduğu bunca sorunun her bir cevabını aklında tutabileceğine inanmıyordu. Onu, en son gördüğü günden bu yana yaklaşık iki ay geçmişti. İki ay önce düğünün ertelendiğine dair bir mesaj almıştı ve düğün yaklaştığında ona birkaç soru soracağını yazan bir mesaj göndermişti. Ateş, birbirlerini düğün içinde tanımıyor gibi görünmemeleri adına bunu kabul etmişti fakat genç kadın neredeyse ayakkabı numarasına varıncaya kadar soru sormuştu. Bu kadar bilgi teşkilat dosyasında bile yer almıyordu. Saniyeler sonra "Peki sevdiğin film "diye sorduğunda telefonu fırlatıp atma isteği ile dolup taştı. Cidden bu kadar soru sormayı seven bir kadınla tanışmadığına yemin bile edebilirdi. Tamda o anda kulaklığından, "Bence, ona kendinle ilgili bir dosya hazırlamalısın. Senin için yapabilirim ve kan grubuna kadar her bilgi detayına dikkat ederim" diyen Derya, dişlerini sıkmasına neden olmuştu. Derya, istihbaratın neredeyse beyni gibiydi. Lanet olsun kadın hamileydi ve henüz hamileliğinin 3. Aynında olmasına istinaden operasyon yönetimde duruyordu. Doğuma kadar da kesinlikle bırakmaya niyeti yoktu. Oradaki kadınları ve Derya'yı uzun süredir tanımıyordu. Fakat gözlemlediği kadarıyla hiçbir bilgi kırıntısını es geçmeyecek türden kişiliklerdi. Tabi ki sabahında herkes genç kadına yardım edeceğini öğrenmişti ve o an bunun ne kadar yanlış bir karar olduğunu tatmıştı. "Sadece duvarın arkasında kaç kişi var onu söyle" dediğinde arkadaşı kahkaha attı ve "2 kişi sağa doğru. Kapının orada 1 kişi var ve merdivenlerden 3 kişi çıkıyor" dediğinde Ateş, sessizce duvarın oraya kadar gidip hemen arkasındaki iki kişiyi anında indirdi ve kapının oradaki adamı ellerini kullanarak hallettikten sonra merdivenin başında durarak üç kişiyi de yere serdi. Ardından telefonunu eline aldı ve "Rocky" diye yazdı. Kesinlikle romantik film kategorisinde bir adam olmadığından emindi. Fakat tam kurtuldum derken telefonuna anında gelen mesaj ile derin bir nefes verdi. Cidden bitmeyecek diye düşündü. elinde duran telefonun ekranına baktı. "Romantik Film olarak?" diye yazan genç kadına telefonun diğer ucundan görmeyeceği için sinsice sırıtıp hızlıca "Grinin elli tonu" diye yazdı ve telefonu cebine koymadan birkaç saniye genç kadının ne yazacağını bekledi. Telefonun ekranında üç nokta zıplayıp durdu ve her seferinde ne yazdıysa silip tekrar yazmaya çalıştı. Fakat genç adam bir şey yazamayacağından emindi. Onun için, "3 filmi vardı sanırım grinin, karanlığın ve özgürlüğün elli tonu. Bir ara birlikte izlemeliyiz." Diye yazdı ve genç kadın birkaç saniyenin sonunda çevrimdışı göründü. Evet, bu onu birkaç saat oyalardı. Genç kadının bu konuşmalarda iyi olmadığını birkaç gün önce keşfetmişti ve cidden kurtuluş yolu olarak kullandığına inanamıyordu. Telefonu sırıtarak cebine koyarken bir silah sesi duyuldu ve hemen arkasında bir adamın gürültü ile yere yapıştığını duyduğunda bakışları merdivenin tepesinde duran arkadaşı Duman'a gitti. Öfkeli bakıyordu ve bunda cidden haklıydı. Duman, ekibin lideriydi ve operasyonun beyni olan Derya ile nişanlıydılar. Bu karar 2 ay önce