‘’Ne?’’ dedim bağırarak. ‘’Bana kafayı yedin deyip duruyorsun da esas kafayı yiyen sensin. Annemleri halledeceğim bir şekilde.’’
Bağırmama karşılık hala fazla sakindi. ‘’Bıktım kızım anamın dilinden. Yemek yer gibi günde üç öğün evde kaldın konuşması dinliyorum. Evlenmek istediğim kadın evlilik lafını duyunca arkasına bakmadan kaçtı gitti. Yıldım artık. Sen de benden farklı değilsin. O kadar istiyorlarsa evlenelim kurtulalım işte yoksa birkaç aya kalmaz görücü usulü zorla evlendirecekler tanımadığımız birileriyle.’’
Yok, yok gerçekten delirmişti. Onunla evleneceğime görücü usulü tanımadığım biriyle evlenirdim daha iyiydi. Iy, düşüncesi bile korkunçtu. Serkan ve ben evlenecektik ha? Dünyada bundan daha komik fıkra olamazdı. ‘’Sen lafın gelişi değil gerçekten kafayı yemişsin.’’ dediğimde başını yüzüme çevirdi.
‘’Seninle gerçekten evlenecek değilim. Formaliteden evleniriz ev arkadaşı gibi yaşarız işte. Annemlerin de dilinden kurtulmuş oluruz. Hayat bu olurda birini sevecek olursak da anlaşamadık boşandık deriz olur biter.’’
O kadar basit bahsediyordu ki. Sanki evcilik oynayacaktık. Gerçi çocukken evcilik oynadığımız zamanlarda da hep kavga ederdik ya neyse.
Oturduğu yerden kalkıp yine yüzüme baktı. ‘’Söylediklerimi düşün. İstersen annene olanlar doğruydu dersin istemezsen de Serkan teklif etti ama yanlış anlamışlar ben kabul etmedim der geçersin.’’ Arkasını dönüp uzaklaşıp gitti. Ne yani bu işten kurtulmak için bütün yükü ona mı yükleyecektim? Sevdiği kadın teklifini zaten geri çevirmişken bir de annelerimizin gözünde de terk edilmiş adam konumuna mı getirecektim?
Arkama yaslanıp derin bir nefes aldım. Şu evlilik denen şey neden vardı ki? Anneler çocuklarını baskı altında tutsun diye icat edilmiş olmalıydı. Belki ben evde kalmak istiyordum. Tek başıma yaşlanıp evimde otuz kediyle saçlarım beyazlamış, yüzüm buruş buruş olmuş halde ölmek istiyordum. Bana hiç evlenmek istiyor musun diye sormuyordu ki annem sürekli evlen deyip duruyordu.
Evlilik düşmanı değildim ama sevdiğim, evlenmek istediğim adam gözünü kırpmadan aldatmıştı işte hem de zevkini süre süre. Kalbimden bunun acısı bir gün geçecek miydi? Aldatılmanın acısı bıçak gibi saplanmıştı yüreğime de aldığım nefesleri bile yoruyordu.
Serkan nasıl baş ediyordu kendi acısıyla? Evlilik teklifi edipte reddedilmekte zor olmalıydı ama yine de soğukkanlıydı. Benim gibi salya sümük ağlamıyordu. Ağıt yakmıyordu. Şu an bu halini biraz kıskanmıştım.
Bir saat daha parkta tek başıma oturdum. Hiçbir şey düşünmek istemiyordum. Annemin azarından kaçamayacağım içinde tekrar evin yolunu tuttum. Serkan’ı topun ağzına koymak istemiyordum ama söylediği gibi teklifini reddettiğimi söyleyecektim. Formaliteden de olsa Serkan gibi biriyle evlenmezdim. Onun aksine ben o kadar kafayı yememiştim.
