Kemal
Mahurun yanından ayrıldıktan sonra iş yerime gitmemiştim. Uzun zamandır 1 ay olardı belki daha fazla annemin mezarını ziyarete gitmiyordum. Onun yanına gitmek istedim. Babamın bizi terkedip gitdiği zamanı hatırlamıştım, küçükken anneme "babam ne zaman gelecek?" diye sorularsorduğumda annem "bilmiyorum", diye geçiştirirdi. Ama bir kaç yıl sonra çocuklardan babamın bizi terketdiğini öğrenmiştim.
"Baban seni istemediği için atıp gitdi", dedi çocuğun biri kavga zamanı. Hıncını çıkmak için söylemişti. Beni dövememişti, ama intikamını almanın yolunu bulmuştu. Ona inanmamış, bir yumruk daha atmıştım ona ve yere yığılmıştı, hemen koşarak eve anneme bunun ne olduğunu sorduğumda durduğu yerde yere çökmüş başını dizleri arasına alarak ağlamıştı. Sonra hiç bir zaman anneme babamla ilgili bişey sormadım. Onu o an ağlatdığım için kendime kızmıştım. Bir daha annemi ağlatmak istememiştim. Şimdi de öyle bir duygudaydım. Sanki bu defa kendime verdiğim sözü bozduğum için mutsuz gibiydim. "Aşık olmayacağım", diye söz vermiştim. Annemle babam da aşık olup evlenmişlerdi, ama babam onu terketmişti. O yüzden aşka inancım yoktu. İleride bir gün evlensem bile mantık evliliği yapacaktım. Ama verdiğim sözü bozmuştum. O yüzden soluğu annemin yanında almıştım. Ondan özür dilemek istiyordum. Belki de beni o anlardı. O da aşık olmuş ama sonu hüsranla sonuçlanmıştı.
Giderken annemin sevdiği çiçeklerden de almıştım. Belki hiss eder de mutlu olur diye. Mezarın yanındakı gereksiz bitkileri çıkardığımda artık daha iyi görünüyordu. Küçük- küçük papatyalar çıkmıştı mezarında. Her defasında getirdiğim için tohumlardan düşmüştü her halde.
Ne kadar orada oturdum bilmiyorum. Ama 60 yaşlarında bir kadının "Oğlum, saat artık geç oldu. Bakıyorum da saatden haberin yok gibi. Galiba annen" kafamı "evet" diye anneme çevirdim. "Güzel kadınmış her halde senin gibi yakışıklı oğlu var. Onu seven böyle bir oğlu olduğu için çok mutludur. Onu unutmamışsın. Ama benim çocuklarım beni unutdular. Eşim vefat edeli 5 yıl oldu, ama ondan sonra sanki ben de ölmüşüm gibi ikimizi de aramadılar. Ne eşimin mezarını, ne de beni. Kolay değil biliyorum. Ama ölenle de ölünmüyor. Başka zaman yine gelirsin. Bir az daha kalsan hava kararıcak", dedi ve eliyle sırtıma sıvazladı. Sonra çekip gitdi. Kadının kim olduğuyla ilgili her hangi bir fikrim yoktu. Ama onun sözlerinden sonra oturduğum yerden kalktım ve gitmek kararı aldım. Ama önce yemek yemeliydim. Motorumu sahil kenarında durdurdum. Bir az yürükden sonra köfte ekmek aldım ve yedikten sonra eve gitdim. Banyoya gidip yıkandıktan sonra çay demledim. Koltukta oturub çayımı yudumlarken telefonda günün haberlerini okuyordum. Depremle ilgili haberler hala devam ediyordu. Bazı şehirlerinizde de olmuş, ama küçük boyutlu olduğu için hasar alınmamış. Kimseye zarar gelmediği için sevinmiştim. Ama sonraki haber bana yine Mahuru düşündürdü. Mahurun nişanlısıyla ilgili haber vardı. Yeni iş anlaşmasıyla ilgili bir haberdi. Kendinden emin bir halde çekilmiş fotoğrafı ben senden üstünüm diyordu.