acı bir yaralanma sonucu alınmıştı. Şu anda karşısında ona öfke ile bakan arkadaşı bundan iki ay önce operasyonda yaralanmıştı ve günlerce hastanede kalmıştı. Üstelik yaralandıktan birkaç saniye sonrasında baba olacağını öğrenmişti. Fakat kimse onun 1 ay içinde ayağa kalkacağını ve operasyonlarda başta olacağını tahmin etmiyordu. Ateş, karşısındaki adamın gerçek üstü bir gücü olduğuna inanıyordu. Fakat böyle bir gücü varsa bile bu sadece gözlerinden lazer çıkartarak karşısındakini eritmek olurdu diye düşündü. Operasyondan 1 ay sonrasına evlenme kararı almışlardı ve herkes onlar için mutluydu. Fakat yüz ifadesi ve öfkeli bakışları göz önünde bulundurulursa Duman onunla aynı hissi taşımıyordu. Sert çıkan sesiyle "Beni, kıçını toplamak zorunda bırakacaksan beynine sıkarım" dediğinde bunda ne kadar ciddi olduğunu anlamakta zorlanmadı. Çünkü, bu cümleyi kurduğu son kişi istihbarattan ayrılmış, eşi ve yıllar sonra öğrendiği oğlu ile adada reçel yapıyordu. Bu, onun için komik olabilirdi fakat arkadaşı için hiç ama hiç komik değildi. Aksine çok mutlu olduğu bir durumdu. Ateş, elindeki telefonu arkadaşına göstererek, "Kesinlikle bir soru bilgisayarı" diye söylendiğinde Duman, "Zafer yanında değil mi?" diye sordu. Bu soru karşısında gözleri kocaman olan Ateş, "Sahte sevgilisinin seri katil olduğuna inanmasını istemiyorum" dediğinde Derya kulaklığın diğer ucundan kahkaha atarak, "Eminim, sen gidene kadar gelinliğini hazır edecek duruma getirir" dediğinde Duman'da sırıtmıştı. Cidden öyleydi. O adamı istihbarata nasıl aldıklarını hala çözememişti. Çok iyi koşabiliyor. Fazla konuşuyor, üstelik attığını kesinlikle vuruyordu. Bunlar yeterliydi ama herkes hala tüm ekip hakkında o kadar bilgiyi nasıl edindiğini çözebilmiş değildi. Adam yanlış bir meslek tercih etmişti. Bir magazin muhabiri olsaydı eğer kesinlikle her yıl ödül alabilir, her kanalın aradığı eleman olabilirdi. Ateş derin bir nefes vererek elini alnına götürdü ve birkaç saniye düşündükten sonra, "Kesinlikle pişman olacağımı biliyordum" dediğinde Duman haline sırıtırken Derya, kulağındaki kulaklıktan "Bence kesinlikle mutlu olacaksın" dediğinde buna inanmak istemedi. Çünkü inandığı ne varsa her zaman yıkılmıştı. Bunu tekrar tekrar yaşamak istemiyordu. Genç adam aşka hiç inanmamış ve aşkla hiç tanışmamıştı. Bir kızı vardı fakat kızı, ona hayatın bir hediyesiydi. Üstelik bu hayatın ona başka hediye vermeyeceğini de biliyordu. ................................ Hale, adaya İstanbul'dan gelmişti. Acının en derininden geçmiş ve hala o acı içinde yanıyordu. Annesini kaybedeli 4 yıl olmuştu ve ölümünün resmi kayıtları hatalı ilaç içimiydi. Fakat o bir hata olmadığına inanıyordu. Bunu destekleyen hiçbir araştırması yoktu. Sadece bununla ilgili endişeleri vardı. Çocukluğunda beridir tanıdığı eski eşi Tolga'nın ihaneti sonucu bebeğini kaybetmişti. Tolga ile ilk okuldan beri arkadaşlardı. Fakat üniversite yıllarında bu arkadaşlık onlara yetmedi ve birliktelikleri aşka dönüşmüştü. Tabi bu süreç sadece Hale için geçerliydi. Üniversite son sınıfken evlenme kararı