Evin merdivenlerini çıkarken elimde telefonla uğraşıyordum. Dayanamamış Alperen’in sosyal medya hesabına bakıyordum. Dün akşam bir durum paylaşmıştı ve arkadaşlarıyla bir eğlencedeydi. Yanında tanımadığım kızlar vardı. Gördüğümde adımlarım durdu.
Bu çocuk hiç mi sevmemişti? Üç yılımı vermiştim ben ona madem sevmemişti ne diye o kadar yıl sevgilim olarak kalmıştı? Yaşlar yine gözlerimi zorluyordu. Kendimi odama atıp yatağıma gömülüp hıçkırarak ağlamak istiyordum.
Merdivenleri hızla çıktım ve kapıyı kırarcasına açtım. Odama kendimi attığımda annem vakit kaybetmeden arkamdan geldi. ‘’Öykü neredeydin?’’
‘’Yalnız bırak anne.’’
‘’Yalnız bırakayım öyle mi? Kız sen beni delirtecek misin? Park köşelerinde elin oğlunun verdiği yüzüğü parmağına takıp sonra karşımıza geçip yok öyle bir şey deyip kaçıp gidiyorsun.’’ Başıma dikilmiş bağırıp duruyordu. İnsana kalp acısı bile çektirmiyordu bu kadın!
‘’Anne, sonra.’’ dedim ve kafamı yastığa gömdüm. Karşılığında aldığım tek şey popoma çarpan o meşhur terliğiydi.
‘’Alırım şimdi ayağımın altına. Kapıya gelen bütün görücüleri bir bahane bulup geri çevirdin. Zorlamadık, tamam dedik. İstediği biri olsun diye anlayış gösterdik. Serkan’ın parmağına yüzük taktığını öğrenince Allah var sevindim ne de olsa elimde büyüdü o da. Şimdi ne oldu da yok deyip duruyorsun? Tabi o çenenle kaçırmışsındır çocuğu da.’’
Annem miydi düşmanım mı, belli değildi. Bir insan kendi çocuğunu bu kadar yerer miydi? Canım acıyordu kaç gündür hiç mi fark etmiyordu? Ben aldatılmanın depresyonuna girerken o bana evlen deyip duruyordu. Yok işte, istememişti sevdiğim adam. Benimle evlen diye kafasına silah mı dayayacaktım?
Bitsin istiyordum artık bu mesele. Annemin ağzından bir daha evlilik lafını duymak istemiyordum. Hele evde kaldın sözünü tamamen silip atmak istiyordum. O kadar bunalmıştım ki dayanamıyordum artık. Ağızlarından yüzüme çıkan tek kelime evlendi. Benimle ilgili düşündükleri tek şey buydu.
‘’Anne, yeter.’’ diye bağırdım yattığım yataktan kalkarak. ‘’Ne olur yeter!’’
Yüzüme sinirli sinirli bakıyordu. ‘’Öykü bana doğruyu söyle; o yüzüğü parmağına taktın mı takmadın mı?’’
Evlensem bitecek miydi bu halleri? Rahat bırakacaklar mıydı beni? Şu evden kaçmanın sınırında duruyordum ama anlamıyordu. ‘’Ne fark eder?’’ dedim onun gibi öfkeyle bağırarak.
‘’Çok fark eder. Daha bu sabah Fatma aradı doktor yeğeni için görücü gelmek istiyorlarmış. Serkan meselesini duyunca geri çevirmiştim ama öyle bir şey yoksa söyleyeceğim gelip istesinler. Yeter artık. Kaç yaşına geldin! Evlen kendi yuvanı kur. Yarın bir gün öldüğümde gözüm arkada kalmasın.’’
Serkan haklıydı. Bu gidişle tanımadığım biriyle zorla evlendireceklerdi. Ne düşündüğümü önemsemiyorlardı. Kafayı evlenmeme takmışlardı o düşünceleri değişmiyordu.
‘’Taktım anne o yüzüğü tamam mı? Parmağıma öylece geçirdim. Ne sırf doktor diye tanımadığım o adamı ne de bir başkasını istemiyorum. Rahat bırak beni.’’