* * * * *
Evet ben tam da banyoda çıkmış Mahurdan gitmek için izin isteyecektim ki, onun Mertle konuşmasına kulak misafiri olmuştum. Bu arabayla derdi neydi bilmiyorum. Ama Mahurun onu dinlemediği aşikardı. "Ne halt yersen ye, benim adıma söz çıkmasın"
Ne demekti bu? Beni mi kıskanmıştı? Mahurun benimle samimi konuşmasımı onu kızdırmıştı. Oysa ben nerde, o nerdeydi. Aramızda dağlar kadar sınıf farkı vardı. Yok her halde başka bişeyler vardır o yüzden böyle konuşuyor. Ama her ne kadar nişanlısı olsa da Mahurla bu tonda konuşmasından pek haz etmemiştim. Konuşmalarına engel olmak istemiyordum. Onları kasten dinlediğimi zannederler diye uzaklaşmak istiyordum ki, Mahurun "bırak, kolum acıyor", demesiyle geri döndüm. "Mert bırak kolumu, acıtıyorsun" dediği an kapını açarak izinsiz içeri girdim. Beni gördüğü an elini Mahurun sıkmaktan kızarmış kolundan çekti " Ne var? Sen de kimsin böyle kapı çalmadan içeri giriyorsun?"
Tabi o an sizi dinliyordum diyemezdim. Hemen aklıma gelen kelimeyi söyledim.
"Ben gitmek için Mahur hanımdan izin almağa gelmiştim. Onu arıyordum. Konuşmanızı böldüysem üzgünüm". Mahur hanım kelimesini kasten söylemiştim. Ona ismi ile hitab etdiğimi bilse yine kızar diye adına hanım ilave etdim.
"Gidebilirsin. Mahur hanım şu an meşğul. Ne işiniz varsa başka zaman hall edin"
Mahur " Hayır, dur Kemal, gitme. Seninle konuşmam gereken başka bir konu var. Sen dışarıda beni bekle hemen geliyorum"
"Olur, ben dışarıdayım o zaman" derken yanlarından ayrıldım. Anne- babasına gözükmeden misafir odasının yanından geçtim. Zaten ben yanlarındayken beni görmüyorlardı. O yüzden hiç onlar tarafa bakmadım.
* * * * *
4 bölümdür Kemali dinledik, şimdi de konuşma kısmı Mahurda. Bir az da Mahur hanım konuşsun.
Mahur "Mert, sana söylüyorum ki, bu araba benim için değerli. Nedenini sen benden iyi biliyorsun. Abimle nasıl yakın arkadaş olmanızı unutmuş olamazsın her halde. O yüzden bana karışma. Senin adına da laf söz getirecek haraket etmem. Merak etme. Kolumu tutmana gelince bunun bedelini ödeyeceksin. Misafirim var diye sesimi çıkarmıyorum. Ama bir daha olursa burada böyle sakince durmam, haberin olsun"
Mert " Göreceğiz başıma nasıl bela açıyorsun. Beni dinlemediğin içi pişman olacaksın" , dedi ve odadan çıktı.
Kemal beni dışarıda bekliyordu, ama benim yanına gitmek için yüzüm yoktu. Her halde Mertin bana bağırmasını duymuş ve o yüzden bir hışımla odaya dalmıştı. Kemali çok fazla tanımasam da birinin odasına izinsiz girmeyeceğini tahmin ede biliyordum. Mahcup olmuştum ona. Zaten annemle- babam da ayrı bir dert. Çocuğun yüzüne bile bakmadılar. Nasıl da akıl edemedim. Onlar kendi sınıflarından başkasıyla konuşmazlar ki. Ve ya çıkarları olmadıkça birini önemsemezler. Ama abim onlar gibi değildi. Hep sevecen, cana yakın biriydi. Sokaktaki her çocuğa yardım etmek isterdi. Ben de abimi örnek almıştım. Birisibizden biri gibi değil diye onu hor görmemeği öğretmişti bana. Böyle anne babaya kıyasla biz nasıl böyle büyümüştük bilmiyordum. Her halde abimmi, Mertmi hangisi annemlere daha çok benziyor diye biri bana sorsaydı Merti söylerdim. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuştu. Ama ben Merte uyuyormuydum? Bunu bilmiyordum. Mertle çocukluktan tanıştık.Onun 30, benim 26 yaşım vardı. Abimin yakın arkadaşıydı. Babamla onun babası ortaktı. Bizi de iş anlaşması gibi nişanlamışlardı. Mert çocukken büyüyünce seninle evleneceğim derdi hep. Bense çocuk aklı işte nasıl aklıma kazıdıysa bu lafı annemlerin isteği üzerine birlikteliği kabul etmiştim. Kabul etme nedenim Merti tanıdığımı düşünmemdi. Ama nişanlandıktan sonra daha farklı taraflarını görmüştüm. Bazen bana iyi davranırdı, ama bazen gerektiğinden fazla sinirli. Sinirini de benden çıkarırdı hep. Ama bunlara alışmıştım önemsemiyordum. Fakat abimin arabasını tamir etdirmeme hep karşıydı. Nedenini hiç anlamıyordum. Ama bu kez onu dinlemeyecektim. Diğer bir taraftan Kemali görmek bana iyi geliyordu. Gözleri insana güven veriyordu. Abimin yanında olduğum zamanlardaki gibi huzur doluyordu aklıma, kalbime. Ve motor kullanan erkeklere hep zaafım vardı, severdim. Mert kullanmayı sevmezdi, ama Kemali motor kullanarken gördüğümde gözüme aşırı yakışıklı gözükmüştü. Zaten yakışıklı bir erkekti, bir tek saçlarının uzun halini pek sevmemiştim. Kısa olsa o zaman yakışırdı. Ama kendi tercihiydi. Hangi hakla ona karışa bilirdim ki.
