Telefonu kapadığımda ustamın adresi gönderdiğini gördüm. Her halde bunu yapa bilirdim. Sonuçta bir insanın hayatını kurtarıcaktım. Şu an önemli olan buydu. Mahurun kartını cebime koydum ve hemen motora doğru yürüdüm. Motora bindiğim gibi de yola koyuldum. 20 dakika gibi bir yolum vardı. Hastaneye ola bildiğince hızlı yetişmeğe çalıştım. Kapıdan girdiğimde ustamın kafasını aşağı dikmiş oturduğunu gördüm. Yanında gitdiğimde beni görüp boynuma sarıldı.
Ustam "Teşekkür ederim, oğlum. Sen oğlumu iyileştir. Ne istersen sana veririm. Lüften sadece çocuğum iyi olsun." dedi
"Meraklanma Salih amca. Lüften beni hemşirenin yanına götür. Gerekli ne varsa yapayım" dedim.
Usta beni götürdü ve daha sonra başka bir odaya girdim. Orada bazı kontrollerden sonra kanımı aldılar. Bir az bekledikden sonra ayağa kalkdım ve kapıdan çıkmak istediğimde karşımda onu-Mahuru gördüm. Bana şaşkın gözlerle bakıyordu. Ve hemen bana bakmadığını anlamış oldum. Odadaki hemşireyle bir şeyler konuşmaya başladı.
Odadan çıkdıkdan sonra ustayla bir az oturdum ve sonra eve gitmek istedim. Zaten hastanelerde uzun süre kalamazdım. Bana annemin vefatını hatırlatırdı. Bir kaç kere hastanede yatsa da hiç faydası olmamış evde bir gün annemi kaybetmişdim. O yüzden yanından bile geçmeyi sevmezdim. Ama bu gün önemli bir iş yaptığım için gelmem lazımdı.
Hastanenin çıkışında ustamla vedalaşdıkdan sonra bir kadının "beyefendi beklermisiniz" demesiyle arkama döndüm.
Evet, oydu, Mahur.
Mahur "Kemal beymiydi? Umarım yanlış hatırlamıyorum."
Kemal "Buyurun, benim." dedim
Mahur" Beni tanımadınızmı?" diyerek tebessüm etdi.
Kemal "Aa evet şimdi hatırladım.(Oysa hiç yüzünü unutmamıştım ki) Mahur hanımdı galiba."
Mahur "Evet, benim. Az önce halletmem gereken bazı işler vardı. O yüzden aceleci davrandım. Sizi selamlayamadım."
Kemal "Önemli değil, hanımefendi.(Beni tanımamasına ilk başda kırılsam da şimdi bana böyle seslenmesi gururumu okşamış, sanki kalbimde kıpırtılar oluşmuştu) Benim de bazı işlerim vardı o yüzden siz olduğunuza bakamadım.
Mahur " Depremle alakadar durumları biliyorsunuz her halde. Babam şu an burada. Durumu iyiye gidiyor. Ben sizi arabayla ilgili durdurdum."
Kemal "Allah acil şifalar versin, Mahur hanım.(Zaten arabadan başka ne diye benimle muhattap olacaktın ki. Kendini beğenmiş diyerek sessizce dırdıra başladım) Arabanız iyi durumda. İyi durumda derken, yani diger arabalarla kıyaslandığında kullanıla bilir durumda.
Mahur "Teşekkür ederim, Kemal bey. Hiç önemli değil. Şu an bana babamın durumunun iyi olması önceliğim. Arabanı sonra hallederiz."
Kemal "Peki, hanımefendi.(Madem sonra konuşacaktın neden beni burada bekletiyorsun diyerekden sinirlerim bozulmuştu) "
Mahur "Lütfen sizli, bizli konuşmayı bırakalım. Olurmu " diyerek bana masumca gülümsedi.
Kemal "Peki, Mahur "diyerek onayladım.
Mahur "O zaman ben de Kemal diyerek senden numaranı ala bilirmiyim? Şu an durumlar karmaşık sana nereden ulaşacağımı bilmiyorum." dedj ve haklıydı. Bense burada kendimce küçük çaplı krizleri kafamda mühakeme ediyordum.
Telefonunu bana uzatarak numaramı yazmamı isteyince ben de verdim. O da geri arama yaparak bu da benim numaram. Depremde kartımı kaybetmişsindir belki. "Bu gün seni görmem çok güzel oldu" diyerek yine yüzünde o masum gülüşünü gördüm. Öyle güzel gülüyordu ki, sanki dışarıdaki enkazın altından çıkmış bir çiçek gibiydi. İnsanın kalbini ısıtmaya yeterdi. O gözlere bakdığımda ayaklarım gitmek istese de kalbim dur ve ona bak diyordu. Bir yerde okumuştum ki, gülümsemek iki insan arasındaki en kısa mesafedir. Gerçekten de öyleymiş. Onunla ilgilili olumsuz düşüncelerim bir anda kaybolmuştu. Bu yaşıma kadar kaç defa mutlu olmuştum. Hatırlayamadım. O kadar dertlerimi saymaya odaklanmıştım ki, mutlu olduğum anı hatırlayamadım. Annemi kaybetdikden sonra dahası babamın bizi terketmesiyle hem çocukluğum, hem de mutluluğum ellerimden kayıp gitmişdi. Annemi kaybetmem bu yaramı daha da kazımıştı. Sadece öylesine yaşıyordum. Ama şu an yaşama ve mutlu olma sebebi bulmuştum kendime. Hiç tanımadığım bir kadının gözlerinde ve gülüşünde bunu görmem mümkünmüydü? Hemen kendimi toparlayıb gözlerimi gözlerinden çekdim.
"Ben şimdi gideyim. Vaktini almayım. Sonra zamanın olduğunda beni ararsın, arabayla ilgili konuşuruz" diye ilave etdim.
"Peki" diyerek vedalaşmam için elini uzatdı. Vedalaşma bitdikden sonra hemen motora doğru gitdiğimde hala bana doğru bakıyordu. Ve yüzünde anlam veremediğim o gülücükle.
*****
Bu olaylardan 1 ay geçmişti. Ne o beni aramış, ne de ben onu aramıştım. Depremin bıraktığı enkaz yavaş-yavaş yok olmakdaydı. Nihayet insanlar eski yaşamlarına alışmış gibiydi. Osman yeni bir ev bulmuştu, ustamın oğlu da iyileşmiş taburcu olmuştu. Kırıkları hala iyileşmemiş olsa da artık daha iyiydi. Ustam, Osman ve ben de tamirhaneyi yeniden onarmaya başlamıştık. Şu sıralar ustam maddi açıdan bir az sıkıntı yaşıyordu. Durum ortadaydı. Ona maaşı vermesi için bir şey demiyorduk. Zaten önceden hiç aksatmazdı. Şimdi de bizim ona yardım yapmamız gerekirdi. Arabaların durumunu sıgorta karşılamıştı. Bazı müşteriler arabasını başka yere aparmışken, bazıları tamir için bize vermişti. Onlardan iyi para gelicekti. O yüzden tembellik yapmıyordum. Hatta Mahurun arabasını bile tamirini halletmiştim. İlk halinin fotografını çekip telefonumda saklamıştım ki, bana inanmaz diye önlemimi almıştım. Ama Mahurdan bir haber yoktu. Artık ustam da arabanın burada kalmasına anlam veremiyordu. "Neden sahibi gelmiyor" diye hep konuşurdu.
Öğle saatlerinde telefonum çalınca yanına gitdim ve arayan Mahurdu. Kalbim hızlanmaya başladı. Neden böyle olmasını aklım almıyordu.
"Merhaba" diyerek kulağıma koydum.
"Merhaba, ben Mahur. Tanıdınmı?"(Nasıl tanımam. Hiç unutdunmu ondan haber ver)
"Evet, tanıdım. Arabanın tamiri hall oldu. Vaktin varsa gelip ala bilirsin. "
"Çok teşekkür ederim. Şu sıralar işler hayli yoğundu. Arayamadım. Yarın arabamı götürücem."
