O gün her zamanki gibi sabahın erken saatinde uyanmıştım. Sabahları evde yemek yemek gibi bir huyum yoktu. Zaten evde fazla yiyecek de olmazdı. Gerektiğinde alırdım.
Uzandığım yerde bu gün hangi işleri göreceğimi düşününce bir anda saate baktım. Yatakdan kalkmasam işe gec kalıcaktım. Hemen banyoya gidib yüzümü yıkadım. Traş olmam gerekiyordu. Fakat hayallere daldığım için işe gec kalmıştım. Saçlarım bir az uzun olduğundan arkada toplayıp üstümü giyinip evden çıktım. Dışarıda hava çok güzeldi. İşe motorla gidicektim. Biriktirdiğim parayla pahalı olmasa da güzel bir motor almıştım. Onunla iş 30 dakikaya varırdım. Bir kaç dakika gecikmemden bir şey olmaz diyip yola koyuldum. Tamirhaneye vardığımda ustanın daha yeni geldiğini gördüm ve gözüne gözükmeden arkadan sanki gelmişim gibi çalışmaya başladım. Evet, ben Kemal bir tamirciydim. Araba, motor, bisiklet ne varsa tamir etmeyi çok severdim. Arkadaşım Osman bu durumu görünce ıslık çalıp bana göz kırptı. Elimle ses çıkarma işareti verdiğimde yanıma gelib " iyi yırtdın"- dedi gülerek. Haklıydı da. Usta bize aldığı simit ve poğaçaları verince acıkdığımı hatırladım. Galiba bu gün şanslı günümdeydim. Osman çay koymaya gitdiğinde hemen poğaçanın birini yemiştim.
Osman "Çay da iç. Boğulacaksın neden tıka basa yiyorsun? "
Kemal "Ya boğulmam ben " diyerek çaydan bir kaç yudum aldım. Sabah kalkdığımda yiyemiyorum, hem ben kahvaltı hazlrlayacağıma gidip uyurum diye gözlerimi devirdim.
Osman " Eee o zaman seveceğin bir kadınla evlen o sana kahvaltı hazırlasın. Zaten 30 yaşına ne kaldı ki. 1 yıla 30 olucaksın.
Kemal :Her kes senin gibi şanslı değil kardeşim. Benden küçük olsan da hayatının kadınını bulduğun için şanslısın. Bana gelince ben daha 30 yıl da yaşasam bulamam bence" diyerek homurdandım ve simitin birini de bitirdim. Galiba artık kendime gelmeye başlamıştım.
Osman "Kardeşim bu gün işin çokmu? İş çıkışı gider birer bira yudumlarız, kafa dağıtırız"
Kemal " Hülya ne zamandan beri sana içki içmen için izin verdi" diye güldüm. "Hani sen hanımcıydın."
Osman " İzin verdi sen merak etme. Geliyormusun, gelmiyormusun? "
Kemal "Tamam, tamam şaka yapıyorum geliyorum tabii ki de. Kardeşim ister de gelmezmiyim. O zaman gecikmeden işe koyulalım. Çok oturdum galiba. Usta çemkirmeden ben işimin başına geçeyim. "
Ustayla çok da iyi anlaşmazdım. Ama işimde iyi olduğum ve paramı zamanında verdiği için bir-birimize katlanıyorduk. Bence makul bir anlaşmaydı.
Bir saat çalışdıkdan sonra bir az mola vermek kararı aldım. Çayımı yeni yudumlamışdım ki, Mercedes markalı bir araba karşımda durdu. Arabanı kullanan kadındı ve galiba güzel bir kadındı. Arabadan indiğinde ona bakmaya başladım. Kumral saçları çok da uzun değildi, buğday tenli ve yeşil gözlü bir kadındı. Boyu 1.70 civarı olardı. Yüzü çok da mutlu gözükmüyordu. "Acaba bu yüz hepmi böyle, yoksa şimdi bir sorunumu var " diye kendimce düşündüm. Neyime benim diyerek kendi sorumu cevaplamış oldum. Sonra başımı aşağı dikdim.
Kadın bana yaklaştı.
"Merhaba bayım, bana yardım edermisiniz?"
"Tabii, buyurun efendim. Ben Kemal, size nasıl yardımcı olurum? Arabanızda sorunmu var?" ismimi neden söylemiştim ki. Normalde tanımadığım insanlarla samimi olmayı pek sevmezdim. Fakat kendim de anlamadan söylemiş bulundum.
"Teşekkür ederim " dedi." Arabam çalışmıyor, yani çalışıyor da marş basmıyor. Akü dolu halde, fakat sebebini bilmiyorum. Yolda durduğunda bir beyefendi bana yardım etdi. Fakat bu sorunun tekrar olacağını söyledi. O yüzden ben de en yakında sizi buldum. O yüzden şimdi buradaydım" diye ilave etdi.
Kemal " Sorun kolay hanımefendi. Ama bana bir kaç saat vermelisiniz. "
"Çokmu geç olur? "diye düşünceli bir halde bana baktı.
"Elimden geldiğince erken bitirmeye çalışırım" diye cevapladım.
"Benim ismim Mahur. Bu da benim numaram" diye bir kart verdi. "Benim bir az işlerim var araba hazır olduğunda lütfen bana haber verirmisiniz? "diye masum gözlerle bana baktı.