Ne kadar odamda böyle oturdum hatırlamıyorum, ama birden Kemalin beni dışarıda beklediği aklıma geldi. "Aptal kafam", diye odadan koşarak çıktım. Kapının ağzında durmuş dışarını izliyordu. Sırtı bana dönüktü. Spor yapıyor olmalıydı. Yoksa bu kaslar kendiliğinden olmuş olamazdı." Neler düşünüyorsun Mahur. Kendine gel. Sen nişanlısın, hayatında başkası var. Ah , evet Mert. Seninle daha hesabım bitmedi". Yine hatırlamıştım az önce olanları ve kendime böyle bişeye müsaade etdiğim için kızmıştım. Tam böyle düşünürken Kemalin yüzü bana bakıyordu. Hangi ara yüzü bana dönmüşte, bilemedim.
Kemal" Nasılsın, iyimisin, Mahur?" diye kaygılı bir halde bana soru sordu. Endişeli olduğu yüzünün aldığı solgun bakışlardan belliydi. " Benim içinmi üzülmüştü?"
" Teşekkür ederim. İyiyim, merak etme. Ben az önce yaptığın yardım için de teşekkür ederim"
"Şey... Ben aslında sizi dinlemiyordum. Ama seni ararken sesinizi duydum. Gitmek istesem de o an senin sesini duyunca gidemedim. Odana öyle girmemeliydim. O senin nişanlın. Böyle bir şeye hakkım yok biliyorum. Özür dilerim".
"Lütfen, özür dilemene gerek yok. Asıl ben üzgünüm. Ama bunu bir gün telafi ederiz ", deyip ona gülümsedim.
"Önemli değil. Ben böyle iyiyim"
"Hayır. Sonuçta benim arabamı tamir edeceksin. Ustama iyi davranmalıyım ki, arabamı da güzel tamir etsin" derken yine yüzüm gülüyordu. Az önceki sinirli halim gitmiş, Kemalin yanında olanları unutmuştum. Uzun zamandır tanıdığım birisinin yanındaymış gibi mutlu olmuştum. Sanki yıllardır onu tanıyordum. "O zaman anlaştığımız gibi yarın arabam artık senin yanına gelecek. Kendi araban gibi iyi bak ona olurmu? Gerçekten benim için manevi değeri olan bir araba. Maddi açıdan ne kadar gerekirse vereceğim hiç önemli değil"
Kemal "Merak etme. Araban bana emanet" dedim ve tam gidecektim ki, durdum ve ona o gereksiz soruyu sordum " Mahur, neden yüzük takmıyorsun? Nişanlısın sonuçta. Her kes takar. Ama farketdim de parmağın boş". Mahur donuk bir halde bana bakıyordu her halde böyle bir soruyu beklemiyordu. Tabi ki beklemezdi ben ne hakla ona böyle bir soru sorardım ki. Ama sorumu cevapsız bırakmadı." Haklısın. Belki Merte daha fazla aşık olduğumda yüzüğümü takarım. Ama şu an kendimi hazır hissetmiyorum", dedi bana bakarak.
"Sen nasıl istersen, zaten ben böyle bir soru sormamalıydım, afedersin"
"Önemli değil"
"O zaman ben gideyim. Hoşçakal" ,diye elimi Mahura uzatdım. Elimi tutdu ve yüzümden öptü.
Motoruma binip kulaklığımı taktım, kaskımı da taktıkdan sonra bir süredir dinlediğim, sevdiğim o şarkını telefondan açtım.
Serdar Ortaç -Ferhat
Başka dert vermesin
Yaradan yüreğine
Şüphesiz gidiyorsun
Ben de dur demedim
Hiçbirimizden akmasın gözyaşı
Olmasın kalbimi yakan
Kendi elimle kaderimi çizdim
Yerine ne koyacağız, yalan
Bırakmam başı boş, seni bir kenara
Birileri aklını alırsa, ölürüm
Dağa taşa küserim, düşerim yoluna
Bugün Ferhat'tan beterim