almışlardı. Tüm arkadaşları, Tolga'nın ailesi ve annesi hariç kendi ailesi de çok istiyordu. Fakat annesi, Tolga'da Hale'nin babasını görüyordu ve Hale'nin onunla evlenmesini kesinlikle istemiyordu. Genç kadın bir an düşündüğünde annesinin aslında ne kadar haklı olduğunu anlıyordu. Hale, üniversite sınavını kazandığında babası Hale'den sadece 5 yaş büyük bir kızla annesini aldatmıştı ve annesi onu anında boşamıştı. Babası, kimseyi hatta onu bile düşünmeden boşanmış, genç sevgilisi ile evlenmiş ve yurt dışına taşınmıştı. Fakat annesi çok sağlam, karakterli ve güçlü bir kadındı. Babasının yokluğunu Hale'ye hiç hissettirmemişti. Onu, bu kadar erken kaybetmiş olmasına cidden inanamıyordu. Annesinin tüm itirazlarına rağmen Hale, Tolga ile evlenmişti ve evliliğinin 1. Yılında annesini kalp krizinden kaybetmişti. Annesi, kalp hastasıydı ve ilaçları arasında riskli bir ilaç vardı. Annesi, bir hafta boyunca günde bir kere içmesi gereken ilacı iki defa almıştı ve bu ciddi bir kalp krizi geçirmesine neden olmuştu. 2 gün hastanede yaşam mücadelesi verse bile kazanamamıştı. Böylelikle hamile kaldığını görememiş sonrasında haklı çıktığını Hale'ye söyleyememişti. Gerçi Hale, hayatta olmasını ve karşısına geçip ben sana demiştim demesini, Tolga'yı paramparça etmesini, o güçlü karakteri ile onu sarıp sarmalamasını her şeyden çok istiyordu. Çünkü bu işi yapması gereken babası onu sadece telefon ile arayıp, "Bir erkek aldatıyorsa bir şeyleri eksik yapıyorsun demektir. Annen gibi olmak istemiyorsan evliliğini kurtar. Çocukluk etme "demişti. En berbat babanın bile berbatı olabildiğine inanamıyordu. Gerçi ondan sonrasında babası ile hiç görüşmemişti. Bu her ikisi içinde iyi bir şeydi. Sonuçta görüşmemek kavga etmekten daha iyi bir seçenekti. Fakat şu anda içine düştüğü durumun mimarı olarak kendini öldürmek istiyordu. Çünkü lanet olası diye düşündüğü eski kocası en yakın arkadaşı ile onu aldattığı yetmiyormuş gibi bir de onunla evlenmişti. Bu, onun zerre umurunda değildi fakat kuzeni eski kocasının abisi ile evlenecekti. Zamanında barışmaları ve ayrılma nedenini bilmemeleri dolayısıyla çok mesai harcamışlardı. Hale'nin şu anda içine düştüğü durumda tam olarak burada patlak vermişti. Hale, baskıları azaltmak için Tolga'nın da benim de hayatımda birisi var. Artık buna bir son verin demişti. Tolga'nın hayatında biri olduğu gerçeği çok çabuk ispatlanmıştı. Fakat kendi hayatındaki sevgili konusu tamamıyla yalandı. Kısa bir süre sonra bu yalana bir son vermeyi düşünüyordu fakat herkesin yine birini kaçırdı söylentisine maruz kalmamak açısından bunu her zaman erteliyordu. Şimdi ise kuzeni hatta tüm aile onu sevgilisi ile düğüne bekliyordu. Neyse ki Hale'yi bu durumdan kurtaracak kişi bir anda Allah tarafından gönderilmişçesine karşısına çıkmıştı. Üstelik bu rezil durumu toparlamak adına kendi teklifte bulunmuştu. Bu çok iyi bir durumdu. Yani en azından öyle olması gerekiyordu. Ateş, onun için adın tüm özelliklerini taşıyordu. Yakışıklı, seksi ve nazikti. Tamam bu özelliklerin yanı sıra fazla edepsiz bir ağzı vardı. Hale, karşısındaki insanlarla her konuda sabaha kadar çene yarıştırırdı fakat bu adamın resmen ikinci kelimesinden sonra gelen her kelime mutlaka kıpkırmızı olmasına neden oluyordu. Üstelik hala onu kayalıklardan atladığında aynı odada uyudukları gecenin ayrıntıları ile yüzleştirmemişti. Hale, güneş doğduğunda gözlerini açmış ve yatakta sadece iç çamaşırları ile yatıyor olduğunu görmüştü. Ateş ise yatağın hemen karşısında bulunan koltukta oturuyordu. Yatağın diğer tarafına baktığında o yatakta tek başına uyumadığı ise gayet net bir şekilde belli oluyordu. Fakat her ne kadar bedeninde bir değişiklik hissetmese de adamın bakışlarındaki alevlerin aksini haykırdığını düşünüyordu. Hale, oldu olası belirsizliklerden hoşlanmazdı fakat o gece hayatında koca bir belirsizlik olarak kalıyordu. Lanet olsun ki bunu adama tekrar sormak istemiyordu. Çünkü her sorduğunda aklı daha çok karışıyordu. Hale, Ateş'i hiç tanımıyordu. Düğün için gittiklerinde düğünün yapılacağı otelde 4 gün kalınacaklardı. Düğün öncesi bir parti, kına gecesi ve düğün gecesi. Bu süre zarfından birçok ortamda bulunmaları gerekiyordu. Yaklaşık 4 aydır dolu dizgin bir ilişkisi vardı. Sevgilisi ile 4 aydır aynı evde, aynı yatakta yatıyordu. Adam, onun aklını başından alıyordu ve mükemmel derecede çok değer veriyordu. Sevgilisine en az onun kadar aşıktı. Onun için Ateş'i her şekli ile tanıyor olmalıydı. Ne içer ne yer, en sevdiği renkler, filmler, içkiler, müzikler ve daha birçok şey için hiçbir hataya yer veremezdi. Bir anda sevmediği bir yemeği veya durumu onunla ilişkisini sorgulayacakları bir yanlış kelimeyi ellerine vermek istemiyordu. Çünkü, genç kadının iki teyzeside orada olacaktı. Her ikisi de onu çok severdi ve hiçbir detayı gözden kaçırmayacaklarına inanıyordu. Tolga'nın en az kendi kadar kötü olduğuna inandığı büyük annesi vefat ettiği için 2 ay daha ertelenmiş olsa da zaman çok çabuk geçiyordu. Yaklaşık 2 haftası kalmıştı ve Ateş ile her mesajda öğrenmek istediği bilgiler ile bocalıyordu. Tabi adamında ona yardımcı olduğu pek düşünülemezdi. En çok sevdiğin romantik film sorusuna Grinin elli tonu diyen kaç erkek karakter vardır? Diye düşünmeden edemiyordu. Hala o belirsiz geceyi ima ediyordu. Zaten bu imayı defalarca kez tekrarlıyordu. Derin bir nefes aldı ve elindeki telefonu cebine koyarken arkadaşı Serap ile göz göze geldi. Restorana bir şeyler yemek için gelmişti ama arkadaşının sırıtmasına bakılırsa bununda bir hata olduğunu düşündü. Serap, "Bilgi toplama işi nasıl gidiyor?" diye sorunca Hale artık pes etmişti. Hale, Asena ve Nazlı onun adadaki en yakın arkadaşlarıydı. Bu kadınları tanıdıktan sonra bugüne kadar kesinlikle hiç arkadaşı olmadığına inanmıştı. Gerçek arkadaşlığın ne demek olduğunun net kanıtlarıydı. Hale, Ateş ile geçen gecenin ardından sabahın köründe evine geçmişti. Sadece bir saat kendine gelmek için duş almış ve tam bir kahve içecekken kapısının yumruklanması ile neredeyse gözlerini sıkıca yummuştu. Kapının ardında kim olduğunu, hatta kimler olduğunu çok iyi biliyordu. Zaten kapıyı açtığında ona sinsice bakan üç çift göz