3-Kan +18

1618 Words
Eve geldiğimde her zamanki gibi gözyaşlarım yanağımı ıslatıyordu. Ben ne zaman sadece mutluluktan ağlayacaktım? Cevap, hiçbir zaman… Yatağıma uzandım. Fırat’ın söyledikleri beynimde yankılanıyordu. O beni istemiyordu çünkü annesine benziyordum. Asla beni sevip bir kere olsun bana gülümsemeyecekti. Ben onun yanında acı çekecek, kalbim kor bir ateş gibi yanacak, kül olacaktı. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ederken içeriye annem girdi. “Kalk kız! Dışarı çıkacağız. Alışveriş yapacağız! Birkaç güne düğünün var.” dediğinde omzuma vurmaya başladı. İşaret parmağıyla kolumu delmek ister gibi vuruyordu. Kolumdan tutup yataktan kaldırdı. Kaşlarını çatarak bana baktı. “Neden ağlıyorsun? Mardin’in en büyük ağasıyla evleniyorsun. Göbek atacağına ağlıyorsun. Sen var ya yatıp kalk, abine dua et. Abin olmasaydı sana böyle bir kısmet hayatta gelmezdi.” dediğinde ben ona tepkisiz bir şekilde baktım. Beni neden görmüyordu? Gözyaşlarım akmaya devam ederken yalvarırcasına ona baktım. “Anne, o beni istemiyor. Ne olur, engel ol. Bir şey yap. Ben onunla evlenirsem çok üzüleceğim. Ben evlenmek istemiyorum. Yardım et, bana. Ben okumak istiyorum. Anne, ne olur!” Sevdiğim adam bana böyle acımasızken ben ne olursa olsun onun yanında olamazdım. Ben kendi hayatımı yaşamak istiyordum. Belki annem bana bu zamana kadar göstermediği merhameti gösterir ve bana yardım etmeyi kabul ederdi. Kaşlarını daha fazla çattı. “Ne diyorsun kız sen? Ne demek evlenmek istemiyorum? Evleneceksin! Yoksa seni kendi ellerimle öldürürüm!” “Anne, yalvarırım! Fırat beni istemiyor! Eğer evlenirsem kahrımdan öleceğim! Anne, görmüyor musun? Mutsuzum!” Bana sert bir tokat attı. Tokatın etkisiyle yeniden yatağa doğru düştüm. Bana her zaman vururdu ama bu canımı çok acımıştı. Sanki kalbime vurmuştu. Ben ona ilk defa yalvarıyorum. Bir kere olsun merhamet istemiştim ama göstermişti. “Kes sesini! Eğer evlenmezsen abin ölecek! Senin için oğlumu ölüme iter miyim?” diye sordu. Bana tiksinir gibi baktı. Aynı Fırat gibi… “Anne, ben senin kızın değil miyim? Beni neden hiç görmüyorsun? Fırat beni istemiyor!” Annem bana sert bir tokat daha attı. “Bencil! İnsan abisinin ölümüne göz yumup annesine beni kurtar, der mi? Sen kötü bir kızsın! Başımıza orospu olmak mı istiyorsun? Evlen de senden kurtulalım!” deyip daha fazla dövdü. O vurdukça ben daha çok ağladım. Dudaklarımın kenarından kanın süzüldüğünü hissederken ona karşı koyamadım. O da sanki acısını benden çıkartır gibi dövmeye devam etti. Hıçkırıklarım odada yankılandı. Onlar benim acı yakarışlarımdı. “Havin, sen ne yapıyorsun?” diye bağıran babaannemin sesini duydum. Evdeki kurtarıcım gelmişti. Babaannem, annemin kolundan tutup onu üzerimden aldı. Anneme sert bir tokat attı. Yanağı sağa doğru düşerken “Sen nasıl bir insansın? Senin kalbin taştan! Gücün bu kıza mı yetiyor? O, senin oğlunun canını kurtaracak! Ona minnet edeceğine dövüyorsun! Nankör!” Ben babaannemin kollarına sığınıp ağlamaya devam ettim. Babaannem de saçlarımı okşayıp öptü. Annem tam konuşacakken “Defol git, buradan! Gözüm seni görmesin! Az sonra Fırat gelecek! Şu kızın haline bak! Ne diyeceğiz biz ona?” diye sordu. Umursamazdı. Annem odayı terk ederken babaannem beni banyoya götürüp önce yüzümü yıkadı sonra da yaralarıma pansuman yaptı. Üzerime çekidüzen verirken benim ağlamalarım iç çekmelere dönmüştü. Babaannem de konuşamadı. Halim ortadaydı. Beni teselli edemezdi. Aşağıya indiğimde Fırat’ı Dilan’la konuşurken gördüm. Yanlarında da annem, abim ve babam vardı. Ses duyunca kafasını kaldırıp bana baktı. Yüzümde çok fazla oyalandı. Yanlarına gittiğimizde Dilan “Hadi çıkalım.” dediğinde Fırat çok şaşırdığım bir şey yaptı. Elini, çeneme koyup ona bakmaya