Aradan yine zaman geçmişti ve benim karnım artık kocaman olmuştu. Ben artık Araf'sızlığa dayanamıyordum. Evde daha önceden alınmış olan mürekkebi elime aldım ve odama geldim. Bir kaz tüyü yardımı ile tüyü mürekkebe batırdım. Dümdüz olan odamın duvarına Araf'ın bana gelebilmesi için yazılmış yazılarla doldurdum. Tabi bunu tek başıma yapamazdım ama bana küs olsa bile babasını özleyen minik afacanım bana yardım ediyordu. Bir saatin sonunda tüm duvarı yazıyla kaplamıştım.
Bebeğimden geldiğini anladığım talimat ile odamın ortasına geçtim ve yere çöktüm. Bebeğimin zihnime fısıldadığı değişik telaffuzdaki sözcükleri söyledim. Odamın içinden gelmeye başlayan uğultuları duyunca doğru yolda olduğumu anladım.
Odamdaki ışık sönüp yatağımın yanındaki tek bir mum yanıştı ve odamdaki aynı çok büyük bir gürültü ile kırılmıştı. İrkilmeme rağmen sözcükleri söylemeye devam ediyordum.
Elim bileğime gitti çünkü mühürüm çok acımaya başlamıştı. Bu demektir ki Araf buradaydı. Aylardır yanıma uğramayan korkum yine tüm vücudumu sarmıştı ama zerre umurumda değildi. Şu an tek istediğim Araf'tı.
Tam önümde onu görmüştüm. En son gördüğüm halinden daha da beter bir hale dönmüştü bedeni. Kenarından kan damlayan ağzıyla durmuş beni izliyordu. Yanıma gelip elimi tuttu ve beni ayağa kaldırdı. Odadan çıkartıp evin bahçesine doğru yürüttü beni. Bu arada bizi gören ebeveynlerim şaşırmış ve korkmuş olsa dahi Araf'a tek bir kelime bile edememişlerdi.
Aylar önce beraber kaldığımız evimize getirmişti beni ve ben çok yorulmuştum. Eski merdivenleri çıkarken karnıma sancı girmiş olmasına rağmen ben önemsemeyip merdivenleri arşınlamaya devam ettim. Dakikalar içinde bu sancı beni öldürecek kadar artmıştı. Araf'a bir şey de söyleyemiyordum çünkü aylardır onu görmemiştim ve bu huzurlu anın bozulmasını istemiyordum.
Bendeki farklılığı fark eden Araf anlamsız bakışlarını yüzüme dikti.
"Elif, neyin var senin?" dedi meraklı bir sesle.
Dengemi daha fazla sağlayamadığım için Araf'ın güçlü kollarına tutunup yere oturdum.
"Araf çabuk Emine teyzeyi çağır. Ben ölüyorum." diyebildim. Sözlerimi işittikten sonra yüzü korkuyla hal almıştı. Benim ölüm eşiğinde oluşum bebeğin de ölmesi anlamına geliyordu ve bunu o da fark etmişti.
"Kurtaracağım sizi." diyerek az önce çıktığımız merdivenleri koşarak indi ve gözden kayboldu.
Karnımdaki acıyla baş başa kalmıştım ve neden böyle olduğunu anlayamamıştım. Bebeğimin henüz doğması için çok erkendi. Bilakis şu an yaşadığım acı doğum acısından çok çok uzaktı.
Araf, Emine teyzeyi sevmese bile onu getireceğini biliyordum. Beni bu halde bırakmazdı, ne kadar gururlu ve kibirli bir varlık olsa da böyle bir durumda dediğimi yapardı.
Karnımdaki şiddetli ağrılara dayanamayınca evde çığlık atarak ağlamaya başladım. Kesin ölecektim bu ağrıların başka sebebi olamazdı. Tam o sırada evin kapısı şiddetle duvara çarptı ve merdivenlerden adım sesleri gelmeye başladı. Emine teyze temkinli ama bir o kadar da hızlı adımlarla yanıma doğru geliyordu.
"Canım çok yanıyor, n'olur yardım edin." diye can havli ile bağırdım.
"Kızım korkma geldim ben. Allah'ın izni ile atlatacağız bunu." dedi. O kadar kötü bir haldeydim ki Araf, Emine teyze nasıl bu kadar hızlı getirebilmişti sorgulamadım.
Hemen entarimi belime kadar sıyırdı Emine teyze. Bir yandan da varlığını yeni fark ettiğim cinniadan sıcak su ve havlu istiyordu.
Bacaklarımı ayırıp kadınlığımı incelemeye başladı.
"Esenin! çabuk gelin doğum başlıyor." dedi az önce sıcak su almaya giden cinniaya. Bir dakika ne doğumu!
"Ama bebek daha çok küçük!" diyebildim. Doğum yapmaya hazır değildim.