"Oldu. Hoşçakal" diyerek telefonu yüzüne kapatdım. Çokmu kaba davranmıştım. En azından onun da lafını işitip sonra kapata bilirdim. Ama ben kadınlarla konuşmayı çok da iyi yapamazdım. Kendimi haklı çıkarmaya çalıştım. Ama haksız olduğumun farkındaydım. Yemeğimi dışarıda yediğim için eve gelince hemen uyudum. Zaten yapacak bir işim de yoktu. Sabah erkenden uyanmıştım. Saate baktığımda daha 6:30-du. Uykum da yoktu. Yine yatağımda hayallere kapılmıştım ki, Mahurun bu gün tamirhaneye geleceğini hatırladım. Kalbim bir anda hızlı atmağa başladı. Telefonun ön kamerasından kendime bakınca yüzümün halini hiç sevmedim. 2 haftadır tıraş olmamışdım. Saç-sakal bir-birine girmişti. Bu gün daha iyi görünmeye karar verdim. En son beni depremden sonra görmüştü, onda da o kadar iyi halde değildim. Aslında Osman yakışıklı olduğumu, fakat sakallarımdan onu hiç birin kızın farketmediğini söylerdi. Bu yüzden beni hep arazlardı. Ama bu gün farklıydı. İlk defa iyi görünmek kararı almışdım. Banyoya gidib yüzümü tıraş makinesiyle çok az kalıcak halde sakallarımı kesdim. Bu da bir adımdı benim için. Eski halimi düşününce. Mavi bir t-shirt , siyah renk kot pantolon ve siyah renk kot ceket giydim. Artık eskisi gibi sıcak değildi. Ayakkabılarımı da giyib dışarı çıkıcaktım ki, kapım çalındı. Gelen komşum Ahmet abinin büyük oğluydu.
"Günaydın, Kemal abi, nasılsın?"
"Günaydın, Deniz, iyiyim, sen nasılsın?"
" Teşekkür ederim, ben de iyiyim. Bu akşam bana matematikden yardım edermisin? Bi kaç güne sınavım olucak ta. Okula gitmeden sana söylemek istedim."
"Olur tabi. Akşam gelince haber veririm. Gelirsin. "
"Sağ ol, Kemal abi" diyerek koşarak gitdi. İyi çocuktu. Ama derslerine pek de aşina değildi. Sınava az kalmış okurdu sadece. Benim de iyi ebeveynlerim olsaydı belki ben de üniversitede okurdum diye aklımdan geçirdim. Küçüklüğümden beri anneme yardım için hep çalıştım. O yüzden okula çok gidememişdim, ama matematiyi çok severdim. Gitmesem de kitapları hep okur bi şeyler çözerdim.
Motoruma binip tamirhaneye doğru koyuldum. Yolda sevdiğim bir pastanenin yanında durup bi kaç şey almak kararı aldım. Bu gün galiba bonkör olma günümdü. Tamirhaneye geldiğimde Osman yeni gelmişti. Osman beni daha doğrusu sakallarımı fark edib beni alkışladı. Bu değişimi neye borçluyuz diye ağzımdan laf almağa çalışdı. Ama laf alamadı. Bir az sonra ustanın gelmesiyle konu kapanmıştı. Osmanın demlediği çayla aldıklarımı bir güzel yeyip içdik. Sonra işe koyulma zamanıydı. Mahurun arabasına bakdığımda saate baktım ve 09.30-du. Ne zaman geleceğini söylememişti. Kaç saat bekleyecekdim? O yüzden ceketimi çıkarıp işe koyuldum. Osmana teypden güzel bir şarkı bulmasını istedim. Şarkısız zaman geçmiyordu. İşte o şarkı Orhan Gencebay - Kaderimin oyunu çalıyordu.
Ne sevenim var ne soranım var
Öyle yalnızım ki
Çilesiz günüm yok dert ararsan çok
Öyle dertliyim ki
Bana kaderimin bir oyunumu bu
Aldı sevdiğimi verdi zulumu
Dünyaya doymadan geçip gideceğim
Yoksa yaşamanın kanunu mu bu
Bıktım artık yaşamaktan
Çekmekle bitermi bu hayat yolu ah ah
Bu yalnızlık bu dertler
Bekleyeceğim… bekleyeceğim…
Geri dönmese bile
Alıştım kaderin zulmüne artık
Bana gülmese bile
1saat gibi zaman geçmişti ki, lüks bir araba tamirhanenin karşısında durdu. Şoför 30 yaşında yakışıklı bir adamdı. 1.80 boyunda benimle aynı boydaydı tahminimce. Sonra diger kapı açıldı ve Mahur arabadan indi. Her birimize selam verip yanıma geldi ve arabasına baktı.
-Ooo görüyorum da arabam beni görmeyeli baya güzelleşmiş. Nasıl da özlemişim güzelimi. Görünce anladım diyerek o masum gülüşünü bana gösterdi. Ama yanındaki bu adam kimdi? Yüzünde hiç bir ifade yoktu. Sanki zorla getirilmişti. Mahur ona ve o adamın da bana baktığını görünce bizi tanışdırma kararı aldı.
Mahur "Bak bu beyefendi Kemal, arabamı o depremde bile koruyan adam" dedi ve eliyle beni gösterdu. " Yanımdaki beyefendiyse benim nişanlım Mert"