Gece kendini sabaha bıraktığında her şeyin bir kabus olarak hatırlayacağımı düşünüp güne gözlerimi açtım. Lakin kendimi yine o korkunç evin korkunç tavanına bakarken buldum.
Araf bu gece bedenimden ruhumu almıştı ve ben sadece ağlayarak işkenceye maruz kalmıştım. Allah'a dua edip yardım dilememe rağmen bana yardım etmemişti. Yataktan kalktım ve duvarlara vurmaya başladım. Çığlık atarak ağlıyordum. Zaten kasıklarımdaki ağrı da sinirlenmeme sebep oluyordu. O acıyı hissettikçe dün gece aklıma geliyordu.
"Neden ben Allah'ım?" dedim. Kendime hakim olmayarak saçlarımı çekip kendimi yere attım.
"Neden bana yardım etmedin? Neden?" diyordum. O gece o kadar kötüydü ki Rabbime isyan ediyordum. Ellerimi yer yer kırılmış olan yer döşemesine vuruyordum.
"Bunu bana neden reva gördün, neden?"
Çıldırmış bir şekilde orada ne kadar durdum bilmiyorum. Aşağı kata da inemiyordum çünkü bir cinle evlenmiştim. Belki de şu an buradaydı ama göremiyordum onu.
Aşağı inersem de bir şey yapar diye korkuyordum. Hayatım artık sadece korkudan ibaret olmuştu.
Ailemden yardım da isteyemiyordum çünkü şu an burada olma sebeplerimden birisi de onlardı. Kendi oğulları için benden vazgeçmişlerdi. Ben onların evlatları değil gibiydim.
Bu düşüncelere son verip sabah bile karanlık olan bu evde ayaklandım. Sinirden ve korkudan evin içinde volta atmaya başladım. Ya Araf tekrar gelip bana dokunursa diye korkuyordum. Bu olayı bir daha yaşayamazdım.
İntihar etme eşiğindeydim ama Allah'tan korkuyordum.
Artık toparlanmam lazımdı o yüzden evde banyo aradım ama harabeyle karşılaştım. O yüzden sobayı yakıp güğümde su kaynattım. Eski harabe olan banyoda duş almaya başladım. Eski bir leğen bulup içine oturmuştum. Isıttığım suyu soğuk su ile ılıtıp başımdan aşağı döktüm. Şampuan olmasa bile suyla kendimi temizledim. Dün geceden kalma kan izlerini vücudumdan atmam gerekiyordu ve bu sayede atmıştım. Eski bir çuval parçası bulduğumda bol sabun ile ilk yıkayıp sonra derimde Araf'ın izleri silmek için lif niyetine kullandım.
Tüm derimi kazıya kazıya kızarttım. Ardından da son kez kaynar suyla yıkandım. Lakin hala temizlenmiş hissetmiyordum.
Banyodan çıkıp evde krem aramaya başladım. Ama sadece kantaron yağı bulmuştum. Onu da tüm yaralarıma sürdüm. Ardından da bana getirildiğini varsaydığım mavi üstünde sarı çiçekleri olan elbiseyi üstüme geçirdim. Artık daha iyiydim.
* * *
Birkaç hafta geçti. Araf'la gerçekten kötü anlar yaşamıştım. Beni sevdiğini söylüyordu ama sonra hemen boğazımı sıkıyordu. En ufak bir hatamda bana cin suretini gösteriyor ve beni korkutuyordu. Bu sabah o evden çıktıktan sonra kaçmak için bir plan yaptım. Köye gidemezdim çünkü onlar beni satmıştı. Eve gizlice gidip Emine teyzenin bana yaptığı muskayı almalıydım ardından da bu köyü terk etmeliydim.
Akşam saatlerine doğru evden çıkıp annemlerin yanına gittim. Yoldan geçen köylüler bana korkarak baksa da onları aldırmadım. Düğündeki cinlerden korkmayıp benden korkmaları ayrı bir ironiydi.