"Cinler insanların zamanıyla büyümezler. Yeteri kadar açılmış doğum kanalın kızım. Benim dediklerimi harfiyen yap, Allah'ım yardımcımız olsun." diyordu.
Tam Araf'la yeni barışmışken bebeğin doğumu iyi olmamıştı. Daha tek kelime dahi edememiştik. Yanıma gelen bir gözü sadece aktan bir diğer gözü sadece iristen oluşan Esenin Araf'a döndü.
"Bebeği ikna edin anneyi öldürmesin. İçindeki nefreti salmaya başlamadan onu ikna etmelisiniz." dedi.
Onu yarım yamalak dinleyen Araf anlaşılan ne yapması gerektiğini biliyordu.
Çığlığım tekrar odayı doldurmuştu. Esenin sıcak suyu Emine teyzeye veriyordu. Bir yandan da doğum hazırlığı için akan suyum eski parkeden yavaş yavaş süzülüyordu. Sancım tüm kemiklerim kırılıyor hissi veriyordu. Bir süre çığlık atarak Emine teyzenin ıkın talimatı ile ıkındım. Alnım terden sırılsıklam olmuştu. Dişlerimi sıkmaktan çenem dahil tüm yüzüm ağrıyordu.
Araf göbeğime doğru yaklaşmış bebeğimiz ile konuşup onu ikna etmeye çalışıyordu.
"Ona zarar vermemelisin küçük Yakaza. O senin annen." diyordu.
Bebek inat ediyor olmalı ki Araf ikna çabalarına devam ediyordu.
"Ben senin babanım! Bana karşı gelme!"
"Hadi kızım son ıkınmaların. Derin nefes al ve güçlüce ıkın." dedi Emine teyze. Esenin denilen cinnia ise karnımı okşayıp beni rahatlatmaya çalışıyordu.
"Bu bebek neden bu kadar nefret dolu?" dedi Esenin.
"Çünkü Elif onu öldürmek istedi!" dedi o anları hatırlayıp kızmış olan Araf. Şu an o anları düşünemezdim.
Bir anda odadaki tüm renkler soldu, kollarım uyuşmaya başladı. Az önce yaşadığım ağrıların hepsi bedenimi terk etti. Tüy kadar hafiflemiştim.
Odada duyduğumuz cılız bir ağlama sesi beni tekrar dünyaya getirmişti. Bebeğim doğmuştu ve şu an Emine teyzenin kucağında ağlıyordu. Araf önce bebeğine ardından da bana baktı gözlerinde sönen ateşiyle.
Emine teyze bebek üşümesin diye onu yumuşak bir havluya sardı ve bana getirdi yüzü kapalı bir şekilde. Elimi havluya doğru atmıştım. Bebeğin suratını açacaktım ama aklıma insanların anlattıkları hikayeler geldi.
Ya tek gözlüyse?
Ya çok korkunçsa ona nasıl bakacaktım?
Eğer ona bakmazsam Araf beni öldürürdü biliyordum. Sonumdan kaçamayacağımı bildiğim için titreyen ellerimde bebeğin suratından havluyu çektim. Gördüğüm manzara karşısında nutkum tutulmuştu. Hayatımda gördüğüm en güzel bebek yeni yeni açılan gözleriyle bana bakıyordu. Ona gülümseyerek baktım.
"Merhaba bebeğim." dedim.
Dünyaya yeni gelmiş olsa da tüm algıları açık olan bebeğim bana ilk kızgın baksa da anlaşılan sonradan dayanamamıştı ve bana gülümsemişti. Bebeğime hemen kanım kaynamıştı. Esenin gelip bebeği nasıl emzirmem gerektiğini bana öğretmişti. Arada Araf'a da vermiştim bebeği. Sonuçta onun da bebeğiydi.
Kucağına aldığında bebeği dayanamayıp kanla karışık bir göz yaşı dökmüştü Araf. O bir cin de olsa ruhu vardı ve duygusal olabiliyordu.
Gecenin ilerleyen saatlerinde bebeğim uyuyunca, Emine teyze ve Araf beni karşılarına alıp bol bol uyarmışlardı. Bu bebek insanların hoş karşılayacakları bir bebek değildi ve benim bebeğimi her tehlikeden saklamam gerekiyordu. İnsanlar bebeğin yarı cin olduğunu bilirlerse çocuğumu öldürebilirlerdi.
"İyi de köylü senin tarafında Araf." dedim. Düğüne izin veren kişiler neden çocuğumu öldürmek isterdi ki?
"Benden korkuyorlar ama ben olmadığımda beni vurabilecekleri tek şey siz ikinizsiniz." dedi Araf ortadan ikiye ayrılmış kemiği gözüken çenesiyle bebeği ve beni göstererek.
"Bu bebeği hiçbir insan istemez. İnsanlığın sonu!" dedi Esenin.
Biraz düşününce onlara hak vermiştim. Artık daha temkinli olmalıydım. Sadece kendimi değil canımdan bir parça olan bebeğimi korumalıydım....