‘’Madem taktın yüzüğü söyleyeceğim gelip istesinler. Bu işin adını koyalım.’’ Cevap vermeme fırsat vermeden odadan çıkıp gitti. Yatağa çökerek oturdum.
Yine bir anlık duyguyla hareket etmiştim. Başıma iş açmakta üstüme yoktu. Yüzümü ellerimin arasına aldım. Serkan’a kafayı yedin dedikten sonra teklifine koşarak gitmiştim. Ben ne yapmıştım? Anneme şimdi gidip istemiyorum dersem canıma okurdu.
Yatağın üstündeki yastığı alıp yere fırlattım. Ne olacaktı şimdi? Bir anlık gafım yüzünden Serkan ile mi evlenecektim? O uyuzla aynı evde yaşanmazdı ki? Telefonumu alıp hızlıca mesaj attım. ‘Konuşmamız gerek. Acil!’
Beş dakika sonra cevap yazdı. ‘Eve çıkmak üzereydim. Aşağıya gel.’
Bekletmeden tuşlara dokundum. ‘Parkın ilerisindeki kafeye git. Geliyorum.’
Annemin söylenmelerini duymazdan gelerek evden çıktım ve koşar adım kafeye gittim. Köşede bir masaya oturmuş çay içiyordu. Karşısındaki sandalyeye sertçe oturdum. ‘’Annem çok üstüme gelince bir anlık sinirle istiyorum dedim.’’
Bakışları çay bardağından yüzüme çevrildi. ‘’Ee, yani?’’
Elimle alnıma vurdum. Sinir oluyordum bu geri zekalıya. ‘’Yanisi şu, muhtemelen şu an annem anneni arayıp gelin kızımı isteyin diyor.’’
‘’Öyle bir istiyorum bir istemiyorum uğraşıp duramam. Ben söyleyeceğimi söyledim. Ya bu yola çıkarız ya da tek seferde bitiririz bir daha da konusu açılmaz.’’
Sakin kalabilmek için derin bir nefes çektim. ‘’Diyelim ki tamam dedim nasıl olacak? Seninle gerçek bir evlilik istemiyorum ki!’’
‘’Ben sanki sana bayılıyorum.’’ dediğinde gözlerini devirmişti.
‘’İğnelemeyi bırak da iki dakika ciddi konuş.’’ dedim öfkeyle.
‘’Sen ciddi durmayı becer ben dururum.’’
Yüzüne yumruğumu geçirmemek için ellerimi birbirine kenetledim ve yüzüme fazla yapmacık bir gülümseme yerleştirdim. ‘’Muhteşem fikrin sahibi sensin nasıl olacağını da anlat o zaman.’’
Çay bardağın tabağının içinde çevirip duruyordu. ‘’Ayrı eve çıkarız. İkimizin de odası ayrı olur. Yaşar gideriz işte.’’
‘’Ya annemler evimize geldiğinde?’’
Masanın üzerine eğilip yüzüme yaklaştı. ‘’Bak kızım, bu yalan yola çıkacaksak önce kavgayı bırakacağız. Birbirimizi sevdiğimize inanmaları gerek. Evlendikten sonra kimse kimsenin hayatına karışamaz ama birbirimize lafta getirmeyeceğiz. Daha önce söylediğim gibi ikimizden biri istemezse de anlaşamıyoruz boşanacağız der evliliği bitiririz.’’
Böyle söyleyince kulağa o kadar güzel geliyordu ki! Başımda sürekli evlen diyecek bir anne olmadan rahatça yaşamanın hayali bile mükemmeldi. Zaten Alperen’den sonra başkasını istemiyordum.
Elimi uzattığımda elimi tuttu ve tokalaştık. ‘’Anlaştık!’’ dediğimde aynı şekilde karşılık verdi.
‘’Anlaştık!’’