Kemal "Peki, Mahur hanım" diye ilave etdim.
Sonra uzaklaşıp bir taksiye binerek gitdi.
Aslında arabanın çok da işi yoktu. Başka işlerim olduğu için öyle söylemiş bulundum. Verdiği karta bakdığımda Mahur Aydoğan yazılmışdı. Her halda " zengin, kendini beğenmiş kızdır" diyerek mırıldandım. Fakat o kadar da kendini beğenmiş havasında değil gibiydi. Numaraya bakarken bir anda Osmanın teybi çalışdırdığını duydum. Kartı cebime koydum. Osmanın sevdiği şarkı çalıyordu. Irmak Arıcı - Yağmurum ol
Beni bir ben bilir, birde yağmurlar
O buz kalbine değse korlar
Beni mutlu sanmasınlar
İçimden yüreğimi söküp aldılar
Başkası dokunmasın aman
O gözlere yandım yar
Eller sana dokunurken
Yapamam, yaşayamam
İçimde var yangınlar
Bir tek suçlu sensin yar
Ben seviyorum seni dedikçe
Bastın kalbime közü aman
Çok garip bir şarkıydı, bazen dinlerken mutlu olurdum, bazen de dinlediğimde hüzünlenirdim. Galiba boş hayatımdan bıkmıştım. Bunu da çok iyi biliyordum.
Osman da bu arada arabının altına uzanmış işini görüyordu. Bense aylak-aylak oturmuştum. Bir anda şarkı durdu ve ne olduğunu bilmediğim bir ses geldi. Yer kabuğu bir anda kırılmağa başladı. Başıma bir şey düştüyse her halde bayıldım. Uyandığımda hava kararmaya başlamışdı. Osman beni uyandırmaya çalışıyordu. Deprem olduğu zaman usta burada değildi o yüzden ona ne olduğuyla ilgili haberim yoktu.
" Gözlerimi iyice açıb Osmana nasılsın? neler oluyor?" diye sordum. İyi olduğunu söyledi. Etrafıma bakdığımda dükkan çökmüş arabaların da üst kısmı da yıkımın altında kalmıştı. Osman arabanın altında olduğu için arka kısımdan çıkmışdı. Dönüp arkama baktığımda bir tek araba iyi durumdaydı. O da Mahurun getirdiği araba.
Ayağa kalkıb etrafa baktığımda Osmana Hülyanın nasıl olduğunu sordum.
Osman "Haber alamıyorum. Telefon bağlantısı kopmuş her halde" diyerek kafasını salladı. Çok üzgündü.
Kemal "İyidir kardeşim. Meraklanma. Zaten burada bir şey yok kalmamız için. Ben seni eve götürürüm" dediğimde Osman " hemen gidelim" diye beni sürüklüyordu.
Adam haklıydı. Sevdiği kadından haberi yoktu. Ben olsam onun gibi duramazdım her halde diyerek motora bindim. Kasklarımızı da takdık. Osman da bindikden sonra yola koyulduk.
Yol boyu gördüğüm manzara beni ve Osmanı çok şaşırtmıştı. Deprem galiba çok yıkıma sebep olmuştu. Telefonlar hala çekmiyordu. Dışarıda bazı insanların çıkıp bir-biri ile nelerse konuştuğunu görüyordum. Bir tarafda ağlayan insanlar, bir tarafda kurtulduğu için Allaha dua edenler, bir tarafda fırsatdan faydalanıp hırsızlık yapanlarmı diyim, bilemiyorum. Ama Osmanı gerektiğinden hızlı eve yetiştirmem gerekiyordu. 5 dakika kalmışdı eve varmamıza. Osmanın telefonu çalmağa başladı. Acaba Hülyamıydı arayan?- diye içinden söylediğine yemin ede bilirdim. Motoru durdurduğumda gözlerindeki korkuyu gördüm ve hemen açdı.
"Osman, nasılsın?" diye bir kadın sesi geldi. Evet bu Hülyaydı. Şükür yaşıyordu.
"Evet karıcım, geliyorum. İyiyim ben meraklanma" diyip yola koyulduk.
Osman artık rahatlamışdı. Ama eve vardığımızda gördüklerimiz karşısında donup kalmıştık.
● ● ● ● ●
"Belki şu an her şey üstüne geliyor gibi hissediyorsun, ama bunun da üstesinden geleceksin".
● ● ● ● ●
Osmanın evi tam yıkılmasa da üst kısmı çatlamıştı. Yakınlardaki evler de bu durumdaydı. Allahtan öğlen olduğu için çoxu kişi işte olmuş, evde olanlar da duydukları an dışarı çıkmışlardı. Ölen galiba yoktu. Ya da vardıysa da bilmiyordum. Bir kaç saate doğru haberler alırdık.
Hülyanın anne-babasının evi iyi durumdaydı. Onlar deprem bölgesinden uzaktaydılar. Onlar çok az dempreme maruz kalmışlardı. O yüzden Osmanla Hülya gerekli eşyalarını götürüp kapıyı da kilitleyip evden çıktılar. Komşusu da o yönde ailesi ile gidecekti. O yüzden birlikde gidicektiler. Onlarla vedalaşıp evime doğru koyuldum. Eksi bir apartmanda yaşıyordum. Dışarıdan sağlam görünürdü, ama depreme ne kadar dayanıklı haldeydi onu gidince görücektim.