When you visit our website, if you give your consent, we will use cookies to allow us to collect data for aggregated statistics to improve our service and remember your choice for future visits. Cookie Policy & Privacy Policy
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Hazar Şahindağ Sabah uyandığımda vücudumu derin bir ağırlık kaplamıştı. Boğazım yanıyor, her nefes alışımda ince bir acı hissediyordum. Başımın içi pamuk gibi dolu, gözlerim aralıklarla bulanıklaşıyordu. Burnum tıkalıydı ve nefes almak neredeyse imkansız hale gelmişti. Kollarım ve bacakların kurşun gibi ağır, hareket etmek bile işkence gibiydi. Üşüyor fakat aynı zamanda terliyorum; yatakta bir türlü rahat edemiyordum. Kafamda zonklayan bir ağrı, düşüncelerimi bile toparlamamı engelliyordu. Bütün bu hislerin ortasında, hasta olmanın getirdiği çaresizlikle sadece biraz daha uyumak istiyordum. Gözlerimi hafifçe araladığımda ne olduğunu çözme çabası içerisindeydim. Sonradan dank etti, dün bütün gece yağmurun altında kalmıştık. O da yetmiyormuş gibi eve geldiğimizde elektrikler kesildiği için