zorladı. “Dudağının kenarına ne oldu?” Ben ne diyeceğimi bilemedim. “Berfu, dudağının kenarına ne oldu? Sabah böyle değildi! Yalan söyleme sakın!” derken eli hala çenemde dikkatli bir şekilde dudağımın kenarına bakıyordu. “K-kapıya çarptım!” dediğimde kaşlarını çattı. Fırat daha sabah bana seni istemiyorum derken şimdi neden beni önemsiyor gibi davranıyordu? Elini çenemden çekip babama döndü. “Hasan Ağa, dikkatli ol. Çok fazla gözüme çarpıyorsun. İnan, ben kimseye benzemem! Ayağını denk al!” Açık açık babamı tehdit etmişti. Babamın yutkunduğunu gördüm. Abim, ben ve Dilan onu takip ettik. Ben, Fırat’ın arabasına binerken abim ve Dilan da diğer arabaya geçti. Onunla yeniden baş başa olmak beni germişti. Ellerimle oynamaya devam ederken “Yoksa babana Fırat’la evlenmem mi dedin? O da bu yüzden sana tokat mı attı?” diye sordu. “H-hayır! Dedim ya kapıya çarptım.” Arabayı durdurdu. Kemerimi bağlamasam kesin camdan fırlardım. Kemerini çıkartıp bana yaklaştı. Kolumdan tutup kendine doğru çekti. Yine yüzlerimiz arasında çok az bir mesafe vardı. Sertçe bana bakarken ben nefes nefese ona bakıyordum. Nefesim onun yüzüne çarpınca Fırat’ın siyah gözlerinin daha da karardığını fark ettim. Gözleri saniyelik dudaklarıma kaydı. Ben de dudaklarımı yalamamak için kendimi zor tutuyordum. “Baban mı yoksa annen mi dövdü? Artık yalan söylemeyi kes! Beceremiyorsun!” “Annem!” “Nedeni belli.” “Evet,” diye fısıldadım. Artık inkar edemezdim. Sertçe bana baktı. “Ben de seninle evlenmek istemiyorum ama mecburen evleneceğiz! Sen bana mecbursun! Her an bunu anlayacaksın ve acı çekeceksin! Sana her gün bunu hatırlatacağım!” Merhametsiz bir şekilde bana söylediklerinden sonra gözümden bir damla gözyaşı aktı. Gözyaşıma baktı ama asla umursamadı. Onun gözlerinde tek bir merhamet kırıntısı yoktu. O bana karşı aynı ailem gibi acımasızdı. “Asla seni istemeyeceğim! Sen hep istenmeyen bir kadın olacaksın!” Sevdiğin adamdan bu sözleri duymak insanı yaralıyordu. “Ben de seni istemeyeceğim. Belki de gün gelir…” diye fısıldadım. Daha da öfkelendi. “Gün gelir ne? Kaçacak mısın? Sakın ama sakın kaçmaya çalışma, Berfu! Bu berdel olacak! Kaçışın yok! Eğer kaçarsan sonuçları ağır olur. İnan, beni kimse durduramaz! Seni bulduğum yerde öldürürüm! Kaderin tıpkı o benzediğin kadın gibi olur!” dediğinde annesinden bahsettiğini anladım. Annesinden nefret etme nedenini biliyordum ama benim ne suçum vardı? Tek suçum ona benzemekti. Devam etti. “Anladın mı, Berfu?” “Anladım.” Tek söylediğim kelime… Kime kızacaktım? Kaderime mi? Yoksa aileme mi? Fırat benden uzaklaşıp arabayı yeniden çalıştırdı. Ben de kafamı pencereye çevirip ağladım. Sadece ağlıyordum. Keşke güçlü olsaydım. Elimden bir şey gelseydi ve ben de kendi kaderimi kendim yazabilseydim. Kaderim başkalarının elindeydi. Git, Berfu. Gel Berfu. Bu kadar… Çarşıya geldiğimizde Dilan her şeyini hevesle alırken ben ise bize sonradan katılan Dilşad sayesinde birkaç bir şey alabilmiştim yoksa almak istemiyordum. Dilşad ne Dilan’a ne de Fırat’a benziyordu. Çok tatlı biriydi. Evliydi ve bir tane iki yaşında oğlu vardı. Kocasının asker olduğunu söylemişti. Dilan ise benimle muhatap bile olmuyordu. Onunla kaç gündür aynı evdeydik ama asla benimle konuşmamıştı. Bu tarz konulara alışıktım ama neden yüzüme dahi bakmadığını anlamamıştım. Alışverişten sonra Fırat beni eve bıraktı. Eve geldiğimde yemek bile yemeden odama çıktım. Bu evde son günlerimdi ama acı devam edecekti. Fırat bunu bana defalarca kez söylemişti. Tek istediğim bir mucizenin olmasıydı ve benim bir şekilde mutlu olmamdı. ** Üstümde gelinliğim, başımda kırmızı duvağımla yatağa oturdum. Kalbim heyecanla kasılırken onu bekledim. Kapı açılacak ve sevdiğim adam içeriye girecekti. Avuç içlerim terliyor, bütün hücrelerime kadar titriyordum. Sonunda o an gelmişti. Fırat odadan içeriye girmişti. Kafamı kaldırıp ona bakamadım. Fırat bana epey gösterişli bir kolye takıp yüzümdeki duvağı çıkarttı. Fırat’ın gözlerinde ilk defa merhamet gördüm. Elimden tutup kaldırdı. Ellerini yanaklarıma koyup dudaklarını önce alnıma sonra da dudaklarıma bastırdı. İlk defa onunla öpüşüyordum. Hatta benim ilk öpücüğümdü. Fırat beni sertçe öperken bedenlerimizi birbirine yasladı. Dilini ağzımdan içeriye sokup başımı döndürürken ben de ellerimi onun kollarına koydum ve okşamaya başladım. İnledi. İniltisi kulağıma gelince ben de inledim. Fırat dudaklarını benden ayırıp “İnle,” diye fısıldadı. “Fırat,” diye inledim. Dudakları çenemden aşağıya doğru inerken eli de gelinliğimi aşağıya doğru indirmeye başladı. Hem hazdan hem de heyecandan titredim. Dudaklarını, boynuma bastırdı. Boynumda gezinen dudakları… Önce diliyle yaladı. Isırdı. En sonunda da dişledi. Acımıştı ama hazdan kaynım kaynıyordu. “Ah!” diye inledim. Diliyle bir tur daha döndükten sonra dudakları göğsüme doğru indi. Gelinliğin üzerinden göğsümü kavradı ve sıktı. “Çok güzelsin, Berfu…” diye fısıldadı. Ardından da beni yatağa doğru attı. Ben ona yataktan bakarken Fırat’ın bakışları sertleşmeye başladı. “N-ne oldu?” diye sordum. Elimi çarşaftan kaldırdığımda onların kanlandığını gördüm. Çığlık atmaya başladım. Ellerimde kan vardı… Bu kan kimin kanıydı? Fırat da bana yaklaştı. “Cehenneme hoş geldin. Bu ev ve bu oda sana cehennem olacak!” Nefes nefese gözlerimi açtığımda yatağımdaydım. Terden sırılsıklam olmuştum. Rüyam başta çok güzelken sonu kâbus gibiydi. Ellerimde hala o kanı hissediyor gibiydim. Bir süre kendime gelemedim. Bu rüyanın bana bir işaret olduğunu anlamıştım. Fırat ve ben, kanlı bir berdelin iki tutsağıydık. ** Düğün Günü Şu an Bozoğlu ailesine ait çok güzel bir bağ evindeydik. Dilan’ın hayali burada evlenmek olduğu için mekân olarak burası seçilmişti. Benim için zaten önemi yoktu. Yanımda oturan adam beni istemiyordu ki… Sürekli de bunu yüzüme vuruyordu. Resmi nikahımız çoktan kıyılmıştı. Biz artık karı kocaydık. Fırat benim sevdiğim adamdı ama evlendiğimiz için sevinemiyordum bile. Davul zurna çalıyor, halaylar çekilirken ben öylece etrafı izliyordum. Dilan, benim yerime de oynuyordu. Babaannem ve Dilşad olmasa ben yapayalnız kalırdım. İç çekerek etrafı izlerken düğün yavaş yavaş bitiyordu. “Kalk! Dini nikahımız kıyılacak!” Fırat kolumdan tutup peşinden sürüklerken iç avluya geldik. Hoca efendi gelmişti. Babaannem bana çok güzel bir yazma verdi. Onu kafama koydum. Nikah şahitlerimiz yine aynıydı. Benimki Dilşad. Fırat’ınki de en yakın arkadaşı Devran’dı. Hoca önce ayet ve hadisler okudu. Sonra da mehir sordu. Ben sustum. Fırat kilomun üç katı altın, bir araba ve bağ evi dediğinde şaşırmadım. Hepsini gösteriş ve gücü için yapmıştı. Etraftaki herkes takdir etmişti. Ben ise mutsuzdum. Gözüm parada değildi. Ben sadece mutluluk istiyordum. Ardından da önce Fırat’a “Hasan kızı Berfu’yu kabul ettin mi?” diye sordu. “Ettim.” Üç kere aynı soruyu sordu. Fırat da kabul etti. Sıra bana gelmişti. “Mehmet oğlu Fırat’ı kabul ettin mi?” “Ettim.” Bana da aynı soruyu sordu. Ben de üç kere kabul ettim, dedim. Artık Allah katında da Fırat’ın karısıydım. Hoca, nikah duasını yaparken ellerimi kaldırdım. Ben sessizce ağlarken duanın bitmesinin ardından önümüze bir bedeninin düşmesi bir oldu. Ardından gelen çığlıklar, feryatlar… Ben ise donup kaldım. Gelinlik ve yer kan olurken ellerim titremeye başladı. Dün gece gördüğüm rüyanın nedenini şimdi anlamıştım çünkü Dilan intihar etmişti.
Free reading for new users
Scan code to download app
Facebookexpand_more
  • author-avatar
    Writer
  • chap_listContents
  • likeADD