Sessizce evin içine girdim ve annemle konuştum. Sanki mutlu bir evliliğim varmış gibi davranıyordu bana.
"Kızım nasılsın?" dedi annem.
"İyiyim anne. Birkaç parça eşya almaya geldim." dedim. Ailemden nefret ediyordum.
"Kocan nasıl?" dedi utanmadan.
İçimden 'ne kocama ama, cin gibi' dedim. Bu durumu nasıl da normalleştiriyordu ama. Ona birkaç eşyamı alacağımı söylediğim için hareketlerinden anladığım kadarıyla şüphelenmemişti. Odama gidip sakladığım muskamı aldım. Birkaç parça da kıyafet almıştım.
Annemlere veda edip köyün çıkışına doğru yürüdüm. Onlara daha fazla katlanamazdım.
Gecenin bir vakti olmuştu ve büyük ihtimalle Araf eve gitmişti. Belki de şu an tüm siniriyle beni arıyordu. O yüzden ona yakalanmadan uzaklaşmam gerekiyordu. Beni bulursa gerçekten öldürürdü.
Köyden biraz uzaktaki mezarlığa geldiğimde korksam da oraya girmenin iyi bir fikir olacağını düşündüm. Çünkü kadın başına gecenin bir vakti dışarıdaydım.
Korkak adımlarla mezarlığın başına girdim. Mezarlığın iç kısımlarına çok girmeyerek köşelerin birinde kıvrılıp oturdum. Hem çok yorulmuştum hem de çok acıkmıştım. Hiç değilse gün doğumuna kadar burada kalabilirdim.
Soğuğun da vermiş olduğu hisle kendimi uykunun kollarına bırakmaya hazırladım. Yanımdaki elbiseyi başımın altına yastık gibi koydum. Elbisemin cebine de muskayı koydum.
Yarım saate yakın uyuduğumu hissettim lakin bir süre sonra bileğim hiç istemediğim kadar çok yanmaya başladı. Bu korku ile daha yeni kapattığım gözlerimi açmaya başladım. Bu hiç hayra alamet değildi. Araf'ın dediğine göre bu yanma olduğu zaman Araf çevremde olacaktı.
Açtığımda ise onu tam karşımda gördüm. Mezarlığa giriyordu.
Beni bulmuştu...
Acele ile ayağa kalkıp mezarların arasında koşmaya başladım. Ara ara arkama baktığımda bir gölgenin beni takip ettiğini gördüm. Zihnimin içinden sesini duyuyordum.
"Benden kaçamazsın Elif. Çabuk buraya gel! Kafanı bedeninden ayıracağım yoksa!" diyordu. Hatta demekle kalmıyor adete kükrüyordu.
Korkuyordum ama durmuyordum. Sonra ise bilmediğim bir dilde bir şeyler söylemeye başladı. Ayaklarım tutmamaya başlamıştı o kelimelerden sonra. Ayaklarım işlevini yitirdiği için toprağa saplanıp yere düştüm.
Kahretsin şimdi zamanı mıydı bu?
Kendi bedenine dönüşüp gözlerindeki kor ateşle yanıma gelmeye başladı. Şu an eminim ki bana olan sevgisi aklına gelmiyordu bile.
Saçlarımı pençeli ellerine dolayarak beni yerde sürüklemeye başladı. Saçlarımı o kadar çekiyordu ki saç derimden akan birkaç damla kan yüzüme akıyordu.
"Bırak beni, bırak!"
Sinirle soluduğu nefesini dışarı vererek yüzüme baktı.
"Ben seni bir bırakacağım aklın şaşacak." dedi.
Beni o şekilde tüm sokaklarda gezdirerek eve kadar sürükledi. Sesimizi duyan köylüler kapılara ve pencerelere çıkmasına rağmen bana yardım etmediler. Her birinden tek tek yardım istedim ve beni geri çevirdiler. Kadınların bana acıyarak bakmasıyla kaldılar sadece...