2.YARI ÇIPLAKLIK VAKASI 1?

1875 Words
"Sen kimsin?" Duyduğum sert ve tok erkek sesiyle aklım çıkacak sanmıştım. Ağzımdan kaçan küçük çığlık eşliğinde ellerimi aceleyle ve büyük bir endişeyle bedenime sardım. Ne yapacağımı bilemeyerek telaş içinde sesin sahibine dönmek istediğimde üstüm aklıma geldi ve bu fikrimden hemen vazgeçtim. Beklemediğim bu olay karşısında elim ayağıma dolanmış, dilim tutulmuştu. Bedenim de aklım gibi kararsız, ne yapacağını bilemez olduğundan saklanmaya çalışmam sonucunda ayağım bir anda yanımdaki sehpaya takılmıştı. Tüm bu olanların üstüne bir de bu eklenince yere düşmek kaçınılmaz bir son gibi gözükmüştü gözüme. Düşme fikrine kendimi hazırlayıp bu fikre kesin gözüyle bakarken belime dolanan büyük ve güçlü kollarla sesli bir nefes verdim. Fakat bedenime yaslanmış bu yabancı beden bana düşmekten daha iyi hissettirmedi. Aksine düşmek, şu an arkamdaki adamın çıplak tenimi sarmalayan ellerinden daha cazip geliyordu. Tanımadığım bir adamın kollarında yarı çıplak duruyordum! Kendimi ve bu dikkatsizliğimi yok etmek istiyordum. "Burada ne arıyorsun?" O sert ve kendinden emin sesi yeniden kulaklarıma dolduğunda sinirlenmeden edemedim. Tabi şu an ki durumumuzun da bundaki etkisi ihmal edilemeyecek kadar büyüktü. "Ne yapıyor gibi gözüküyorum?!" diye hiddetle karşılık verdiğimde hızlanan nefeslerini boynumda hissettim. Hızlı soluklarını neye bağlayacağımı bilemezken sinirlenmiş olma ihtimali düşüncelerimden bir hayli uzaktı. Burada sinirlenmesi gereken bendim. Arsız adam, üstümde bir şey olmadığını görmesine rağmen yanıma gelmiş beni sorguluyordu. Kesinlikle sinirlenmeye hakkı yoktu. "Soyunduğunu görebiliyorum. Bu odada ne işin var?" İki dudağının arasından çıkan kelimeler beni yerin dibine sokarken birkaç saniye ne diyeceğimi bilemedim. Hem arsız hem de edepsizdi! "Soyunmuyordum!" dedim dehşet içerisinde. Söylediğim şeyleri umursamadan belimdeki ellerini canımı yakacak derecede sıkılaştırdı. Ellerinin çıplak tenime temas etmesi yetmiyormuş gibi nefesini tenime üfleyerek "Bu odada ne işin var?" diye tısladı. Evet, resmen tısladı. Sinirden kasılmış çenesini ve bedenini çok net hissedebiliyordum. Ellerinin değdiği yerler karıncalanmaya başlamıştı ve nu, gerlimem için yeterliydi. "Ü-üstümü giyiniyorum." dedim kekelememe engel olamayarak. Azıcık daha zorlasa gerginlikten kollarına yığılabilirdim. Bu kadar adrenalin bana ve monotonluğa alışmış kalbime fazlaydı. "Kim getirdi seni buraya?" Sesindeki hiddet ve sinir bir an olsun azalmazken ben ürkmeye başlamıştım. Belimdeki elleri ve boynundaki nefesi de bana hiç yardımcı olmuyordu. Bu adam da kimdi? Dudaklarımı aralayıp konuşmaya başlayacağım sırada odanın kapısı pat diye açıldı. "Tatlım, kıyafetler ol..." Konuşarak içeri giren Vera bizi gördüğünde sustu ve gözlerini belerterek bakmaya başladı. Bu adamla daha fazla yalnız kalmayacağımın bilinciyle bedenim büyük bir rahatlama yaşadı. "Ne oluyoruz ya?" Vera'nın gözleri ikimizin arasında gidip gelirken ben zor da olsa belimdeki ellerden kurtulmuş ve hemen arkasına geçmiştim. Sonuçta hâlâ çıplaktım! Karşımdaki adamın yüzüne baktığımda karşılaştığım suret ile yutkunmamak için kendimi zor tuttum. Parlak gri gözler bana sinirle bakarken bende uyandırdığı tek duygunun korku olduğundan emin değildim. Korkunun yanında sinir, merak ve fazlaca telaş vardı. "Bu kız kim ve burada ne işi var?" Yine sert sesiyle Vera'ya yönelik konuştuğunda bu tavrının bana özel olmadığını anladım. "Adı Şifa. İş görüşmesi için gelmiş ama ben üstüne kahve dökünce buraya getirdim. Giymesi için kıyafet vermiştim ve çoktan giyinmiş olması gerekiyordu. " Temkinli bir şekilde konuşan Vera beni iyice şaşırtırken karşımdaki adamın biçimli ve kusursuz kaşları daha da çatıldı. "Siz her geleni böyle odanıza mı alıyorsunuz?" diye gürleyince istemsizce olduğum yerde sıçramıştım. Gözleri bir an için bana kaysa da sesinin tonunu azaltmadan konuşmaya devam etti. Bu hiddet de neyin nesiydi? "Etrafımızda bir sürü it varken nasıl olur da bu kadar dikkatsiz olabilirsin? Ya bu da onlardan biriyse? Sonuçlarını hiç düşündün mü? " Ben girecek delik ararken Vera bu durumu alışkınmış gibi rahatça karşısındaki dağ adamını dinliyordu. "Biliyorum, patron. Şifa, Günce'nin arkadaşı. İş görüşmesi için geldi, dosyası bizde var zaten." Ben ne hakkında konuştuklarını anlayamazken karşımızdaki adam oldukça ürkütücü adımlarla bize doğru geldi. "Kim olursa olsun, ne olursa olsun odalarınıza kimseyi almayacaksınız. Bu size son uyarım." Üstüne bastıra bastıra söylediği sözlerden sonra arkasını döndü ve hiçbir şey demeden odadan çıktı. Çıplak tenime değen hava kendini iyice hissettirirken bana dönen Vera ile daha da utanmıştım. Bir şey demeden bana kıyafetlerini uzattığında bu sefer oyalanmadan giyindim. "O adam..." deyip sustuğumda Vera ne demek istediğimi anlamış gibi "Tugay, buranın sahibi. Adını daha önce duymuşsundur. Onu kızdıracak bir şey yapmazsan iyi edersin. Öyle bir durum olmaz zaten ama sen yine de dikkat et. Pek sakin biri değil." Açıklamasına sessizlikle karşılık verirken bu ismi daha önce nerde duyduğumu hatırlamaya çalıştım. Çok zorlanmadan yurttaki kızlarla olan konuşmalarımızı hatırladığımda kaşlarım daha da çatıldı. Kızların ağzının suları aka aka anlattığı, hakkında kitaplar yazdıkları adam bu adam mıydı? Birkaç utanmaz kızın edepsizce anlattığı şeyler dışında hep kötü şeyler duymuştum ve kesinlikle benim düşüncelerimde kötü yöndeydi. Herkes ne kadar acımasız ve kudret sahibi olduğundan bahsediyordu. Hatta birkaç kere adam öldürdüğünü bile söyleyen olmuştu ama hiç kim olduğunu merak etmemiş ya da bahsedilenleri dikkate almamıştım. Kulaktan dolma bilgilerle hareket edecek kadar aptal biri olmamıştım hiçbir zaman. Fakat şu an kendimi o söylentilere karşı önlem almam gerekiyormuş gibi hissediyordum. Günce'nin böyle birinin yanında ne işi olduğunu sorgularken yakın zamanda benim de buranın çalışanı olacağım kafama dank etti. ................................................... Vera'yla iş ve kalacak yer hakkında konuşup anlaştıktan sonra yetimhaneye dönmüştüm. Günce'nin işini engellememek için onun yanına uğramamıştım. Yarın yetimhaneden çıkışımı yapıp Vera'nın benim için ayırdığı odaya yerleşecektim. Günce'yle de büyük ihtimalle o zaman aralağında konuşurdum. Olanlar hakkında onun fikrini almam gerekiyordu. Sonuçta onları benden daha iyi tanıyordu ve bana bu konu hakkında akıl verebilirdi. Yetimhanedeki odamda yatağıma uzanmış bugün olanları düşünürken bu konun aklımı fazlasıyla meşgul ettiğini fark ettim ve kendimi içinde bulunduğum sis bulutundan çıkmaya zorladım. İçimde hafif bir hüzün vardı. 18 yılımı geçirdiğim bu yuvadan ayrılmak koşullar ne olursa olsun kolay değildi. Gözlerimin değdiği her yerde türlü türlü anılarım ve yaşanmışlıklarım aklıma doluyordu. Daha iyi şartlar altında yaşama imkanım vardı ki büyük ihtimalle hayatımın geri kalanı temel ihtiyaçlar açısından daha kolay olacaktı. Fakat yine de bir yabancılık çekiyordum. Yıllarca yattığın eski ve rahatsız yatakta kesintisiz uyuyabilmek ama yeni ve konforlu yatakta uyuyamamak gibi bir durumdu. Akşam yemeği saatinden sonra son kez gece etkinliklerine katılmış doyasıya vakit geçirmeye çalışmıştım. Çocuklarla oyun oynamış ve onları çok sevdiğimi defalarca söylemiştim. Aşçımızla, eğitmenlerimizle ve yetimhane müdürüyle , kapıdaki güvenlikler dahil hepsiyle kucaklaşıp vedalaşmıştım. Onlardan çocukken yaptığım haylazlıkları dinlerken gözlerim sürekli sulanıp durmuştu. Gerçi her biri çok akıllı bir çocuk olduğumu söyleyip beni güldürme çabasına girmişti ama yine de duygulanmadan edememiştim. Gün bittiğinde yatağa uzanıp yarı hüzünlü ve çokça heyecanlı bir şekilde uykuya daldım. Öyle huzurlu bir uyku değildi ama sabah çok dinç bir şekilde uyanmam için yeterli olmuştu. Kıpır kıpırdım ve yerimde duramıyordum. Bir insan aynı zamanda ne kadar hüzünlü ve heyecanlı olabilirse o kadar heyecanlıydım. Valizimi kapının önüne koyup son kez unuttuğum bir şey var mı diye odayı kontrol ettim. Bir şey unutmadığıma emin olduktan sonra kapının gıcırtılı sesi eşliğinde odadan çıkmayı başarabilmiştim. Yetimhaneden çıkmadan önce herkesle tekrar sarılmış ve onlara sık sık ziyarete geleceğime dair söz vermiştim. Yetimhane müdürümüzün verdiği parayla taksiye binip yola koyulurken ağlamamak için o kadar fazla kasmıştım ki kendimi her yerim ağrımaya başlamıştı. Derin derin nefesler alarak az da olsa sakinleştiğimde akıp giden yolu izlemeye başladım. Kulüpte barmen olarak çalışacaktım. Aslında bu konu hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu ama Vera bana oradaki çalışanların yardım edeceğini ve işi öğreteceğini söylemişti. İşi bilmediğim halde işe bu kadar kolay alınışım Günce'nin sayesinde olmalıydı. Kısa bir süre sonra kulübe vardığımda dün detaylarını inceleyemediğimden dikkatlice binaya baktım. Üç kattan oluşuyordu ve çok büyük bir binaydı. Giriş katın tamamı kulüp kısmıydı. Birinci ve ikinci katta ise gelen misafirlerin ve çalışanların , aynı zamanda da yönetimdekilerin odaları vardı. Günce ve ben de o odalarda kalıyorduk. Soğuk havanın bedenime işlemesiyle artık içeri girmem gerektiğini anladım. Aslında dün olanlardan sonra burada çalışmak pek içimden gelmiyordu fakat daha iyi şartları olan bir iş bulamayacağımı da biliyordum. Kapıdan içeri girdiğimde beni Vera karşıladı. Kısa bir sohbet ardından beni kalacağım odaya doğru yönlendirdi ve sıra sıra devam eden kapılardan birinde durduğumuzda bana elindeki anahtarı uzattı. "Al bakalım. Yeni odan hayırlı olsun. İşlerini hallettikten sonra bar bölümüne gitmen gerekiyor. Poyraz sana işleri gösterecek." Uzanıp anahtarı alırken kafamı salladım ve "Teşekkür ederim." dedim. Vera yanımdan ayrıldıktan sonra odaya girip valizimi kapının hemen önünde bırakıp odayı gezmeye başladım. Odanın tam ortasında kocaman ve buradan bile çok rahat olduğu fark edilen bir yatak, yatağın iki tarafında da beyaz komodinler vardı. Bir duvar tamamen gömme dolaptan oluşuyordu . En sevdiğim kısmı ise kocaman bir pencereye sahip olmasıydı. Odanın içinde bir de küçük kapı vardı . O kapı, küçük ve oldukça lüks bir banyoya açılıyordu. Yetimhanedeki odama göre fazlasıyla lükstü ve buna alışmak kesinlikle zor olmayacaktı. Odayı incelemem bittiğinde vakit kaybetmeden valizimdeki eşyalarımı yerleştirmeye başladım. Kıyafetlerim, banyo eşyalarım, kitaplarım ve geri kalan eşyalarım derken iki saati devirmiştim. Daha fazla oyalanmadan saçımı başımı düzeltip odadan çıktım ve kapıyı kilitleyip Vera'nın dediği yere doğru gitmeye başladım. Bara vardığımda Günce ve bir kişi daha olduğunu gördüm. Bu çocuk Poyraz olmalıydı. "Merhaba!" dedim kısık sesimle. Günce hemen yanıma geldi ve kollarını boynuma doladı. Bende ona aynı şekilde karşılık verirken diğer çocuk yanıma geldi ve bana elini uzattı. Günce'den ayrıldıktan sonra elini sıkıp "Şifa." dedim. "Ben de Poyraz. Günce senden bahsetti. Bu arada söylemeden edemeyeceğim ismin güzelmiş." Küçük gülümsemesine karşılık verip "Teşekkür ederim." dedim. Günce kolumdan çekip beni barın arkasına götürdüğünde Poyraz da yanımızda geldi. "Benim işim var o yüzden yanında olamayacağım. Sana işleri Poyraz anlatacak ama söz veriyorum akşam oturup uzun uzun konuşacağız. " Günce'nin yanımda kalmamasına üzülmüştüm ama ikimizin de yapabileceği bir şey yoktu. Onu başımla onaylayıp gidişini üzgünce izledim. "Yani bence benimle kalmak da kötü değil, ne dersin?" Poyraz'ın yanlış anlamasından korkarak "Sadece tanıdık birini arıyor insan." dedim. Bir an da yaslandığı yerden doğruldu ve çok enerjik bir şekilde "Şaka yapıyorum, havuç. Sakinleş biraz." dedi eğlenen ifadesiyle. Hadi ama, havuç mu? Gerçekten mi? Yüzümü buruşturmamak için kendimle mücadeleye girdiğimde o çoktan bana bir şeyler anlatmaya başlamıştı bile. Tüm gün oradan oraya koşturup bir şeyler yapmak kesinlikle kolay değildi. Fakat Poyraz'ın saçma esprileri arasında mahsur kalıp iş yapmak çok daha zordu. Bu enerjiyi nereden ya da kimden alıyordu bilmiyorum ama bana da lazım olacak gibiydi. Yeni açtığım bardakları barın raflarına dizerken aynı zamanda da Poyraz'ın açtığı türküyü dinliyordum. Daha doğrusu dinlemek zorunda bırakılıyordum. En sonunda dayanamayıp "Lütfen, kapat şunu artık!" diye sitem ettiğimde o da rahatlamış gibiydi. Lafımı ikiletmeden türküyü kapattığında şaşırmadan edemedim. "Hele şükür be kızım! Artık duyamadığını düşünmeye başlayacaktım. Allah sende ki sabırdan bana da versin." Dedikleriyle aklım karışırken anlamadığımı belirten bakışlarımla ona bakmaya devam ettim ve "Hiçbir şey anlamadım." dedim. "Yeni çalışanların sabrını sınamak için yaptığımız küçük bir şaka. Senin kadar sabırlısını daha önce görmedim vallahi. " Yaptığı açıklama ile gözlerimi devirdiğimde o benim halime gülmek ile meşguldü. Bu şakadan daha çok özel olarak seçilmiş bir eziyet gibiydi. "İğrenç bir şaka." Beni başıyla onayladığında daha fazla kaytarmamak için işime dönecekken elindeki dosyayı bana doğru uzattı. "Bu dosyaların Demir Bey'e imzalatılması gerekiyor. " Bardakları dikkatlice yerlerine bırakıp elindeki dosyayı aldım. "Demir Bey nerede?" "İkinci katta sağdan ilk oda onun odası. Büyük ihtimalle oradadır." "Tamamdır." Hızlı adımlarla asansöre ilerlerken gördüğüm kalabalıkla merdivenleri tercih etmek kesinlikle daha cazip gelmişti. Merdivenleri de tıpkı az önceki gibi hızlı hızlı çıktıktan sonra ikinci kata ulaşabilmiştim nihayet. Sağa dönüp ilk kapının önüne geldiğimde birkaç saniye nefesimi düzenlemek için bekledim. Düzgün nefes almaya başladığımda yavaşça kapıyı tıklattım ve içeri girdim. Kapının ağzından Demir Bey'i görmek için odada gözlerimi dolaştırdım ama kimse yoktu. "Demir Bey." diye seslenmiştim bir umut ama odada ölüm sessizliği hakimdi. Odadan çıkmaya niyetlendiğimde hissettiğim hareketlilikle hemen arkamı dönüp odanın içine doğru ilerledim. "Demir Bey, dos-" Konuşmamı bölen şey odanın içindeki lavabodan çıkan kişinin Demir Bey değil de üstü çıplak olan Tugay Bey olmasıydı.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD