Eve vardığımda artık akşam olmuştu. Motoru yerine park edib eve doğru addımlamağa başladım. O kadar yorğundum ki, apartmanın nasıl olduğuna bile bakmak istemiyordum. Ama anladığım kadarıyla sağlam halde duruyordu. Dış kısımda bazı taşlarda dökülme vardı, ama onu düşünecek durumda değildim. Uyumak istiyordum. Galiba konşum da evdeydi, kapısından geçerken biriyle konuşma sesi geliyordu. Her halde apartman iyi durumdaydı. Kötü olsa kimse kalmaz, çekib giderdi komşular. " Ne de olsa her kes benim gibi kimsesiz değil" diyerek iç çekdim. Sessizce anahtarla kapını açdıkdan sonra karanlık bir koridorda dayandım ve ışığı açdım , oradan da oturma odasına geçtim. İçeri geçdikden sonra sağ tarafımdaki ışığı açdım. Burada her şey yerli yerindeydi. Sadece aynanın önündeki bazı eşyalar yere düşmüş ve ayna kırılmıştı. Bir az daha ilerledikden sonra duvardaki saatin yere düşüp parçalandığını gördüm. Yerden onu kaldırarak masanın üstüne bıraktım. Zaten eski bir saatdi. Yere düşünce de hemen parçalanmıştı. Galiba başqa yerde bir sorun yoktu. Her şey yerli yerinde gibi gözüküyordu.
"Ne kadar da sağlam bir apartman" diyerek kendimce düşündüm. Eski olmasımı onu bu kadar dayanıklı hale getirmişdi, çünkü yeni binalarda hasarlar çoktu. Ne de olsa hep derler ya-Ne çıkarsa hep eskilerden çıkar. Bir yandan da benim evim deprem alanından bir az uzaktı. O yüzden motor almıştım. Yürüyerek gelmek zor oluyordu ve buradan fazla otobüs de geçmezdi. Her halde her gün taksiye vericek param da yoktu. O yüzden bir süre sıkıntı yaşasam da sonradan paramı biriktirip motorumu almıştım.
Hala dışarıda gördüklerim aklımı kurcalıyordu. O manzara, insanların o hali beni çok yormuştu. Telefonumun bile nerede olduğunu bilmiyordum. Hiç değilse bir haberim olurdu olup bitenden. Evde televizyonum yoktu. Motor almak için satmıştım. Zaten eve akşam geliyordum. Televizyon bana gerekli değildi, ama şu an ona gerçekten ihtiyacım vardı. Pencereden dışarı baktım ve nedense dışarısı karanlıktı ve bir anda ürpermiştim. Yalnızlığa alışmıştım, o kadar da korkak biri değildim. Gördüklerim yüzündendir diyip yatağıma uzandım. O kadar yorğundum ki, gözlerim uzandıkdan bir kaç dakika sonra kapanmıştı.
Uyandığımda saatin kaç olduğundan pek de haberim yoktu. Ama güneş daha yeni ışıklarını yer yüzüne sermeye başlamış gibiydi. Daha doğmamışdı, amma bu yeni bir güne daha iyi olmalıyız manası taşıyordu. Belki geçen gün çok zor geçmişdi, belki sevdiğimiz insanları kaybetmiştik, ama bu bize yeniden yaşama şansı bağışlanmış bir gündü. Yeni güne yeni umutlarla başlamak, bir-birimize moral olmak zamanıydı.
Pencereden dışarı baktığımda bir kaç arabanın geçdiğini gördüm. Artık o geceki sessizlik bozulmuştu. Güneşin sıcaklığı yüzüme vurmağa başladıkca dünden beri beni kendine almış kasvetli duygum artık yok olmağa başlamıştı. Dünden beri depreme yakın olan alandaki insanlar ne yapmıştı aceba? Göç altında kalan varmıydı? Yaralı ve ya ölü varmıydı? Osmandan haberi vardı, ama ustadan haberi yoktu. O nasıldı acaba? Kafamda binlerce soruyla cebelleşirken bir anda kapım çalındı. Uykudaymışım gibi sersemledim. Fakat 1 saate yakındır uyanıkdım. Ama kapının tekrar çalınmasıyla kendime geldim. Zaten giysilerimle uyumuştum. Gözlerimi ovuşturub, saçımı da toparlamaya çalışarak kapını açdım. Kapıdaki dün sesini duyduğum komşum- Ahmet abiydi. İyi bir adamdı. Evliydi. 2 çocuğu da vardı. Eşi de iyi bir hanımefendiydi. Yalnız olduğum için bazen büyük oğlundan bana yemek yollardı. Ben de bunu karşılıksız bırakmaz oğullarına boş zamanlarımda matematik çalıştırırdım.
Ahmet abi "Günaydın, Kemal.Nasılsın?" dedi.
"Ben iyiyim abi. Asıl dün olanlardan sonra sen nasılsın?
diye merak etdim.
"İyiyiz biz. Eve geldiğimde kapını çalmıştım. Fakat açan olmamışdı. Sana bir şey oldu diye korktum. Şükür, sen sapasağlamsın. Senin adına sevindim. Dün haberi aldım. Depremin senin çalıştığın yere yakın olduğunu duydum. Bir kaç arkadaşım var orada yaşayan. Onlar sayesinde neler olduğuyla ilgili bir az haberim var. Evde her hangi bir sorun varmı? Bizim evde o kadar da büyük bir hasar yok. Ufak-tefek eşyalar kırıldı.
"Teşekkür ederim, Ahmet abi. Meraklanma, ben iyiyim. Siz nasılsınız? Dün eve geldiğimde geçdi, o yüzden o saatde kapını çalmak istemedim. Rahatsız olacağınızı düşündüm. Benim de evde öyle ayna , saat ve s. böyle şeyler kırılmış. Geri kalanı iyi durumda. Her ne kadar iyiyse zaten" dedim. Çünkü eski eşyalardı çoğunluk. Yeni eşyam çok azdı.
"O nasıl laf, dostum. Kapım sana hep açık, bunu sana defalarca söyledim. Beni bir abin olarak gör."
"Sağ ol, Ahmet abi. Acaba deprem bölgesinden bir haberin varmı? Durumlar nasıl? Yeni bir tehlike varmı? Telefonumu iş yerinde unutdum, nereye düşdüğü ile ilgili bir fikrim yok. O yüzden hiç bir şeyden de haberim yok. "
"Durumlar o kadar da kötü değil. Yıkılan bazı evler var. Ama ölü sayı o kadar da fazla değil. Öğlen olduğu için her kes hiss etmiş evden ve ya iş yerinden dışarı çıkmış. Fakat 50 kişiye yakın yaralı var, 5 ölü galiba. Allah mekanlarını cennet eylesin. Ama burada yeni bir deprem beklenilmiyor. Uzmanlar depremin başka şehirlerimizde olacağı kanaatinde, fakat o da düşük ölçüde olucakmış, ama dün olan deprem 5.9 büyüklüğündeymiş. Bundan sonra ülkemizde küçük çaplı depremlerin yanında zaman zaman tedirgin edici depremler de yaşanabilicekmiş. Her türlü ihtimale hazırlıklı olmalıyız" diye iç çekdi.
"Anladım "diyerek kafamı aşağı dikdim." Allah sabır versin insanlara. Bizim de elimizden bir yardım gelirse yaparız."
"Tabii ki de kardeşim. Mutlaka. Ben sana börek getirmişdim. Bir şey yememişsindir "diye. "Sabah alıp geldim. Senin için de ayrı aldım"
"Teşekkür ederim, abi. Ne gerek vardı. Ben hallederdim."
" Dün çok yoruldun, görmesem de ,yanında olmasam da anlaya biliyorum. Sana en azından böyle yardım edeyim. Yoksa kendimi iyi hiss etmeyeceğim. "
"Peki" diyip elindeki börek poşetini aldım.
"Hadi, ben gideyim. Evde beni beklerler, sana iyi günler dostum."
"Sana da iyi günler, abi" diyip kapını kapatdım.
Dünden beri gerçekden de bir şey yememiştim. Sadece dün sabah yediğim poğaca ve simitdi. Tabi sonrasında olanlar yemek yemeyi bile aklıma getirmemişti. Zaten iş yoktu, Ahmet abi durumun nasıl olduğuyla ilgili konuşsa da kendim gözlerimle gidip görmeliydim. Hem telefonum da yoktu. Onu da aramalıydım.
Banyoya gidip duş aldıkdan sonra saçımı kuruladım. Saç kestirmeyi sevmediğim için uzun zamandır kestirmiyordum. Kendimi böyle iyi hiss ediyordum. Saçımı tarayıp topladıkdan sonra kısa kollu gri bir gömlek ve siyah kot pantolumu giyindim. Hava sıcaktı. O yüzden başka bir şey giyinmedim. Börekden bir az atıştırıp spor ayakkabılarımı giyindim. Dışarı çıkıp kapıyı kilitledikden sonra aşağı indim. 2-ci katda yaşıyordum. Motorun yanına gitdim. Kaskımı takdıkdan sonra yola koyuldum. Dün yoldayken bu kadar huzursuz değildim. Dün başımıza geleceklerden hiç haberim yoktu. Bu günse daha mutsuzdum, fakat yaşıyordum. Babam annemle beni başka kadın için bırakıp gitdiğinde de böyle yalnız hiss etmişdim. Annem ne kadar babasızlığımı unutturmağa çalışsa da arkadaşlarımı babasıyla gördüğümde kendimden asılı olmadan onları kıskanırdım. Kıskandığım onların baba -çocuk ilişkisi değildi. Kıskandığım sadece babamın benimle onlar gibi ilgilenmemesiydi. Zaten bizi terk etmeden önce de benimle pek oynamaz, sevgisini göstermezdi. Belki zamanında sevgisini göstermiş olsaydı şimdi bu kadar kıskanır olmazdım, belki de olurdum. Ama üzerinden 15 yıl geçmiş bunu anlamak için geçti. Nereden aklıma gelmişti o adam. Uzun zamandır hatırlamıyordum. Bu kamraşık düşüncelerle yola ederken bir anda tamirhaneye yaklaşdığımı gördüm. Süratımı azaltıp etrafa dikkatle bakmağa başladım. Dünkü karmaşının izleri hala yerli-yerindeydi. Ama insanlar artık enkazın varlığına alışmış ondan kurtulmanın yollarını arıyorlardı.
Derken tamirhaneye yaklaştım. Motoru içeriye kadar sürmedim. Tamirhaneye yakın bir yerde durdurdum. Ve yavaş adımlarla oraya doğru gitmeye başladım. İlk izlenim olarak onu söylemeliyim ki, arabaları bu halde görünce ustamın ne kadar ziyan içinde olduğunu düşündüm. Maliyyeti baya fazlaydı. Ama sıgorta her halde bu işi hallederdi diye aklımdan geçirdim.
Kimse yoktu burada belki de ustaya bir şey olmuştur diye düşünmeden edemedim. Osmanın da kafasi ailesi ve evle alakadar karışık olduğundan bu gün buraya gelemezdi. Bu düşüncelerden uzaklaşıp telefonumu aramaya başladım. Arabaların yanından usulca geçerek her yeri aradım. Saati doğru bilmesem de tahminen 1 saate yakın arıyordum. Gözüm bir anda sapasağlam kalan arabaya döndü. Sadece kaportasında ezilme vardı o da galiba üstüne bir şeyler düşmüştü diye düşündüm. Altına bakmak için eğildiğimde telefonumun orada olduğunu görür-görmez hemen eğilib onu götürdüm ve yanında bir kart da vardı. Karta bakdığımda Mahur Aydoğan yazıyordu. Ben bunu cebime koymamışmıydım. "Ne ara bura düştü" diyerek mırıldandım. İlk baktığımda arayıb haber vermem gerektiğini düşündüm, ama sonra fikrimden taşındım.
Her halde kendisi gelip arardı arabasını. Ya başına iş geldiyse, ya depremde ona bir şey olduysa diye düşünmekden kendini alıkoyamadı. Neden onu düşünüyordusa? Tamam hoş, güzel bir kadındı. Güzelliğine kapılmamak elde değildi. Ama hakkında hiç bir şey bilmiyordu. Belki de evliydi. Nereden bilicekti. Alt tarafı bir kaç dakika gördüğü bir kadındı.
Uzun zamandır ilgisini çeken bir kadın olmamışdı. Bir kaç defa ilişkisi olmuştu, ama fazla yürümemiş ayrılmışdı. O yüzden aşkta hiç şansının olmadığını düşünürdü. Zaten şansı hiç bir şeyde getirmemişti. Annesi de o 20 yaşındayken kalp krizi geçirerek vefat etmişti. Onu düşünen, onu koşulsuz seven bir tek annesi vardı onu da kaybetmişti. Babası yüzünden zaten çok da güven duygusu kalmamıştı. Hep birini çok severse onu bırakıp gider diye düşünürdü. Ne de olsa babası onu bırakmıştı. Her hangi bir kızmı bırakmayacaktı. Yani aşkta şansının getirmemesi bir az da kimseye güvenmediğinden oluyordu. Ya da hayatının aşkını hala bulamamıştı.
* * * * *
Kemal bir az burada zaman geçirdi. Hiç bir şeye elini vurmadı. Usta geldiğinde nasıl varsa öyle görsün diye düşündü. Ne de olsa araları çok iyi değildi. Birden telefonunu bulduğunu hatırladı. Ekranını açtığında saatin 2 olduğunu gördü. Osman ve ustası aramıştı ve Ahmet abi. Başka arayıp soranı olmamıştı. İlk aklına ustanı aramak geldi. Osmandan haberi vardı, ama ondan haberi yoktu.
"O kadar da düşman değilim yani. Nasıl diye merak ediyorum. " Telefon rehberinden adını bulup aramaya başladım. Bir kaç defa çaldıkdan sonra telefonu açtı.
"Merhaba, usta"
"Kemal, senmisin? İyimisin? Üzgünüm arayamadım sizi de. Osman nasıl?"
"Biz iyiyiz usta. Sen nasılsın diye aradım. Ben tamirhaneye geldim de. Ama seni bulamadım. Başına bir işmi geldi diye merak etdim."
"Ben iyiyim de. Oğlum iyi değil. Deprem anında çalıştığı yer kafasına taş düşmüş bazı yerlerinde de kırıkları var. 0- (RH) kan grubu aranıyor. Deprem olduğu için bulmakda zorlanıyoruz."
"Benim kan grubum O neqativ usta. Ben kan veririm. Hangi hastanede olduğunu söyle ben hemen gelirim. "
"Çok sağ ol, oğlum. Allah ne muradın varsa versin. Adresi mesajla gönderiyorum. Lüften geç kalma. Seni bekliyorum."