vardı. Serap, Asena, Nazlı... Onlara konuyu anlatmıştı. Ateşi nereden tanıdığını hatta adını bile bilmediğini, gece olanları hatırlamadığını fakat Ateş'in ona sanki bir şeyler yaşanmışçasına imalarda bulunduğunu fakat net konuşmadığını, sahte sevgili durumunu, eski kocasını kaybettiği bebeğini ve neden kaybettiğine dair tüm gerçekleri anlatmıştı. Kızlar bir anlığına şok olsa bile Tolga şerefsizine fazlaca küfretmiş, en yakın arkadaşımı ellerine geçirmeyi dilemişlerdi. Fakat Ateş'in beni bu durumdan kurtarmak adına teklif ettiği sahte sevgili olayına ise gözlerinde kalple karşılık vermişlerdi. Tamam bu durum onun içinde minnet duyulacak bir durumdu. Fakat arkadaşlarının bakışlarının altındaki imayı fazlasıyla anlayabiliyordu. Her biri tamamıyla hayal görüyordu çünkü Hale'nin bu dünyada isteyeceği son şey bir aşktı. Çünkü yaşadığı bu yalnızlık, inandığı gereksiz bir aşk yüzündendi. Aşık olduğu için Tolga'nın ihanetini anlamamıştı. Aşık olduğu için yüzleştiği ihanette bebeğini kaybetmişti. Aşık olduğu için kendini aptal gibi hissediyordu. Bir daha bu aptallığı asla yapmayacaktı. Bunu çok iyi biliyordu. "Hiç yardımcı olmuyor" dediğinde Serap gülümseyerek arkadaşına baktı. Genç kadın gergin görünüyordu ve onu rahatlatmak adına, "Bir planı vardır. Bu adamlar hiçbir adımı plansız atmaz" dediğinde Hale derin bir nefes alarak arkadaşına baktı. "Onu hiç tanımıyorum. Düğünde herkes onunla beni izleyecek ve bir pot kırmaktan çok korkuyorum." Dediğinde Asena hemen "O istihbaratta çalışıyor. Davetli listesine çoktan ulaşmış ve her kişi için bir dosya hazırlamıştır. Sen, hiçbir şey düşünme inan bana düğünde davetli olan kim varsa hepsini şimdiden tanıyor gibidir" dediğinde Hale gözlerini kocaman açarak arkadaşına baktı. Kalbi içinde neredeyse nal takmıştı. İçinden böyle bir durumun gerçeklik oranını düşünmeye başlamadan hemen önce "Bu doğru olamaz" dediğinde Serap sırıtarak başını evet doğru anlamında salladı. Çünkü bu adamlardan biri ki bu yakışıklı eşi oluyordu. Sadece bir gecede başına ne gelmişse bir dosyada toplamışlardı. Dağhan masaya içecekler bırakırken, "Bana, düğüne gelecek olanları tek tek araştırmadığını söyle" dediğinde Dağhan alaycı gülümsemesini bastırmak adına dudaklarını birbirine bastırdı. Bu görüntü karşında Hale gözlerini sıkıca yumarak derin bir nefes almıştı. Tabi ki araştırmıştı ve herkesi tanıyordu. Ama o, Ateş'i tanımıyordu. Sorunda buydu. Dağhan kadının tedirginliğine gülümseyerek ve anlayışlı bir ses tonu ile "Bence olayı Ateş'e bırak. En güzel elbiselerini hazırla, düğün hediyeni al Ateş'in koluna gir ve gerisini ona bırak." Dediğinde bal rengi bakışları yosun yeşili bakışlarla buluştu. Birkaç saniye ona baktıktan sonra hissettiği güven duygusu ile içi sıkıştı. Adam ciddiydi. Onun için, "Ciddi misin?" diye sordu. Dağhan elindeki son bardağı masaya bırakıp güzel eşinin omzuna yerleştirdiği ellerini onu rahatlatmak için masaj yaparcasına sıkarken Serap'ın nasıl kendinden geçtiğini izledi. Bu çift cidden mükemmeldi ve Serap'ı bazen kıskanmıyor değildi. Hatta diğer tüm çiftleri kıskanıyordu. Çünkü lanet olsun ki dünya üzerinde bir eşleri daha olmayan erkeklere sahiptiler. Dağhan ise eşine gülümseyerek, "Beni kullanıyormuşsun gibi hissediyorum bebeğim" dediğinde Serap, gözlerini hızla açıp eşine sert bir bakış attı ve Dağhan korkuyla" "Nasıl dilersen kullanabilirsin emrindeyim kraliçem" dediğinde tüm kadınların kahkaha atması Dağhan'ın umurunda bile değildi. Ona, en son yaptığı şakadan sonra ona 3 gün kendisine dokunmasına izin vermemişti. Bu deliliği bir daha yapmayacaktı. Hale ile tekrar göz göze geldi ve "Ateş, kendini veya arkadaşlarını ilgilendirmeyen hiçbir konuyu, duyguyu veya olayı görmez. Kendi isteği ile senin oyununda baş rol oynamayı teklif ettiyse kesinlikle altından kalkar. İstihbarattan birçok konuda eğitim alıyorduk. Bunlardan biri de sahte sevgili, nişanlı ya da eş durumlarıydı. İstihbarattan hiç tanımadığımız bir başka görevli ile anında sevgili, eş ya da nişanlı olabiliyorduk. O, bu konularda deneyimli" dediğinde Serap, bakışlarını arkasındaki adama dikti ve keskin bakışlar eşliğinde ona bakarken tüm kadınlar Dağhan'ın resmen yutkunduğunu görmüştü. Ellerini hızla havaya kaldıran Dağhan, "Ben her zaman çatışmadaydım. Bu gibi durumlar genelde Duman ve Zafer tarafından üstlenilirdi." Dediğinde artık kaşları çatılan Asena'ydı ve bakışları kapıdan giren Zafer ile buluştuğunda Zafer, anında bir şeylerin döndüğünü ve bu dönen her ne ise ona patlayacağını anlayarak Dağhan'ı işaret edip, "Her ne dediyse kesinlikle kendini kurtarmak için bana paslamıştır dişi kurt. Dişlerini göstermeyi kes" dediğinde ise Dağhan öfkeyle "Adi!" diye bağırmıştı. İki çiftte çatışmaya başlamıştı ve Hale gülümseyerek onları izlemişti. Bu görüntü her zaman hoşuna gidiyordu. Çünkü arkadaşlarına baktığı her an gördüğü tek şey katıksız, kıskanılan bir aşktı. O an telefonuna gelen mesaj ile bakışları masanın üzerindeki telefonuna kaydı. Mesaj Ateş'tendi. "Yatağın hangi tarafında uyursun?" diye bir soru sormuştu. Bu bir an duraksamasını ve kaşlarının çatılmasını sağlamıştı. Bu bilgi gereksizdi onun için "Bu işine yarayacak bir bilgi değil" diye yazdı ve cevap için birkaç dakika beklemek zorunda kalmıştı. Sonra ise "4 gün boyunca aynı yatakta yatacağın adam olduğum için bence işime yarayacaktır" diye yazılmış cevap karşısında Hale'nin gözleri neredeyse yerinden çıkacakmış gibi oldu. Sonra telefonuna gelen ikinci mesajda "4 aydır seninle aynı evde kalıyorsak ayrı odalarda kalıyor olamayız. Sanırım kuzenin bize iki kişilik bir oda rezerve ettirmiştir. İçimden bir ses, yatakların ayrı olmadığını fısıldıyor" diye yazan mesajı okuduğunda kalbinin hızla içinde attığını hissetti. Nefesi neredeyse hiç faydalı olmuyor gibiydi. "Siktir" diye mırıldandı. Hatta bunu sadece kendi bir duymuş olabilirdi. Hale işin bu raddesini düşünmemişti. Tabi ki kuzeni onlara aynı odayı ayarlayacaktı. Üstelik yatakta çift kişilik olacaktı. Bedeni bir anda gözlerinin önündeki sahneler ile ısındı. Bunu hesaba katmadığı için kesinlikle kendini kayalıklardan bir kere daha atmalıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD