4-Ağanın Tutsağı

1667 Words
Feryatlar, çığlıklar devam ediyordu. Herkes bir ağızdan konuştuğu için kimin ne dediğini anlamıyordum. Fırat’la göz göze geldim. O da benim gibiydi. Donmuştu. Dilan tam olarak bizim ayaklarımızın dibine düşmüştü. Benim gözümden bir damla gözyaşı kanlı bedenin üzerine doğru düştü. Bundan sonra ne olacaktı? Beni ve ailemi hiç iyi zamanlar beklemiyordu. Fırat zaten benden ve ailemden nefret ediyordu. Fırat, oturduğu yerden kalkıp kardeşini kolları arasına aldı. “Dilan’ım, aç gözlerini! Neden canına kıydın? Neden yaptın bunu? Bize bu acıyı neden yaşattın?” Fırat’ın acı dolu sözleri kalbimi acıtmıştı. Herkes Dilan’ın başucundaydı. Dilşad, Fırat’ın üvey annesi, babası, dedesi, babaannesi, herkes… Hepsi de ağlıyordu. Ben hala aynı yerde oturuyordum. Sessizce ağlıyordum. Aslında kaderime ağlıyordum. Bahtsız kaderim… İç avluya abim, babam, annem ve babaannem girdi. Abim, yerde kanlar içinde yatan Dilan’ı görünce şok içinde kaldı. “Dilan!” diye bağırıp yere çöktü. Fırat’ın kolları arasından onu alıp “Dilan, sana bunu kim yaptı? Karıma ne yaptınız?” diye bağırdı. Babam ve annem de aynı şekilde şok içindeydi. Babaannem ise benimle göz göze geldi. Ben ona gözyaşlarım içinde bakarken bakışlarımı Dilan’a çevirdim. Dilan neden intihar etmişti? Zor olan durumu neden daha fazla zorlaştırmıştı? Ambulans sesi duyuldu. Hastaneye gidene kadar babaannem elimi bir an bile bırakmadı. Benim acımı anlayan tek kişi oydu. Ondan başka kimse beni anlamıyordu ama söz konusu töre olunca onun da elinden bir şey gelmiyordu. Hastaneye geldiğimizde Dilan direkt acile alındı. Biz de acil servisin önünde bekliyorduk. Ondan iyi haber gelsin diye her an dua ediyordum. Bakışlarım sevdiğim adama kaydı. Onu teselli etmek isterdim ama aramızda uçurumlar vardı. Hele şimdi… Koridorda sürekli gidip geliyordu. Abim de tam acil kapısının önüne oturmuş, sevdiğini bekliyordu. Onun gözlerinde de büyük bir acı vardı. Abim gerçekten de Dilan’a aşıktı. Onun için çok zor bir andı. Babam ve annem de yanındaydı. Onu teselli ediyorlardı. Benim yanımda da babaannem vardı. Kafamı onun omzuna koyup sessizce ağladım. O da benim siyah saçlarımı okşadı. Bu geceyi böyle hayal etmemiştim. Yine ortalık karışmıştı. Neredeyse bir saat sonra kır saçlı bir doktor çıktı. Herkes ayağa kalktı. “Kızım nasıl? İyi bir şey söyle, doktor beyim. Bizim canımız yanıyor.” Doktorun bakışları Mehmet Ağa’ya döndü. “Dilan yaşıyor.” Herkes derin bir nefes aldı ama doktorun yüz ifadesine bakılırsa bir sorun vardı. En azından Dilan ölmemişti. Elimi kalbime koyup derin derin nefesler aldım. Doktor sözlerine devam etti. “Fakat düşmenin etkisiyle beyninde hasar meydana geldi. Ayrıca omuriliğinde de hasarlar mevcut. Dilan hem yürüyemeyecek hem de konuşamayacak.” Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki… Genç bir kızın bu duruma düşmesi çok büyük bir acıydı. Herkes yıkılmıştı. Özellikle de Fırat ve babası Mehmet Ağa… Mehmet Ağa “Benim kızım felç mi geçirdi?” diye sordu. Ses tonunda öyle bir acı vardı ki onu hissetmiştim. Doktor kafasını salladı. “Evet, Dilan felç geçirdi. En kısa zamanda yanıma gelirseniz size daha detaylı anlatabilirim. Bundan sonra ne yapacağız diye de konuşuruz. Geçmiş olsun.” deyip yanımızdan ayrıldı. Kimse bir süre kendine gelemedi. Fırat da abim gibi yere çöktü ve başını elleri arasına aldı. Şu an onun yanına gitmek istedim ama yapamazdım. Devran yanına gitti. Ona bir şeyler söyledi. Fırat’ın adamlarından biri gelip ona bir şey verdi. Fırat onu eline aldı ve okudu. Notu okuduktan sonra içinde ne yazıyorsa çok öfkelendi ve ayağa kalktı. “Adar!” diye bağırdı. Abim ve babam tam karşısındaydı. Kafasını kaldırıp ona baktı. Babam ve abimi göstererek “Siz yaptınız!” diye bağırdı. Bunu abim ve babam mı yapmıştı? Bunu yapmış olamazlardı, değil mi? Abim çok korkak biriydi. Bunu yapamazdı. Fırat, abimin yakasından tutup yerden kaldırdı. Sonra da sarsmaya başladı. “Seni gebertirim! Sen, babanla bir olup kardeşimin hayatıyla oynadın! Kendi kardeşini de bilerek kucağıma attınız! Siz ikiniz plan yaptınız!” diye bağırdı. Hastanede herkes bizi izliyordu. Abim, Dilan’ı kaçırdığı gün babam çok rahattı. Sanki bunu istiyor gibiydi. Planlamış olabilir miydi? “Ne saçmalıyorsun? Kendi karıma bunu neden yapayım? Fırat haddini bil! Şimdi bırak beni! İyice kafayı yedin sen! Ben Dilan’a aşığım!” Fırat ona sert bir yumruk attı. Annem ve babam aralarına girdi. Fırat’ın arkadaşı Devran da onu tutmaya çalışıyordu. “Lan, Dilan’ın odasında bir not çıktı. Notta ne yazıyor tahmin et bakalım? Adar ve Hasan! Siz kardeşimin canına kıydınız! Siktirin gidin lan buradan! Seninle benim kardeşimin bir işi kalmadı!” diye bağırdı. Abim kafasını iki yana salladı. “Asla!” Fırat ona yeniden vuracakken Mehmet Ağa da araya girdi. “Hasan Ağa oğlunu alıp git! Sizin burada yeriniz yok! Giderken kızınızı da alıp gidin!” Mehmet Ağa’nın sözlerinden sonra kalbim feryat figan ağlamaya başladı. Olan yine bana olmuştu. Fırat’ın ağzından tek kelime çıkmadı. O zaten beni hiç istememişti ki… Ben ortada kalmıştım. Babam kafasını iki yana salladı. “Mehmet Ağa, ne saçmalıyorsun sen? Ne demek kızınızı alıp gidin! O senin gelinin! Oğlunun da hem resmi hem de dini nikahlı karısı! Bunu yapamazsınız! O, senin oğlunun namusu! Berfu sizinle kalacak! Civan Ağa sen de söyle!” dediğinde Civan Ağa oturduğu yerden kalktı. O tam konuşacakken Fırat’ın sert sesiyle kalbim yerle bir oldu. “Berdelin benim gözümde bir hükmü kalmamıştır! Hemen hastaneyi terk edin!” dedi. Abim, Fırat’a doğru saldırdı. Babam ve annem onu oradan uzaklaştırdı. Ben ve babaannem orada kaldık. Fırat’ın babaannesi Ayşe Hanım “Zozan, sen de torununu alıp git! Kimse sizi burada istemiyor!” dediğinde babaannem elimden tutup kaldırdı. “Ayşe, bu kızın bir günahı yok! Ona yaptığınız zulmün bedelini Allah ödetir. Yürü, Berfu’m.” Babaanneme gözlerim yaşlı bir şekilde baktım. Fırat’a baktığımda yüzüme bakmıyordu ama elleri yumruk olmuştu. Hastaneden ayrıldık. Ben gelinliğimle çıktığım evden yine gelinliğimle giriyordum. Annem ve babam çok öfkeliydi. Abim ise sağa sola saldırıyordu. Abimi teselli etmekten beni unutmuşlardı. Eve geldiğimizde tam eşikten içeriye adımımı atacakken babam beni durdurdu. Kaşlarını çatarak bana baktı. “Sen neden geldin? Senin yerin artık Fırat Bozoğlu’nun yanıdır! Ben gelinliğiyle çıkan kızı eve bir daha almam! Defol git!” dediğinde kalakaldım. “Baba, Fırat…” dediğimde sözümü kesti. “Kes sesini! Sen artık Bozoğlu aşiretinin gelinisin hem de malısın! Ben seni evime kabul edemem! Nerede görülmüş, evlenen kızın babasının evine geldiği!” Hıçkırdım. Babaanneme baktım. “Hasan sen ne yapıyorsun? El alemden dolayı kızımızı kapıya mı atacağız? Berfu gir kızım içeriye!” “Ana, sakın! Seni severim ama bu aşiretin ağası benim! Ben ne dersem o olur! Berfu’nun yeri kocasının yanıdır! Git, onun yanına!” deyip kapıyı üzerime kapattı. Ben kapıda kalmıştım. Şimdi ne yapacaktım? Konağın önüne çöküp ağlamaya başladım. Kapının önündeki adamlar bana üzgünce baktılar ama hiçbir şey yapamadılar. Sırtımı, konağın duvarına yaslayıp bacaklarımı da kendime çektim. Ağlamaya devam ettim. Ben sokakta kalmıştım. Gidecek yerim yoktu. Allah’ım sen bana yardım et. Benim gidecek bir yerim yok. Param bile yok. Ben sokakta gelinliğimle otururken birkaç kişi yanımda geçerek fısıldaşmaya başladı. Benim kesin adım çıkacaktı. Kafamı, dizlerime yasladım. O kadar çok ağladım ki uyuyakalmışım. Sabah gözlerimi sert bir fren sesiyle açtım. Kafamı kaldırıp baktığımda Fırat’ın arabası olduğunu gördüm. Arkasında bir araba daha vardı. Fırat ve Civan Ağa arabadan indi. Fırat’la göz göze geldim. Beni süzdü. Dişlerini sıktı. Civan Ağa yanıma gelip beni kaldırdı. “İyi misin, kızım?” Bozoğlu ailesinde bana merhamet gösteren tek kişi oydu. “İ-iyiyim.” Ama iyi değildim. Fırat kapıya sertçe vurmaya başladı. “Hasan Ağa aç kapıyı!” Babam kapıyı açınca Fırat onun yakasını kavradı. “Lan sen ne şerefsizsin! Ben berdel bitti diyorum sen kızını kapıya atarak bizi cümle aleme rezil ediyorsun! Berdelin bittiğini herkese ilan edeceksin! Bu olay da kapanacak!” dediğinde Civan Ağa beni babamın yanına doğru götürdü. Gözyaşları içinde ona bakarken annem ise öyle bir şey yaptı ki ben herkese rezil oldum. Beni Fırat’ın önüne doğru attı. “O senin namusundur! Biz artık onu istemiyoruz! Onu almak zorundasın!” Ben sadece ölmek istiyordum. Kimse neden beni istemiyordu? Neden ben bu kadar kadersiz olmak zorundaydım? Fırat’ın ayaklarının dibindeydim. Fırat’a gözyaşları içinde baktım. O tek kelime edemedi ama dedesi Civan Ağa konuşmaya başladı. “Fırat, Berfu senin karındır. Onu al ve eve git! Berdel devam edecek!” dediğinde Fırat tepki vermedi ama kolumdan tutup beni kaldırdı. Sonra da arabaya bindirdi. Fırat’ın kabul etmesine şaşırmıştım. Eve gidene kadar tek kelime etmedi. Ben çok utanıyordum. Bembeyaz gelinliğim yer yer pislikler içindeydi. Fıratların konağına geldiğimizde korkulu anlarım başlıyordu. Bu ev bana zindan olacaktı. Bunu çok iyi biliyordum. Fırat arabadan inip benim tarafıma geldi. Kolumdan tutup indirdi. Çok sert indirdiği için ayağım ters döndü ve acıyla inledim. Öfkeyle bana baktı. “Yürü!” dediğinde yürüyemedim. “Ayağım acıyor.” Fısıltımın ardından beni kucağına alıp konaktan içeriye soktu. Herkes avludaydı. Bizi gördüklerinde herkes şaşırdı. Özellikle Delal Hanım “Oğlum, bu kızın burada ne işi var? Kardeşini bu hale getirenlerin soyundan birini bu eve nasıl getirirsin? Nereden aldıysan oraya götür!” diye bağırdı. “Delal Anne, Berfu benim karım, bundan sonra bu evde kalacak! O Şamoğlu değil, Bozoğlu!” deyip merdivenleri çıkmaya başladı. Sözlerinden sonra kalbim yerinden çıkacak gibi atarken odaya geldiğimizde beni yatağa oturttu. Üzerindeki gömleğin birkaç düğmesini açıp öfkeli bir şekilde bana döndü. “Berdeli yeniden kabul ettiğim için sana acıdığımı zannetme!” Kolumu sertçe kavradı ve beni kendine doğru çekti. “Sen bu eve babanın ve abinin yaptıklarının bedelini ödemek için geldin!” Birkaç damla yaş yanaklarımdan aşağıya süzülürken sertçe bana baktı. “Benim bir suçum yok! Ben de böyle olsun istemezdim.” diye fısıldadım. “Ağlamayı kes! Baban ve abinin yaptıklarından sonra bana masum kız ayakları yapma! Senin baban ve abin bize oyun oynayarak hem kız kardeşimi sakat bıraktı hem de seni kendi elleriyle bana sattılar.” Daha fazla ağladım, o da kalbimi acıtmaktan geri durmadı. “Ben de istemiyorum. Yalvarıyorum, bana yardım et. Buralardan gideyim. Bana yeni bir hayat ver. Yemin ederim, daha senin yanına bile gelmem!” Güldü. Kafasını iki yana salladı. “Hayır! Bundan sonra bana itaat edeceksin! Ben ne dersem onu yapacaksın! Ben sana git dersem gideceksin, gel dersem geleceksin! O kadar basit değil, kaçmana asla izin vermem! Bedel ödeyeceksin!” Kalbim çok acıyordu. Ben onunla nasıl yaşayacaktım? Sadece o değil, bütün ev bana düşmandı. Kimse beni sevmiyordu. Ben yapayalnızdım. Babamın evinde de burada da hor görülen basit bir kızdım. Kaderim aynı şekilde devam ediyordu. “Bundan sonra evden dışarıya adımını bile atmayacaksın! Sen artık benim tutsağımsın!” Ben ağanın tutsağı olmuştum…
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD